 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1967/4520
K: 1967/4234
T: 15.05.1967
DAVA VE KARAR: Davacı, önceki davada, fazlaya dair hakkını saklı tutarak, yolda geçen zamana ait ücret ve giyim eşyası tazminatı olarak topyekun (500) liranın tahsilini talep etmiş; vaki tavzih isteği üzerine de, gene fazlaya ait haklarını saklı tutarak, bu (500)liranın (200) lirasının giyim eşyası tazminatı olduğunu bildirmiştir. O davanın yargılaması sırasında yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda alınan raporda, giyim bedelinin (200) liranın üstünde olduğu tesbit olunmuştur. Anılan dava dosyasıyla isteğe uygun verilen hüküm, Yargıtaydan geçerek, kesinleşmiştir.
Davacı, şimdiki davasıyla, tazminat isteğinden önceki davada saklı tuttuğu kısmen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece,ilk hükmün bu davada kesin hüküm teşkil edeceği gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Önceki davaya ilişkin hükmün bu davada kesin hüküm olarak mütalaa olunmasına, HUMK.'nun 237 nci maddesinin açık hükmü manidir. Zira, anılan madde hükmünce kesin hükümden söz edebilmek için, olayda, diğer iki şarta ilaveten (Müddeabihte Birlik) şartının da gerçekleşmiş bulunması zorunludur. Oysa, her iki davada aynı hakkın gerçekleşmiş bulunması zorunludur. Oysa her iki davada aynı hakkın başka başka bölümleri istenmiştir. Müddeabih, basit ve yalın anlamıyla, dava olunan şey demektir. Önceki davanın tazminat kesimine, şimdiki davayla istenilen hak bölümü katılmamış ve bu yönden açılmış bir dava söz konusu bulunmamıştır.
O halde, davada, müddeabihte birlik durumu düşünülemez.
2- Eğer davacı, tazminat hakkının tamamı itibariyle (200) liradan ibaret bulunduğu kanaatıyla hareket ederek o meblağın tahsilini istemiş ve o davada hakkının daha fazla olduğunu öğrendikten sonra ikinci bir dava açarak bu kısmı talep etmiş olsaydı, bu takdirde, diğer unsurları bulunmak şartıyla kesin hükümden bahsetmek kabil olurdu. Çünkü, bu durumda, belli bir hakkın bölünmesi ve bu bölümlerden sadece birisinin dava edilmesi hali mevcut değildir. Tersine, dava olunan şey, hakkın tamamını hedef tutmaktadır.
Bu davada, ilk davaya ait dava dilekçesi ve tavzih beyanından da anlaşılacağı üzere, böyle bir durum söz konusu olamaz.
3- Doğmuş bir hakkın sadece bir kesimini dava etmek ve diğer kesimini dava dışı bırakmak, o kısım bakımından zımni feragat şeklinde nitelendirilebilir. Ancak davada bu yoldaki bir düşünceye de hak verdirecek durum yoktur. Zira davacı; fazlaya ilişkin hakkını açıkça saklı tutmuştur. (Fazlaya ilişkin hakkı saklı tutulması), dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal, ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi diğer bölümü ait ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olaylar gözönünde tutulmaksızın yazılı sebeple davanın reddi cihetine gidilmesi, usul ve kanuna aykırı ve dolayısıla bu yönleri hedef tutan temyiz itirazları tamamen yerindedir.
SONUÇ: Temyiz olunan hükmün yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, 15.5.1967 gününde karar verildi.