Alıntı:
Av.Mehmet Aydın rumuzlu üyeden alıntı
"adalete bak 56 gün evli kal sonra nafaka öde." Sn.aaa01- isterse 1 gün evli kalsın yoksulluk nafakası ödeme yükümlüsü ya kusurlu olan taraftır.Alacaklı kusursuzdur. Ya da her iki taraf kusurlu olmakla birlikte daha çok kusurlu olan taraftır. Evlilik birliğinin sona ermesinde kusurlu/daha fazla kusurlu olan taraf bedelini ödemektedir.
Sayın Av.Mehmet Aydın;
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki 20-30 Yaşındaki gayet sağlıklı ve çalışabilecek durumdaki hiçbir insan boşanma yüzünden yoksulluğa düşmez düşemez.Bu yanlış olgu ve uygulamalar neticesinde bu durum toplumda meşruiyet kazanmasına zemin hazırlamıştır..Bu durum gerek Anayasanın 49.Maddesine gerekse insan haklarına aykırı bir durum olduğu açıkça görülmektedir diye düşünüyorum. Yaptığım araştırmalar sonucunda bu hükümlerin İsviçre Medeni Kanunu’ndan ve Nafakaya dair uluslararası nitelikte sözleşmelerden iktibas edildiği kanaatine vardım Örneğin İsviçre ve Amerika’daki eyaletlerin çoğunda boşanma davalarının %90'ının nafakaya karar verilmeden bitirildiğini, iki-üç yıl süren evliliklerin kısa süren evlilik sayıldığını ve nafaka kararı verilmediğini, süresiz nafakanın ancak evliliğin çok uzun sürmüş olması veya eşlerden birinin artık iş bulamayacak yaşta veya hasta olması gibi durumlarda verildiğini gördüm.
Yani bu durumda İsviçre medeni hukuku resepsiyon olarak iktibas edildiği kanaatim ağır bastı ancak takdir edersiniz ki bizim uygulamamızda bir gariplik olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.
Örnekle açıklamak gerekirse;
Bizde evlilik bir ay bile sürmüş olsa boşanma olduğu takdirde süresiz nafaka takdir edilebiliyor. Nafaka alacaklısı eş her yıl nafaka artırım talebinde bulunabilmekte Kaldı’ki nafaka alacaklısı zaman içerisinde iş bulabilmek adına hiçbir girişimde bulunmamış ve hatta luzum görmeksizin nafaka peşine düşmüştür. Nafaka yükümlüsü ona "geçimini sağlamak için çaba gösterdin mi? Diye sorulduğunda ve hatta yerel mahkeme tarafından Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüklerinden istenilen ve hiçbir kayıdı’nın olmadığı salt belge ile belgelenmesine rağmen nafaka artırımı devam edebilmektedir.!?Oysa Anayasanın 49.Maddesi oldukça açık ve nettir.!! Anayasanın 49.Maddesini Hatırlayalım;”Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir” (Değişik: 3.10.2001-4709/19 md.) Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.) Hükmüne yer verilmişse de nafaka alacaklısının bu maddeyi ihlal etmesi yani nafaka alacaklısı çalışmak için hiçbir girişimde bulunmamış olması bir anlam ifade etmemektedir dolayısıyla da uygulamanın ne derece yanlışlık içerisinde olduğunun açık bir ifadesidir. İlgili hukuk normları yanlış uygulanması sonucunda zaman içerisinde meşruiyet kazanmasına zemin hazırlamış ve yıllarca süregelmiştir. Anayasayı ihlal eden bir insan nasıl oluyor da nafaka artırım talebi ile müracaat edebiliyor? Yorum sizin!! Böyle bir durumda eşitlik ilkesinden,İnsan Haklarından ve hakkaniyetten bahsetmek ne derece doğrudur.?
Peki; Türkiye'de kadının durumu malum da 20-30 yaşında gayet sağlıklı ve çalışabilecek durumdaki insanların her yıl nafaka artırım talebiyle müracaat etmesi normal midir? Nafaka yükümlüsü tekrar evlenmişse ve eşi çalışıyorsa eşinin maaşı nafaka yükümlüsüne gelir sayılırken ailesi ile yaşayan nafaka alacaklısının diğer bireylerinin geliri neden sayılmıyor?Oysa yargıda cinsiyet eşitliği ilkesi mevcutken?!!Kira nafaka yükümlüsüne gider sayılırken banka kredisi ile aldığı evinin taksitleri neden gider sayılmıyor? Üstelik sen ev almışsın mali gücün artmış denilebilirken borç neden göz ardı ediliyor? Nafaka yükümlüsünün bankadan aldığı konut kredisini nafaka artışlarından, mahkeme masraflarından ve avukatlık ücretlerinden ötürü ödeyemeyip icra yolu ile satılarak nafaka yükümlüsünün mülk edinme hakkının elinden alınmasına ne demeli?