 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1964/435
K: 1964/481
T: 30.11.1964
DAVA : İlk hükümde direnmeyi kapsayan 11.6.1964 gün ve 964/34-38 sayılı son hükmün temyiz yoluyla incelenmesi yine katılan tarafından istenilmiş ve şartı da yerine getirilmiş olduğundan dosya, C.Başsavcılığının hükmün bozulması düşüncesini bildiren 25.9.1964 gün ve 2-B/5515 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okunarak gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1 - Kişisel davacı M.P. daha önce kendisine hakarette bulunmaktan dava etmiş bulunan sanık A.R. o davanın duruşması sırasında son oturumda tarafların bir biriyle akraba oldukları yolunda bir sanıya (zanna) kapılan hakimin taraflara, (mademki akrabasınız, neden aranızda bu üzücü olaylar geçiyor) dediğinde, A.R., M.A. ile akrabalığı bulunmadığı, onun anasının ermeni olduğunu, o davanın yargılanmasını yapan hakimin adli tanıklığı ve iddia ile anlaşılmaktadır. Bu olay; 1. Dünya Savaşı sırasında Ermenilerle Türkler arasında tatsız olayların geçtiği bir alanda meydana gelmiştir. Sanığın harcadığı mahkemece de kabul olunan "benim onunla akrabalığım yoktur, onun anası ermenidir" sözü bu hava ve şartlar içinde değerlendirildiği takdirde, bunun karşısındakini vermek için söylendiği ve hakimin sorusuna karşı sadece "hayır, onunla akrabalığım yoktur" demekle de yetinebilecek durumda bulunan sanığın, gereksiz olarak (onun anası ermenidir) demekle soruya karşılık vermek dışında özel bir kasitle davrandığı anlaşılmaktadır. M.A.'nin dosyada bulunan Tunceli Mahkemesinden verilmiş olan bir mirasçılık belgesinde davacının büyük babası adının Ali ve anasının adının dahi Zarife olarak yazıldığı görülmektedir ki, böyle olduğu halde davacının annesinin ermeni olduğunu öne sürmek yanlışlıkla söylenmiş bir söz olamaz, ve her hangi birisinin annesinin Fransız, İngiliz veya başka bir ırktan olduğu söylenmiş olmakla kıyaslanamaz. Kadı ki öyle bir sözde dahi bunun söylendiği çevrede dimağlara yerleşmiş acı anıları (hatıraları) canlandırma ve kötüleme kasti bulunuyorsa, yine hakaret kastinin bulunduğu kabul etmek, zorunlu olur.
2 - Bir sözde verme, kastinin bulunup bulunmadığı, sözün söylendiği yere, zamana, şartlara ve hatta onunda beraber söylenen başka sözlere bakılarak belli edilmek gerektir. Gerek Anayasamızın hükümleri, gerek insan hakları Evrensel Beyannamesinin ilkeleri karşısında, bir kimsenin, Ermeni veya Rum yahut Türk veya alman olmasının, özünde hiç bir yerici ve küçültücü niteliği yoktur. Ama bu sözlerden her birisinin özel şartlar altında söylenmesi ile bir kimsenin küçük düşürülmesi veya verilmesi kastedilmiş olabilir. Buradaki durum da böyledir.
3 - Yapılan açıklamalara göre özel daire ilamında gösterilen bozmaya uyulmak gerekirken yazılı gerekçe ile eski hükümde direnilmesine karar verilmesi yasaya aykırı ve kişisel davacı M.A.'nın temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün (tebliğname gereğince) BOZULMASINA, 30.11.1964 tarihinde karar verildi.