 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1964/453
K: 1964/482
T: 30.11.1964
DAVA : 1- Türk Ceza Kanununun 38. maddesinde: (Emvalin istirdadından ve uğranılan zararların tazmininden başka, bir şahsın veya ailenin şeref ve haysiyetini ihlal eden her nevi cürüm ve kabahatlerde bir guna maddi zarar vukua gelmese bile mahkeme, mağdurun talebine mebni manevi zarar mukabili olarak muayyen tazminat itasına da hükmedilebilir) ve 424. maddesinde: (Bu fasılda fasılda beyan olunan cürümlerde mağdur olanların içtimai mevkii ve vaziyetlerine ve tecavüzün şumul ve mahiyeti derecesine göre mahkemece takdir edilecek tazminata dahi ayrıca hükmolunur) denilmektedir.
Borçlar Yasasının 49. maddesindeki manevi tazminat hükmüne göre, özel hüküm niteliğinden bulunduğu için genel hükümle özel hükmün karşılaşması halinde özel hükmün üstün tutulacağı yollu hukuk kuralı uyarınca, suç niteliğindeki olaylar dolayısıyla istenilecek manevi tazminatlarda Borçlar Yasasının sözü geçen 49.. maddesinin değil, Ceza Kanunun 38. maddesinin ve bu olayda ayrıca 424. maddesinin uygulanması gerekecektir.
2- Bu maddeler metinlerindeki (mağdur) sözcüğünün, doğrudan doğruya suça hedef olup şeref ve haysiyeti kırılan kişi kadar, o kişiye yakınlıkları sebebiyle bu suçun işlenmesiyle aile şeref ve haysiyetleri kırılmış olan kişileri de kapsamına aldığı kabul edilmelidir. Yurdumuzun sosyal yapısı ve özellikle geleneklerine ve yurttaşlarımızın ahlak kurallarına bağluluk derecelerine göre, maddi ve manevi birçok emek ve zorlukla yetiştirilen çocuklarının (isterse ergin yaşta bulunsun) zorla kaçırılıp ırzına geçilmiş olmasından ötürü ana ve babalarının aile şeref ve hapsiyetlerinin zedelenip hırpalanyış, iç rahatlıkları, ruh düzenleri ve hatta yaşama güçlerinin sarsılıp kırılmış olduğu (genellikle) haklı olarak ileri sürülebilir. Çocukları yüz kızartıcı böyle bir suça hedef olmuş öyle ana-baba vardır ki, utançlarından kendilerini o çevreye bağlayan bütün mal ve varlıklarını hiçe sayıp yüzüstü bırakarak oralardan uzaklaştıkları bile görülmüştür. Ahlak anlayışları çok geniş ve bu gibi olaylar karşısında tepki göstermeyen insanların bulunmayacağı iddia edilemezse de; onlar böyle bir davaya katılma ve tazminat isteme yoluna da başvurma gereğini zaten duymazlar. Bundan başka, hukuk kurallarının konulmasında da, uygulanmasında da, insanların olağan durumları, olayların olağan akışları esas tutulur. Yukarıda metinler olduğu gibi yazılan maddeler hükümleri de bu anlayışa karşı ve engel değildir. O halde, ana ve baba yararında da manevi tazminat hükmedilmesi yasaya uygundur.
3- Ceza Yargılamaları Usulü Yasamızın davaya katılma şekil ve yollarını açıklayan 365. maddesinin ön tasarıdaki ilk şeklini hazırlayan komisyonun (1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun, bu kanunu hazırlayan komisyon tarafından yazılan esdabı mucibesi) adıyla Adalet Bakanlığınca Ankara Hapishane Matbasında bastırılıp 1937'de yayınlanan gerekçesinin 140. sahifesinde (müdahelenin makbul ve meşru olabilmesi için cürüm, o kimsenin veya ayalinden bulunanların hayatına, sıhhatine, namus ve ırzına, emvaline ve hali medenisine taalluk etmiş olmalıdır) denilmiş bulunmasından, (davaya katılabilecek kişiler) sözü ile, bir kişinin kendisinin veya ayalinden bulunan kişilerin suç konusu kişiler olmasının kastedildiği anlaşılmaktadır.
Bundan başka, yukarıki bentte anılan TCK.nun 38. maddesindeki (bir ailenin şeref ve haysiyeti) sözleri dahi gözönünde tutularak Usulün 365. maddesinin bu 38. madde hükmünün ışığı altında yorumlanması ile de aynı sonuca varılır. Gerçekten yasa hükümlerinin bir tüm olarak incelenip yorumlanması da yorum için kabul edilen bilimsel ilkelerdendir.
Bu açıklamalara göre, bu maddenin bizimkinden farklı olan Alman Yasasındaki metnine dayanan ilm-i görüşler esas tutularak ırza ilişkin suçlarda (mağdur) sözünden yalnız suçun kendisine karşı işlendiği kimsenin anlaşılması gerektiği yollu görüş, Türk Hukuku için doğru olamaz. O halde, ergin çocuğun davaya katılmış ve manevi tazminat istemiş bulunmasına bakılmaksızın onun ana ve babasının da davaya katılmış ve manevi tazminat istimiş olmaları, CYUY.nın değişik 365. maddesi hükmüne uygundur.
4- Yukarıki bentte öngörülen manevi tazminatın, kardeşler veyahut amcalar, teyzeler, halalar gibi öbür yakınlar yararına hükmedilip edilemeyeceği konusu tartışmaya değer. Burada gözönünde tutulacak ölçü, şüphesiz, suçun kendisine karşı işlendiği kimse ile manevi tazminat isteyen kemsenin yakınlığıdır. Ana veya baba varken diğer akrabanın böyle bir hakkı sözkonusu edilemez. Buna karşılık, ana ve baba yoksa ve suçun kendisine karşı işlendiği kimseyi, bir kardeş veya bir teyze, öz çocuğu gibi yetiştirip büyütmüş ise, suçun işlenmesiyle o kardeşin ve o teyzenin, aile şeref ve haysiyetinin çiğnenmiş bulunduğu ve bu yüzden ceza davasına katılabileceği ve suçludan manevi tazminat isteyebileceği kabul edilebilir.
Bu açıklamalar gösteriyor ki; manevi tazminat isteyebilecek yakınların kimler olabileceğinin, olayın özelliklerine göre hakim karara bağlayacaktır. Yoksa kendisine karşı iffete ilişkin bir suç işlenilen kimse ile Medeni Hukuk bakımından aynı aileden sayılan bütün yakınların sadece aynı aileden bulunmaları sebebiyle aile şeref ve haysiyetlerinin çiğnendiği ve bundan ötürü manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilemez (Oyçokluğu ile).