 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1930/11
K: 1930/21
T: 15.01.1930
DAVA : Muhakeme icrasında samiin arasında bulunan Cancun Efendiyi tahkirden maznun sulh hakimi Hilmi Efendi hakkındaki takibatın teciline dair verilen hükmün tasdikine karar verildiği halde, vazife sırasında jandarmayı tahkir eden müddeiumumi Necip NAci Bey hakkındaki takibatın teciline dair verilen hükmün bozulmasına karar veren Temyiz Mahkemesi 4. Ceza Dairei aliyesinin bu iki kararı arasındaki tezat ve mübayenetin tevhidi içtihat suretiyle halli, Ceza İşleri Müdürlüğü ifadesiyle Adliye Vekaleti celilesinden gelen 9.10.1929 tarih ve 1044/653 numaralı tahriratiyle talep edilmiştir.
Temyiz Mahkemesi Teşkilatına Dair 1221 numaralı kanunun 8. maddesi mucibince 4. Ceza Dairesinin bu babdaki ilamları celp ve telhis ve nüshaları teksir ettirilerek Heyeti Umumiyeye tevzi olunduktan sonra 15.1.1930 tarihine müsadif çarşamba günü davet olunan Heyeti Umumiyeye Cumhuriyet Başmüddeiumumisi Yusuf Nihat Beyefendi de dahil olduğu halde kırk yedi zatın iştirak ettiği görüldükten ve nisabı müzakere tahakkuk ettikten sonra 4. Ceza Dairesinin noktai nazarıyla hadiseyi izah etmek üzere söz alan dairei müşarileyha reisi:
Ali Fehmi Beyefendi: Dairemiz bu hadiseleri yekdiğerinden farklı görmüş ve kararını ol suretle vermiştir. Şöyle ki, bunlardan biri muhakeme icrası sırasında samiin arasında bulunen ve ayak ayak üstüne atarak oturan bir şahsı tahkir eden hakim, diğeri ise vazifesini ifa ederken emri altında ve hali vazifede bulunan jandarmaları tahkir eden müddeiumumidir. Hakim, muhakeme yapmakla mükellef olup herhangi bir şahsı tahkir etmesi vazifesine taalluk eden bir suç değildir. Halbuki bir ilamın infazı uhdesine müterettip bir vazife olan müddeiumuminin, kendisinin tevdi eylediği vazifeyi ifa eden jandarmaya hakarette bulunması hadisenin sureti ceryanına göre vazifeye müteallik bir suçtur. Bu itibarla müddeiumuminin işlediği suçun vazifesinden münbair olduğuna kani olan dairemizce, 1441 numaralı kanunun üçüncü maddesi mucibince tecilden müstesna olduğuna karar verilmiştir. Şu maruzatıma göre hadise ayrı ayrı mahiyette olmakla tevhidi içtihada lüzum olmadığı reyindeyim.
1. Reis Beyefendi: Hallolunacak cihet, memurinin ifayı vazife esnasında hadis olan cürmü şahsilerinin tecil kanununun üçüncü maddesi sarahatına dahil olup olmadığıdır.
İbrahim Etem Beyefendi: Bu gibi hususlar iki suretle tekevvün eder. Ya bir taraf hali vazifede veya iki taraf vazifede iken olur. Kanaatime göre bu kararlar arasında mübayenet vardır. Yalnız şu farkla ki, biri iki taraf vazifede iken, biri yalnız bir taraf vazifede iken yapılmıştır. Ceza Heyeti Umumiyesinden verilen karar vazifeden mütevellit olduğuna dairdir. Hadisemiz başkadır. Burada bir memurun başkasını tahkir etmesi vazifei asliyesinden değildir. Binaenaleyh tabii tecildir.
Bahri Beyefendi: İzah edilen hadisenin ikisi arasında fark yoktur. Bir hakim muhakemesini yapmakla beraber samiini de tetkik ederek gördüğü yolsuzlukları ıslah etmek vazifesiyle de mükelleftir. Binaenaleyh ifayı vazife sırasında bir cürüm işlemiştir. Nasıl ki müddeiumumi jandarmaya emir verirken mülayim söylemeyerek tahkir etmiştir.
Başmüddeimumi Nihat Beyefendi: İki hadiseden biri tecile tabi tutuluyor, diğeri tecil edilmiyor. Müddeiumuminin suçu tecile tabi değildir, denildiği halde hakimin suçunun tecile tabi olduğu kabul edilmiştir. Bir mahkemenin inzibatı reise tabidir. Muhakeme sırasında usul ve kanuna muhalif bir hareketi men etmek bunun vazifesidir. Ve hadisemizde vazifeden dolayı hakarettir. Mahiyeti kanuniye itibariyle fark yoktur. Tevhidi içtihada lüzum vardır. Ve şunu da arzedeyim ki, Tecil Kanununun müzakeresinde bendeniz de hazır bulundum. Malumualiniz memurin muhakematı hakkındaki kanunda memuriyet vazifesinde müteallik cürümler, vazifeden münbais veya vazife sırasında hadis olmak üzere iki safha irae eder. İşte Tecil Kanununun üçüncü maddesindeki memuriyet vazifelerine "müteallik" ibaresi iki safhayı cami olarak konmuştur. Ve Büyük Millet Meclisine de bu siretle sevk edilmiştir. Binaenaleyh Tecil Kanununun mutlak ibaresine nazaran dahi gerek vazifeden münbais ve gerek vazife sırasında hadis olan cürümler tecilden müstesnadır. Ve maksadı kanuni dahi budur. Vazife esnasında işlenen ceraim, ceraimi şahsiyeden değildir. Nitekim mukabili olan ceraim Ceza Kanununun 266, 267 ve 251. maddelerinde zikrolunduğu üzere memurinin vazifelerinden dolayı ika olunan veya vazifeden münbais olmayıp da vazife esnasında hadis olan cürümler resmi sıfatı haiz olanlar aleyhine ika edilen ceraimden madut olup esas itibariyle beyinlerinde bir fark yoktur. Halbuki vazife ve memuriyetin haricinde vuku bulan ve bir veçhile memuriyete müteallik bulunmayan ceraim, şahsi ceraimdir. Hukuk ve ceza muhakeme usulü kanunlarında duruşmalar esnasında inzibatı temin etmek mahkeme reisinin vazifesi cümlesindendir. Muhilli inzibat bir hareketten dolayı muamelei kanuniye ifası dahi yine bir vazifei kanuniyedir. İşte hakimin bu vazifesini ifa ederken vaki olan hakareti vazifeye müteallik ve tecilden müstesna bir cürüm olup yoksa ceraimi şahsiyeden addolunamaz.
Refik Beyefendi : Meseleyi başka bir çerçeveden görmek lazımdır. Hallolunacak mesele Tecil Kanununun bir fıkrasına vereceğimiz manadır. Bu da memurun vazifesiyle tamamen murtabit olmak üzere işlenen suçlardır. Esasatı cezaiyede lehe gitmek lazımdır.
Bahri Beyefendi: Vazifeye müteallik kelimesinden bu suçları hariç bırakırsak Tecil Kanunu çerçevesine girecek bir cürüm bulamayız, demeleriyle müzakerenin kifayeti kabul edildikten sonra tevhidi içtihat suretiyle re'ye vaz edilmesi takarrür etti.
Neticede:
Sarahati kanuniyeye nazaran memurinin vazifei memuriyetlerinden münbais olmayıp vazifei memuriyetlerinin ifası sırasında hadis olan şahsi cürümleri Tecil Kanununun üçüncü maddesinin dairei şümulünden hariç ve binaenaleyh tecile tabi olduğu onbeş reyi muhalife karşı otuz iki reyle ve mevcudun üçte ikisinin ittifakıyle takarrür etmiştir.