Cemaate yakınından bir eleştiri ve isyan hareketi
Sitede ilk fikir yazım olması hasebiyle, elimden geldiği kadar kendime özgün düşüncelerimi paylaşma, dertleşme ve kendi düşünceme göre memleketin gidişatı açısından çok önemli olan bir konuda bilgilerimi paylaşmak, ve bu bilgiler ışığında üyelerimizin de görüş, düşünce ve eleştirilerini almak istiyorum. Bu eleştirilerimizde karşılıklı olarak incitmemeye özen gösterirsek, sevinirim. Yazım, sürükleyici olması açısından biraz sohbet, biraz zihin cimnastiği olarak adlandırılabilecek bir formda yazılmıştır. İnşallah beğenilir.
1990'lı yılların başıydı. O zamanlar "abiler" vardı. Şimdi bu "abileri" bilmeyenler, ya da bildiği halde işlerine gelmeyenler, "yine birisi çıkıp cemaate ne laf edecek acaba" diye hemen içsel bir savunmaya geçeceklerdir. Hayır hayır, rahat olun. Amacımız çam devirmek, ya da en basitinden şuradakini alıp şuraya koymak değil. Daha ziyade, bu bir öz eleştiri, bir gidişatın anlamsızlığını ve kendi içindeki çelişme ve açmazları ortaya koyma amaçlıdır. Bir işe yarar mı bilmiyorum, bir işe yaraması için mi yazıyorum, yoksa bu sadece kendi nefsimi tatmin ve özeleştiri ile kendimi rahatlatmak mıdır onu da bilmiyorum açıkçası. Tüm bu içsel çelişkilerime rağmen, konunun kendi çelişkisi daha fazla ilgimi çekiyor ve konuya derinlemesine dalmaya beni daha ziyade zorluyor.
Bir veya iki dershane markası. O zamanlar bunlar duyulmuş isimler değildi, şimdilerde birisi ülkenin en saygın dershanelerinden birisi. Sıkıntı çıkmaması için isimleri zikredilmeyecektir, bilenler bunların hangileri olduğunu zaten biliyor. Ben de bu dersanelerden birisine gittim. Anadolu'da, başarılı ve inançlı çocukları bu dersanelere topluyorlar. Başında da sevimli bir isme sahip sürekli ağlayan bir zat olduğunu söylüyorlar o zaman. Tabi biz üzümü yiyorduk, bağını sormuyorduk. Ayrıca ağabeyler de evlerde bize kurs veriyor, böylece dersanalerin başarısı daha da artıyordu.
Ders haricindeki etkinlikler ise ibadet ve biraz da güncel siyasi konular. Örneğin, İnönü'nün bilderberg oluşu, Demirel'in mason oluşu iddiaları bize anlatılır, böylece beynimiz yıkanmaya çalışılırdı. Bunların beyin yıkama olduğunu biliyordum ama, dersane ücretsiz olduğundan, bağı sormama ilkesine göre sesimi çıkartmamıştım. Bir de, bend e herkes gibi samimiyetlerine inanıyordum. Bunlar memleketi bu yahudi, mason kılıklı heriflerden kurtaracak herhalde diye içimizde bir umut kıpırdısı o zamanlarda oluşmuştu. Ne zamandı, 22 yıl kadar önce. Yani süreç o zamanlar başlamıştı. Belki bu ağabeyler için ise süreç daha önce başlamıştı, çünkü bizi onlar eğitiyordu. O halde 1985'lerde başlamış olmalı. Evet.
Bir keresinde ağabeylerden birisi, bize hürriyet gazetesinin H harfinin 7 rakamına benzediğini, dolayısıyla 7 rakamı yahudiliği simgelediğine göre bunların yahudilerle alakası olduğunu söylemişti. Artık o ortamda, bir taraftan yüksek seviyede üniversiteye hazırlanıyor, bir taraftan da rejim içindeki mason, yahudi ve siyonist akıma karşı bileniyorduk, fakat yapabileceğimiz bir şey yoktu.
Derken dersane sonunda rehberlikle arkadaşlara seçecekleri bölümler konusunda yardım edilmeye başlandı.
- Sen nereyi yazdın?
- Hukuk. Ya sen?
- Kamu yönetimi.
- Sen Ahmet?
- Ben de hukuk yazdım.
Evet, genellikle hukuk yazıldı. Yine büyük bir çoğunluk da kamu yönetimi. Ve hiç bir yeri kazanamayan arkadaşlar subay okullarına yönlendirildi.
Şimdilerde diyorlar ki efendim, cemaat yapılanması yoktur, efendim, yargıda cemaat yoktur filan. Bunlara gülüp geçiyorum, siz de öyle yapın. İşin kaynağını bilin, sonra bu kaynağı bildikten sonra bunların yalan olduğu iddialarına gülüp geçebilirsiniz.
Şimdi ben bu yazıyı, daha doğrusu bu "ifşa" yı neden yapıyorum. İşte can alıcı soru.
Bir şekilde bu zihniyet idareyi ele aldı ve bir şekilde o zamanlar ezilen, itilip kakılan ve devletten uzak tutulan kesimden hemen hemen herkes bir yerlere geldi. Geldi gelmesine de, neye ve kime hizmet edildiği noktasında görüyoruz ki, baştan bize anlatılanla, şu an bize sunulan çok farklı şeylerdir.
Baştan bize ülkede yahudi ve masonik yapılanmanın var olduğu ve bunun elimine edilmesi gerektiği empoze ediliyordu.
Varılan noktada görüyoruz ki bir tane ayakta kalmayı başarabillen müslüman devlet kalmamış, manevi önder olarak sunulan kişi ise filistinli çocuklar için ağlamak yerine israilli çocuklar için ağlamayı tercih etmekte.
İslamda ticarette had kavramı vardır. Bunu bir yerden okudum. Ticarette 1 maliyete 1 kar marjını aşan oranlar harama yakınmış diye okudum. Bu durumda, bu ülkede ÖTV denilen şeyin bizatihi haram olduğu, ve bu haramı teşvik eden, kurumsallaştıran her yapının da bu haramın bir parçası olduğu da yadsınamaz bir gerçekken, şu an bu hal üzerine idare ediliyoruz.
Suriye için, müslüman kanı dökülmesin denildiği halde, anlaşılmayan bir inatla o ülke bölünme sürecine sokuldu ve Kuzey Suriye'de Türkiye'ye hasmane bir terör örgütünün yuvası haline getirildi.
Bütün bunlara karşın yargının yapabileceklerine baktığımızda, son çıkan yasalarla birlikte hükümet tarafından bir çok kişi hakkında tutuklama ve sorgulama izne tabi tutularak adeta imkansız hale getirildiğini görüyoruz.
Şu halde, uygulanan ekonomik, siyasi ve yargısal faaliyetler, bu mücadelenin başında halka anlatılandan farklıdır.
Gelinen nokta, başlangıçta hedeflendiği söylenen noktadan farklıdır.
İşte tam da bu farklılığa isyan ediyorum.
Ben de bir çokları gibi bu hareketin bir ucundan tutan birisi olarak, aldatıldığımı hissediyorum. Tıpkı şu an bu yazıyı okuyan yüzlerce, hatta binlerce kişi gibi aldatıldığımızı hissediyorum. Bu aldatılmışlık bende içsel bir hesaplaşmaya neden oluyor ve bu duygularımı sizlerle paylaşmama neden oluyor.
Saygılar.
1990'lı yılların başıydı. O zamanlar "abiler" vardı. Şimdi bu "abileri" bilmeyenler, ya da bildiği halde işlerine gelmeyenler, "yine birisi çıkıp cemaate ne laf edecek acaba" diye hemen içsel bir savunmaya geçeceklerdir. Hayır hayır, rahat olun. Amacımız çam devirmek, ya da en basitinden şuradakini alıp şuraya koymak değil. Daha ziyade, bu bir öz eleştiri, bir gidişatın anlamsızlığını ve kendi içindeki çelişme ve açmazları ortaya koyma amaçlıdır. Bir işe yarar mı bilmiyorum, bir işe yaraması için mi yazıyorum, yoksa bu sadece kendi nefsimi tatmin ve özeleştiri ile kendimi rahatlatmak mıdır onu da bilmiyorum açıkçası. Tüm bu içsel çelişkilerime rağmen, konunun kendi çelişkisi daha fazla ilgimi çekiyor ve konuya derinlemesine dalmaya beni daha ziyade zorluyor.
Bir veya iki dershane markası. O zamanlar bunlar duyulmuş isimler değildi, şimdilerde birisi ülkenin en saygın dershanelerinden birisi. Sıkıntı çıkmaması için isimleri zikredilmeyecektir, bilenler bunların hangileri olduğunu zaten biliyor. Ben de bu dersanelerden birisine gittim. Anadolu'da, başarılı ve inançlı çocukları bu dersanelere topluyorlar. Başında da sevimli bir isme sahip sürekli ağlayan bir zat olduğunu söylüyorlar o zaman. Tabi biz üzümü yiyorduk, bağını sormuyorduk. Ayrıca ağabeyler de evlerde bize kurs veriyor, böylece dersanalerin başarısı daha da artıyordu.
Ders haricindeki etkinlikler ise ibadet ve biraz da güncel siyasi konular. Örneğin, İnönü'nün bilderberg oluşu, Demirel'in mason oluşu iddiaları bize anlatılır, böylece beynimiz yıkanmaya çalışılırdı. Bunların beyin yıkama olduğunu biliyordum ama, dersane ücretsiz olduğundan, bağı sormama ilkesine göre sesimi çıkartmamıştım. Bir de, bend e herkes gibi samimiyetlerine inanıyordum. Bunlar memleketi bu yahudi, mason kılıklı heriflerden kurtaracak herhalde diye içimizde bir umut kıpırdısı o zamanlarda oluşmuştu. Ne zamandı, 22 yıl kadar önce. Yani süreç o zamanlar başlamıştı. Belki bu ağabeyler için ise süreç daha önce başlamıştı, çünkü bizi onlar eğitiyordu. O halde 1985'lerde başlamış olmalı. Evet.
Bir keresinde ağabeylerden birisi, bize hürriyet gazetesinin H harfinin 7 rakamına benzediğini, dolayısıyla 7 rakamı yahudiliği simgelediğine göre bunların yahudilerle alakası olduğunu söylemişti. Artık o ortamda, bir taraftan yüksek seviyede üniversiteye hazırlanıyor, bir taraftan da rejim içindeki mason, yahudi ve siyonist akıma karşı bileniyorduk, fakat yapabileceğimiz bir şey yoktu.
Derken dersane sonunda rehberlikle arkadaşlara seçecekleri bölümler konusunda yardım edilmeye başlandı.
- Sen nereyi yazdın?
- Hukuk. Ya sen?
- Kamu yönetimi.
- Sen Ahmet?
- Ben de hukuk yazdım.
Evet, genellikle hukuk yazıldı. Yine büyük bir çoğunluk da kamu yönetimi. Ve hiç bir yeri kazanamayan arkadaşlar subay okullarına yönlendirildi.
Şimdilerde diyorlar ki efendim, cemaat yapılanması yoktur, efendim, yargıda cemaat yoktur filan. Bunlara gülüp geçiyorum, siz de öyle yapın. İşin kaynağını bilin, sonra bu kaynağı bildikten sonra bunların yalan olduğu iddialarına gülüp geçebilirsiniz.
Şimdi ben bu yazıyı, daha doğrusu bu "ifşa" yı neden yapıyorum. İşte can alıcı soru.
Bir şekilde bu zihniyet idareyi ele aldı ve bir şekilde o zamanlar ezilen, itilip kakılan ve devletten uzak tutulan kesimden hemen hemen herkes bir yerlere geldi. Geldi gelmesine de, neye ve kime hizmet edildiği noktasında görüyoruz ki, baştan bize anlatılanla, şu an bize sunulan çok farklı şeylerdir.
Baştan bize ülkede yahudi ve masonik yapılanmanın var olduğu ve bunun elimine edilmesi gerektiği empoze ediliyordu.
Varılan noktada görüyoruz ki bir tane ayakta kalmayı başarabillen müslüman devlet kalmamış, manevi önder olarak sunulan kişi ise filistinli çocuklar için ağlamak yerine israilli çocuklar için ağlamayı tercih etmekte.
İslamda ticarette had kavramı vardır. Bunu bir yerden okudum. Ticarette 1 maliyete 1 kar marjını aşan oranlar harama yakınmış diye okudum. Bu durumda, bu ülkede ÖTV denilen şeyin bizatihi haram olduğu, ve bu haramı teşvik eden, kurumsallaştıran her yapının da bu haramın bir parçası olduğu da yadsınamaz bir gerçekken, şu an bu hal üzerine idare ediliyoruz.
Suriye için, müslüman kanı dökülmesin denildiği halde, anlaşılmayan bir inatla o ülke bölünme sürecine sokuldu ve Kuzey Suriye'de Türkiye'ye hasmane bir terör örgütünün yuvası haline getirildi.
Bütün bunlara karşın yargının yapabileceklerine baktığımızda, son çıkan yasalarla birlikte hükümet tarafından bir çok kişi hakkında tutuklama ve sorgulama izne tabi tutularak adeta imkansız hale getirildiğini görüyoruz.
Şu halde, uygulanan ekonomik, siyasi ve yargısal faaliyetler, bu mücadelenin başında halka anlatılandan farklıdır.
Gelinen nokta, başlangıçta hedeflendiği söylenen noktadan farklıdır.
İşte tam da bu farklılığa isyan ediyorum.
Ben de bir çokları gibi bu hareketin bir ucundan tutan birisi olarak, aldatıldığımı hissediyorum. Tıpkı şu an bu yazıyı okuyan yüzlerce, hatta binlerce kişi gibi aldatıldığımızı hissediyorum. Bu aldatılmışlık bende içsel bir hesaplaşmaya neden oluyor ve bu duygularımı sizlerle paylaşmama neden oluyor.
Saygılar.