Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına/TBMM Başkanlığına Ankara
Konu……..: 506 sayılı
Kanun 26 md.ye dayanılarak açılan“İşveren aleyhinde Rücuan Tazminat” davaları Hukuka , Hakkaniyete ,Avrupa Hukukuna,Çağdaş yorum ve düşüncelere aykırı olduğu gibi,ülkemizde çalışma barışını tehdit etmekte,girişimci ruhunu karartmakta,ülkemiz müteşebbislerinin azmini kırmakta,felaketi özlenir hale getirmekte,kamu kurumunun felaket üzerinden gelir sağlamaya yönelik hareket ettiği yorumlarına yol açmakta.daha genel manada,devletin gelir elde etme pahasına,hukuksuzluğa ve haksızlığa göz yumduğu yorumlarına yol açmakta,iş hukuku doktirininde ve hukuk uygulayıcıları nezdinde Vicdani kabul görmemekte,hukuk nezdinde devletin fertler karşısında kayırıldığı yorumlarına yol açmakta, bu nedenle HUKUK DEVLETİ ilkesi zedelenmekte olup, hiç olmazsa halen TBMM de görüşülen TASARI hükümlerinin bu yönden “ olması gereken hukuk “ çerçevesinde ve Avrupa Hukukuna parelel düzenlenmesinin sağlanması istemi. Açıklamalar….: Her fırsatta ifade edilen ve uyum müzakerelerinin hızla devamı suretiyle girilmesi düşünülen Avrupa Birliği ve bağlı olarak Ulaşılmak istenilen Avrupa Normları gözetildiğinde Geçmiş dönemlerde ve halen İşveren aleyhinde çok ağır sonuçlar doğurmasına rağmen uygulanan 506 sayılı Kanunun 26 md.si ve bu paralelde oluşacak yeni düzenlemeler,ÇALIŞMA HUKUKUNU VE HUKUK DEVLETİ ANLAYIŞINI derinden ZEDELEMEKTEDİR.Maddenin işveren aleyhinde uygulanması sırasında “,sigorta hukukunun evrensel ve çağdaş yorumlara uygun işletilemeyeceği,ülkemiz koşullarının bunu kaldıramayacağı” şeklindeki indi gerekçeler(bu konuda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı ve Anayasa Mahkemesi Kararlarını uzun aktarmayacağız,.gerekçelerine bakılabilir.) İLMİ VE HUKUKİ BİR YAKLAŞIM DEĞİLDİR.Kamu kurumunu kayırma yaklaşımıdır. İşveren olarak nitelenen yurttaşı cezalandıran bir yaklaşımdır.Ve haksız bir yaklaşımdır.Nitekim konu hakkında Bağ-Kur kanununun ( peşin değerle sınırlı, artan değerlere bağlı ek davalar açılamayacağı yönündeki uygulamayı içeren Bağ-kur Kan.63 md. Ve Yüksek Mahkeme kararları) uygulaması ile 506 S.K. 26 maddesine bağlı (artan değerlere bağlı ek davalar açılması suretiyle rücuan tazmin şeklindeki )uygulama ve mahkeme kararları arasındaki çelişkinin bu güne kadar giderilmemiş olması ve halen böylece devam etmesi dahi büyük HAKSIZLIKTIR. Bu yöndeki uygulamalarla,çağdaş olmayan yaklaşımlarla –ancak-bir müddet daha kendimizi kandırmış olabiliriz.Uzun vadede bu milletin iyiliğine hareket etmediğimiz ortaya çıkar.Bu konuda da sayısız uygulama örnekleri vardır. İndi gerekçelerle, herkesin( bir şekilde )devlet ve kamu yararı düşüncesi altında davrandığını ileri sürerek yönetim ve yargı uygulamalarında takdir hakkı kullanmasının yolu açılırsa,bunun kimlerin elinde,nasıl ve nereye varacağını da önceden kestiremeyiz.
Hukuk en başta Yargı makamlarını ve yönetenleri sınırlandırır.Nihayet
Hukuk,güçlü devlet kurumu karşısında,haksızlığa uğrayan vatandaşların/kişilerin sığındığı son noktadır.Sığınılan bu noktada,yönetim ve yargı erki devlet lehine davrandığını savlayarak,kişi hakkını,hukukunu, görmezden gelemez,gelirse de çağdaşlıktan ve hukuk düzeninden sözedemez.Ayrıca yarın bir başkası devlet çıkarlarını koruduğu savıyla ,başkaca onulmaz ve kabuledilemez uygulamalara yeltenirse,-örneğin her kişiden göz vergisi adı altında bir vergi toplamanın yararına inanır ve bu yönde uygulama başlatırsa-ne diyeceğiz.? Bunlarla uğraşmak ve bunları tartışmak yerine geliniz, hukuk düzenimizi olması gereken,evrensel,çağdaş,hükümlerle , yapılandıralım.Soran olursa da,eksiklenmeden “bu hükümler bu milletin layık olduğu ve bu milletin bekası için öngörülmüş hükümlerdir,bu iş dünyada da,Avrupa’da böyledir “ diyebilelim.Ne çıkar ? *******************************************
Ülkemizde başkaca konularda da Avrupa Birliğine girme arzusuna rağmen –evrensel anlayışlardan uzaklaşılarak ,herkese göre şekil alabilen farklı ve subjektif(indi) yaklaşımlarla (ancak devletin,milletin çıkarları gibi kutsal varlıklardan bahisle)çözüm arayışları olagelmiş,hatta bu anlayışlar uygulamayada konulmuş,dahası bu uygulamalar HUKUK MAKAMLARINCA DA onaylanmış,ancak,nihayette AVRUPA BİRLİĞİ NORMLARI KARŞISINDA DİRENİLEMEMİŞ VE AVRUPA BİRLİĞİ NORMLARINA ÜSTÜNLÜK TANINARAK BAZI UYGULAMALARDAN DÖNÜLMÜŞ,BAZI UYGULAMALAR GERİ ÇEKİLMİŞ,BAZI UYGULAMALAR İSE,BİRLİK HUKUKUNCA ÜLKEMİZE DAYATMALARDA BULUNULANA KADAR UYGULANMAYA-(hatalı ve hukuka aykırı şekilde ve bu arada birçok yurttaş nezdinde olması gereken hukuka göre zararlar verilerek )DEVAM OLUNMUŞ VE OLUNMAKTADIR. Bu yaklaşım ve benimseyiş biçimi sadece yurttaşlara haksızlık yapılması sonucuyla kalmamış,ülkemiz hukukuna ve uygulamasına,Avrupa Birliği normları uyarınca EMİRLER VERİLDİĞİ ŞEKLİNDE,ulusal egemenlik duygularımızı rencide edecek yorumlara yol açmış ve açmaktadır.Özetle,ulusal egemenlik ve ulusal benlik duygumuz, “Avrupa’nın EMİRLERİYLE HAREKET EDİLİYOR”,YORUMLARIYLA DERİN YARALAR ALMAKTADIR.Oysa mensubu olduğunuz T.C.HÜKÜMETİ, HER FIRSATTA ,YENİ YAPILANMALARIN AVRUPA İSTEDİĞİ İÇİN DEĞİL ,TÜRK İNSANI BUNA LAYIK OLDUĞU VE DAHA ÇAĞDAŞ OLDUĞU İÇİN KABUL GÖRDÜĞÜ SAVINDADIR.Bu sava inanmak istiyoruz.İnanmaya hazırız…
***********************
Nitekim Avrupa Birliği ,“Türk
Hukuk Sistemi” ve “uygulamalarının” aksayan ve hatalı yanlarını ülkemiz ve devletimiz aleyhinde önemli sonuçlara bağlayarak,ülkemiz aleyhinde maddi ve manevi dayatmalarda da bulunmaktadır.Bundan rahatsız olmamak mümkün değildir.(Burada bahsedilen ideolojik temeli olan spekülatif konular olmayıp,olması gereken hukuk bakımından çağdaş ve adil düşünüş tarzının kendi yurttaşımıza reva görülmediği izlenimini veren,devlet uygulamalarıdır.) Devletin ayrıcalıklı kılınmasına yol açan hukuki düzenlemeler ve uygulamalar burada sayılamayacak kadar çok olup,bunları zikretmek konumuzu da aşmaktadır.Bundan ayrı, mevzuatımızda yer almadığı halde fiilen , devlet yada kamu yararı gibi gerekçeler ileri sürülerek hukuka aykırı işleyiş ve uygulamalar yürütüldüğü de herkesce bilinmekte ve gözlenebilmektedir.(Bugün itibarıyla başta Başbakanımız olmak üzere devletin enüst kademesinde dahi yakınılan bürokratik işleyişin arazları (keyfiliği) konuya en iyi kanıt olup,bunları da burada saymadan geçeceğiz.) Örneğin, geçmişte kamuoyunu meşgul eden Devlet Güvenlik Mahkemelerinin işleyiş ve uygulamaları ve sonrasında yapılan düzenlemeler,yeni
ceza hukuku mevzuatı ve birdizi Avrupa Normlarına endeksli düzenleme ve uygulamalar eğer Türk İnsanı ve Türk Hukukunun yüceltilmesi uğruna yapılıyor ise (ki kanaatimiz o yöndedir) bunu hissetmek ve algılamak ve bununla övünmek istiyoruz.Bu duyguyu doya doya yaşamak istiyoruz. Bir yandan çağdaşlık görüntüsü verilip,öte yandan çağdaş normlara uymayan düzenlemelere girişilirse yada enazından böyle girişimlere göz yumulması yada sessiz kalınması suretiyle çağdaş olmayan uygulamalar devam ettirilirse, olması gereken hukuk kurallarına bağlı kalınmasını isteyebileceğimiz ulusal makamda kalmamaktadır. S.S. Kanununda mevcut Zorunlu Sigortayı öngören hükümlere uyan bir işveren,pimini yatırıp gereğini yapmış ve fakat elinde olmayan ve istemediği bir şekilde işçisi kazaya karışmışsa,artık sonrası Sigorta Kurumunun işidir.Meğerki, işverenin kastı,suç sayılır hareketi görüle…Hem pirim alınacak,hemde, kusursuz sorumluluk ilkesine(uygulamada kusur tesbitine esas olan tüzük ve mevzuat hükümleri ve uygulamaya yansıtılışı da apayrı haksızlıklarda doludur) göre işverenden peşin değerli tazminat talep olunacak,hemde bu tazminat dönemler halinde tavan hesabıyla işverenden tekrar tekrar istenecek !.... . Mutlaka bildiğiniz ve incelettirdiğiniz Avrupa Hukuku normları buna izin vermemektedir. Çünkü Avrupa Hukukunda,hukuk hem devletin(kamu dairelerinin) hemde yurttaşın güvencesidir. Türk hukukunda da aynı amaç olmalı ve uygulanmalıdır.Çünkü doğrusu budur.Avrupalı bir işveren(vatandaş) kastı olmadığı halde 10 sene 15 sene bir iş kazasına bağlı (sigorta ettirdiği işçisine sigorta tarafından ödenen bedellerin rücuan kendisinden istenmesi konusunda ) yargılanacak olursa,buna ne hükümet üyeleri nede yargı makamları izin verir…Bu anlayış herhangi bir Avrupalı kişinin mantığına bile ters gelir. O halde bizim uygulamamız ve mevzuatımızda çağdaş olmalıdır. ***************************
Konu hakkında Yargı kararları ve mevzuat şahsınızca ve maiyetinizdeki görevlilerce Yakından bilinmektedir.Ancak belki şu hususu ayrıca araştırmaya değer görürsünüz: Rücuan açılan tazminat davalarında,işverenlerin ödemek zorunda kaldıkları (kusursuz sorumluluk gerekçesiyle) bedeller,yuvalar yıkmakta,işyerlerini kapattırtmaktadır.İlginizi çekerse,bu konudaki rakamları araştırınız…SSK ‘nın “ felaketlerden kar etmeye çalışan bir kurum olduğu“ yorumları,yurttaş olarak bizi üzmektedir. Ve lütfen Hukuku üstün kılacak,hakkı kutsal sayacak yaklaşımları bu ülke ve milletten esirgemeyiniz.Yurttaşı devlete sevgi ile bağlayamazsanız,er yada geç,sonuç başarısızdır.Tarihte oldu-bittilerle ne devletler nede milletler ileri gidebilmiştir. Ancak hakka ve hukuka dayanan medeniyetler varolagelmiştir. Lütfen hukuka aykırı düzenlemelere izin vermeyiniz.
İstek………….: 506 sayılı yasanın 26 maddesine dayanarak işveren aleyhinde rücuan dava açılması uygulamalarına son verilmesini,yeni düzenlemelerde hukuka aykırı hükümlerin iptal edilmesini,aksi halde konu hakkında olması gereken hukuka aykırılık hallerinin –emsalleri ve AVRUPA NORMLARI DİLE GETİRİLEREK-BİRKEZ DE Avrupa birliği Delegasyonuna iletileceğini, derin saygılarımla dilerim.18.2.2006 Av.Şakir Balcı/Manisa Barosu