Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1956/1-336
K. 1956/453
T. 19.6.1956
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil - tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 20.4.1994 gün ve 1993/236 E. 1994/126 K.sayılı kararın inlenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 23.5.1995 gün ve 1995/8665-7520 sayılı İlanı
( ....Dava, Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Hemen belirtmek gerekir ki, gerek 1.4.1974 gün 1/2, gerekse 16.3.1990 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere miras bırakan danışığı "bir kimsenin mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların günümüzdeki satış sözleşmesinin B.K. nun 18. maddesine dayanarak numaralı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilmelerine olmak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır".
Somut olayda çekişmeli 420-421-422-423-424-425 parsel sayılı taşınmazlar asıl kayıt sahibi ortak miras bırakanın tapulara sırasında tapulara teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası tahtında topulama tutanağına alınan bu yerlerin davalılar adına tespitine muvafakat beyanı nedeniyle oluşmuştur. Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup, kendilerinden mal kaçırmak amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile ilgiletli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşınmadığı için biçim koşulundan yoksun bulunduğu cihetle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek iptal istemişlerdir.
Gerçekten tapulu taşımazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimle yapılması M.K.nun 634, B.Y.nın 213 ve Tapu Yasasının 26. maddesi hükmü gereğidir. Ne varki, gerek 766 sayılı Tapulama Yasasının 32/B maddelerinde, gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 13/B. maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle N.K.nun 634 ve B.Y.nın 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatını bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tesbitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Bu anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanın haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonucu etkili değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek kabul edilmesi doğru değildidr... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkeme'ce önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI :
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/ II. fıkrası hükmü gereğince duruma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı, tapu iptali ve tescil; takdirde, tenkis istemine ilişkindir. Çekişmeli taşımazlara ait davalılar adına olan tapular, asıl kayıt sahibi müşterek miras bırakanın tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan bu yerlerin davalılar adına tesbitine muvafakat beyanı nedeniyle oluşmuştur.
Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup kendilerinden mal kaçırmak amacını sağlamaya yönelik bulunduğunu taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile iletli olduğunu bu itibarla geçersiz olduğu gibi asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun olduğu cihetle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek iptal istemişlerdir.
Gerçekten tapulu taşınmaz mallarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması M.K.nun 634, B.K.nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddesi hükümleri gereğidir.
Ancak, gerek dava konusu taşınmazların tapulama tesbitlerinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 766 sayılı Tapuluma Yasasının 32/B maddesinde gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 4302 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13/B maddesinin de bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle M.K.nun 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurcu nitelikteki hükümleri ayrık bir düzenleme getirilmiştir.
Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazının zilyedi adına tesbit ve tesciline muvafakatını bildirmesi mülkiyetin zilyed adına geçirilip onun üzerine tapulama tesbiti yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir.
Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyed altına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi yada başka bir nedense dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Yine ifade edilmelidir ki, tescil isteği niteliğinde bulunan malikin, kadastro sırasında, kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazının başka bir şahıs adına tesciline muvafakat beyanı ile mülkiyet lehine tesciline muvafakat bildirilen kişiye hemen gemez. Bu yerde mülkiyetin geçirilmesi ancak tesbit tutanağının kesinleşmesi ile mümkün olabilir.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık ise olayda; 1.4.1974 gün 1/2 sayılı Yargıtay İnançları birleştirme Kararının uygulama yeri bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; kurul olarak Yargıtay İnançları Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. 1974 tarihli Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı'nda "bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınması hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun yada olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklık ( muvazaalı ) olduğu ve gizli barış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri ve bu dava hakkının, geçerli sözleşmeler için söz konusu onları M.K.nun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağı" hükme bağlamıştır.
Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan ve tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icab eder.
Oysa olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapu teknisyeni huzurunda yapılan ve taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez.
Bu durumda olayda 1.4.1974 gün 1/2 sayılı T.İ.B.K.nın uygulama yeri bulunmadığına değinen Özel Daire bozma kararı Hukuk Genel Kurulu'nun 2.4.1988 gün 543/861 sayılı kararında da açıkca vurgulanan ilkeye de tamamen uygundur.
Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen bu konudaki bozma kararına uygulaması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
Ancak, davada muris muvazaası hukuksal sebebi yanında, tenkis de talep edilmiştir. Ne varki tenkis isteği ile ilgili olarak mahkeme'ce bir inceleme araştırma yapılmış değildir.
Bu durumda direnme kararı Özel Daire bozma kararında gösterilen sebep ve ayrıca olayda talep bulunduğu cihetle tenkis isteği ile de ilgili inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin düşünülmesinin isabetsizliğine işaretle de bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma karında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava B.K.nun 18. maddesi uyarınca muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis istemiyle açılmıştır. Muvazaa, tarafların üçüncü şahısları aldatmak maksadıyla ve fakat kendi hakiki iradelerine ummayan aralarında hüküm ve netice tevlit etmeyen ( doğurmayan ) bir görünüş yaratmak hususunda anlaşılmaktadır. ( Dr. Turhan Esener Türk Hususi Hukukunda muvazaalı muameller 1956 sh;7 ) Başka bir ifade ile irade açıklamasında bulunan taraflar irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse muvazaadan söz edilir. ( HGK.22.12.1982-1979/13-1905 E- 1982/1966 K. YKD c 9 s4 sh.498 )
BK.nun 18. maddesine göre "bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven gerek akiddeki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır." Taraflar akdin hakiki mahiyetüini gizlemek ( yani üçüncü kişileri aldatmak ) kasti ile iradelerine uymayan bir ifade tarzı kullanılabilirler. Muvazaada irade ile beyan arasında kasti istenen bir uygunsuzluk vardır.
BK.nun 18. maddesi gereğince sözleşmeler yorumlanırken, tarafların gerçek ve müşterek maçlarını araştırmak gerekir. Şayet miras bırakan ile karşı tarafın gerçek sözleşmeyi gizledikleri ve görünüşte başka bir sözleşme ( satış ) değil, onun altında saklanan gerçek sözleşme ( yani bağış sözleşmesi ) geçerli sayılır. Devamın konusunu teşkil eden satış sözleşmesi karşılığı olarak miras bırakanın herhangi bir bedel almadığı, bir bedel almadığı, gerçek sözleşmenin taşınmaz mal bağışı niteliğinde olduğu halde, resmi memur önünde bu durum saklanarak işlemin satış şeklinde oluşturulduğu sabit olursa 7.10.1953 g. gün ve 7/8 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere; sözü geçen satış sözleşmesi muvazaa nedeniyle geçersizdir. Ancak onun yerine tapulu taşınmazlara ilişkin bağış sözleşmesi kaim olmaz; çünkü yetkili memur önünde bağışlama hakkında taraf iradeleri birleşmiş düğümlenmemiştir. O halde bağış sözleşmesi de şekle uyulmaması nedeniyle geçersizdir. ( HGK.3.2.1982 tarih 1979/1-464 E. 1982/77 E. 1982/77 K. YKD c.VII. s.12 sh.163 ) ( Esasen age sh.59 )
Somut olayda baba, kızlarından mal kaçırmak amacı ile oğulları ile anlaşmış taşımazları gerçekte bağışladığı halde 1978'de haricen sattığını, kadastro tesbitlerinin zilyetleri adını yapılmasına muvafakat ettiğini bildirmiştir. Görüldüğü gibi muris muvazasının tipi örneği ortaya çıkmıştır. Taraf iradeleri satış doğrultusunda birleşmediği, bağışa yönelik olduğu halde satış olarak ifade edilmiştir.
Muris muavazaası olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibariyle BK.nun 18. maddesinde edilen bir muvazaadır, kaynağını 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararından almaktadır.
Bilindiği gibi 1.4.1974 tarihli İ.B.K.da ( ...Bir kimsenin miraçsını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak isteği tapula taşınması için Tapu Sicil Kanunu önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu, gizlenen bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri... ) öngörülmüştür.
Davaya konu işlem, Kadastro ekibi önünde değilde, aynı gün Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılmış olsayda, olayda muvazaaya dayalı iptal davasının unsurları gerçekleşecek ve davanın kabulüne karar verilecektir. Çünkü, miras bırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte oğullarına bağışladığı taşımazları onlara satmışçasına işlem yaptırdığı, böylece iradesi ile beyan arasında kasti bir uyuşmazlık yaratarak muvazaaya başvurduğu açıkca saptanmıştır. Ancak somut olayda işlem kadastro bölgesinde vuku bulunmuştur. Yüce Genel Kurul çoğunluğuna göre burada artık 1.4.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihatı Birleştirme kararı uygulanmaz. Zira Mülga 766 sayılı Tapulama Kanunun 32/B ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13/B-a maddesine göre miras bırakan işleme muvafkatını bildirmekle, tek taraflı irade beyanı ile mülkiyeti geçirmiştir. Usulüne uygun olarak yapılan bu beyan yeterlidir ve bunun harici satış, bağış vesair akitlerle birleşmeside gerekmez.
Kanunları, Hukukun genel esaslarına göre yorumlamak zorunludur. Resmi memur olan kadastro teknisyenleri huzurunda kayıt maliklerinin verdiği muvafakat, geçersiz sözleşmeyi muteber kılmıştır düşüncesi hukukun genel prensiplerine aykırıdır. Kayıt maliklerinin tek taraflı olarak verdiği muvafakat önünde geçersiz olan sözleşmeye sıhhat kazandıramaz.
Miras hakkı mirasçıların doğrudan doğruya kendi şahıslarının tanınmış bir hak olup Anayasanın 35. maddesiyle Anayasaya güvencinin altındadır. Saklı payda miras bırakanın üzerinde bir tasarruf'ta bulanamayacağı bir haktır. Miras bırakan saklı pay üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunamaz.
Bizimde taraflar olduğumuz görüşe göre; 27.10.1971 t.7/622 sayılı HGK.da da belirtildiği gibi muvafakat tek başına tasarrufi bir işlem olarak nitellendirilemez. M.K.nun 922. maddesinde sözü edilen tescil isteği biçiminde nitelendirilebilir. ( Ozonalp Tapulama Kanunu şerhi 1976 s.341. 132 nolu İçtihatı ) Muvazaa geçersiz olan bir Taahhüt muamelesine sıhhat kazandıramaz. Taahhüt muamelesi geçerli ise işte o zaman tescil beyanı yerine geçer.
Yüksek çoğunluğun ve Yüksek Özel Dairenin kabul ettiğinin aksine muvafakatin bildirilmesi mülkiyeti zilyet adına geçirilip, onun üzerine tesbitin yapılabilmesi muris muvazaasında söz konusu olamaz. Çünkü satış olarak sunulan taahhüt muamelesinde iradeler satış doğrultusunda birleşmediğinden geçersizdir. Muvafakat birleşmeyen iradeleri birleştiremez.
Keza Tasfiye yasalar ile de olsa Anayasal hakların özlerine dokunulmaz. Genel Hukuk Kuralları bertaraf edilemez. Olsa olsa işlemin çabuk sonuçlanması için özel hükümler konabilir. Kadastro ( tapulama ) Kanunlarında da yapılan budur. Taraflar kadastro sırasında bir işlem yapmak istemişler veya daha önce Genel Hukuk Kurallarına uygun ancak şekle aykırı olarak bir sözleşme yapmışlarsa kolaylık sağlama ve bazende uzun süre devam eden fiili durma hukuki sonuç bağlama yoluna gidilmiştir. Bu maddelerle kişilerin istenirse miras haklarından hele hele mahfuz hisselerinden murisin iradesiyle yoksun bırakılabileceği kabul edilmemiştir. Aksini iddia hakka hukuka uymaz, yanlış olur.
Kadastro Kanunun 13. maddelerini bu çerçeve içinde mütalaa etmek lazımdır. Basit bir muvafakat beyanına tek taraflı akid kurucu nitelik vermek doğru olmaz. böyle bir düşünce M.K. ve B.K. sistemini zaafa uğratabileceği gibi adalet duygusuna aykırı sonuçlarda doğurur. Şöyle ki kadastro çalışma alnındaki köyde oturan kişi ile çalışma alanı dışındaki bitişik köydeki şahısların aynı nitelikteki muvazaalı satışları değişik sonuçlar doğuracak birinin mirasçılardan mal kaçırmasına göz yumularak değer tanınacak diğerininkine değer verilmeyecektir. Bu hukuk mantığına Anayasanın eşitlik prensiplerine de aykırıdır.
Tasfiye amacı ile olsa bile kanunlar hukuk düzenine adalet duygusuna ters hükümler içeremez. Burada da 1.4.1974 gün 1/2 savı İBK. aynen uygulamalı, satış akti iradeler birleşmediğinde geçersiz sayılmalı, gizlenen bağış akdi ise karşılıklı iradeler resmi memur önünde birleşmiş isede işlem kadastro çalışma alanında vuku bulduğundan bu şekle aykırılığın KK. 13/B-a yer olan muvafakat beyanı ile izale edildiğini, bağışın geçerli olduğu ve tenkis gerekeceği kabul edilmelidir.
Açıklanan bu nedenlerden dolayı çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
Halil Kılıç

17. Hukuk Dairesi Üyesi
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini