Yoksulluk Nafakasında 175.Madde
“Yazıma aklı hür vicdanı hür eli öpülesi İnsanlarımızı tenzih ederek başlamak istiyorum”
Son zamanlarda boşanmaların arttığı ve eşlerin yoksulluk nafakası peşine düştüğü gerçeği ile karşı karşıyayız.
Bu konu toplumda emsaller teşkil ederek her geçen süre içerisinde katlanarak çoğalmakta olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.
Özellikle yabancı hukuklarda uygulamanın nasıl olduğunu internet sayesinde araştırmaya çalıştım. M.K.nun 175.m.sinin sosyal devlet ilkesine aykırı olduğu düşüncesi ile araştırmaya başladım.. Malumunuz olmakla birlikte MK nun 175.m.sini önce hatırlatmak isterim:
Madde 175 - Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.
Ben bu maddenin sosyal devlet ilkesine aykırı olduğunu düşündükten sonra yaptığım araştırmalar sonucu yabancı hukuklarda bizim kanunlarımızla aynı düzenlemelerin bulunduğunu gördüm. Bu kanunları onlar bizden alıp geliştirdiler mi yoksa biz onlardan alıp olduğu gibi bırakıp üzerine uğramadık mı bilinmez. Ancak uygulama nın bizimkinden farklı olduğu açıkça görülmektedir.
Örneğin Amerika'daki eyaletlerin çoğunda boşanma davalarının %90'ının nafakaya karar verilmeden bitirildiğini, iki-üç yıl süren evliliklerin kısa süren evlilik sayıldığını ve nafaka kararı verilmediğini, süresiz nafakanın ancak evliliğin çok uzun sürmüş olması veya eşlerden birinin artık iş bulamayacak yaşta veya hasta olması gibi durumlarda verildiğini gördüm.
Yani bu durumda anayasaya aykırılık iddiamın kabulünü mümkün görmüyorum. Ancak bu defa bizim uygulamamızda bir yanlışlık olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.
Örnekle açıklamak gerekirse;
Bizde evlilik bir ay bile sürmüş olsa boşanma olduğu takdirde süresiz nafaka takdir edilebiliyor. Nafaka alacaklısı eş her yıl nafaka artırım talebinde bulunabilmekte ve nafaka yükümlüsü ona "geçimini sağlamak için çaba gösterdin mi? Diye sorulduğunda mahkemece bu dikkate alınsa dahi, bu anlamda verilen kararlar ise Yüksek Yargıtay’ca "geçersiz gerekçe" diye bozulmaktadır.
Peki; Türkiye'de kadının durumu malum da 20-30 yaşında insanların her yıl nafaka artırım talebiyle müracaat etmesi normal midir? Nafaka yükümlüsü tekrar evlenmişse ve eşi çalışıyorsa eşinin maaşı nafaka yükümlüsüne gelir sayılırken ailesi ile yaşayan nafaka alacaklısının diğer bireylerinin geliri neden sayılmıyor?
Kira nafaka yükümlüsüne gider sayılırken banka kredisi ile aldığı evinin taksitleri neden gider sayılmıyor? Üstelik sen ev almışsın mali gücün artmış denilebilirken borç neden göz ardı ediliyor? Nafaka yükümlüsünün bankadan aldığı konut kredisini nafaka artışlarından, mahkeme masraflarından ve avukatlık ücretlerinden ötürü ödeyemeyip icra yolu ile satılarak nafaka yükümlüsünün mülk edinme hakkının elinden alınmasına ne demeli?
MADDE 35- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Nafaka alacaklısı kadın aleni açıkça korunurken nafaka yükümlüsünün yanında yaşayan kadın neden korunmuyor? Şöyle ki her nafaka artışı nafaka yükümlüsünün yanındaki kadının ve çocuklarının yaşam standardının düşmesi gerçeği neden göz ardı ediliyor. Böyle bir uygulama sonucunda sosyal devlet anlayışı, insan hakları, eşitlik ilkesi konusunda söz etmek ne derece doğrudur?
Hani Nasrettin hoca ağaçtan düşmüşte siz bana ağaçtan düşeni getirin demiş’ya bu düşünce ile kendimizi bir an nafaka yükümlüsü sayarak elimizi vicdanımıza koyup düşünelim? Bitmeyen bir borç, ölene kadar taksit!Bitirebilene aşk olsun Her yıl açılan artırım davaları ve buna bağlı stres mahkeme masrafları avukatlık ücretleri diğer yanda sosyal devlet ve eşitlik ilkesi ile insan hakları !! ?
Çoğunlukla nafaka artırım taleplerinin ihtiyacın ötesinde boşandığı eşten intikam almak için açıldığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Buna bağlantılı olarak nafaka yükümlüsünün evinde çıkan huzursuzluklar geçim sıkıntısı strese bağlı işteki verimsizlik, toplum ilişkilerinin düzensizliği ile bunalım sonucunda son zamanlardaki şiddet ve basına yansıyan konular vurdum duymazlığın birer göstergesi değimlidir sizce ? O zaman diyorum ki genç yaştaki bir insanının birden fazla yoksulluk nafakasının artırılmasını talep etmesi daha belirgin ifade etmek gerekirse nafaka alacaklısının avukat tutacak güce sahip olduğu halde “yoksulluk nafakası” talebiyle müracaat etmesi, velayeti nafaka alacaklısında olan çocuğun babasıyla olan münasebetini mahkeme kararına rağmen engellemek için icra yoluyla çocuğu göstermek istemesi gittiğinde bulamaması da açık bir ifade ile çocuğu babasından/annesinden kaçırması gibi nedenlerle engellemesi MK.nun 2.maddesine aykırı bir davranış olduğunu kabul etmemek mümkün mü?.( MADDE 2.- Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.)
Yasa maddesi görünüşte nafaka yükümlüsüne bazı şartların varlığı halinde bu mükellefiyetten kurtulma şans veriyor görünmekte ise de aslında bu pek mümkün değildir. Özellikle nafaka yükümlüsü memur veya benzeri sabit gelirli kimse ise neredeyse bundan kaçınma ihtimali bulunmamaktadır.Diğer taraftan sabit geliri olmayan diğer nafaka yükümlüsünden ise nafaka alınamıyor.Burada kadın korunamıyor?Oysa kadından sorumlu bakanlık kurduk ya!! Hani sosyal devlet anlayışı hani insan hakları hani eşitlik ilkesi!!? Bunun yanında vatandaş nafaka ödememek için sabit gelirden vazgeçiyor diğer deyişle sigorta dışı çalışıyor birde yeşil kart adlımı ki rahatlıkla alabiliyor hal böyle olduğunda bundan devlette zararlı çıkıyor.
Kaldı ki boşanan eşin boşandığı eski eşini takip etmesi, onun gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığını, başkası ile nikâhsız yaşayıp yaşamadığını - ayrı yerlerde yaşıyorlarsa- bilmesi mümkün değildir.
Sonuç ne oluyor? Boşanan eş boşandığı eşinin sosyal güvencesi olmaya devam etmiş oluyor. Nafaka yükümlüsü ikinci defa evlendiyse hem ailesinin hem de boşandığı eşinin geçimini sağlamaya çalışmış olmaktadır. Tabiî ki verimli bir çalışma olursa. Yani olan dürüst vatandaşa oluyor. Olan sabit gelirliye oluyor. Bu aşamada ne eşitlik ilkesi kalıyor nede sosyal devlet anlayışı nede insan hakları… Görülen o ki Yoksulluk nafakası ile ilgili maddeler ivedilikle günümüz şartlarına uyarlanmalı güncelleştirilmelidir... Kadından sorumlu bakanlık kuruyoruz ancak kadını ne kadar koruyabiliyoruz gerçeğine daha geniş pencereden bakmak gerekiyor. Nafaka yükümlüsüne bunu ödeyeceksin derken nasıl ödeyebileceği gerçeği nede daha dikkatlice bakmak gerekiyor. Bir taraftan nafaka alacaklısı kadını korurken nafaka yükümlüsü ile yaşamaya çalışanında kadın diğerler ininde çocukları olduğunu unutmamak gerekiyor.
MADDE 176 (Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.) Hükmüne yer verilmişse de; Telekom’un özelleşmesi ile başka kamu ve kurumlara atanan personelin maaşlarının dondurulduğu bilinmektedir. Ancak nafaka yükümlüsünün maaşının dondurulmuş olduğunu ve başkaca gelirinin olmadığını belgelediği halde nafaka artışının son 3 yılda 3 kez artırılarak devam ettiği görülmektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi uygulamada bir şeylerin ters gittiği açıkça görülmektedir. Kısacası sosyal devlet ilkesi, eşitlik ilkesi ve insan haklarını savunurken bu uygulamaların hem nafaka alacaklısını hem de nafaka yükümlüsünü ve birlikte yaşadıkları insanları ve hatta devletin çeşitli kademelerini mağdur etmekte olduğunu toplumda emsaller teşkil ettiğini şiddet olaylarının çoğaldığını görmemezlikten gelmemek gerekmemektedir. Ben hukuk mensubu değilim eğitimini de almadım. Yazdıklarım yaşadıklarımdan ve gördüklerimden ibarettir. Takdir ise yetkili mercilerin.
Son zamanlarda boşanmaların arttığı ve eşlerin yoksulluk nafakası peşine düştüğü gerçeği ile karşı karşıyayız.
Bu konu toplumda emsaller teşkil ederek her geçen süre içerisinde katlanarak çoğalmakta olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.
Özellikle yabancı hukuklarda uygulamanın nasıl olduğunu internet sayesinde araştırmaya çalıştım. M.K.nun 175.m.sinin sosyal devlet ilkesine aykırı olduğu düşüncesi ile araştırmaya başladım.. Malumunuz olmakla birlikte MK nun 175.m.sini önce hatırlatmak isterim:
Madde 175 - Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.
Ben bu maddenin sosyal devlet ilkesine aykırı olduğunu düşündükten sonra yaptığım araştırmalar sonucu yabancı hukuklarda bizim kanunlarımızla aynı düzenlemelerin bulunduğunu gördüm. Bu kanunları onlar bizden alıp geliştirdiler mi yoksa biz onlardan alıp olduğu gibi bırakıp üzerine uğramadık mı bilinmez. Ancak uygulama nın bizimkinden farklı olduğu açıkça görülmektedir.
Örneğin Amerika'daki eyaletlerin çoğunda boşanma davalarının %90'ının nafakaya karar verilmeden bitirildiğini, iki-üç yıl süren evliliklerin kısa süren evlilik sayıldığını ve nafaka kararı verilmediğini, süresiz nafakanın ancak evliliğin çok uzun sürmüş olması veya eşlerden birinin artık iş bulamayacak yaşta veya hasta olması gibi durumlarda verildiğini gördüm.
Yani bu durumda anayasaya aykırılık iddiamın kabulünü mümkün görmüyorum. Ancak bu defa bizim uygulamamızda bir yanlışlık olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.
Örnekle açıklamak gerekirse;
Bizde evlilik bir ay bile sürmüş olsa boşanma olduğu takdirde süresiz nafaka takdir edilebiliyor. Nafaka alacaklısı eş her yıl nafaka artırım talebinde bulunabilmekte ve nafaka yükümlüsü ona "geçimini sağlamak için çaba gösterdin mi? Diye sorulduğunda mahkemece bu dikkate alınsa dahi, bu anlamda verilen kararlar ise Yüksek Yargıtay’ca "geçersiz gerekçe" diye bozulmaktadır.
Peki; Türkiye'de kadının durumu malum da 20-30 yaşında insanların her yıl nafaka artırım talebiyle müracaat etmesi normal midir? Nafaka yükümlüsü tekrar evlenmişse ve eşi çalışıyorsa eşinin maaşı nafaka yükümlüsüne gelir sayılırken ailesi ile yaşayan nafaka alacaklısının diğer bireylerinin geliri neden sayılmıyor?
Kira nafaka yükümlüsüne gider sayılırken banka kredisi ile aldığı evinin taksitleri neden gider sayılmıyor? Üstelik sen ev almışsın mali gücün artmış denilebilirken borç neden göz ardı ediliyor? Nafaka yükümlüsünün bankadan aldığı konut kredisini nafaka artışlarından, mahkeme masraflarından ve avukatlık ücretlerinden ötürü ödeyemeyip icra yolu ile satılarak nafaka yükümlüsünün mülk edinme hakkının elinden alınmasına ne demeli?
MADDE 35- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Nafaka alacaklısı kadın aleni açıkça korunurken nafaka yükümlüsünün yanında yaşayan kadın neden korunmuyor? Şöyle ki her nafaka artışı nafaka yükümlüsünün yanındaki kadının ve çocuklarının yaşam standardının düşmesi gerçeği neden göz ardı ediliyor. Böyle bir uygulama sonucunda sosyal devlet anlayışı, insan hakları, eşitlik ilkesi konusunda söz etmek ne derece doğrudur?
Hani Nasrettin hoca ağaçtan düşmüşte siz bana ağaçtan düşeni getirin demiş’ya bu düşünce ile kendimizi bir an nafaka yükümlüsü sayarak elimizi vicdanımıza koyup düşünelim? Bitmeyen bir borç, ölene kadar taksit!Bitirebilene aşk olsun Her yıl açılan artırım davaları ve buna bağlı stres mahkeme masrafları avukatlık ücretleri diğer yanda sosyal devlet ve eşitlik ilkesi ile insan hakları !! ?
Çoğunlukla nafaka artırım taleplerinin ihtiyacın ötesinde boşandığı eşten intikam almak için açıldığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Buna bağlantılı olarak nafaka yükümlüsünün evinde çıkan huzursuzluklar geçim sıkıntısı strese bağlı işteki verimsizlik, toplum ilişkilerinin düzensizliği ile bunalım sonucunda son zamanlardaki şiddet ve basına yansıyan konular vurdum duymazlığın birer göstergesi değimlidir sizce ? O zaman diyorum ki genç yaştaki bir insanının birden fazla yoksulluk nafakasının artırılmasını talep etmesi daha belirgin ifade etmek gerekirse nafaka alacaklısının avukat tutacak güce sahip olduğu halde “yoksulluk nafakası” talebiyle müracaat etmesi, velayeti nafaka alacaklısında olan çocuğun babasıyla olan münasebetini mahkeme kararına rağmen engellemek için icra yoluyla çocuğu göstermek istemesi gittiğinde bulamaması da açık bir ifade ile çocuğu babasından/annesinden kaçırması gibi nedenlerle engellemesi MK.nun 2.maddesine aykırı bir davranış olduğunu kabul etmemek mümkün mü?.( MADDE 2.- Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.)
Yasa maddesi görünüşte nafaka yükümlüsüne bazı şartların varlığı halinde bu mükellefiyetten kurtulma şans veriyor görünmekte ise de aslında bu pek mümkün değildir. Özellikle nafaka yükümlüsü memur veya benzeri sabit gelirli kimse ise neredeyse bundan kaçınma ihtimali bulunmamaktadır.Diğer taraftan sabit geliri olmayan diğer nafaka yükümlüsünden ise nafaka alınamıyor.Burada kadın korunamıyor?Oysa kadından sorumlu bakanlık kurduk ya!! Hani sosyal devlet anlayışı hani insan hakları hani eşitlik ilkesi!!? Bunun yanında vatandaş nafaka ödememek için sabit gelirden vazgeçiyor diğer deyişle sigorta dışı çalışıyor birde yeşil kart adlımı ki rahatlıkla alabiliyor hal böyle olduğunda bundan devlette zararlı çıkıyor.
Kaldı ki boşanan eşin boşandığı eski eşini takip etmesi, onun gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığını, başkası ile nikâhsız yaşayıp yaşamadığını - ayrı yerlerde yaşıyorlarsa- bilmesi mümkün değildir.
Sonuç ne oluyor? Boşanan eş boşandığı eşinin sosyal güvencesi olmaya devam etmiş oluyor. Nafaka yükümlüsü ikinci defa evlendiyse hem ailesinin hem de boşandığı eşinin geçimini sağlamaya çalışmış olmaktadır. Tabiî ki verimli bir çalışma olursa. Yani olan dürüst vatandaşa oluyor. Olan sabit gelirliye oluyor. Bu aşamada ne eşitlik ilkesi kalıyor nede sosyal devlet anlayışı nede insan hakları… Görülen o ki Yoksulluk nafakası ile ilgili maddeler ivedilikle günümüz şartlarına uyarlanmalı güncelleştirilmelidir... Kadından sorumlu bakanlık kuruyoruz ancak kadını ne kadar koruyabiliyoruz gerçeğine daha geniş pencereden bakmak gerekiyor. Nafaka yükümlüsüne bunu ödeyeceksin derken nasıl ödeyebileceği gerçeği nede daha dikkatlice bakmak gerekiyor. Bir taraftan nafaka alacaklısı kadını korurken nafaka yükümlüsü ile yaşamaya çalışanında kadın diğerler ininde çocukları olduğunu unutmamak gerekiyor.
MADDE 176 (Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.) Hükmüne yer verilmişse de; Telekom’un özelleşmesi ile başka kamu ve kurumlara atanan personelin maaşlarının dondurulduğu bilinmektedir. Ancak nafaka yükümlüsünün maaşının dondurulmuş olduğunu ve başkaca gelirinin olmadığını belgelediği halde nafaka artışının son 3 yılda 3 kez artırılarak devam ettiği görülmektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi uygulamada bir şeylerin ters gittiği açıkça görülmektedir. Kısacası sosyal devlet ilkesi, eşitlik ilkesi ve insan haklarını savunurken bu uygulamaların hem nafaka alacaklısını hem de nafaka yükümlüsünü ve birlikte yaşadıkları insanları ve hatta devletin çeşitli kademelerini mağdur etmekte olduğunu toplumda emsaller teşkil ettiğini şiddet olaylarının çoğaldığını görmemezlikten gelmemek gerekmemektedir. Ben hukuk mensubu değilim eğitimini de almadım. Yazdıklarım yaşadıklarımdan ve gördüklerimden ibarettir. Takdir ise yetkili mercilerin.