Cevap: Derin dünya devleti
"BİR ERKEĞİ TERBİYE EDİN;BİR İNSANI YETİŞTİRMİŞ OLURSUNUZ.BİR KADINI TERBİYE EDİN;BİR AİLEYİ,HATTA TOPLUMUN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜNÜ YETİŞTİRMİŞ OLURSUNUZ."
Size bugün bir STK'da yaptığım konuşma metnini gönderiyorum.Derin dünyaya bir de bu pencereden bakın.Dünya nüfusunun yarısı erk olunca dünya böyle bir hal aldı. Her dönemin farklı derin devleti oluyor gücü eline geçiren öbürünü sorguluyor, sorguluyorum derken daha derine iniyor, insanlığın derini aşağıda yazıyor.
ATATÜRK VE KADIN
Sayın .........., sayın üyeleri, sayın eşleri hepinizi saygıyla selamlıyor, bana bu özel günde konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sizlerle bugün burada Atatürk ve Kadın hakkında konuşmak, bütün dünya ülkelerinin kabul ettiği gelmiş geçmiş liderler içerisinde asla yeri doldurulamaz, yoktan var etmiş, çöken bir imparatorluktan her türlü imkansızlıklara rağmen bir ulus yaratmış olan, bilgi, birikim ve dehasıyla yaptıklarını mucize olarak nitelendirdiğimiz kısacık ömründe büyük kişiliğin kadına bakışını anlatmak istiyorum.
Değerini hergün biraz daha anlayıp özlemini çektiğimiz lider Mustafa Kemal Atatürk hakkında yaşadığımız süreçte konuşmak anlatılması zor bir gerçek.
İlerici, devrimci, çağdaş anlayışa sahip O'nun düşüncelerini benimsemiş, O'nun yolunda yürüyen O'nun yetiştirdiği evlatları kadınlar olarak buradayız. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Atatürk olmasa bugün burada bu toplantıyı yapma imkanımız da olamazdı. Bizleri bir araya getiren de O'nun düşünce ve anlayışıdır.
Dünya nüfusunun yarısı KADIN adına, Atatürk öyle bir liderdi ki, gelişmiş ileri denen ülkeler O'nun devrimlerinden çok geride kalmıştı.
8.Mart.1857; New York'ta 40 000 kadın işçi çalışma saatlerinin azaltılması ve eşit işe eşit ücret için ayaklandı, 100 işçi yanarak yangında kül oldu. 1910 yılında II. Enternasyonal toplantısında Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü kararı çıktı, 1975 de Birleşmiş Milletler tarafından 8.Mart “Dünya Kadınlar Günü” ilan edildi.
Oysa Türkiye'de, TBMM tarafından 3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde, 26 Ekim 1933'te köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde, 5 Aralık 1934'te ise Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Almanya'da 1919, İngiltere'de 1929, Fransa'da 1945, Belçika'da 1946, İsviçre'de 1971 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınırken, demokrasinin bir gereği olarak Türkiye'de 1934'te kadınlara bu hakkın, birçok Avrupa ülkesinden daha önce tanınması Atatürk'ün demokrasi ve çağdaşlık anlamında büyük ufkunun küçük bir göstergesidir.
Mustafa Kemal Atatürk, Mondros mütarekesinin imzalandığı 30 Ekim 1918 ’den itibaren Anadolu’da yürütülen Milli Mücadele’nin sona erip Cumhuriyetin ilan edildiği tarih olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar, toplam sadece 5 yılda, çağdaş bir ülke olmak yolunda sayısız devrimler yapmış, 23. Nisan 1920 de TBMM açarak demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin temellerini atmış, 29.Ekim.1923 te Cumhuriyet Yönetimini ilan etmiştir. Ölünceye kadar siyasal, toplumsal ,hukuksal ve iktisadi açıdan çıkarılan yasalarla reform hareketleri devam etmiştir.
Yasama, yürütme ve yargı diye adlandırılan bu düzende, çağdaş devlet niteliğine kavuşmanın önceliği, yargı bağımsızlığı, hak ve adalet anlayışında eşitlik için, Cumhuriyet öncesinde din adamları tarafından yürütülen yargı işlerinde, kadı adı verilen yargıçlar din kurallarına göre karar verirken, hukuk alanında yapılan devrimlerle, çağdaş ulusların yasaları örnek alınarak, boşanma, miras, ceza hukuku yeniden düzenlendi. Hukuk devrimi ile kadın - erkek arasında eşitlik sağlandı. Miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başladı. Kadınlar da erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına kavuştu.
Miş'li geçmiş zamanı bırakıp, 89 yıl sonrası 2012 yılına geldiğimizde gördüğümüz tablo nedir bir de ona bakalım.
Kadına seçme seçilme hakkı 1934 yılında verilen bu ülkede, 1935 yılından bu yana 1934 yılında Meclis'e giren 399 milletvekilinden 18'inin kadın, temsil oranının % 4.5 olduğu, meclis'teki en fazla kadın milletvekili sayısına 2011 yılı seçimlerinde ulaşılarak, 550 vekilden 78 kadın vekille, temsil oranının yüzde 14.2'ye yükseldiğini gözlemliyoruz. Seçme seçilme hakkı verilen 78 yılda Meclis'e giren toplam kadın sayısı 258 olarak belirtiliyor.
TBMM tarafından 3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde seçilme hakkı tanınan kadın için, 2009 yerel seçimlerinde; 26 kadın belediye başkanından; 2’si il, 17’si ilçe, 7’si belde belediye başkanı olarak oranı % 5.6 dır.
Türkiye'de devlet memurları içinde kadınların oranı yüzde 33 ise de, orta düzey yöneticilerde % 18.9, üst düzey yöneticilik kadrolarında ise % 7' ye düşmektedir.
Dünyada bu konuda yapılan araştırmalar; işinde ve sosyal hayatta yükselmek isteyen kadınların önünde, kolayca görülemeyen ve algılanamayan bir engelin kadınların yönetici konumlara gelmesini zorlaştırdığını söylüyor.
UNDP 2005 İnsani Gelişim Raporu'nda, Türkiye'de, kadınların politik ve ekonomik hayata katılımı 80 ülke arasında 76. sırada yer alıyor.
Cumhuriyetin kurulmasından günümüze 89 yılda 2 tane kadın vali, emniyet müdürü hiç yok, savcı, hakimin kadın sayısı %24.3 verilirken, 2011 yılının ilk 10 ayında cinayete kurban giden kadın sayısının 935, 2002 -2009 yıllarında kadın cinayetlerinin % 1400 arttığı belirtiliyor.
Dünyada da her 3 kadından birinin şiddet gördüğü saptanmış, bir de şiddet görse de söylemeyenler var.
Bu çerçevede, nedensellik ilişkilerini sorgulamak zorundayız. Kendimizi seçme - seçilme ve kadın haklarına sahip olmak ne demek, anlamak ve algılamak yetisine sahip görüyorsak, bu hakların kullanılması konusunda sorumluluk bilincinde, çağdaş hukuk devleti normlarına uyumlu evrensel insan hakları ve hukuk devletinde yaşama arzusu ve bilincinde, kadının toplum içinde olduğu toplumsal dengeyi sağlamayı, kadının iş hayatında sömürülmeksizin yer almasını, en az 3 çocuk zihniyetinden uzak kapasitenin egemen kılınmasını, toplumsal sorunlar karşısında erkeklerin izin verdikleri alanlarda ve ölçüde yer alma yerine, erkek egemen toplumun sınırlarını aşma güdüsünde, geleceği yönetecek çocukları dünyaya getiren ve yetiştiren anneler adına, getirilmeye çalışılan teokratik devlet düzenine karşı mücadeleyi, Atatürk ve arkadaşları dedelerimizin, atalarımızın kurduğu laik, demokratik, sosyal hukuk devleti düzeninde Cumhuriyeti yaşatmak ve çocuklarımızdan, torunlarımızdan utanmamak adına bir görev addederek önce kendimizden başlayarak toplumun diğer yarısı erkeklerden, eşlerimizden de talep ediyorum.
En derin saygılarımla,
Hukuk ve Adalet