Cevap: Bilirkişi Raporu ve Tanık Anlatımların Arasındaki Çelişki
Dün gece biraz araştırma yaptım. Bir kaç karar örneği buldum. Bu kararlar düşüncemi destekleyebileceğini düşünüyorum.
T.C.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
E. 2004/9954
K. 2006/2108
T. 20.3.2006
DAVA : 213 Sayılı Vergi Usul Yasasına muhalefet suçundan sanık Levent Özülkü'nün yapılan yargılaması sonunda:
Beraatine dair EDİRNE 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 20.05.2004 gün ve 2003/926 Esas, 2004/464 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi katılan vekili tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C. Başsavcılığının onama isteyen 22.10.2004 tarihli tebliğnamesi ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi açısından, bu olayla ilgili olduğu anlaşılan, aynı mahkemenin 2003/509 Esas sayılı dava dosyasının celbi sağlanarak, bu dosya ile birleştirilmesi, mümkün olmaması halinde, bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dosyaya aktarılması, her iki işyerine ait vergi kanunlarına göre tutulması zorunlu olan ve noter tasdikli yasal defterler, suça konu yasal olmayan başka defter, belge veya diğer kayıt ortamları ile toplanan tüm deliller, konusunda uzman bir bilirkişiye incelettirilerek, tefecilik suçunu ilgilendirenler dışında, vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tutulan yasal olmayan kayıtların nelerden ibaret olduğunun tespiti yaptırılıp, suçların sübutu halinde, her işyerine ait vergi kanunlarına göre tutulması zorunlu olan ve noter tasdikli yasal defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri, vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde, tamamen veya kısmen yasal olmayan başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydetmesi nedeniyle sanığın işyeri sayısınca her yıl için ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği de gözetilerek, sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini ile yüklenen suçların niteliği ve işlendikleri tarihler itibariyle, 27.02.2003 gün ve 15033 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe giren 4811 sayılı Vergi Barışı Kanununun 14. maddesinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde beraatine hükmolunması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2001/21952
K. 2001/18983
T. 24.10.2001
DAVA : Tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi yaralamaya sebebiyet vermekten sanık Ahmet Ceylan, Ertan Doğtaş ve Arif Emecan'ın yapılan yargılamaları sonunda: Mahkumiyetlerine dair (ANKARA) ll.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 6.6.2000 tarihli kararın Yargıtayca incelenmesi Ahmet ve Ertan tarafından yine adı geçen karara karşı sanık Arif'in vaki temyiz isteğinin reddine mütedair aynı mahkemeden verilen 25.7.2000 tarihli ek kararın Yargıtayca incelenmesi sanık Arif tarafından dilekçeyle istenmek ve dava evrakı C.Başsavcılığının 21.6.2001 tarihli tebliğnamesiyle daireye gönderilmekle okundu:
Sanık Arif Emecan'a tebligat Kanununun 21.maddesine göre yapılan tebligatın; tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesi en yakın komşularından birine bildirilmediğinden, geçerli olmadığı ve bu sanığın temyizinin bu nedenle süresinde kabulü gerektiği belirlenmekle mahkemece verilen 25.7.2000 tarihli red kararı kaldırılarak, her üç sanık yönünden de yapılan incelemede;
Sanık Ahmet Ceylan'ın savunması ve dosya içeriğine göre; olayın tek görgü tanığı Satılmış Aydın dinlenip, sanıkların işletmedeki görev, yetki ve sorumlulukları araştırılıp tüm deliller toplandıktan sonra sanıkların kusur durumlarının Çalışma Bakanlığı iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak bir bilirkişi heyetinden görüş alınıp tesbit edildikten sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve tesbiti gerekirken noksan soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 24.10.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/11386
K. 2006/13273
T. 28.12.2006
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Hukuki Ehliyetsizlik İddiası Kamu Düzeni İle İlgili Olduğundan Öncelikle İncelenmeli Tüm Deliller Toplandıktan Sonra Dosya Adli Tıp Kurumuna Gönderilerek Buna İlişkin Rapor Aldırılması Gerektiği )
• FİİL EHLİYETİ ( Hukuki Ehliyetsizlik İddiası Kamu Düzeni İle İlgili Olduğundan Öncelikle İncelenmesi Gerektiği - Dosya Adli Tıp Kurumuna Gönderilerek Buna İlişkin Rapor Aldırılması Gerektiği )
• HİLE ( Hukuki Ehliyetsizlik İddiası Kamu Düzeni İle İlgili Olduğundan Öncelikle İncelenmesi Gerektiği/Dosya Adli Tıp Kurumuna Gönderilerek Buna İlişkin Rapor Aldırılması Gerektiği - Tapu İptali ve Tescil )
4721/m.9, 10, 13, 15
1086/m.286, 409
ÖZET : Hukuki ehliyetsizlik iddiası kamu düzeni ile ilgili olduğundan öncelikle incelenmeli, tüm deliller toplandıktan sonra dosya Adli Tıp Kurumu 'na gönderilerek buna ilişkin rapor aldırılmalı, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde hile iddiası incelenmeli sonucuna göre bir karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 5 parsel sayılı taşınmazın satışı esnasında kandırıldığını ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, tapuda yapılan satış işleminin usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile tapunun iptaliyle davacı ve davalılar adına verasette iştirak halinde tesciline karar verilmiştir.
Karar, davalı Fadime vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; tetkik hakiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacı Rukiye'nin 06.06.2005 tarihli akitle miras bırakanından intikal eden paylarının intikali ile birlikte, kendine düşen miras payını davalılardan Fadime'ye satış yoluyla temlik ettiği görülmektedir. Davacı, anılan temlik esnasında okuma yazma bilmemesinden yararlanılarak kandırıldığını, ehliyetli olup olmadığına dair doktor raporu alınmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Mahkemece davacının okuma yazma bilmemesi nedeniyle tapuda yapılan satış sözleşmesi şekil şartlarının yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11.04.1990 gün ve 1990/11990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin birarada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
Ne var ki, mahkemece davada dayanılan hukuki sebep ve vakıalar gözönüne alındığında hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığından söz etme olanağı bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti ( gücü ) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanun'un "fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir" biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek "ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır." hükmünü getirmiştir.
"Ayırtım gücü" eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasa'nın 13. maddesinde "yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir." denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanun'un 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz ( Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.06.1941 tarih 4/21 ).
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu, somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK'nın 286. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mütalaası" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanun'un 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
O halde, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahede kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumu'na gönderilmesi, akit tarihinde davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde hile iddiasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir.
SONUÇ : Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA , alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.