 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1967/2597
K: 1967/6490
T: 11.07.1967
DAVA : Davacı, iş kasası sonucunda uğradığı maddi ve manevi zararın tazminini istemiş; mahkemece, feragat ve sulhun varığından bahisle, davanın reddi cihetine gidilmiştir.
KARAR : 1- Feragatın davaya son veren taraf işlemlerinden bulunduğu açıktır. Ancak feragatın bu hukuki sonucu meydana getirebilmesi için ya mahkeme önünde sözlü olarak, ya da bir örneği karşı tarafa tebliğ edilmek suretiyle yapılmış bulunması şarttır. HUMK.'nun 93. maddesinde ifadesini bulan bu şarta aykırı olarak yapılmış feragattan dönülmesi mümkündür. Nitekim Yargıtayın kökleşmiş görüşü de bu yoldadır.
Olayda, feragat dilekçesi iki oturum arasında dosyaya konulmuş; fakat karşı tarafa teblif olunmamıştır. Bu dilekçenin, onu veren davacı avukatını azliyle davacı asilce geri alınmasından sonra, ikinci oturumda doğrudan doğruya hakim tarafından okutulması da 93. madde çevresinde mahkeme önünde yapılmış feragat anlamına gelmez. Değişik söyleyişle, feragat geriye alındıktan sonra ona ait dilekçenin hakim tarafından duruşma oturumunda okutulması anılan madde hükmünde öngörülen şartın sonradan tamamlanması sonucunu doğurmaz.
Mahkemece, bu maddi ve Hukuki olayların gözönünde tutulmaması usule ve yasaya aykırıdır.
2- Sulhun kabul ve feragat gibi davaya son verilebilmesi, usuli işlem biçimine bürünmüş olması ile mümkündür. Mahkeme dışı yapılmış bir sulh, buna ait belge mahkemeye sunularak HUMK.'nun 151/3. maddesi çevresinde duruşma tutanağına geçirilmedikçe, usuli işlem niteliğini kazanamaz. Böyle bir belgenin davadan feragata ilişkin olmak üzere kapsayacağı bir kayıt sulh aktinin taraflardan birine yüklediği bir borç niteliğindedir ve tamamen maddi bir hukuk meselesidir. Bu itibarla davaya son vermesi doğrudan doğruya değil, bu borcu yüklenen tarafın onu yerine getirmesi şeklinde dolayısıyladır. Hüküm yerinde söz konusu edilen (Re'sen Sulh, İbra ve Temlik mukavelesi) adını taşıyan belge, mahkeme dışında düzenlenmiş; fakat yukarda açıklanan şekilde işleme bağlı tutularak usuli işlem niteliğini kazanmamıştır. Şu duruma göre, bu belgedeki feragata ilişkin kayıt, doğrudan doğruya davaya son verebilecek bir güce sahip bulunmamaktadır. Bu kaydın sulh sözleşmesinin işçilere yüklediği bir borçtan ibaret bulunduğu, bizzat sözleşmenin ikinci maddesinin son cümlesindeki hükümden de açık ve seçik surette anlaşılmaktadır.
Öbür yandan, maddi hukukça bir sözleşmeden ibaret olan sulhun geçerli olabilmesi, diğer sözleşmeler için olduğu gibi, konusunun belirli, ya da belirtilebilir olması ile mümkündür. Konusu, belirli veya belirtilebilir olmayan bir sulh sözleşmesi, geçerli sayılamaz. Anılan sulh sözleşmesinin konusunun ise belirli veya belirtilebilir nitelikte bulunmadığı, açıktır. O kadar ki, bu davanın davacısıyla birlikte diğer işçilerin haklarının belirlenmesi, sulhun işçiler bakımından tarafı olan avukata bırakılmıştır. O halde, biran için mahkeme dışındaki sulh aktinin davacıya son vereceği kabul edilse dahi, geçersiz olan sözü geçen sulhun bur hukuki sonucu husule getiremeyeceği açıktır. Diğer taraftan geçersizlik durumu, bir def'i değil, bir itiraz olup mahkemece doğrudan doğruya (re'sen) göz önünde tutulmak gerekir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olayların göz önünde tutulmaması da kezalık usule ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı yararına BOZULMASINA, 11.7.1967 tarihinde karar verildi.