Basın Ozgurluğü • Eleştirinin Sınırları • Toplumun Haber Alma Hakkı
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 24-09-2009 | Kategori: İçtihat | Not
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ
E: 2007/11582 K: 2008/6398 T: 08.05.2008
Basın Ozgurluğü • Eleştirinin Sınırları • Toplumun Haber Alma Hakkı
(BY m. 28; 5817 SK m. 1, m. 3; 4721 SK m. 24, m. 25)
Özet: Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla
eleştiri demokratik toplumlarda vazgeçilmez
bir değerdir. Topluma mal olan kişilerle siyasal
ve idari yaşam içinde yer alan kişilerin
geçmişleri, davranışları, alışkanlıkları, kişilikleri
toplumu ilgilendirmektedir. Halkın, bu
kişileri yakından tanımaya hakları vardır.
Bu tanıma kitle iletişim araçlarında yer alan
haber, yorum ve eleştirilerle olacaktır. Öte
yandan, okuyucunun ilgisini çekebilmek
amacıyla haberi uygun sözlerle süslemek,
ilginç biçime getirmek, toplumun değer yargı
larına göre kınayıcı yorum yapmak ve kamuoyunu
aydınlatmak basının hakkı ve görevidir.
Davacı ZB vekili avukat tarafından, davalı YA vd. aleyhine
13.12.2005 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine
mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne
dair verilen 10.05.2007 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar F.
Gaz. A.Ş ve YA vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin
kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan
rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat
istemine ilişkindir.
Davacı ZB, davalılardan NP’nin, diğer davalı tarafa ait Z. Gazetesinin
22.5.2005 tarihli sayısında yayımlanan beyanları ve açıklamaları ile kişilik
haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürmüştür.
Davalılar ise; dava konusu yazıda, davacının Marmara İlahiyat Fakültesi’nde
dekanlık yaptığı dönemde, sözleşmeli öğretim üyesi iken bu
görevinden ayrılmış olan diğer davalı NP’nin anıları kaleme aldığı kitabında
bulunan bazı açıklamalara yer verildiğini, haber içeriğinin doğru oldu-
ğunu, davacının medyatik bir kişi olduğunu, başlık ve yazının içeriğinde
yer alan ifadelerin, davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı-
nı savunarak davanın reddini istemışlerdir.
Yargıtay Kararları 2609
Mahkemece, "...dava konusu haberde yer alan ve davalı NP’ye ait olan
beyan ve açıklamaların davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı,
ancak başlıkta kullanılan ifadelerde aşma olduğu..." gerekçesiyle davalı
NP hakkında açılan davanın reddine, diğer davalılar hakkında açılan
davanın ise kısmen kabulüne karar verilmıştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası’
nın 1 ve 3. maddelerinde düzenlenmıştir. Bu düzenlemelerde basının
özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına
sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde
yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve
özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren
konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştı
rma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme,
aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Bası-
nın bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür
davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması,
genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden
farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı
bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul
edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykı
rılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın
Temel Hak ve Özgürlükleri bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve
25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan
kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması, da yasal ve hukuki bir
zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda;
hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına
alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması
gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün
tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız
kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu
yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basm bu işlevini yerine getirirken,
özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin
varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim
arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak
suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan
gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalı
dır.
Davaya konu yayında, "ZB Yüzünü Kara Çıkardı" başlığı altında;
"...Türkiye'nin ilk kadın Şloloğu olan P, yıllarca hizmet verdiği öğretim
üyeliğinden emekli olduktan sonra çalışmalarına evde devam ediyor. Fakülteden
mezun olduktan sonra farklı bir çok okulda eğitim veren P, son
2610 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
durağı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Prof. Dr. ZB’nin dekanlığı
döneminde yaşadığı olaylardan sonra emekli olma kararı almış,
idareciliğin güç ve o oranda da maharet isteyen bir iş olduğuna inandığı-
nı söyleyen P, eski öğrencim dediği Zekeriya Beyaz'ın döneminde özellikle
baş örtüsü sorunu karşısındaki tavırları nedeniyle hem madden hem
de manen yıprandığı için çok sevdiği öğretim üyeliğinden ayrılma vaktinin
geldiğine karar vermiş. Yaşanan tatsız olaylardan ötürü fakülteden
ayrılık kararı alırken yaşadığı kırgınlık ve üzüntü P’nin bir müddet kendini
bırakmasına neden olmuş. Öğrencilerinin teşviki ile hatıralarını yazmaya
karar vermesi ile yeniden kendisini toparlamış. Emekli olduktan
sonra kendisine üstün hizmet belgesi gönderen ZB’ye kırgınlığı ise geçmemış."
biçiminde haber yapılmıştır.
Yukarıda yazılan haberde; davalı NP ile yapılan bir söyleşi yayınlanmı
ş ve onun kitabında yer alan bazı açıklamalara da yer verilmıştir. Adı
geçen davalının yayın metninde yer alan beyanları, davacının dekan olduğ
u dönemde idareci olarak tutum ve davranışlarının eleştirisi niteliğinde
olup davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmamıştır. Nitekim
mahkemece de davalı NP'nin yazıda yer alan beyanları yönünden aynı
düşünce ve yargıya varılmıştır. Bu durumda tartışılması gereken husus;
dava konusu yazının başlığında yer alan ifadelerin davacının kişilik hakları
na saldırı niteliği taşıyıp taşımadığıdır. Dava konusu yazının başlığında
yer alan ifadelerle haber verme ve eleştiri hakkının kötüye kullanılıp
kullanılmadığının saptanması için ise, başlıkta yer alan birkaç sözcük tek
başına ele alınmamalı, başlık, yazı içeriği ile bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri demokratik toplumlarda
vazgeçilmez bir değerdir. Topluma mal olan kişilerle siyasal ve idari yaşam
içinde yer alan kişilerin geçmışleri, davranışları, alışkanlıkları, kişilikleri
toplumu ilgilendirmektedir. Halkın, bu kişileri yakından tanımaya
hakları vardır. Bu tanıma kitle iletişim araçlarında yer alan haber, yorum
ve eleştirilerle olacaktır. Öte yandan, okuyucunun ilgisini çekebilmek
amacıyla haberi uygun sözlerle süslemek, ilginç biçime getirmek, toplumun
değer yargılarına göre kmayıcı yorum yapmak ve kamuoyunu aydınlatmak
basının hakkı ve görevidir.
Davaya konu haberin başlığında yer alan "ZB Yüzünü Kara Çıkardı"
ifadeleri ile yazı içeriği bir bütün olarak yukarıda açıklanan ilkeler doğ-
rultusunda incelendiğinde; başlıkta yer alan ifadelerin, davalı NP'nin bir
zamanlar öğrencisi olan davacının dekan olduğu dönemlerde uğradığı hayal
kırıklığını anlatmak amacıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu düşüncenin
kamuoyuna duyurulması amacıyla haberin ilginç hale getirilmesi
ve yukarıda açıklandığı şekilde sunulmasında kişilik haklarına saldırıdan
söz edilemez. Haberin başlığında kullanılan ifade şekli, anlatılmak istenen
olayın özelliklerine uygun olup konu gereği amaç ve araç bakımından
aşırılık bulunmamaktadır. Şu durumda dava konusu yayının, içeriği ve
Yargıtay Kararları 2611
başlığının bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda hukuka uygunluk
sınırları içinde kalındığı benimsenmelidir. Açıklanan nedenler karşı-
sında davanın tümden reddi gerekir. Mahkemece, istemin kısmen kabulü
doğru görülmemış ve bozmayı gerektirmıştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA;
bu bozma nedenine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine
yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine
08.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
2612 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008