Günün Köşe Yazısı
Bir pazar laternası
Çetin Altan
c.altan@bnet.net.tr
27 Şubat 2011
Gele gele yine geldik şubatın son pazarına. Hava da sisli puslu, yağışlı ve soğuk... Gerek yok enseyi karartmaya; meteorolojiye de, içerde ve dışarıda olup bitenlere de kulak asmadan, yeter ki gönüller şen olsun...
* * *
Cihangir’de kırmızı hırkalı, başörtülü, ayağı pantolonlu, orta yaşlardaki bir kadıncağız; yazmış kışmış, hafta tatiliymiş, bayram tatiliymiş, nasıl hiç aldırmadan her sabah 6.30’la 7 arasında kalkıp, peşinden koşuşan sokak kedilerine yem dağıtıyorsa, yine yem dağıtıyor işte...
* * *
Bir de Osmanlı’dan kalma musluksuz çeşmenin yanında, bir barakası var kedilerin; özellikle yavrular orada barınıyorlar.
Kırmızı hırkalı kadıncağız; yılbaşından çok daha önce, naylon bir örtüyle kapattı barakanın önünü, kedilerle yavruları yağmurdan korunsunlar diye...
* * *
Şu zor durumda, bu zor durumda...
Kaddafi zor durumda; 12 Haziran’daki genel seçimler için, kampanya yarışında kutuplaşa kutuplaşa koşmaya başlayan siyasetçiler zor durumda; yolları kapanan köylüler zor durumda...
* * *
Asıl zorluk ise, pantolon askısı kullanan biri için; askının 1’i arkadan, 2’si önden pantolonu tutan yaylı dişlilerinden birinin bozulması...
* * *
Kolay mı, ikide birde düşmeye başlayan bir pantolonu, kimseye çaktırmadan, kolunun kıyısıyla yukarı doğru çekmeye çalışmak?
* * *
Ha evet, Arap ülkelerinde kan gövdeyi götürüyor.
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
-Hoca, Arap ülkelerine 100 milyon Çinli gitse, durumu düzelir mi, diye?
* * *
Hoca da:
-Düzelmez, demiş; üstelik Çinliler de, Araplar gibi ayaklanmaya başlarlar.
-Neden?
-Çünkü onlar da, boğaz tokluğuna çalışmaktan usanmış durumdalar.
-Doğru mu söylüyorsun Hoca?
* * *
Nasreddin Hoca:
-Yalanım varsa Arap olayım, demiş.
* * *
İncili Çavuş’a da, Fransa Başkanı Sarkozy’nin Ankara’yı ziyareti nedeniyle:
-Sence Çavuş, demişler; Türkiye-AB ilişkileri ne durumda?
* * *
İncili Çavuş da:
-Deli Dılaca’nın hikâyelerine benziyor, demiş.
-Deli Dılaca da kim?
-Deli Dılaca, eski Balkan Türklerinin pek sevdiği, saçma sapanlık hikâyeleriyle ünlü genç bir kızdır.
-Peki neden, Türkiye-AB ilişkileri Deli Dılaca hikâyelerine benziyor?
* * *
İncili Çavuş da, başlamış anlatmaya neden benzediğini:
-Deli Dılaca’yı, demiş; evlendirmişler ve gelinliğiyle bir atın üstüne bindirerek, davul zurna eşliğinde damadın evine götürmüşler. Damadın evinin bahçe kapısı biraz alçakçaymış. Deli Dılaca, atının üstünde dimdik duruyor ve kapının altından bir türlü geçemiyormuş. Düğün alayı içinde bir tartışma başlamış. Kimi:
“-Kapıyı yıkalım, diyormuş.
Kimi:
“-Hayır, atın ayaklarını keselim, diyormuş.
Kimi de:
“-Madem ki gelin, bahçe kapısından geçemiyor; fes edelim bu evliliği bitsin gitsin, diyormuş.
* * *
İncil Çavuş’u dinleyenler:
-Ee, demişler, sonra ne olmuş?
* * *
İncili Çavuş:
-Yaşlıca bir adam, demiş; elindeki bastonla Deli Dılaca’nın sırtına vuruvermiş. Deli Dılaca da öne doğru eğilince, geçivermiş kapıdan alkışlar içinde... Türkiye de, azıcık eğiliverse Kopenhag kriterleri üstüne; pek ala rahatça geçecek AB kapısından içeri. Ama hâlâ Türkiye aleyhinde açılmayı bekleyen 19 bin dosya var, AİHM’nin elinde...
* * *
Yolları kardan kapalı bir köyde sancısı tutmuş hamile bir kadın da, ağlayıp duruyormuş:
-Keşke ben de, Libya’da olsaydım; o zaman beni de hiç değilse kurtarırlardı, diye.
* * *
Kadın haklı mı, haksız mı; ne dersiniz?
* * *
2 dost dertleşiyorlarmış, biri:
-Sinirlerim çok bozuk, diyormuş; bir türlü kurtulamadığım bir saplantıyla, önüme gelenin sırtına binip, kamçılaya kamçılaya koşturmak istiyorum onu...
* * *
Arkadaşı:
-Bir psikiyatra gitseydin, demiş; bir çaresini bulurdu belki...
-Gittim gittim. Günde en az 50 kez “Ben bir balonum, göklerde uçuyorum” diye tekrarlamamı söyledi.
* * *
Arkadaşı yine sormuş:
-Peki, dediğini yaptın mı?
-Yaptım yaptım; şimdi de bir yükseklik korkusu kapladı içimi, “ya uçarken patlar da yere düşersem” diye...
* * *
Birleşmiş Milletler’in kulislerinde, nedense çok yaygınmış bu fıkra...
* * *
Nobel ödüllü William Butler Yeats’ten, Turan Oflazoğlu çevirisi bir şiirle bitirelim yazıyı:
Siyaset
Bu kız burda dururken
Nasıl olur da
Dikkatimi verebilirim
İspanyol, Rus siyasetine?
Ama işte ne dediğini bilen
Çok gezmiş birisi;
Ve hayli okumuş,
Kafa yormuş bir siyasetçi...
Belki doğrudur söyledikleri,
Harbin dehşeti hakkında.
Ah bir daha gençleşip,
Sıksam şu kızı kollarımda.
Milliyet
Çetin Altan
c.altan@bnet.net.tr
27 Şubat 2011
Gele gele yine geldik şubatın son pazarına. Hava da sisli puslu, yağışlı ve soğuk... Gerek yok enseyi karartmaya; meteorolojiye de, içerde ve dışarıda olup bitenlere de kulak asmadan, yeter ki gönüller şen olsun...
* * *
Cihangir’de kırmızı hırkalı, başörtülü, ayağı pantolonlu, orta yaşlardaki bir kadıncağız; yazmış kışmış, hafta tatiliymiş, bayram tatiliymiş, nasıl hiç aldırmadan her sabah 6.30’la 7 arasında kalkıp, peşinden koşuşan sokak kedilerine yem dağıtıyorsa, yine yem dağıtıyor işte...
* * *
Bir de Osmanlı’dan kalma musluksuz çeşmenin yanında, bir barakası var kedilerin; özellikle yavrular orada barınıyorlar.
Kırmızı hırkalı kadıncağız; yılbaşından çok daha önce, naylon bir örtüyle kapattı barakanın önünü, kedilerle yavruları yağmurdan korunsunlar diye...
* * *
Şu zor durumda, bu zor durumda...
Kaddafi zor durumda; 12 Haziran’daki genel seçimler için, kampanya yarışında kutuplaşa kutuplaşa koşmaya başlayan siyasetçiler zor durumda; yolları kapanan köylüler zor durumda...
* * *
Asıl zorluk ise, pantolon askısı kullanan biri için; askının 1’i arkadan, 2’si önden pantolonu tutan yaylı dişlilerinden birinin bozulması...
* * *
Kolay mı, ikide birde düşmeye başlayan bir pantolonu, kimseye çaktırmadan, kolunun kıyısıyla yukarı doğru çekmeye çalışmak?
* * *
Ha evet, Arap ülkelerinde kan gövdeyi götürüyor.
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
-Hoca, Arap ülkelerine 100 milyon Çinli gitse, durumu düzelir mi, diye?
* * *
Hoca da:
-Düzelmez, demiş; üstelik Çinliler de, Araplar gibi ayaklanmaya başlarlar.
-Neden?
-Çünkü onlar da, boğaz tokluğuna çalışmaktan usanmış durumdalar.
-Doğru mu söylüyorsun Hoca?
* * *
Nasreddin Hoca:
-Yalanım varsa Arap olayım, demiş.
* * *
İncili Çavuş’a da, Fransa Başkanı Sarkozy’nin Ankara’yı ziyareti nedeniyle:
-Sence Çavuş, demişler; Türkiye-AB ilişkileri ne durumda?
* * *
İncili Çavuş da:
-Deli Dılaca’nın hikâyelerine benziyor, demiş.
-Deli Dılaca da kim?
-Deli Dılaca, eski Balkan Türklerinin pek sevdiği, saçma sapanlık hikâyeleriyle ünlü genç bir kızdır.
-Peki neden, Türkiye-AB ilişkileri Deli Dılaca hikâyelerine benziyor?
* * *
İncili Çavuş da, başlamış anlatmaya neden benzediğini:
-Deli Dılaca’yı, demiş; evlendirmişler ve gelinliğiyle bir atın üstüne bindirerek, davul zurna eşliğinde damadın evine götürmüşler. Damadın evinin bahçe kapısı biraz alçakçaymış. Deli Dılaca, atının üstünde dimdik duruyor ve kapının altından bir türlü geçemiyormuş. Düğün alayı içinde bir tartışma başlamış. Kimi:
“-Kapıyı yıkalım, diyormuş.
Kimi:
“-Hayır, atın ayaklarını keselim, diyormuş.
Kimi de:
“-Madem ki gelin, bahçe kapısından geçemiyor; fes edelim bu evliliği bitsin gitsin, diyormuş.
* * *
İncil Çavuş’u dinleyenler:
-Ee, demişler, sonra ne olmuş?
* * *
İncili Çavuş:
-Yaşlıca bir adam, demiş; elindeki bastonla Deli Dılaca’nın sırtına vuruvermiş. Deli Dılaca da öne doğru eğilince, geçivermiş kapıdan alkışlar içinde... Türkiye de, azıcık eğiliverse Kopenhag kriterleri üstüne; pek ala rahatça geçecek AB kapısından içeri. Ama hâlâ Türkiye aleyhinde açılmayı bekleyen 19 bin dosya var, AİHM’nin elinde...
* * *
Yolları kardan kapalı bir köyde sancısı tutmuş hamile bir kadın da, ağlayıp duruyormuş:
-Keşke ben de, Libya’da olsaydım; o zaman beni de hiç değilse kurtarırlardı, diye.
* * *
Kadın haklı mı, haksız mı; ne dersiniz?
* * *
2 dost dertleşiyorlarmış, biri:
-Sinirlerim çok bozuk, diyormuş; bir türlü kurtulamadığım bir saplantıyla, önüme gelenin sırtına binip, kamçılaya kamçılaya koşturmak istiyorum onu...
* * *
Arkadaşı:
-Bir psikiyatra gitseydin, demiş; bir çaresini bulurdu belki...
-Gittim gittim. Günde en az 50 kez “Ben bir balonum, göklerde uçuyorum” diye tekrarlamamı söyledi.
* * *
Arkadaşı yine sormuş:
-Peki, dediğini yaptın mı?
-Yaptım yaptım; şimdi de bir yükseklik korkusu kapladı içimi, “ya uçarken patlar da yere düşersem” diye...
* * *
Birleşmiş Milletler’in kulislerinde, nedense çok yaygınmış bu fıkra...
* * *
Nobel ödüllü William Butler Yeats’ten, Turan Oflazoğlu çevirisi bir şiirle bitirelim yazıyı:
Siyaset
Bu kız burda dururken
Nasıl olur da
Dikkatimi verebilirim
İspanyol, Rus siyasetine?
Ama işte ne dediğini bilen
Çok gezmiş birisi;
Ve hayli okumuş,
Kafa yormuş bir siyasetçi...
Belki doğrudur söyledikleri,
Harbin dehşeti hakkında.
Ah bir daha gençleşip,
Sıksam şu kızı kollarımda.
Milliyet