Görevimi kötüye kullanmışım haberim yok!
Ben bir postacıyım, hani tebligat yaparken “tebliğ memuru” oluveren cinsinden.
Aranızda bulunan hukukçularla tebliğ memurlarının muzdarip olduğu bir hususiyeti paylaşmak istiyorum. Mevzu malum tebligat kanunu ve bu kanunun uygulanması halinde en çok ihtilafın yaşandığı maddesi “21. Madde”
Bu kanun maddesinin uygulandığı hallerde (eminim siz de sıkça duymuşsunuzdur) genelde tebliğ memuru adrese hiç gitmeden adrese gitmiş de muhatap veya tebligatı muhatap namına alacak kişilerden kimseyi bulamamış gibi işlem yapar ve evrakı muhtara bırakır.Sonra adrese haber kağıdı yapıştırmadığı yetmezmiş gibi, keyfiyetin haber verildiği “mümkün olan en yakın komşu” ibaresi içinse hayali bir isim uydurup, bu hayali komşunun keyfiyeti haber vereceğine ilişkin imzayı atmaktan imtina ettiğinden de dem vurarak tamamladığı tebliğ işlemi akabi kişilerin mağduriyetine sebep olmak suretiyle “görevini kötüye kullanır.”
Ah postacı ah ne yaptın sen?
Ben dahil bir çok arkadaşımız bu suçlamayla yargılanmakta ceza alanlar da olabilmektedir. Benim merak ettiğim hususiyetler ise şunlar;
Yukarıda yazdığım senaryonun gerçek olma olasılığı tabii ki mevcuttur. Ancak acaba şu senaryoların da gerçek olma ihtimali yok mudur sizce?
1) Tebliğ evrakının muhatabı evraktan haberdardır ancak 21. Madde uygulamasının içeriğinden bi haber olması nedeni ile evrakı muhtarlıktan almaya tenezzül etmez. En nihayet artık dönülmez yola girdiğinde (haciz, tahliye, kesinleşmiş hüküm) aklı başına gelir ve olayı bertaraf etmek için yukarıda yazdığım senaryonun mağduru olduğu iddiasıyla yasal mercilere başvurarak hatta postacı hakkında da suç duyurusunda bulunarak aleyhine gelişen hukuki durumu bertaraf etme adına kendine delil yaratmaya çalışır.
2) Tebliğ memurunun yapıştırdığı haber kağıdının 3. Kişiler yapıştırıldığı yerden söker(bilinçli veya bilnçsiz) “mümkün olan en yakın komşu “ da tebliğ memuruna kimliği (ismi) hakkında yalan beyanda bulunduğu gibi evrakın muhatabına da haber vermez ve evrakın muhatabı mağdur olur. (şimdi denilebilir ki tebliğ memuru ismini yazdığı komşunun kimliğine neden bakmamıştır? Ancak bu pratikte pek mümkün değildir (genelde benim ismimi yazma, bana ne elalemin icrasından mahkemesinden cevapları ile karşılaşılmaktadır) Ayrıca tebliğ memuruna tebligat kanunu ve tüzüğünde keyfiyetin haber verildiği komşunun kimliğini sormak sorumluluğu yüklenmemiştir. Tebliğ memurunun sadece tebliğ evrakının muhatabı veya evrakı onun namına alacak kişinin kimliğini sormaya salahiyeti vardır. (tebligat tüzüğü madde:34))
Şimdi bu kadar ihtimalin olabileceği vakıalarda, muhtemel bir suç duyurusu durumunda postacılar yargılanabilmekte hatta ceza bile alabilmektedirler. (sadece 21. Madde uygulamasından bahsediyorum. Yoksa evrakı başkasına verip muhataba verilmiş gibi göstermek de olduğu gibi somut delillerle ispat edilebilen tebligat suçlarına lafım yoktur.)
Şimdi sualim şudur ki;
Yukarıda bahsettiğim 2 ve 3. Senaryonun yaşandığı bir vakıanın cereyan etmesine rağmen 1. Senaryodaki suçlamalara muhatab olan postacı üzerine isnad edilen suçlamadan nasıl kurtulacaktır. Bu bir haksızlık değil midir? Görevini layıkıyla yaptığı zannıyla huzur içinde yaşarken görevini kötüye kullandığı söylenmiştir kendisine.
Artık çok mutsuzdur….Çokkk… Bu mutsuzluğun müsebbibleri nasıl ortaya çıkarılacaktır.? Ve bu postacıya verilen ceza soyut deillerle ve sadece şüphe üzerine hüküm tesis etmek olmayacak mıdır?
Saygılarımla…
Aranızda bulunan hukukçularla tebliğ memurlarının muzdarip olduğu bir hususiyeti paylaşmak istiyorum. Mevzu malum tebligat kanunu ve bu kanunun uygulanması halinde en çok ihtilafın yaşandığı maddesi “21. Madde”
Bu kanun maddesinin uygulandığı hallerde (eminim siz de sıkça duymuşsunuzdur) genelde tebliğ memuru adrese hiç gitmeden adrese gitmiş de muhatap veya tebligatı muhatap namına alacak kişilerden kimseyi bulamamış gibi işlem yapar ve evrakı muhtara bırakır.Sonra adrese haber kağıdı yapıştırmadığı yetmezmiş gibi, keyfiyetin haber verildiği “mümkün olan en yakın komşu” ibaresi içinse hayali bir isim uydurup, bu hayali komşunun keyfiyeti haber vereceğine ilişkin imzayı atmaktan imtina ettiğinden de dem vurarak tamamladığı tebliğ işlemi akabi kişilerin mağduriyetine sebep olmak suretiyle “görevini kötüye kullanır.”
Ah postacı ah ne yaptın sen?
Ben dahil bir çok arkadaşımız bu suçlamayla yargılanmakta ceza alanlar da olabilmektedir. Benim merak ettiğim hususiyetler ise şunlar;
Yukarıda yazdığım senaryonun gerçek olma olasılığı tabii ki mevcuttur. Ancak acaba şu senaryoların da gerçek olma ihtimali yok mudur sizce?
1) Tebliğ evrakının muhatabı evraktan haberdardır ancak 21. Madde uygulamasının içeriğinden bi haber olması nedeni ile evrakı muhtarlıktan almaya tenezzül etmez. En nihayet artık dönülmez yola girdiğinde (haciz, tahliye, kesinleşmiş hüküm) aklı başına gelir ve olayı bertaraf etmek için yukarıda yazdığım senaryonun mağduru olduğu iddiasıyla yasal mercilere başvurarak hatta postacı hakkında da suç duyurusunda bulunarak aleyhine gelişen hukuki durumu bertaraf etme adına kendine delil yaratmaya çalışır.
2) Tebliğ memurunun yapıştırdığı haber kağıdının 3. Kişiler yapıştırıldığı yerden söker(bilinçli veya bilnçsiz) “mümkün olan en yakın komşu “ da tebliğ memuruna kimliği (ismi) hakkında yalan beyanda bulunduğu gibi evrakın muhatabına da haber vermez ve evrakın muhatabı mağdur olur. (şimdi denilebilir ki tebliğ memuru ismini yazdığı komşunun kimliğine neden bakmamıştır? Ancak bu pratikte pek mümkün değildir (genelde benim ismimi yazma, bana ne elalemin icrasından mahkemesinden cevapları ile karşılaşılmaktadır) Ayrıca tebliğ memuruna tebligat kanunu ve tüzüğünde keyfiyetin haber verildiği komşunun kimliğini sormak sorumluluğu yüklenmemiştir. Tebliğ memurunun sadece tebliğ evrakının muhatabı veya evrakı onun namına alacak kişinin kimliğini sormaya salahiyeti vardır. (tebligat tüzüğü madde:34))
Şimdi bu kadar ihtimalin olabileceği vakıalarda, muhtemel bir suç duyurusu durumunda postacılar yargılanabilmekte hatta ceza bile alabilmektedirler. (sadece 21. Madde uygulamasından bahsediyorum. Yoksa evrakı başkasına verip muhataba verilmiş gibi göstermek de olduğu gibi somut delillerle ispat edilebilen tebligat suçlarına lafım yoktur.)
Şimdi sualim şudur ki;
Yukarıda bahsettiğim 2 ve 3. Senaryonun yaşandığı bir vakıanın cereyan etmesine rağmen 1. Senaryodaki suçlamalara muhatab olan postacı üzerine isnad edilen suçlamadan nasıl kurtulacaktır. Bu bir haksızlık değil midir? Görevini layıkıyla yaptığı zannıyla huzur içinde yaşarken görevini kötüye kullandığı söylenmiştir kendisine.
Artık çok mutsuzdur….Çokkk… Bu mutsuzluğun müsebbibleri nasıl ortaya çıkarılacaktır.? Ve bu postacıya verilen ceza soyut deillerle ve sadece şüphe üzerine hüküm tesis etmek olmayacak mıdır?
Saygılarımla…