Çilingir Sofrası
akşaam saat 18 suları, telefondaki ses " gece Amanos'dayız sen de gel". Erken gitmişim biraz, bizden kimsecikler yok ama keman, ud ve darbuka musikiye "enginde yavaş yavaş" başlamış, bir köşede bir avukat "Baba" ağabeyim ,yalnız
"Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam."
Çağırdı, oturdum,boğma rakı,salata, top sakalı gülen yüzü,kırlaşmış saçları...
Hoparlörden yükselen...
"Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan."
Sami Hoca düştü aklıma, emekli öğretmen,müvekkilimiz İzmir'de.Emlak ve belediye işleri için verdiği boşa imzalı A4' leri doldurup bütün malını mülkünü elinden aldığı karısına karşı yürüttüğümüz davaları.Duruşmalardan sonra soluğu aldığımız "Veysel Çıkmazı" soluk benzi hatırımda, kulaklarımda sesi
"Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan."
Prostat kanseri, bakıcısı -adı neydi unuttum- temiz yüzlü, utangaç,sevecen, ölene kadar başucunda,karşılıksız.Neden? Bilmem?Sevdi mi?Bilmem?Sevilmeyecek bir adam değildi ki.
Bizim ekipteki konuşmalar;
Sendikacılar,işçiler, yetki, işe iadeler, ağır konular,ağır abiler.
Benim kulağım ise yine saz ekibinde, "İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı", ardından " Bir Tatlı Huzur Almaya Geldim Kalamıştan"
Otur ki sandalye hatırlasın
Sandalye olduğunu.
Masa da unutur masalığını,
Elini komasan üstüne
Bakışlarını ayırmaya gelmez,
Sürahi boşalır sonra suyundan.
Kadehim kadehim dediğin şey,
Dudağını değdirmedikçe kadeh değildir.
Mezeler de bilmez renklerini, lezzetlerini,
Çatalını dokundurmazsan.
Bana ne yetkiden, işe iadeden "Leyla bir özgecan" iken.
"Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam."
Çağırdı, oturdum,boğma rakı,salata, top sakalı gülen yüzü,kırlaşmış saçları...
Hoparlörden yükselen...
"Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan."
Sami Hoca düştü aklıma, emekli öğretmen,müvekkilimiz İzmir'de.Emlak ve belediye işleri için verdiği boşa imzalı A4' leri doldurup bütün malını mülkünü elinden aldığı karısına karşı yürüttüğümüz davaları.Duruşmalardan sonra soluğu aldığımız "Veysel Çıkmazı" soluk benzi hatırımda, kulaklarımda sesi
"Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan."
Prostat kanseri, bakıcısı -adı neydi unuttum- temiz yüzlü, utangaç,sevecen, ölene kadar başucunda,karşılıksız.Neden? Bilmem?Sevdi mi?Bilmem?Sevilmeyecek bir adam değildi ki.
Bizim ekipteki konuşmalar;
Sendikacılar,işçiler, yetki, işe iadeler, ağır konular,ağır abiler.
Benim kulağım ise yine saz ekibinde, "İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı", ardından " Bir Tatlı Huzur Almaya Geldim Kalamıştan"
Otur ki sandalye hatırlasın
Sandalye olduğunu.
Masa da unutur masalığını,
Elini komasan üstüne
Bakışlarını ayırmaya gelmez,
Sürahi boşalır sonra suyundan.
Kadehim kadehim dediğin şey,
Dudağını değdirmedikçe kadeh değildir.
Mezeler de bilmez renklerini, lezzetlerini,
Çatalını dokundurmazsan.
Bana ne yetkiden, işe iadeden "Leyla bir özgecan" iken.