Hak Hukuk Adalet
Bu siteyi ve forumu kuran kişilerin Adalete, Hak, Hukuğa inanan ve saygılı insanlar olduklarına inanıyorum. Burada Avukatlık Mesleği hakkında birçok şeyler yazılıp çiziliyor ve bir nevi de eğitim veriliyor.
Yazacaklarımdan sonra beni forumdan atabilir ve yasaklayabilirler ancak işlerin mahkemelerde nasıl yürüdüğüne ve yürütüldüğünü aşağıdaki yazımı okuyanlar anlayacaktır.
Yakın zamanda Fikri Sınayi Haklar Mahkemesinde bir davamız görüldü ve aleyhimizde sonuçlandı ve kişisel olarak gördüklerim ve yaşadıklarımdan sonra Adalet sistemine inancım tamamen bitti.
Burada başımıza gelenleri birebir anlatmayıp bir misal vereceğim, yani aslında konusunun sandalye filan ile ilgisi yok ama davanın işleyişi aynen aşağıdaki gibi.
1. Avukat usulüne uygun olmayan bir vekaletle, müvekkilinin X firmasının ürettiği sandalyeden zarar gördüğünü belirtirek dava açmak istiyor.
2. Sunduğu tüm delliler ise internet çıktılarından veya kendi elden getirdiği ve hiçbir hukuki dayanağı olmayan bizzat davacı tarafından hazırlanmış evraklar niteliğinde.
3. Hakim vekaletteki hatayı ya görmüyor veya görmezden gelerek davanın açılmasına izin veriyor.
4. Dava ilerliyor delliler toplanıyor ve her davada olduğu gibi Hakim Bilirkişi tayin ediyor, konunun aslında teknik yönden incelenmesi gerekirken hakim ya bilinçli olarak yada bilgisizlikten 3 tane hukukçu bilirkişi tayin ediyor. Oysa teknik konuların dışında çözümü hukuk ile ilgili olan konularda bilirkişi dinlenemeyeceği konusunda kanunda madde var.
5. Sandalyeyi üreten firma mahkemeye davacının kendilerinden satın aldığı sandalyenin faturasını ibraz etmesini talep ediyor. Ara kararda hakim de buna uyuyor ve faturasını davacıdan istiyor.
6. Bu arada bilirkişi raporu geliyor, bilirkişiler sanki aralarında sözleşmiş gibi davacı tarafın haklı olduğunu, davalının sunduğu tüm hukuki delilleri görmezden gelerek davacının elden getirdiği veya internet çıktısı olarak sunduğu evrakları delilmiş gibi kabul ederek, gerçekte dört ayaklı olan sandalyenin üç ayaklı olduğunu belirtip (yani beyaza siyah diyerek) ard arda konuyla hiçbir ilgisi olmayan kanun maddeleri sıralayarak ve yer yer de davacı tarafın savunmasını yaparak bir rapor hazırlıyorlar. Bilirkişilerden biri bu dört ayaklıya benziyor ama yine de üç ayaklı olabilir şeklinde ayrı rapor düzenliyor.
7. Davacı ara kararda kendisinden istenen sandalyenin faturasını getiremeyeceğini mahkemenin bu isteğinden rücu etmesini talep ediyor, hakim (sanki sizi mi kıracağız dercesine) sebep göstermeden kararından rücu ediyor.
8. Ayrık rapor olduğu için Hakim yeni bilirkişi atamasına karar veriyor. Bunlardan ikisi yine hukukçu biri ise teknik bilirkişi.
9. Dava açıldıktan dört veya beş sene sonra davalı davacının vekaletinin usulsuz ve kanun dışı olduğunu fark ediyor ve itiraz ediyor. Hakim ise (zararı yok dercesine) siz yenisini getirin kaldığımız yerden devam ederiz şeklinde karar veriyor.
10. Yaklaşık olarak bir sene sonra ikinci bilirkişilerin raporu ulaşıyor, hukukçu bilirkişiler tüm hukuki dellilleri öncekiler bilirkişilerin gibi atlıyor (Bilirkişiliklerde resmi belge ve hukuki delilleri görememe konusunda bir mesleki hastalık olmalı) ve görmezden gelerek, dört ayaklı olduğu ispatlı olan sandalye için yine bu üç ayaklıdır ve dengesizdir şeklinde rapor hazırlıyor ve teknik bilirkişi de teknik hiçbir bilgi sunmadan bunu imzalıyor. Teknik bilirkişi yaptığı hatanın farkına varıp sandalyeyi tekrar inceleyip sandalyenin dört ayaklı olduğuna dair yeni bir rapor daha hazırlayıp mahkemeye sunuyor.
11. Hakim teknik bilirkişinin raporunu rapor olarak kabul etmeyeceğini belirtip davalı tarafın avukatını azarlıyor. (Herhalde sinirlenmesinin sebebi ise aldığı ihalenin problemsiz sonuçlanması için işine çomak sokulması.)
12. Davacı yeni dilekçe sunuyor ve hakim bunu kabul ediyor, davalı taraf ise artık uzun zamandan beri süregelen ve alenen belli olan mahkemenin tarafsızlığını yitirmesi karşısında, hakimi reddediyor. Hakim red talebini davalının zaman kazanmaya çalıştığını öne sürerek reddediyor. Resmi belge bulunmayan bir konuda adeta yangından mal kaçırırmışcasına, hakim üç hakimden oluşan heyetin kararını beklemeden tek başına davalıyı üç ayaklı ve dengesiz sandalye üretmekten mahkum ediyor.
Sonuç olarak Türkiye'de para dönen ticari işlerde mahkeme böyle işliyor, elinizde 500 tane aksine kanuni delil de olsa, tüm kanun maddeleri sizi destekliyor da olsa, bu tip davalarda rüşvet almış başını yürümüş.
Şimdi diyebilirsiniz ki karar temyiz edilir. Ülkemizde mevki sahibi hemen herkes bulunduğu mevkiyi en kısa sürede paraya çevirme derdinde aynı şeylerin orada tekrarlanmayacağını kim garanti edebilir. Oradakilerin başı kel mi, onlar daha büyük mevki sahibi. Bu insanlığın yüzkarası bilirkişiler daha kaç görevde aynı dolapları çevirecekler? Aynı hakim dokunulmazlık kalkanı ile göz göre göre kaç kişinin ve firmanın daha canını yakacak? Aynı hakim göz göre göre kaç tane daha ters karar verecek?
Adalet paraya göre karar verdiğinde, dürüst çalışan insanlar piyasadan yavaş yavaş çekilmek zorunda bırakılacaklar, bunların yerlerini ise kaçakçılar, naylon faturacılar, hayali ihracatçılar vs vs dolduracak. Bu daha az vergi anlamına gelecek, vergi gelirleri azalınca halkın üzerine biraz daha gidilecek, yoksulluk ve haksızlıklar kargaşayı getirecek ve bu da şahsi kanaatim sonun başlangıcı olacak.
Yazacaklarımdan sonra beni forumdan atabilir ve yasaklayabilirler ancak işlerin mahkemelerde nasıl yürüdüğüne ve yürütüldüğünü aşağıdaki yazımı okuyanlar anlayacaktır.
Yakın zamanda Fikri Sınayi Haklar Mahkemesinde bir davamız görüldü ve aleyhimizde sonuçlandı ve kişisel olarak gördüklerim ve yaşadıklarımdan sonra Adalet sistemine inancım tamamen bitti.
Burada başımıza gelenleri birebir anlatmayıp bir misal vereceğim, yani aslında konusunun sandalye filan ile ilgisi yok ama davanın işleyişi aynen aşağıdaki gibi.
1. Avukat usulüne uygun olmayan bir vekaletle, müvekkilinin X firmasının ürettiği sandalyeden zarar gördüğünü belirtirek dava açmak istiyor.
2. Sunduğu tüm delliler ise internet çıktılarından veya kendi elden getirdiği ve hiçbir hukuki dayanağı olmayan bizzat davacı tarafından hazırlanmış evraklar niteliğinde.
3. Hakim vekaletteki hatayı ya görmüyor veya görmezden gelerek davanın açılmasına izin veriyor.
4. Dava ilerliyor delliler toplanıyor ve her davada olduğu gibi Hakim Bilirkişi tayin ediyor, konunun aslında teknik yönden incelenmesi gerekirken hakim ya bilinçli olarak yada bilgisizlikten 3 tane hukukçu bilirkişi tayin ediyor. Oysa teknik konuların dışında çözümü hukuk ile ilgili olan konularda bilirkişi dinlenemeyeceği konusunda kanunda madde var.
5. Sandalyeyi üreten firma mahkemeye davacının kendilerinden satın aldığı sandalyenin faturasını ibraz etmesini talep ediyor. Ara kararda hakim de buna uyuyor ve faturasını davacıdan istiyor.
6. Bu arada bilirkişi raporu geliyor, bilirkişiler sanki aralarında sözleşmiş gibi davacı tarafın haklı olduğunu, davalının sunduğu tüm hukuki delilleri görmezden gelerek davacının elden getirdiği veya internet çıktısı olarak sunduğu evrakları delilmiş gibi kabul ederek, gerçekte dört ayaklı olan sandalyenin üç ayaklı olduğunu belirtip (yani beyaza siyah diyerek) ard arda konuyla hiçbir ilgisi olmayan kanun maddeleri sıralayarak ve yer yer de davacı tarafın savunmasını yaparak bir rapor hazırlıyorlar. Bilirkişilerden biri bu dört ayaklıya benziyor ama yine de üç ayaklı olabilir şeklinde ayrı rapor düzenliyor.
7. Davacı ara kararda kendisinden istenen sandalyenin faturasını getiremeyeceğini mahkemenin bu isteğinden rücu etmesini talep ediyor, hakim (sanki sizi mi kıracağız dercesine) sebep göstermeden kararından rücu ediyor.
8. Ayrık rapor olduğu için Hakim yeni bilirkişi atamasına karar veriyor. Bunlardan ikisi yine hukukçu biri ise teknik bilirkişi.
9. Dava açıldıktan dört veya beş sene sonra davalı davacının vekaletinin usulsuz ve kanun dışı olduğunu fark ediyor ve itiraz ediyor. Hakim ise (zararı yok dercesine) siz yenisini getirin kaldığımız yerden devam ederiz şeklinde karar veriyor.
10. Yaklaşık olarak bir sene sonra ikinci bilirkişilerin raporu ulaşıyor, hukukçu bilirkişiler tüm hukuki dellilleri öncekiler bilirkişilerin gibi atlıyor (Bilirkişiliklerde resmi belge ve hukuki delilleri görememe konusunda bir mesleki hastalık olmalı) ve görmezden gelerek, dört ayaklı olduğu ispatlı olan sandalye için yine bu üç ayaklıdır ve dengesizdir şeklinde rapor hazırlıyor ve teknik bilirkişi de teknik hiçbir bilgi sunmadan bunu imzalıyor. Teknik bilirkişi yaptığı hatanın farkına varıp sandalyeyi tekrar inceleyip sandalyenin dört ayaklı olduğuna dair yeni bir rapor daha hazırlayıp mahkemeye sunuyor.
11. Hakim teknik bilirkişinin raporunu rapor olarak kabul etmeyeceğini belirtip davalı tarafın avukatını azarlıyor. (Herhalde sinirlenmesinin sebebi ise aldığı ihalenin problemsiz sonuçlanması için işine çomak sokulması.)
12. Davacı yeni dilekçe sunuyor ve hakim bunu kabul ediyor, davalı taraf ise artık uzun zamandan beri süregelen ve alenen belli olan mahkemenin tarafsızlığını yitirmesi karşısında, hakimi reddediyor. Hakim red talebini davalının zaman kazanmaya çalıştığını öne sürerek reddediyor. Resmi belge bulunmayan bir konuda adeta yangından mal kaçırırmışcasına, hakim üç hakimden oluşan heyetin kararını beklemeden tek başına davalıyı üç ayaklı ve dengesiz sandalye üretmekten mahkum ediyor.
Sonuç olarak Türkiye'de para dönen ticari işlerde mahkeme böyle işliyor, elinizde 500 tane aksine kanuni delil de olsa, tüm kanun maddeleri sizi destekliyor da olsa, bu tip davalarda rüşvet almış başını yürümüş.
Şimdi diyebilirsiniz ki karar temyiz edilir. Ülkemizde mevki sahibi hemen herkes bulunduğu mevkiyi en kısa sürede paraya çevirme derdinde aynı şeylerin orada tekrarlanmayacağını kim garanti edebilir. Oradakilerin başı kel mi, onlar daha büyük mevki sahibi. Bu insanlığın yüzkarası bilirkişiler daha kaç görevde aynı dolapları çevirecekler? Aynı hakim dokunulmazlık kalkanı ile göz göre göre kaç kişinin ve firmanın daha canını yakacak? Aynı hakim göz göre göre kaç tane daha ters karar verecek?
Adalet paraya göre karar verdiğinde, dürüst çalışan insanlar piyasadan yavaş yavaş çekilmek zorunda bırakılacaklar, bunların yerlerini ise kaçakçılar, naylon faturacılar, hayali ihracatçılar vs vs dolduracak. Bu daha az vergi anlamına gelecek, vergi gelirleri azalınca halkın üzerine biraz daha gidilecek, yoksulluk ve haksızlıklar kargaşayı getirecek ve bu da şahsi kanaatim sonun başlangıcı olacak.