 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1972/6-609
K: 1973/959
T: 28.11.1973
ÖZET: Medeni Kanununun değişik 74 ncü maddesinde vakfın tesciline engel olarak gösterilen hususlar kamu düzenini ve kamu yararını sağlamak için konmuştur.
Anılan kuruluşun tesis senedinde belirtilen ilkelere göre Bahai Vakfı, Bahai cemaati (topluluğu) mensuplarını desteklemek amacıyla kurulmuştur. Bu durumda vakfın tesciline karar verilemez.
(743 s. MK m. 74/2 (13.7.1967 gün ve 903 sayılı yasa ile değişik.))
Bahai Vakfının tescili istemi hakkında (Kadıköy) Asliye 2 nci Hukuk Mahkemesince, Yargıtay 6 ncı Hukuk Dairesinin, 13/5/1969 gün ve 5456/2 137 sayılı "Anlaşmazlığın çözümlenebilmesi için bahailiğin mahiyetinin kesin bir şekilde bilinmesi icabeder. Gerekirse Üniversitelerden bu hususta bilirkişilik edebilecek mütehassıs ve tarafsız kimselere ait listelerin istenilmesi ve mahkemece bu listelerden bilirkişi veya bilirkişiler seçilmesi ve Bahailığın mahiyeti hakkında inceleme yaptırılması ve bu husustaki rapor alındıktan sonra 903 sayılı Kanunla değişen Medeni Kanunun 74 ncü maddesine göre vakfın tescili mümkün olup olmadığının takdiri ve ona göre bir karar verilmesi icabederken bundan zuhul olunması yolsuz bulunduğu" "şeklindeki bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda, verilen karar, Vakıflar Genel Müdürlüğü vekilinin temyizi üzerine özel dairece 12/1/1971 gününde": 1) ... Medeni Kanunun 903 sayılı Kanunla değiştirilen 74 ncü maddesinin ikinci fıkrası (Kanuna, ahlaka ve adaba ve milli menfaatlere aykırı olan veya siyasi düşünce veya belli ırk ve cemaat mensuplarını desteklemek gayesiyle kurulmuş olan vakıfların tesciline karar verilemeyeceği) hükmünü koymuştur. - Kanun koyucu bu fıkra hükmü ile belirli amaçları hedef tutan bu kabil vakıfların kurulmasını arzu etmemiştir. Vakfiyenin -.. hükümlerine nazaran Türk Toplu mu içerisinde bir cemaat teşkil eden, Bahai topluluğunun ve dolayısiyle mensuplarının desteklemek istendiği açıktır. Bu durumda red kararı verilmesi gerekirken aksine görüş ve düşüncelerle vakfın tesciline karar verilmesi kanunun özüne ve sözüne aykırıdır. - 2) Bozmaya uyan mahkeme gereklerini yerine getirmek zorundadır. Bu itibarla, mahkemenin ara kararı dairesinde ilgili mercilerin bildirdikleri listelerde yazılı kimseler arasından bilirkişileri seçmesi gerekirken buna riayet etmeyerek bir kısım bilirkişileri listeler dışından seçmesi de bozmaya ve mahkemenin kabul suretine göre usüle aykırıdır" gerekçesiyle bozulmuş; mahkeme önceki kararda direnmiştir.
Temyiz Eden: Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili.
Duruşma yapılması için tayin olunan 28/11/1973 Çarşamba günü belli zamanda temyiz eden davalı taraf adına Av. Ş. Ü. ile karşı taraf davacı S. D.'nin vekilleri Av. S. K. Av. S. Ö. ve Av. N. Y. geldiler.
Temyiz süresi hakkında bir diyecekleri olmadığı davacı ve vekillerinden sorularak, temyiz dilekçesinin süresinde verilip kaydedildiği incelenerek anlaşıldı.
Hukuk Genel Kurulunca gelen avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra vaktin yetersizliğinden ötürü işin karara bağlanmasının öğleden sonraya bırakılması uygun görüldü.
Hukuk Genel Kurulunca öğleden sonra dosyadaki kağıtlar okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşüldü:
1 - Medeni Kanunun 903 sayılı Kanunla değişik 74 ncü maddesinin 2 nci fıkrası hükmünce "Kanuna, ahlaka ve adaba veya hıilii menfaatlere aykırı olan veya siyasi düşünce veya belli bir ırk veya cemaat mensuplarının desteklemek gayesi ile kurulmuş olan vakıfların teselline karar verilemez". Bu hükmün kamu düzenini ve kamu yararını korumak amaciyle konulmuş bulunduğu kuşkusuzdur. Bu bakımdan, olayda önce dava konusu bahai vakfının Medeni Kanunun, az önce belirtilen hükmüne aykırı bir gaye güdüp gütmediğinin incelenmesi zorunludur. Şu husus da özellikle belirtilmelidir ki, Vakfın gayesi araştırılırken "tesis senedi" adı verilen belgenin sadece "Vakfın gayesi" başlıklı 2 nci maddesinin değil, bu belgenin bütün hükümlerinin hep birlikte gözönünde tutularak inceleme yapılması gerekir.
Tesis senedinin "Vakfın gayesi" başlıklı 2 nci maddesinde şöyle denilmiştir: "Vakfın gayesi hiçbir fark gözetmeksizin kapısı herkese açık olan Bahai Mabedi inşa etmek ve dini inançları çevresinde yurdumuzun ve insanlığın hizmetine matuf bahai müesseseleri meydana getirmek Türk Bahailerinin dini vecibelerini yerine getirebilmeleri için gerekli emlake tasarruf etmektir. Vakıf ve gayeye ulaşabilmek için Kanun hükümleri çerçevesinde gerçek ve tüzel kişilerle akitler icra eder, her türlü hukuki münasebetlere girişebilir. Özellikle bilumum gerçek ve tüzel kişilerden hibe ve teberru olarak nakit, menkül ve gayri menkül malları kabul eder. Vakıf Bahal Diyanetinin esas prensiplerine mutabık olarak terbiyevi, insani ve ruhani mahiyette toplantıların yapılmasını teminen birinci fıkradaki müessese ve yerleri bu hususta tahsis edebilir. İnsanlık hizmetine yararlı müesseseler kurabilir ve bu hizmetlerin icaplarına uygun binalar inşa edebilir;" Vakfın idaresine ilişkin olarak düzenlemede bulunan 3 ncü madde "Vakıf Türkiye'de oturan bahallerin her sene kendi diyanetlerinin icabına göre seçilecek dokuz kişilik heyet tarafından idare edilir. Bu dokuz kişilik heyete bahai diyanetince (Türkiye Bahalleri merkezi Ruhani Mahfili) ismi verilir. 21 yaşını bitiren ve bahal ruhani mahfilince bahal olarak tescil edilmiş olan her fert bahal senelik ruhani mahfil seçimine iştirak edebilir. . . " denilmiş ve bu suretle cemaatin tescili esası benimsenmiştir. Vakfın gayesi yönünden diğer önemli bir düzenlemeye de, "tesis senedi"nin 10 ncu maddesinde şu biçimde yer verilmiştir... "Vakfın tescil edilmemesi veya tescilden sonra Kanun yolu ile tescilinin kaldırılması hallerinde vakfa tahsis olunan mallar Medeni Kanunun 903 sayılı Kanun ile değişen yetmiş yedinci maddesinin 3 ncü fıkrası gereğince gayece aynı olan diğer bir vakfa tahsis olunmayarak vakfı tesis ederek tahsisi yapanların uhdesinde kalacak ve kendilerine iade olunacaktır." Bu hükümle de, "tesis senedi"nin (Vakfın gayesi) başlığı altındaki 2 nci maddesiyle kamu oyuna yansıtılan gayenin gerçekleşmesi yolundaki objektif esas bir tarafa itilerek malların her Halükarda cemaat dışına çıkmasını önlemek için tahsisi yapanlara iade olunacağı öngörülmüştür.
"Tesis senedi"nin metinleri yukarıya aynen alınan hükümlerinin hep birlikte incelenmesinden, özellikle 2 nci maddesinde tanımlanan gayeye yönelen vakfı yönetecek kurulun seçimine katılabilmek için senedin 3 ncü maddesi hükmü uyarınca ruhani mahfilince bahal olarak tescil edilmiş bulunma koşulunun aranmasından ve diğer taraftan söz konusu senedin 10 ncu maddesinde vakfın tescil edilmemesi veya Kanun yolu ile tescilin kaldırılması hallerinde malların gayece aynı olan diğer bir vakfa da iade olunmayarak vakfı tesis ederek tahsisi yapanlara iade olunacağının öngörülmüş bulunmasından açık bir biçimde, bir cemaat teşkil eden Bahal topluluğunun mensuplarını desteklemek gayesinin güdüldüğü anlaşılmaktadır.
Şu husus da ayrıca açıklanmalıdır ki, "tesis senedi"nin 2 nci maddesinde belirtilen çok geniş kapsamlı gayeyi gerçekleştirmek için ilk mal olarak, senedin 9 ncu maddesi hükmünce 20.000 lira tahsis edilmiş bulunmaktadır. Bugünkü sosyal ve ekonomik koşullar karşısında gerçekleştirilmesi önerilen gaye ile tahsis olunan mal varlığı arasındaki uygunsuzluk açıktır. Bu durum dahi vakfın gayesi yönünden yukarıda varıldığı belirtilen sonucu doğrular, nitelikte görülmüştür. Bu nedenlerle, Medeni Kanunun 74/2 nci maddesine açıkça aykırı düşen, vakfın tescili isteminin, özel idare bozma kararına uyularak reddine karar verilmek gerekirken yazılı nedenlerle önceki kararda direnilmesi usül ve yasaya aykırı olup direnme kararının bozulması gerekir.
2 - Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, mahkemece özel dairenin 13/5/1969 günlü ilk bozma kararına uyulmakla, olayda, söz konusu bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gereği yönünden usüli kazanılmış hakkın gerçekleştiğini, bu nedenle de tescil isteminin, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturalya gibi ülkelerde de faaliyette bulunan bahailiğin mahiyetinin, din olup olmadığının ehil bilirkişilerce incelenmesi esasından hareket olunarak varılacak sonuca göre karara bağlan masının zorunlu bulunduğu görüşünü ileri sürmüşler ise de çoğunluk aşağıda açıklanan gerekçelerle ve birinci bentteki bozma nedenine göre bu görüşe katılmamıştır.
Önce şu husus belirtilmelidir ki, 9/5/1960 gün ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ayrıntılarıyla açıklandığı üzere "Bir mahkemenin temyiz dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırına yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir. " Olayda, mahkeme özel dairenin birinci bozma kararına uyduğuna göre az önce belirtilen hukuki esaslar uyarınca ileri sürüldüğü gibi, usüli kazanılmış hakkın meydana gelip gelmediğini incelemek gerekir. Bu hususu incelerken, kanunların ülkenin her tarafından amaçlarına - uygun ve doğru bir biçimde uygulanmasını denetlemekle de görevli bulunan Yargıtay'ın bir kararının anlam ve kapsamının tesbitinde kararın sadece belli bir bölümünün değil, tüm olarak gözönünde tutulması ve özellikle sözü geçen kararların uygulanmalarım ilgilendirdikleri Kanunların amaçlarının ışığında inceleme yapılması zorunludur. Aksi halde, özellikle olayda bozma kararının kapsamını daraltarak ona anlam verilmesi halinde M. K.nun 74 ncü maddesi ile güdülen kamu düzenini koruma amacına aykırı hareket edilmiş olur. Açıklanan esaslar uyarınca inceleme yapıldığında, özel dairenin 13/5/1969 gün ve 5456/2137 sayılı birinci bozma kararının, açık bir biçimde M. K.nun 903 sayılı Kanunla değişik 74 ncü maddesine göre vakfın tescilinin mümkün olup olmadığının incelenmesi ve takdiri esasına dayandığı görülmektedir. M. K.nun değişik 74 ncü maddesinin, tescil isteminin karara bağlanmasında etkili olan 2 nci fıkrası hükmünce, bir vakfın tesciline karar verilebilmesi için sözü geçen fıkrada belirtilen yasaklayıcı unsurlardan hiçbirinin gerçekleşmemiş olması açık ve kesin bir zorunluluktur; bu konudaki incelemenin kapsamlı ve 74/2 nci fıkradaki bütün unsurlar yönünden yapılması, kamu düzeni ve kamu yararını gözeterek sevkolunmuş bulunan M. K.nun 7 4ncü maddesinin buyurucu düzenlemesinin bir gereğidir. Vakfın tescil olunabilmesi için gayesi açısından öngörülen yasaklayıcı unsurlardan herhangi birinin, olayda gerçekleştiğinin anlaşılması halinde artık diğer unsurları araştırmaya gerek kalmaz. Örneğin bir vakfın siyasi düşünce gayesi ile kurulduğu anlaşıldığı takdirde, artık bu vakfın, belli bir cemaat mensuplarım desteklemek gayesi ile kurulmuş olup olmadığını araştırmak gereksizdir.
Olayda tescili istenilen vakfın, yukarıda 1 numaralı bentte açıklandığı üzere, belli bir cemaat mensuplarını desteklemek gayesi ile kurulduğu kesinlikle anlaşılmaktadır. Bu tesbit, tescil isteminin reddi için yeterli bir nedendir. Eğer, vakfın belli bir cemaat mensuplarını desteklemek amacı ile kurulmadığı sonucuna varılsa idi, o takdirde bahailığın mahiyeti itibariyle M. K.nun değişik 74/2 nci maddesindeki diğer yasaklayıcı unsurlar yönünden vakfın tescilinin mümkün olup olmadığının incelenmesi gerekecektir.
Diğer taraftan, yukarıda ayrıntılı olarak belirtildiği gibi M. K.nun değişik 74/2 nci maddesi kamu düzenini korunma amaciyle sevkedilmiştir. Kamu düzeni kavramı, kuşkusuz benzer yönler olmakla beraber her ülke için o ülkenin kendine özgü tarihsel, sosyal ekonomik ve diğer koşullarının oluşturduğu özel bir anlam da taşır. Bu itibarla, bahallığın Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve diğer bazı ülkelerde faaliyette bulunduğu yolundaki düşünce M. K. 16 nun 74 ncü maddesinin uygulanmasında sonucu etkili bir unsur olarak görülmemiştir.
Bütün bu nedenlerle, tescil istemi hakkında bahallığın mahiyetinin, din olup olmadığının ehil bilirkişilerce incelenmesi esasından hareketle varılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği hususunda usüli kazanılmış hakkın doğduğu ileri sürülemez.
Sonuç: Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda 1 numaralı bentte gösterilen nedenlerle H.U.M.K.nun 429 ncu maddesi gereğince BOZULMASINA, davalı taraf yararına avukatlık ücret tarifesi uyarınca takdir olunan (1000) lira avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine 28/11/1973 gününde, bozmada Oybirliği nedeninde çoğunlukla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Özel daire, gerek birinci ve gerekse ikinci bozma ilamlarında davanın mahiyeti ile Medeni Kanununun 74 ncü maddesi hükümleri dairesinde bilirkişi incelemesi yapılması yolunu benimsemiş ve bu şekil davacı taraf yönünden usuli müktesep hak teşkil etmiştir. Bilirkişilerden Prof. Dr. 5. E.'nin evvelce aynı konu üzerinde cezai yönden mütalaa beyan etmiş olduğu ağır ceza mahkemesi dosyasından anlaşıldığına göre aynı zatın tekrar bilirkişi olarak seçilmesi usüle aykırı Olduğu gibi diğer iki bilirkişinin de uyuşmazlık konusu işte mütehassıs kimseler oldukları dosyadaki adreslerinden kesinlikle anlaşılamaması nedenile olayda bilirkişi seçiminin Hukuk Usülü Muhakemeleri Kanununun 275 nci maddesine uygun olarak intihap edildiğinin kabulüne imkan yoktur. Bu itibarla davacı tarafın davasına dayanak yaptığı (Vakfiye) münderecatı ile Medeni Kanunun 74 ncü maddesi hükümleri de gözönünde bulundurulmak kayıt ve şartiyle ilahiyat Fakültesi veya Yüksek İslam Enstitüsü Öğretim Üyelerinden kurulu yeni bir bilirkişi heyeti marifetiyle inceleme yaptırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar ittihazı gerekeceği görüşünde olduğumdan ekseriyet bozma gerekçesine yukarda belirtilen nedenle muhalifim.