Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1971/490
K: 1971/65
T: 08.03.1971
DAVA : S.S.C. Birliği Anayasa'sına göre S.S.C.Birliği uyruklu 27.2.1924 doğumlu mesleği şoförlük, Ziraat Teknisyen Okulundan mezun Pranas Stasio Brazinskas, diğer adı Koreyvo, 15 Ekim 1970 günü Batum,Suhumi seferini yapan uçağı, Türkiye Devleti sınırları içindeki Trabzon hava alanına indirmek için uçak personelini, yolcularını tehddit etmek ve bu maksatla yapıtıkları saldırıda hostes N.V. Kurenko'yu öldürmek, pilot Geogiy Lukiç Çahrankiya ve telsizci Valeri nikolayeviç Fedeyev'i ağır suretle yaralamak, yasak silah taşımak, izinsiz sınırı geçmek ve uçak yolcularının hürriyetini tehdit etmek suçlarından sanık bulunmuşlar ve Sovyetler Birliği Hükümet tarafından verilen 2 Kasım 1970 tarihli notada ve özetle (...bir çok kimsenin hayatını tehlikeye sokacak şekilde hareket etmiş, uçaktaki 45 yolcuyu ölüm tehlikesiyle karşı karşıya bırakmış ve böylece bir cinayet işlemiş ve mürettebatı ağır suretle yaralamış, aynı zamanda kununa aykırı olarak silah elde etmiş ve taşımış ve Sovyetler Birliğini gayri kanuni terketmiş olmaktan sanık bulunan S.S.C. Birliği Vatandaşı P.S. Branzinskas ile reşit olmadığı nazara alınarak bir çok kimsenin hayatını tehliyeye sokacak şekilde hereket etmiş, uçaktaki 45 yolcuyu ölüm tehlikesiyle karşı karşıya bırakmış ve böylece bir cinayet işlemiş ve mürettebatı ağır suretle yaralamış, aynı zamanda kanuna aykırı olarak silah elde etmiş ve taşımış ve Sovyetler Birliğini gayri kanuni terketmiş olmaktan sanık bulunan S.S.C. Birliği Vatandaşı P.S. Branzinskas ile reşit olmadığı nazara alınarak bir çok kimsenin hayatını tehlikeye düşüren cinayete ortak olmaktan sanık Sovyet Vatandaşı A.P. Branzinskas'ın suçları adi ağır suçlardan olduğu cihetle Devletler Hukuku Esaslarına göre adı geçenlerin iadelerine hukuki bir engel mevcut olmadığı bildirilmiş...) ve bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinden bu sanıkların iadesi istenmiştir.
...Yargıtay 1. Ceza Dairesi 21.12.1970 gün ve 3701/3579 sayılı ilamıyla ve;
1- TCK.'nun 9. maddesi gereğince Asliye Ceza Mahkemesince verilip itiraz üzerine vazifeli mercii Ağır Ceza Mahkemesince, işlenen fiilin siyasi veya ona murtabıt bir suç olup olmadığına dair verilen karara karşı yazılı emir verilebileceğine oyçokluğu ile ve;
2- Yazılı emrin konusunun incelenmesine geçilerek gereği görüşülüp düşünüldü;
A- TCK.nun 9. maddesinin 4. bendinde (cürümün siyasi veya buna murtabıt çürümlerden bulunduğu mahkemece sabit olanların iadesi talebi kabul olunmaz) denildiği gibi, 7376 sayılı Kanunla tasdik edilen Avrupa (suçluların iadesine dair 13 suç veya böyle bir suça murtabıt suçtan dolayı suçlu) iade edilemez.
1- Siyasi suç, Türk Kanunlarında tarif edilmemiştir. Kanunlarında tarifi olmayan memleketlerde iadeye konu olan fiilin siyasi suç veya siyasi suça murtabıt suç olup olmadığının takdiren tavsifi yetkisi hakime bırakılmıştır (Vidal et Magnol, Cours De Criminel 9. edition, Paris 1947 S.H.118 No.76-5). Memleketimizde de bu yetki hakimin takdirine kalmıştır.
Mukayeseli hukuk bakımından siyasi suçun tarifine sadece İtalya 1930 Ceza Kanunun 8. maddesinde yer verilmiştir. Adı geçen 8. maddenin son kısmında (tamamen veya kısmen siyasi saiklerle işlenmiş olan adi suçta siyasi sayılır) denilmektedir.
2- Siyasi suça murtabıt yani nisbi siyasi suç konusunda bilimsel görüşlere değinmek iade talebi bakımından gerekli görülmüştür.
Nisbi yani irtibat dolayısıyla siyasi mahiyet alan suçlar, objektif olarak adi ve fakat subjektif bakımından siyasi olan suçlardır. Bu bakımdan bir fiilin nisbi siyasi suç niteliğinde olup olmadığının takdir ederken, iadeye konu olan suçun kamu vicdanında yarattığı tepki ve tesir gözönünde tutulmaldır.
(Prof, Bouzat, Tratie thearigne et pratigue de Droit penel, Paris 1951, S.125 nci).
Hak fikrine ve Adalet İlkesine uyanı, siyasi bir gaye güden suçların siyasi nitelikte kabul edilmesidir (Billot, Traite de I'extradition S. 105 nci).
(Prof. Taner Tahir, Ceza Hukuku, 3 ncü bası, İstanbul 1953 sh. 116 No.76).
3- Nisbi yani siyasi suça murtabıt suç failinin geri verilmesinin sebebi, Devletler arasında karşılıklı egemenliğe saygı ve başka devletin içişine karışmama ilkesidir. Gerçekte iade talebine dair karar vermek için gerekli incelemeleri yapan kendisinden suçlu istenen devlet, zaruri olarak, suçluyu isteyen devletin içişlerine dair hüküm verir duruma düşer ki bu devletin egemenliği ile bağdaşmaz. Siyasi suç, suçluyu isteyen devletin her türlü haksız baskılarına karşı bir nevi meşru müdafaa olarak ileri sürülür.
Buna göre suçluyu işteyen devletin ülkesindeki insanlara çeşitli haksız baskı yapıp yapmadığını incelemeye yol açar ki bu isteyen devletin egemenlik hakkını ihlal eder.
(Manzini, trattato di Diritto panale İtaliano Cilt 1. 1950 Sh.446).
(Beacuhet, Traite de I'exetradition, Paris Sh, 196).
4- Bilim alanında nisbi yani siyasi suça murtabıt suçların kıstası eriterium bakımından başlıca subjektif (Theorie subjective), objektif (Theoire objektive) nazariyeler ileri sürülmüştür.
Kara Avrupası devletleri Yüksek yargı organları Siyasi organları Siyasi Hukuk ve Siyasi Adalet anlayışına göre bilimsel nazariyelerden birini benimsemişlerdir.
Türk Yüksek Yargı organı bu hususta şartları ve unsurları bulunmak kaydıyla, subjektif nazariyeyi benimsemiştir. Nitekim Yargıtay bir benzeri hadisede (adi suçun siyasi suç mahiyetini kazanması behamal fiilen ve maddeden siyasi bur suçun işlenmesine veya işlenmesi tasavvur edilmesine bağlı olmayıp kurulu rejime karşı siyasi bir görüş besleyenlerin bu siyasi fikir eğilimlerinden dolayı nefislerine ağır tehlekeler meydana getirecek surette haksız muamelelere ve aksi sabit olmayan savunma gibi hususi bir gözetim ve takibe uğramaları adi fiilin siyasi bir fiile irtebatının kabulüne
esas etşkil edelebileceğine ve hususiyle sanıkların öldürülen şahıslar ile şahsi bir garez ve husumetleri bulunmaması, işlenen adi fiilerin siyasi fikir ve inançtan doğacak haksız muamelelerden kurtulmak gayesiyle ve zaruretiyle işlendiğinin başka bir delili bulunmasına göre suç siyasidir) diyerek subjektif görüşü kabul etmiştir. (Gözübüyük, ACK.nu açıklanmaı, Cilt 1, Sh. 21-22-47-57).
"Yargıtay Ceza Genel Kurulu 31.10.1949 tarihli E. 1,108 K.93"
B- Suçlu, ancak isteyen devletin ileri sürdüğü fiilerden dolayı iade edilebilir. Nitekim suçluların iadesine dair Avrupa Sözleşmesinin 12. maddesinin 2. bendinin b fıkrasında, suçluyu isteyen devletin (iade tahepnamesinde) iade talebine esas olan fiillerin gösterilmesi, (Hukuki tavsifleri...) nin açıkça yazılması gereği yer almıştır. Bu hükme göre suçlunun ancak iade talepnamesinde gösterilen fiilden dolayı iadesi istenebilir.
C- Yazılı emirde yer alan iade isteğine konu sonuçlara gelince yazılı emre dayanan C. Başsavcılığı tebliğnamesinde; sanıklardan Baba Brazinskas'ın Litvanya Bölge Hukuk Mahkemesinin 12.6.1955 tarihli ilamıyla Devlet ve toplum mallarını çalmaktan beraat ettiği ve ancak islal cezasına mahkum edildiği; Litvanya S.S.C.B. Yüksek Ceza mahkemesinin 23.1.1960 günlü ihtikardan beş yıl hapse mahkum olduğu ve bu adi suçlarından dolayı evvela Afganistan'a ve sonra Finlandiya'ya kaçmak istemiş ise de başaramadığı ve nihayet 15.10.1970 tarihinde Batum'dan Suhumiye giden uçağı oğlu sanık ile binip uçağın Türkiye'ye inmesini temin için silahıyle uçak hizmetlisi kadını öldürdüğü pilot ile telsizciyi öldürmeye teşebbüs ettiği ve oğlu sanığın da silahla yolcuları tehdit eylediği ve sanıkların bu fiillerinin siyasi suça murtabıt (Delit Connexe) suçlardan olmadığı halde siyasi suça murtabıt olduğuna dair Trabzon Ağır Ceza Mahkemesinin 23.10.1970 tarihli kararının bozulması istenmiştir.
D- C. Başsavcılığı tebliğnamesinde;
a) Sanık Baba Branzinskas'ın memleketinde mahkum olduğu suçların adi nitelik taşıdığı ve bu suçlarından dolayı uçağı kaçırarak uçak görevlilerinden birini öldürdüğü, diğer ikisini öldürmeye teşebbüs ettiği ileri sürülmüş ise de;
aa) Yukarıda B diliminde denildiği üzere iadeyi isteyen devletçe iade talepnameesinde, bu isteğe sebep olan fiilleri göstermesi gerekli bulunmuş ve nitekim S.S.C.B. Hükümetinin 2 Kasım 1970 tarihli iade talepnamesinde (Sahife 3-4), açıkça 15 Ekim 1970 günü oğlu sanıkla birlikte uçak görevlilerine saldırıp birini öldürmek ve diğerini öldürmeye teşebbüs, izinsiz silah taşama ve ülkeyi izinsiz terk gibi adi suçlarından dolayı her iki sanığın Litvanya Bölge Mahkemesince 12.6.1955 tarihinde ihtikardan 5 yıl hapse başlamış bulunduğu dosyadaki belgelerden anlaşılmasına göre, C. Başsavcılığı tebliğnamesinde, yabancı devletin (iade talepnamesinde) yer almayan baba sanığın eski ve infaz edilen mahkumiyetlerini, uçak kaçırma ve mürettebatına karşı işlenen cürümlerin sebebi olarak gösterilmesi Avrupa Suçluları İade Sözleşmesi 12. maddesi 2. bendi b fıkrası ile bağdaşmadığı gibi, sözü edilen eski mahkumiyetlerinden hapis cezasıyle 4 ay islah çalışmasının tamamen ve para cezasının kısmen infaz edildiği anlaşılmasına göre infaz edilen hükümlerin son cürümlerin sebebi olarak gösterilmesi ve yerinde ve vak'aya uygun kabul edilemez.
b) Kaldı ki sanıklardan babanın eski infaz edilen mahkumiyeti sebebiyle mi, yoksa Türk ilk Mahkemesince aksi sabit olmadığından dolayı kabul edilen savunmasında ileri sürdüğü haksız baskı ve şiddet yüzünden mi S.S.C. Birliğinden uçak kaçırmaya teşebbüs ettiğinin soruşturulması ve incelenmesi, yukarıda A (3) de açıklandığı üzere iadeyi talep eden devletin içişlerine karışma niteliğini taşıyacağından, asla düşünülemez.
Yine tebliğnamede sanıklar baba ve oğulun memleketlerinde fiilen siyasetle uğraşan kimselerden bulnmadığı ve saldırdıkları uçak mürettebatının da siyasi kişiler olmadığı cihetle fiillerin siyasi saik ile şu veya bu cürümü işlemeleri için siyasetle uğraşmalarının veya suç mağdurlarının da siyasi kişiler olmasını gerektiren hukuki, makul ve makbul bir gerekçe söz konusu olamaz. Hiç bir bilim görüşünde böyle bir düşünce yer almadığı gibi, Medeni Dünya Devletleri Yasalarında veya hukuk ve adalet uygulamasında da böyle bir anlayış da mevcut değildir.
Hukuki, makul ve makbul bir sebebe dayanmayan tebliğnamedeki bu müdalaada yerinde görülmemiştir.
E) Sanıklardan baba B.P.S.'nin Litvanya S.S.C.B. Ceza muhakemelerinde verilen hükümlere konu olan suçların vasıfları ve mahiyetleri infaz şekilleri ve infazın başlangıcı gözönünde tutulunca, sanıkların sonradan 15.10.1970 tarihinde işlemiş oldukları fiillerle bahse konu mahkumiyeti arasında herhangi bir sebep ve netice ilişkisi söz konusu olamaz.
Devamlı, insan hak ve hürriyetleri ile uzlaştırılamaz baskıya dayanamayarak, canlarını kurtarmak için son defaki fiillerini işledikleri yolundaki müdafaalarının akssi hiç bir delille sabit olmamıştır.
Sanıkların uçak kaçırma ve mürettebatına saldırı fiillerini işlemele sürükleyen saik siyasi olup, meydana gelen cürümler ise murtabıt siyasi suç mahiyetinde belirtmiştir. Nitekim son öldürme, öldürmeye teşebbüs hadisesinde sanıklarla öldürülen ve yaralanan kimseler arasında herhangi bir düşmanlık da yoktur.
Yukarıdan beri açıklanan gerekçelere, uçak kaçırma, uçak mürettebatından birini öldürme ve diğerini teşebbüs fiillerinin sebep ve saikine ve toplanan delillere göre yazılı emre dayanan C. Başsavcılığı tebliğnamesindeki sebepler yerinde görülmediğinden REDDİNE, 12.12.1970 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
Gerekçesiyle ihbarnamedeki düşüncenin reddine dair verilen bu karar aleyhine C. Başsavcılığının, 1. Ceza Dairesi Kararının itiraz yoluyla kaldırılması ve Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi Kararının ihbarname veçhile bozulması istemini bildiren 26.12.1970 gün ve 1.B/55-9 sayılı itiraznamesi ile birlikte dosya Yargıtay 1. Başkanlığına verilmiştir.
8.3.1971 gününde toplanan Ceza Genel Kurulunda bu husustaki bütün evrak, belgeler, iddia ve savunmalar okundu. Gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Türk Ceza Kanununun 9. maddesi gereğince Asliye Ceza Mahkemesinden verilen ve itiraz üzerine Trabzon Ağır Ceza Mahkemesince kesin sonuca bağlanan bu işte kararın bozulması için C. Başsavcılığına yazılı emir verilip verilemeyeceği konusu Yargıtay 1. Ceza Dairesince incelenerek yazılı emir verilebileceği sonucuna varılmış ise de aynı konunun, Ceza Genel Kurulunda da ele alınması gerekli görülmüş ve evvelemirde iş bu yönden incelenmiştir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 307 nci maddesinde (Temyiz ancak hükmün Kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur.
Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir) diye yazılıdır.
(Hukuki kaide) terimini geniş anlamda mütalaa etmek gerekir. Kanuna mahalefet, yalnız Ceza Kanunu dolayısıyla değil hukukun diğer dallarını da kapsar Bazı ahvalde ecnebi hukuku, yürürlüğe girmiş muahadeler dahi bahse konu olabilir (Prof. Baha Kantar, Ceza Muhakemeleri Usulü, 3. kitap sh. 44) (kaynak, Alman Ceza Muhakemeleri Şerhi, Sahife 600) (Ord. Prof. Tahir Taner, Ceza Muhakemeleri Usulü, Sahife 362).
TCK.'nun 9. maddesi, müteaddit hükümleri kapsamaktadır. Bir cürmün siyasii ve adi cürüm niteliğinde olup olmadığı mürcerret ve mutlak bir takdir sorunu değildir. Cürüm ve cürümlerin bir nev'i vasfına ve mahiyetine ilişkindir. Vasfın ve olay mahiyetinin maddenin anlam amacına göre uygulanmış olup olmadığının, diğer bir deyimle siyasi suç niteliğinin doğru tayin ve takdir edilmiş bulunup bulunmadığının da incelenmesi gerekir. Yanlış uygulama, Kanuna, Hukuki kurala aykırılık teşkil eder ki böyle bir kararın itirazın veya temyizinde Yargıtay'ın işin bu yönünü de nazara alması icap eder. Bu itibarla Trabzon Ağır Ceza Mahkemesinin red kararı aleyhine yazılı emir verilebileceği çoğunlukla kararlaştırıldıktan sonra işin esasına geçilmiştir.
A/1-Siyasi suçlar hakkında bazı kurallar mevcut ise de siyasi suçun hukuki mahiyeti henüz kesin surette belirmiş sayılamaz. Doktrinde hangi fiillerin siyasi suç olacağı ihtilaflı bulunmuş, siyasi suçların tarifinde gerek mahkeme içtihatlarında gerek doktrinde tatmin edici bir sonuç alınamamıştır. (Ord. Prof. Baha Kantar, M. Çağlayan'ın Cilt 1, Sayfa 175), (Ord. Prof. Sulhi Dönmezer-Prof. Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Umumi Kısım Cilt II/2, Sayfa 1212).
Siyasi suçların tarifi, kıstasları, hususunda çeşitli nazariyeler bulunduğu "bu nazariyelerin her birinin muhtelif şekilde görüşleri kapsadığı malumdur.
Objektif nazariyede, görüşlerin esası, Devletin muayyen haklarını, doğrudan doğruya ihlal eyleyen suçları siyasi telakki etmektir. Bir fiilin siyasi suç teşkil edip etmediği hususunda faildeki saiklere veya gayeye itibar eden nazariye, subjektif nazariyeyi teşkil ettiği ifade olunur (Erman-Dönmezer, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 11/2, S. 1213, 1215). bu nazariyede siyasi (saik) ile işlenen suç siyasi suç sayılır ve bir Devlette teessüs eylemiş siyasi veya sosyal düzeni bozmak hedefi güden meşru olmayan hareket (gayesi) bakımından siyasi suç niteliğinde görülür.
Yine bu konuda, muhtelif nisbi siyasi suçtaki siyasi ve adi suç teşkil etmeyi tazammun eden unsurların mukayesesine müncer olan bir görüşte üstünlük nazariyesinde belirir: siyasi hak veya menfaat daha üstün ise suç siyasidir. Bu nazariyeye göre mesala Devlet Reisinin veya parti reisinin öldürülmesinde en büyük ve tesirli müdahaleye maruz kalmış bulunan değer ferdi haktır. Siyasi menfaat tali kıymeti haiz bulunmaktadır. İsviçre'nin 1982 iade kanunu bu esası kabul etmiştir (Aynı Cilt, S. 1163, 1164,1165).
Şüphesiz bu nazariye ve görüşler ve daha başkaları eleştirilere uğramış, her zaman ve her olayda uygulanması mümkün bir sonuca varılamamış, hatta siyasi suçun tam ve kamil bir tarifi dahi yapılamamış, muhtelif görüşlere göre değişen ve fakat bir noktada toplanması mümkün olmayan bir hal arzetmiş, özellikle nisbi siyasi suçlarda tarif ve kıstaslar daha değişik haller almış, bazen dar, bazen geniş tefsir ve telakkilere sebep olmuştur.
TCK.'nun 9. maddesinin 2. fıkrasında (siyasi veya ona murtabıt cürümlerden dolayı bir ecnebinin ecnebi devletlere iadesi talebi Devletce kabul edilemez) hükmü konmuş, bu hüküm, kaynak İtalyan Ceza Kanununun 9. maddesinde (... Ne siyasi cürümlerden ve nede ona murtabıt suçlardan dolayı ecnebinin iadesi kabul olunamaz...) şekilde ifade olunmuş (Mayno Şerhi Cilt 1, Sahife 47). Şu suretle konu, sırf siyasi suç ile siyasi bir suça murtabıt suçlarla (nisbi siyasi suçlar) ilgili bulunmuştur.
(Murtabıt suç, siyasi bir suç ile ilgili olan adi bir suçtur. Bu siyasi suç işlenmiş olabildiği gibi henüz işlenememiş ve fakat tasarlanmış olabilir. Murtabıt suçta biri adi, diğeri siyasi olmak üzere birbiriyle ilgili iki suç vardır.) (Tahir Taner, Ceza Hukuku Umumi Kısım, 953, sahife 116 ve117). (murtabıt yahut siyasi bir suça murtabıt suçlarda adeta hakiki içtima durumu mevcuttur. Filhakika bu halde fail bir fiili ile adi suçlarda adeta hakiki içtima durumu mevcuttur. Filhakika bu halde fail bir fiili ile adi bir suç ika etmekte ve fakat mezkur adi suç bir başka suç ile, siyasi olan bir suç ile sıkı surette irtibat halinde bulunmaktadır). (Nisbi yahut ihtilat veya irtibat dolayısiyle siyasi mahiyet alan suçlar, objektif olarak adi, subjektif bakımdan siyasi olan suçlardır. Bu gibi suçlarda fail Devlete müteveccih bir fiil ika etmek niyet ve maksadını taşımaktadır. Fakat Devlet ancak dolayısıyle zarar görmüş olmaktadır). (Nisbi siyasi suç denince, aynı zamanda siyasi bir varlık olarak devletin nizamına ve hususi menfaatlarına zarar iras eden suçlar anlaşılır) (Dönmezer-Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 961, Cilt 112, Sahife 1157, 1218).
(Murtabıt suçta bir kısmı siyasi bir kısmı adi suç mahiyetinde birden ziyade ffiil mevcuttur. Bu fiiller bir irtibat bağı ile birbirlerine bağlanmışlardır. Adi suç ile alakası olan siyasi suçun işlenmiş olması şart değildir. Fakat mutlaka kast edilmiş olması icabeder). (Ankara hukuk Fakültesi Yayınlarından, Suçluların Geri Verilmesi, 1962, Sahife 75, Ceza Hukuku asistanı Dr. Eralp Özgen).
(Murtabıt suçta bir kısmı siyasi bir kısmı adi suç mahiyetinde birden ziyade fiil mvcuttur. bu fiiller bir irtibat bağı ile birbirlerine bağlanmışlardır. Adi suç ile alakası olan siyasi suçun işlenmiş olması şart değildir. Fakat mutlaka kast edilmiş olması icabeder). (Ankara hukuk Fakültesi Yayınlarından, Suçluların Geri Verilmesi, 1962, Shife 75, Ceza Hukuku Asistanı Dr. Eralp Özgen).
2- Murtabıt suç konusunda şu yönüde belirtmek gerekir. Gerek Türk Ceza Kanununun 9. maddesinin 2. fıkrası, gerek kaynak İtalyan Ceza Kanununun 9. maddesinin bu fıkraya tekabül eden fıkrası metninden anlaşılacağı üzere murtabıt suç, siyasi bir suç ile ilgili olan adi bir suçtur. 9. maddede (... siyasi veya ona murtabıt cürümlerden dolayı...) diye yazılıdır. İtalyan Ceza Kanununun 9. maddesinde dahi (... ne siyasi cürümlerden ve nede ona murtabıt suçlardan dolayı...) denmiştir. Şu halde murtabıt adi suçun, bir siyasi suçla ilgisinin bulunması zorunluğu metinlerden de açıkça anlaşılmaktadır.
TCK.'nun 9. maddesinin, yukarıdan beri açıklandığı anlamda anlaşıldığı 30 Mart 1940 tarihinde imzalanan Türkiye-Suriye Dostluk ve İyi Komşuluk Mukavelenamesinin 3. maddesinin 3. bendinden (cürüm siyasi veya siyasi bir cürüme murtabıt bulunduğu takdirde) denmek suretiyle murtabıt suçun siyasi bir suça bağlı olduğu belirtilmiştir. Şüphesiz bu siyasi suçun işlenmiş olması şart değildir.
Murtabıt suç, henuz işlenmemiş ve fakat tasarlanmış bir siyasi suç konusuna ilişkin olabilir.
(İhtilal çıkarmak için bir silah deposunu veya silahçı dükkanını yağma etmek gibi) (Ord. Prof. Tahir Taner, Ceza Hukuku, 1953, Umumi Kısım, Sahife 116). yukarıda da açıklandığı üzere murtabıt suçta biri adi, diğeri siyasi olmak üzere birbiri ile ilgili iki suç vardır. Özetle murtabıt suçta birisiyasi diğeri adi iki suç bahse konudur.
Siyasi maksatla adam öldürmelerin nisbi siyasi suç sayılmaları ve faillerinin iade mevzuu teşkil etmemeleri lehinde kuvvetli fikirleri ileri sürülmüş, özellikle Devletler arasında nisbi siyasi suçların bazıları, yapılan anlaşmalarla iadeden istisna edilmiş, ezcümle Devlet Reisine karşı suikast, siyasi gaye ile sahte para imali, tedhişçilik gibi suçlar bu meyanda bulunmuştur. Nitekim Devletler Hukuku Enstitüsünün 1880 Oxford toplantısında (katil, hırsızlık, yangın çıkarmak, gibi adi cürümlerin karekterlerini ihtiva eden fiillerin faillerinde siyasi kasıt ve maksat bulunması tek sebebi ile iadeden istisna edilmeleri kubul edilemez) suretindeki telakki ve (kompleks suçlar arasında katil, yakma, hırsızlık ve benzerleri gibi adi suçlar da işlenmektedir). Bazı müellliflere göre bu gibi kompleks hiç bir şekilde politik suç olarak kabul edilmemektedir. Bu fikrin kabulü halinde hakikaten şerefli politik suçlular iade edilmek zorunda kalınacaktır. Diğer taraftan şu noktayı kabu etmek lazımdır ki kompleks suç işlenen pek çok hallerde suç politik sebep ve gaye ile işlense dahi politik suç olarak kabul edilmelidir. Zira bu gibi hadiseler (murtabıt suçlar yani kompleks suçlar) Dünyada çok kötü tesirler uyandırmışlardır. Hatta bu kötü tesirler o derece şiddetli olmuştur ki siyasi suçların iade edilemeyeceği prensibinin dahi kıymetini tehlikeye düşürecek bir durum arzetmiştir) (international Law, H. Pauten pacht an Oppeneeim, 1. Cilt, 1963, Peace Sulh,Sahife 707. Paragraf 334).
Şeklindeki mütalaada nisbi suçlara dair tereddütleri göstermesi bakımından önemlidir.
3- Milletlerarası hukuk bakımından konu çeşitli telakkileri ve mütalaaları kapsamakla beraber temayül siyasi suç sınırının dar anlamda mütalaa edilmesi doğrultusunda inkişaf etmekte, 1953 yılında Kopenhang'da toplanan Ceza Hukukunu Birleştirme Konferansında objektif sistemin kabulü bu hususu belirtmektedir (Prof. Faruk Erem, Türk Ceza Hukuku, Cilt 1, Sahife 175/176).
Kaza siyasi suçların tahdidi temayülü (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt II/2, Sahife 1212).
S.S.C. Birliğinin katılmadığı ve 7376 sayılı Kanunla tastik edilen suçların iadesine dair Avrupa Sözleşmesinin 3. maddesi, suçun, siyasi suç sayılıp sayılmıyacağının kendisinden iadesi istenen Devletin telakkisine bırakmış, siyasi suçun niteliği belirtilmemiştir.
Özellikle uçak kaçırma dolayısıyla işlenen suçlarda bu inkişaf daha belirli bir hal almıştır. Lahey'de akdedilen Milletlerarası Sivil Havacılık Konferensında 50 devlet arasında Türkiye Hükümeti tarafından da imzalanan ve bu konuda akit Devletlerin gereken cezai ve diğer tedbirlerin alınmasını öngören ve akit olmayan Devletlere de açık bulunan (Uçakların Kanun Dışı Yollarla ele Geçirilmesinin Önlenmesi Hakkındaki Sözleşme)nin 8. maddesi hususuyle komplex siyasi suçları kapsamına alabilecek bir nitelik arzeylediği söylenebilir.
Şurasını belirtmek gerekir ki katıldığımız bu sözleşmede bahse konu tedbirleri kapsar bir kanun çıkarılmadığı gibi suçluların iadesine dair anlaşmalarda da henüz bir değişiklik yapılmamıştır.
4- siyasi suç konusunda kanunumuzda bir tarif yayılmamıştır. Bu hususta Yargıtay'ın mustakar bir içtihadı mevcut değildir. Her ne kadar Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi Kararlarında Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 331.10.1949 gün ve 108)93 sayılı kararı bahis konusu edilmiş ve emsal olarak gösterilmiş ise de tek karara inhisar eden bu misal mustakar bir içtihat niteliğinde kabul edilemez. Kaldı ki aşağıda açıklayacağımız üzere 1949 olayı ile 1970'deki olay arasında fark ve özellik vardır. 1949 tarihli karar esas itibariyle subjektif sisteme istinad etmiştir. Ancak madde metni, hangi nazariyeyi tercih ettiğini gösterecek tarifi yapılmış ve karma sistem kabul edilmiştir. Kanunumuzun kaynağı olan İtalyan Ceza Kanununun 9. maddesinde böyle bir tarif yoktur. İtalyan Ceza Kanununun 9. maddesinde (... ne siyasi cürümlerden ve neden ona murtabıt suçlardan dolayı ecnebinin iadesi kabul olunamaz...) denilmiştir ki fıkra, TCK.'nun 9. maddesinin 2. fıkrasına tekabül etmektedir. Majno'dan tercüme edilen şerhte, müellifin görüşü ve diğer bazı İtalyan müelliflerin siyasi suç hakkındaki telakkileri belirtilmiş ve İtalyan mahkeme içtihadı bir kaç misalden ibaret kalmıştır.
Yukarıda A/1 sayılı bentte açıklandığı üzere siyasi ve nisbi siyasi suçlara dair çeşitli nazariyeler, sistemler, görüşler, mevcuttur. Siyasi suç telakkilerinde, 19. yüzyılın, 20. yüzyılın ilk yarısının toplum düzenlerinin, Devlet şekil ve idarelerinin, bunlar arasındaki ilişkilerin az, çok etkisi bulunan, bazen birbirini tamamlamakla beraber bazen birbirine zıt olan bazen de siyasi suç telakkisinde olumlu, olumsuz yönlerden ifrada kaçan bu nazariye ve görüşlerin 20. yüzyılın 2. yarısında bunlardan birini veya diğerini aynen kabul ve kesin bir ilke haline getirmek doğru olamaz.
(Suçun sisayi olup olmadığının tayin ve takdiri, hukuki esaslara ve milletlerarası topluluğun menfaatlarına uygun olmalı (Dönmezer-Erman, Ceza Hukuku, Cilt II/2, 1961, Sahife 1156). Siyasi suç telakkisinin hangi doğrultuda inkişaf ettiği gözönünde tutulmalıdır. Nitekim, zaman zaman bir takım suçlarda siyasi nitelik görülmemiş, T.C. Hukukunda siyasi suçlar ve iade hukuku bakımından müstemiren ve bir nazariye ve görüş benimsenmemiştir.
Irak Hükümeti ile yapılan müahedenamenin 4. maddesinin 3. bendinde 'her ne maksatla olusa olsun yol kesicilik ve işkence fiillerinin, işkence ile yyapılan hırsızlıkların) siyasi suç veya buna murtabıt suç teşkil etmiyeceği ve 1. bentte Devlet Reisine ve ailesi etradına karşı herhangi bir cürmün 2. bentte Hükümet reisine karşı katil veya buna teşebbüs ve iştirak suçunun siyasi suç veya buna murtabıt bir fiil sayılamıyacağı açıklanmış, İtalya ile akdedilen muahedenamede, (siyasi cürme müteferri adi cürmün esas cürmü teşkil edecek derecede vahim olduğu hal bundan müstesnadır) denerek bu nitelikteki adi suçun iadesi öngörülmüştür. Alman Hükümeti ile olan (iadei mücrimin muahadesi) nin 4. maddesinin 2. bendinde (ancak insan hayatına müteveccih olarak kasten ika edilen bir cürüm ve bu cürme teşebbüs ve iştirak hallerinde mevzuubahis cürmün açık bir mücadele esnasinda vuku bulduğu ahval müstesna olmak üzere iadeye muvafakat...) denmek suretiyle bir cürüm siyasi cürüm sayılmamış, siyasi cürümler faslında istisnaya tabi tutulmuştur. iş bu muahedelerin anılan maddeleri metinlerinden anlaşılacağı üzere güdülen amaç, sayılan suçların, siyasi saik ile işlenmiş olsalar dahi siyasi veya siyasi suça murtabıt suçlardan sayılmayacağıdır. Bu suretle bu mukavele ve muahedenamelerle Türk Ceza Kanununun 9. maddesi tadil edilmiş ve her ne kadar Avrupa Sözleşmesinin 28. maddesin Türkiye ile Almanya Belçika, İtalya ve Yunanistan arasındaki anlaşmaları ortadan kaldırmış ise de mezkur anlaşmalar ile olarak siyasi suç telakkisinin değişik ve dar bir doğrultuda olduğunu göstermesi bakımından önemli bulunmuştur.
B/1- Sanıklar, S.S.C. Birliği Anayasa'sına göre S.S.C.Birliği uyruklu bulunduklarında tereddütü mucip bir hal ve durum mevcut değildir. Bu husus Trabzon Mahkemelerince ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi Kararlarında kabul edilmiştir.
Her ne kadar sanıklar vekili olduğunu bildiren Avukat Arif Çavdar, 19.1.1971 ve 25.1.1971 günlü dilekçelerinde, bu dilekçelere ekli ve belge diye adlandırılan yazılarda sanıkların Litvanya yurtdaşı oldukları ileri sürülmüş ise de, gerçekte Devletler Hukuku bakımından bildiğimiz biçimde halen bağımsız ve tanınmış bir Litvanya Devleti bulunmamaktadır. Bu itibarla bir Litvanya Devleti ve Devlet niteliğinde Litvanya Cumhuriyeti vatandaşlığı bulunduklarına ilişkin itiraz, Devletler Umumi ve Hususi Hukukuna ve Sovyet Kanunlarına göre geçerli ve yeterli bir itiraz olamaz. Özellikle S.S.C.Birliği Anayasa'sında (Litvanya Birliği teşkil eden Cumhuriyetler arasındadır.).
2- Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinin 7376 sayılı Kanunla tastikine ilişkin ve Avrupa Konseyinde 13 Aralık 1957 tarihinde imzalanan (Suçluların iadesine Dair Avrupa Sözleşmesi) bu sözleşmeyi imzalayan Avrupa Konseyi Hükümetleri arasında akdedilmiş bir sözleşmedir.
Sözleşmenin 30. maddesinde Konsey üyesi olmayan her devletin sözleşmeye katılmaya davet edilebileceği öngörülmüş ise de, S.S.C. Birliği sözleşmeye henüz katılmadığına göre bu olayda, sözleşmenin 12. maddesinin 2. bendinin b fıkrasındaki hal bahis konusu edilemez.
Kaldı ki 2 Kasım 1970 günlü notada iade talebine sebep olan fiiller, suçların işlendiği yer ve zaman, hukuki tavsif, Kanun hükümleri bildirilmiş, işin esası olan iade talebi yazılı olarak ve diplomatik yollardan yapılmıştır. Ayrıca Kanun hükümlerinin tastikli suretleri dosyada bulunmaktadır.
İade talebine esas ve dayanak olan, sanıklara yükletilen 15 Ekim 1970 günüdeki fiillerinden dolayı bahis konusu suçlardır. İade talebinde (Nota) da sanık P.S. Branzinkas'ın eski hükümlülüklerinin gösterilmesi sanığın şahsi durumunu belirten bilgiler olup nota da kaybedilmesi iadeye esas olan fiillere, hususa etkile ve hele bu cihet talebin reddine bir veçhile mesnet olamaz.
3- Yazılı emir üzerine tanzim edilen C. Başsavcılığının, Yargıtay 1. Ceza Dairesine karşı olan ihbarnamesi, sanıkların son def'a işledikleri bildirilen suçları bahis konusu etmekte ve sanıkların suçlarının, siyasi veya siyasi suça murtabıt cürüm mahiyetinde bulunduğunun 15 Ekim 1970 günündeki fiillerini siyasi suça murtabıt suç niteliğinde gören ve bu sebeple Trabzon Asliye Mahkemesi kararı aleyhine vaki itirazı red eden Trabzon Ağır Ceza Mahkemesinin 23.11.1971 günlü kararının bozulması isteğini kapsamakta ve yanen sanıkların (fiillerinin siyasi veya ona murtabıt cürüm mahiyetinde sayılamıyacağı) denilmektedir.
Yukarıda 2. bentte yazılı olduğu üzere eski hükümlülüklerinde gösterilmesi ihbarnamenin esas düşünce ve isteğine etkili bir keyfiyet sayılamaz.
4- Esasen Yargıtay 1. Dairesinin ilamında, yukarıda 2. ve 3. bentlerdeki hususların esasa etkili görülmediği, C. Başsavcılığının yazılı emre dayanan ihbarnamesini konunun esasa etkili görülmediği, C. Başsavcılığının yazılı emre dayanan ihbarnamesini konunun esasına girmeden usul bakımından reddetmemiş olmasiyle de anlaşılmaktadır. Zira özel daire ilamına göre, konunun esası incelenmiş, sanıkları fiillerinden doğan cürümleri, murtabıt, siyasi suç mahiyetinde görülerek ihbarnamedeki düşüncenin reddine karar verilmiştir.
C/1- Dosyada mevcut ve tasdikli şahit beyanlarında özetle, (... sanık P.S. Branzinskas'ın 1942 yılında Stase Adamo) adında bir kadınla evlendiği, jonis köyündeki evine gittiği, 8 yaşında bir kızlarının o yıl öldüğü, 1949'da bir kızları olduğu, bir aralık Vevis şehrine taşındıkları, ilk zamanda bir evde kiracı oldukları, bir süre sonra sanığa okul binasında bir oda, sonradan kendilerine Vevis Beleediyesinde bir arsa verildiği, karısının ana ve babası ve babasının annesi tarafından yapılan maddi yardımlarla üç odalı bir katlı bir ev yaptıkları, sonradan bir kat daha ilave ettikleri,bir süre sonra da çocuklarıyla yaşadıkları, hırdavat ve gazyağı satan bir mağazada çalıştığı, bu mağazada çalışmaya başladıktan iki üç ay sonra karısının tanımadığı ve bölge satış kooperatifi şubesinde muhasebeci olarak çalışan Korevye Lüsyu (Koreyvo Alina İvanovna) adında bir kadını evin bir odasına ayda 10 ruble ile kiracı olarak aldığı, fakat bir süre sonra kira bedelini alamayınca bu durumu karısına, Lüsyu'nun kendisine çok yardım ettiğinden kira almanın yakışıksız olacağı şekilde izah ettiği, bu kadın ile ilişki kurduğu, yine bir süre Trakya bölgesinde Rudişkes'te bir hırdavat mağazasında tezgahtar olarak çalışmaya başladığı, Korevo Lüsyu'nun aynı evde oturduğu, iki yıl kadar Rudişkes'te kaldıktan sonra Rumşişkes şehrine geçip bir hastanenin idare işleri şefi olarak çalıştığı, bu sıralarda Lüsyu'ya Elektrenoy şehrinde iki odalı bir apartman dairesi verilmiş ve Lüsyu oraya taşınmış tezgahtar olarak bulunduğu mağazadaki suistimalinden tutuklanınca, karısının çalışmaya başladığı, 1967'de Vevis'deki evi dokuzbin rubleye sattığı ve Vilnus'da, metresi olduğu anlaşılan Lüsyu'nun sanıktan boşandığı ve çocukların kadına verildiği, sanığın Moskoviç marka bir otomobilinin bulunduğu, karısı ile boşandıktan ve bir süre daha metres hayatı sürdükten sonra sanığın, metresi Lüsyu (Koreyvo Alina İvanovna) ile 1968 yılında nikahlandığı ve hatta sanığın karısının soyadını aldığı, kadının Astma hastalığı ve doktorların iklim değiştirmesi tavsiyesi dolayısıyle sanığın birlikte Özbekistan'ın Kokant şehrine geldikleri, bir süre Taşkent şehrinde de bulundukları ve sanığın Kokant'da çalıştırdığı, tüketim malları üzerinde karaborsacılık yaptığı, Spekülasyon işlerinde karısının (Lüsyu'nun kendine hatta sahte bege vererek yardımda bulunduğu, son def'a evden ayrılırken karısına oğlu Algirdas'ı tedavi ettirmeye götürdüğünü söylediği, siyasi faaliyeti olmadığı gibi şüpheli bir kimse ile teması da olmadığı, sanığın Sovyetler Birliğinde muhtelif zamanlarda müteaddid yerlere seyahat ettiği, bu beyanda Vilnüs'de Okul Ekonomi Müdürü Grruzdis Stasis Vatslovviç'i Kokant'a davet ettiği birlikte ve uçak ile Moskova üzerinde Kokant'a geldikleri hal ve vaktinin yerinde görüldüğü, yol masrafını sanığın ödediği, Gruzdis'ı Orta Asya'nın çeşitli şehirlerine götürdüğü, ikinci seferde Moskova'ya trenle gittikleri, sonra kendisinin uçakla Kokant'a döndüğü, sanığın Kokant'a gelişinden sonra Baltık şehirlerinden Vilnyus, riga ve Tallin'e sık sık gittiği ve orada halı, yedek oto parçaları satın aldığı ...) bildirilmiş ve;
2, Sanığın, Litvanya S.S.C. Birliği Yüksek Mahkemesinin ceza davaları heyetince 23. Ocak 1965 gününde verilen 5. sahifelik karara göre özetle (... sanığın Vevis Tüketim Kooperatifinin teneke ve gaz mağazası müdürü olarak çalıştığı 1958-1962 yılları devresinde kimlikleri saptanamayan kimselerden, kanunsuz olarak elde edilmiş büyük miktarda mal aldığı, işgal ettiği mevkilerden yararlanarak bu malı mağaza vasıtasiyle satarak kazandığı paraları bu malı temin edenlerle paylaştığı, böylelikle 9 Eylül 1958'den 28 Temmuz 1962 tarihine kadar (müfredatı ve litre, kilosu ve tekabul ettiği ruble değeri kararında müfassalan yazılıdır) sattığı benzin, gaz, Avtol, Solidal, Nikrol, Dizel yakıt, Armatör demir, Aksol, Teneke ve tel'i kanunsuz yollarla elde ederek sattığı ve 32.305 ruble 67 Kopeyk elde ettiği ve paylaştığı subuta vardığından Litvanya S.S.C. Birliği Ceza Kanununun 70. maddesi ve 2. bölüm 177. maddesi ve P bölümü 228. maddesi gereğince devlet zararı 32.305.67 ruble devlete ödemesine 5 yıl müddetle hapsine, elindeki malların müsaderesine ve cezasının genel rejim iş-islah kamplarında çekmesine, ceza süresinin 13 Aralık 1963 olarak saptanmasına) karar verildiği,
Hüküm verildiği andan itibaren bu yana 1710 ruble tahsil edildiği ve tahisil edilmeyen meblağın geri kalan kısmının 30.595 ruple 67 Kopeyk teşkil ettiği Litvanya S.S.C. Birliği mahkemesinin 12.6.1955 günül kararında özetle (... Bölge iaşe mağazasında anbar memuru sanığın 1 Nisan 1953 ve 17 Şubat 1955 tarihleri arasında Vevis Şehir Kooperatifinde anbar memuru olarak çalışırken mağazalara teslim edilen malların fiatlarını sistematik olarak artırarak zimmenite 19.909 ruple geçirdiği, malların fiatını yükselterek kooperatifi 1279.49 ruple zarara soktuğu, başkaca 840 ruple miktarında faturazıs mal sattığı iddiaları sonucunda yapılan muhakemesinde bazı sebeple ve kanuni hüküler dolayısıyle ve hamile karısı, küçük çocuğu ve yaşlı annesi, sanığın himayesinde bulunduğu nazara alınarak ve sair diğer sebeplerle beraaiten ve genel esaslarda %25 devlete kesilmek üzere islah çalışması cezasına 25.3.1955 tarihinde gözaltında tutulduğu sürenin bir günlük hapis cezasının 3 günlük islah çalışmasına eşit sayılarak 8 ayın tutarı hesaplanarak geri kalan 4 ayın islah çalışması olarak tamamlanmasına) karar verildiği görülmüştür.
3- 1968, 1969, 1970 sanelerinde Post Restant vasıtasiyle alınan toplamı 102.yi bulan paketler, sahte işlemlere ait expertiz raporu (şahadet ve diğer belgeler sanık yakınlarına ve özellikle 2. karısı Koreyvo'yı vasıta olarak kullandığını göstermektedir.
D/1- Gerek Trabzon Asliye Ceza Mahkemesi kararında ve bu karara karşı yapılan itiraz üzerinde Trabzon Ağır Ceza mahkemesinin red kararında, gerekse Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarnamesinin reddine dair olan Yargıtay Ceza Dairesinin red kararında iş bu kararlarda esas kural ve ilke olarak özetle:
(Sanıkların aksi sabit olmayan savunmalarına göre mamleketlerine değişik bir rejimin geldiği, eziyete, nezaret ve takibe maruz kaldıkları, rejimde baskı ve tazyik olduğu, devamlı insan hak ve hürriyetleriyle uzaklaştırılamaz baskıya dayanamıyarak canlarını kurtarmak için bu def'aki fiilleri işledikleri, sanıkların uçak kaçırma ve uçak mürettebatına saldırı fiillerini işlemeye sürükleyen saik siyasi olup meydana gelen (cürümlerde murtabıt siyasi suç) mahiyetinde belirdiği nitekim son öldürme ve öldürmeye teşebbüs hadiselerinde öldürülen ve yaralananlar arasında herhangi bir düşmanlık bulunmadığı, fiillerinin sebep ve saikine ve toplanan delillere göre ve subjektif nazariye bakımından cürümlerin murtabıt siyasi suçlar niteliğinde kabulünün gerektiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 1949 tarihli kararı da olaya emsal teşki eylediği) hususlarına dayanmıştır. Sanıklar 16.10.1970 tarihinde Sorgu Hakimliğindeki ifadelerinde hususi nezaret ve takip altında bulunduklarına dair bir savunmada bulunmamışlardır. Esasen böyle bir nezaretle takip içinde olmadıkları sanık Pranas'ın uçağa, yanında bir Allan Barabellüm tabanca, bir Rus tabancası, bir Alman Mavzeri, bir de 16 kaliprelik tüfengi bir küçük balta ve sanık Algirdas'ın da biri İngiliz diğeri Alman malı iki tabanca, 12 kalipreli av tüfeği ve her ikisinde yalancı bomba taşımakta oldukları halde binmeleriyle bellidir. Nezaret ve takipte olan kimselerin bu biçimde seyahat ile Batum'a gelmeleri, oradan uçağa binmeleri mümkün olduğu bir vehçile izah edilemez. Kaldı ki sanık Pransas'ın, Sovyetler Birliğinde serbest seyahat ettiği, isteği yerde ikamet edebildiği, gerek ikamet ettiği bölgede, gerek sehayatlerde bir müşkülata, nezaret ve takibe maruz kalmadığı, takip ve nezarette olması için kendilerine matuf siyasi veya sosyal veya rejim bakımından bir sebepde mevcut bulunmadığı dosyadaki belgelerden, sebkeden şahadetten açıkca anlaşılmaktadır. Annesine takdir edilen 20 Ruple nafakayı vermemek için sahte işlemelere tevvesül eden ve kararın C/1 ve 2 nci, 3 ncü bentlerinde şahsi durumunu ve karakteri beliren sanığın mücerret savunmasını, suç vasıf ve mahiyetine dayanak yapmak ve savunmayı hiç bir eleştirmeye tabi tutmamak Ceza ve Usul Hukukunun genel ilkelerine uygun düşmez.
Metresi olup sonradan evlendiği karısı Korevyo Alina İnanovna şahadetinde, 1965 yılı yazında Pranas'la birlikte Özbekistan'da Kokont şehrine geldikleri 1968 yılı Mart ayında nikahlandıklarını söylemiş, sanık Algirdas üç seneden beri Özbekistan'da kaldığını ifade eylemiştir.
Şu halde sanık Pranas beş seneyi mütecaviz Özbekistan'da ikamet etmektedir. Bu süre içinde rejim dolayısıyle herhangi bir tazyike, takibe maruz kalmadığı şahadet hatta beyanı ile meydandadır. Nitekim sanığın, son fiilleri yüzünden durumunun açığa çıkarılması için yapılan araştırmada hatta paket ticareti yaptığı ortaya çıkmıştır. Nezaretle takibin ve şahsına ilişkin bir baskının mevcudiyeti halide, sonradan ortaya çıkan bu tip bir ticaret yapması mümkün olamazdı.
Beyanlarında bahsedilen baskı ve eziyet savunması, kendilerine rejimin mahiyetini bu suretle kabul ve ifadeye ve ilk zamanlara atıf ve iddia ettikleri özelliklere ilişkin bir savunma niteliği taşamakta ve son olay tarihinde 15 yaşını yeni bitiren Algirdas'ın babası ile aynı suretteki iddiaları ve savunmanın niteliğini belirten düşünceyi desteklemektedir.
Sanıkların şahıslarla ilgili, işkence, baskı ve eziyete maruz kaldıkları kendi beyanlarında dahi anlaşılmamış, şahadete göre ise böyle bir durumun olmadığı görülmüştür. Yukarıda da açıklandığı üzere sanıkların bu tarzda işlemlere tabi tutulmaları için ortada bir sebep bulunmamaktadır.
Sanıkların, ölen ve yaralanan kimselere karşı husumetlerinin olmayışı, saikin mutlaka siyasi olduğunu göstermez. Herhangö batni bir sebep, saika, dayanak olabilir. Sanığın karteki, yaşayış biçimi, toplumdaki sosyal durumu, geçinme tarzı, asalaklık dışarıya olan görüşü, bazı emellerini dışarı toplumlarda daha kolay tahakkuk ettirebileceği düşüncesi gibi daha bir çok hal ve sebepler ve etkenler suçun işlenmesinin saikini teşkil edebilir. Bütün dosya münderecatı gözönünde tutulduğu takdirde, sanık Pranas'ın karakter ve yaşayış biçiminin türlü saiklerle harekete elverişli olduğunu kabu etmek ve bir çok hal ve suçlarda, saikin fiile hedef olanla ilgisi bulunmadığı halde engeli ortadan kaldırmak için suçun bir başkasına karşı işlenebileceği gerçeğini unutmamak gerekir.
Dosya münderacatına, yukarıda açıklanan husus ve düşüncelerle ve mevcut, delillere göre Pranas ve buna paralel oğlu Algirdas S.S.C. Birliğindeki rejimi kabul etmediklerinden, beğenmediklerinden kaçtıkları, kaçarken yükletilen suçları işlemek zorunluluğunda kaldıkları zahiri savunmasını ileri sürmüşler, esas itibarıyle bu noktada tüplanan savunmalarını desteklemek maksadı ile beyanlarında geçen hususları savunmalarına ilave etmişlerdir. Sanık Algirdas'ın babasının etkisinde olduğu da anlaşılmaktadır.
Bir devletin rejimi kendi telakkilerine göre kabul etmemek, beğenmemek nazari ve afaki bakımdan siyasi bir görüş mütalaa edilse bile bu yüzden işlenen adam öldürmek, öldürmeye teşebbüs ederek ağır yaralamak gibi suçların ne objektif, ne de subjektif bakımdan siyasi veya ona murtabıt suçlar olarak nitelendirilmesi mümkün görülemez. Diğer bir deyimle bir rejimi mücerret rejim yönünden kabul etmemek, beğenmemek kanuni ve hukuki anlamda siyasi suç saiki sayılamaz.
TCK.'nun 9. maddesi, siyasi bir suç veya böyle bir suç ile murtabıt fiilen mevcudiyetine dayanmaktadır. Halbuki sanıklar - rejim hakkında herhangi bir faaliyet gösretmemiş, rejime, Devlete müteveccih bir fiil işlememiş, siyasi nitelikte sayılabilecek bir eylem ve hareketleri olmamış hatta bütün bunlara tevcih edilmiş niyet ve taralamaları dahi bulunmamış olmasına göre ortada siyasi suç olabilecek nitelikte bir fiil veya tasavvur bulunmamaktadır. Siyasi cürüme murtabıt bir cürümün niteliği ve bir cürmün siyasi cürme murtabıt cürüm olarak kabul edilmesinin şartları ve bu husustaki kural, ilke, kararının A/1 ve 2. bentlerinde izah kılınmıştır.
Kararın A/1 ve 2. bentlerinde izah kılındığı üzere siyasi bir suçun bulunmadığı olayda, siyasi suça murtabıt suçun varlığı da bahiskonusu olamaz.
2- Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi kararlarında dayanılan Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.10.1949 günlü kararının bir içtihat ve emsal teşkil edemiyeceği kararın A. bölümünün 4. bendinde açıklanmıştır. Kaldı ki 1949'da cereyan eden olayla 1970'de olay arasında ayrılık vardır. İçlerinde bir albayın da bulunduğu bahse konu karar da (... sanıkların siyasi fikir ve telakkilerinden dolayı nefislerine ağır tehlikeler tevlit edecek surette haksız muamelelere ve aksi sabit olmayan müdafaa veçhile hususi bir nezaret ve takibe maruz kalmaları adi fiilin siyasi bir fiile irtibatının kabülüne esas teşkil edebileceğine ...) denmiştir.
Bulgaristan'dan Türkiye'ye kaçmak olayındaki sanıkların durumunu belirtmek için önce kaçmaya tekaddüm eden zamandaki Bulgaristan'daki ortamın bilinmesi gerekir. (1944'de Almanya'ın çekilmesi müteakip bir darbe ile Anavatan-kominist) cephesi, sosyal demokrat ve köylü partileri ile birlikte idareyi ele almıştır. 1494'de son iki parti hükümetten çekilmiş, 1949'daki refarandum ile kraliyet ilga, Cumhuriyet ilan edilmiş, Millet Meclisi seçiminde 364 oy ile (277 si Komünist) Anavatan Cephesi 101 muhalife karşı seçimi kazanmıştır. 1947'de köylü partisi kapatılmış, komünist Yorgi Dimitrof'un emri ile karşı parti Başkanı ve 23 partili üye tutuklanmış ve tutuklanan parti Başkanı Nikola Petkol idam olunmuş, 1948 Temmuzundan sonra Millet Meclisinde muhalif üyelerine yer verilmiştir). (A.Dictionary Of Politics, 1964, Sahife 54, Elliott ve M. Summerskili).
İçlerinde bir albayın bulunduğu Bulgaristan'dan Türkiye'ye kaçmak için işelenen suç, Bulgaristan henüz bu ortamda iken ve 30.6.1948 tarihinde işlenmiştir. Olayın sanıkları hususi nezaret ve takibtedirler. Kararın O/1 bölümünde izah olunduğu veçhile sanık Pranas ve oğlu için böyle bir nezaret ve takikp bahis konusu değildir. Nefislerine karşı ağır tehlikeler tevlit edecek surette haksız muamelelere maruz kaldıkları kendi beyanlarında bile geçmemiş ve şahadet, bilakis normal bir yaşayış içinde olduklarını gösterecek mahiyette bulunmuştur. Bu yön kararın D/1 bölümünde açıklanmış ve savunması yukarıda ve diğer bölümlerde tahlil edilmiştir. Baskı, işkence, malların alınması, Sibirya'ya sürgünden bahis ve iddia ettiği durum, 1941 yılı ve ondan sonraki kısa bir süreye ait olduğu anlaşılmaktadır. Sanık 1924 doğumlu olmasına göre tarihlerde 7-8 yaşlarındadır. Bütün ailesi efradının öteden beri Litvanya'da oturdukları şimdiki ve boşandığı karısının, annesinin ve oğlunun beyanlarıyla tesbit olunmuştur. Kendisi de Litvanya'dan Özbekistan'a 1965 yılında gitmiştir. Sanık Pranas'ın rejimden dolayı nefisine karşı ağır tehlike tevlit edecek muamelelere maruz bırakıldığınıın varit bulunmadığı kararın muhtelif bölümlerinde gösterilmiştir. Binaenaleyh 31.10.1949 tarihli Ceza Genel Kurulunun Bulgaristan olayına ilişkin kararının olay bakımından Sovyetler Birliğinden Türkiye'ye uçak kaçırma olay, sebep ve saikiyle benzerliği yoktur.
E- SONUÇ: Siyasi tayin, tarih, telakkisinde, kıstasları ve hududunda doktrin anlaşmazlığının çözümlenmediği, Milletlerarası Hukukta müstemir bir görüşün mevcut olmadığı, uygulamalarda çeşitli telakkilere, doktrinlere tesadüf edildiği, bunlarda da bir istikrar görülmediği, Türk Hukukunda müstakir bir içtihat ve Türk Ceza Kanununun 9. maddesinde siyasi suç hakkında herhangi bir doktrinin kabul edildiğini gösteren hüküm bulunmadığı, siyasi suç ve özellikle siyasi suça murtabıt suç telakki, anlayış ve ilkesinin, dar ve tahdide giden bir doğrultuda eğilim gösterdiği kararın ilgili bölümlerinde açıklanmış ve sanıkların olaydan evvelki yaşayışı ve durumları, durumlarının tahlili ve suçlarının saiki kararın özellikle C/1, 2, 3 ve D/1 ve 2. bölümlerinde etrafiyle belirtilmiştir.
Tüm karar da yukarıdan beri açıklanan gerekçelerden ve Sovyetler Birliği Devleti tarafından verilen ve itibar edilmesi gereken belgelerden anlaşılacağı üzere sanıkların işledikleri suçlarda sırf siyasi suç niteliği bulunmamış, esasen olayda bu konuda herhangi bir görüş ayrılığı da olmamıştır. Sanıkların suçlarında siyasi suça murtabıt suç (vasıf ve mahiyeti) de yoktur (Karar A/1 ve 2. bölümleri). Sanıkların şahıslarına matuf ve müteveccih takip, nezaret ve tazyik mevcud değildir (Karar D/1 ve 2. bölümleri).
S.S.C.Birliğindeki müesses rejim dolayısiyle gelecekte kendilerine tazyikte bulunulabileceği ve takibe maruz kalabilecekleri ihtimali olduğu ileri sürülmemiş olmakla beraber böyle bir ihtimal ile katil ve ağır surette yaralamak gibi suçların işlenmesi, siyasi veya ona murtabıt suçların işlenmesi, siyasi veya ona murtabıt suçlardan sayılamaz. Aksi takdirde siyasi veya siyasi suça murtabıt suçların tahdidi eğilimi bu da Milletlerarasındaki topluluğun menfaatlerine uygun düşmez.
Öteyandan mevcut rejimi beğenmediği, rejimin özelliklerini kendisi için tazyik olarak kabul ettiği, diğer bir deyimle mücerret rejimden kaçmak için işlenen bu gibi ağır suçları, siyasi suça murtabıt suçlar olarak nitelemek, hukuki vve kanuni anlamdaa siyasi suç telakkisine aykırıdır (Karar D/1).
Ayrıca olayın bu yönünü de belirtmek yerinde olacaktır. Subjektif doktrine göre de siyasi suçun, eylem safhasına geçmesi şart değilse de böyle bir suçun hiç olmazsa kasdedilmiş, tasarlanmış bulunması icabeder (Karar Bölüm A/1, 2). Ortada kanuni ve hukuki anlamdda tasarlanmış bir siyasi suç mevcut olmadığından bu bakımdan da işlenen suçlar siyasi suça murtabıt suç niteliğinde görülemez. Gerçekten, genel mantık kuralı açısından bakıldığında siyasi veya ona murtabıt cürmün varlığının kabulü, biri tasarı halinde olsa dahi iki cürümün mevcudiyetini gerektirir. Tüm kararda ve kararın bu bölümünde açıklandığı üzere şüphesiz mücerret rejimden kaçmayı, siyasi suç veya siyasi suçun tasarlanması biçiminde bir suç diye niteleyemeyiz.
Ortada (Devletin Anayasa ile tesis edilmiş nizamına ilişkin veya siyasi maksat ve gaye ile tabaanın siyasi haklarını ihlale ve hatta geniş anlamda devletin dahili veya harici emniyetini bozmağa) yönelmiş, eylem ve hareket olmadığı gibi bunlarla ilgili tasarlanmış, kasdedilmiş bir hale de tesadüf olunmamıştır.
Bu sebeplerle sanıklara yükletilen cürümlerin siyasi veya ona murtabıt cürümler (vasıf ve mahiyetinde) görülmediği cihetle C. Başsavcılığının itirazının kabulüne, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21.12.1970 gün ve 3701/3579 sayılı Kararının kaldırılmasına ve Trabzon Ağır Ceza Mahkemesinin 23.11.1970 gün ve 338 sayılı Kararının bozulmasına 8.3.1971 tarihinde çoğunlukla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini