 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1968/157
K: 1968/4628
T: 09.04.1968
DAVA : Mahkeme, bozma sebeplerinin yerinde olmadığını belirtmekle
beraber bozma ilamına uymuş ve bozma ilamı gereğini yerine getirmiştir.
Hukukumuzda kısmi direnmelere de cevap verilmektedir. Bu bakımdan aslolan,
hakimin bozma ilamının benimsemediği kesimlerine karşı direnmesidir. Bu esas
Anayasanın 132. maddesine dayanır ve hakimin yargı bağımsızlığı çevresinde
vicdani kanısına göre hüküm verme gereği şeklinde ifade olunur. Ne var ki, bu olayda hakimin bozma nedenlerini yerinde görmemesi, görüşündedir ve hükmün
dayandığı gerekçeyle yapılan işlemler, bozmanın aslında benimsendiğini
belirtecek niteliktedir. bundan başka Türk Yargıtayının kökleşmiş
içtihatlarına göre, hakim ara kararıyla açıkça direnme cihetine gitse dahi,
şayet bozma dairesinde bir takım işlemler yapmışsa, bozma kararına eylemli
olarak uymuş sayılır ve bu eylemli uyma, o ara kararını bir kazanılmış hak
durumu söz konusu olmaksızın bertaraf eder. Şu hale göre bu yönü hedef tutan temyiz itirazları reddedilmelidir.
KARAR : Öbür yandan, bir toplu iş sözleşmesinde vecibevi hükümleriyle normatif hükümlerini birbirinden ayırt etmek gerekir. Toplu iş sözleşmesinin bu davada söz konusu olan 32. maddesi, kıdem tazminatına ilişkin bulunduğu için, normatif mahiyettedir. Normatif hükümlerin ise objektif hukuk kuralı niteliğini taşıdıkları ve maddi anlamda kanun oldukları söz götürmez. Bozma ilamında da anlan 27/5/1958 gün ve 15. E., 5K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında ifade olunduğu gibi,"iş hukukuna ait hükümlerin tefsirinde tereddüt halinde işçinin lehine olan hal şeklinin kabul edilmesi, iş hukukunun ana kaidelerinden" dir. Gene bozma
ilamında işaret olunduğu üzere, toplu iş sözleşmesinin normatif hükümlerinin başka başka görüşlere elverişli bulunması durumunda, işçi aleyhine belirecek bir yoruma gidilmemesi, yabancı hukuklarda da kabul olunmaktadır. (Bkz.
Reisoğlu, S:Türk hukukunda toplu iş sözleşmeleri, Ankara, 1967 , sh: 69 ve
dipnot. 187) Bunun nedeni, açıktır: Zira toplu iş sözleşmesi hükümleri, kural olarak, işçiler için asgari şartlar olarak ön görülmüşlerdir. Diğer taraftan toplu iş sözleşmelerinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında düzenlenme
biçimleri de, hukukumuz açısından, bu yoldaki bir yorum gereğini yeterince
açıklar. Genel bir planda, yorum yapılırken iş hukuunun işçileri koruyucu
niteliğinin gözden kaçırılmaması gereği, tanınmış hukukçular tarafından da
ifade edilmektedir. (Örneğin, bkz. Hueck, A./Nipperdey, H.C? 11; Brun/
Galland, Droit du Travail, 1958 , No: 1-132) Hemen belirtilmek gerekir ki
böyle bir anlayış, eşitlik ilkesine de aykırı değildir. Çünkü Anayasa, m. 41 de geleneksel anlamdaki eşitlik yanında sosyal adalet düşüncesine yönelen bir başka eşitlik daha öngörülmüştür. (Bu hususta, bkz. : Esen, B.N., Anayasa
Mahkemesine göre Türk Anayasa Hukuku anlayışı, 1966, sh: 69) ve burada, bu
nitelikteki eşitlik anlayışı söz konusu olmaktadır. Dairenin, bütün bu
hususlar mahkemece gözönüne alınacağı varsıyımından hareket eylediği için,
bozma ilamındaki açıklamasını yeterli görmesi tabii sayılmalıdır. Hiç şüphesiz hakim, bu durumda dahi, mahkemenin deyimiyle "hak ve hukuka" göre
karar vermektedir; yoksa, mahkeme kararında ifade olunduğu gibi, taraflardan biri lehine hareket etmemektedir. İki durum arasındaki ayırım açık ve
Dairenin son kez anıldığı şekilde bir bozma yapmayacağı yönü ise,
belirgindir. Şu hale göre, bu cihetleri hedef tutan temyiz itirazları da
yerinde değildir.
Kıdem tazminatının hesabında bir yaılma yoktur.
Davacının sair temyiz itirazları da kesinleşen hususlara ilişkindir.
Kesinleşen yönler, Yargıtay incelemesine konu teşkil etmez. O halde,
bütün temyiz itirazları reddedilmeli ve sonucu bakımından doğru olan hüküm
onanmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan hüküm yukarıda açıklanan sebeplerden
dolayı ONANMASI, 9.4.1968 tarihinde karar verildi.