General Trikopis'in Türk Tarihçilere Sitemi
Gazeteci-yazar Hıfzı TOPUZ annemin öz amcası olur.Yaklaşık bir senedir göremediğim dedemi geçen ay ziyarette bulundum.
Oldukça sevecen ,hayatı başarılarla dolu dedemin bir resim albümü gözüme ilişti.Geçmişten günümüze binlerce fotoğraf.Ancak öyle bir fotoğraf vardı ki dikkatimi çeken...Dedem 30 lu yaşlarında ve yanında oldukça yaşlı ,mavi gözlü hafif top sakallı güzel giyinimli biri.
Dede “bu kim? “ dedim.Biraz esprili bir şekilde “sence kim olabilir “ dedi.Bir tahmin yürütemedim.Dede “söyle hadi kim bu” diye ısrar ettim.
Yavrum o “General Trikopisdir “dedi.Şaşırmıştım.Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan Orduları Başkomutanı ile dedemin ne işi olabilirdi ki.
Dede peki bu fotoğrafın hikayesi nedir nerede çekildiniz diye sordum.Gel balkona çıkalım anlatayım sana, sen de bu arada bir kahve koy hem içer hem konuşuruz dedi.Kahveleri hazırladım ve balkona geçtik.Dedem de anlatmaya başladı…
195o li yıllar Türk-Yunan ilişkilerinin en güzel olduğu yıllardı ve 1952 yılında Atina da Türk –Yunan ilişkilerini geliştirmek amacıyla bir gece düzenlenecekti.Türkiye den bir çok milletvekili ,yazarlar ,gazeteciler,diplomatlar bu geceye katılıyordu.Ben de bu kafilenin içindeydim.Gece güzel başlamıştı . Bir yunan meslektaşımla sohbet ederken birden bir adam gözüme ilişiverdi. En ön masada yaşlıca bir adam. Güzel giyinimli,elinde bir sigara,düşünceli ve yalnız başına sessizce oturuyor.Meslektaşıma bu beyefendi kim diye sordum.Yunan meslektaşım biraz şaşkınlıkla “Siz bu adamı tanımıyor musunuz gerçekten “dedi.
“Kusura bakmayın çıkaramadım ünlü biri demek ki “ dedim.
Bu adam “General Trikopis” …Nasıl tanımazsınız bir gazeteci olarak.İnanın şaşkındım.Meslektaşıma” ben trikopis’i tanıyorum ama kendilerini hiç görmemiştim, eğer mümkünse tanıştırabilir misiniz?”dedim ve bu ricamı geri çevirmedi.General in masasına gittik.Başını kaldırıp bize baktığında çok heyecanlanmıştım.Bir tarih duruyordu karşımda.Yunan meslektaşım onunla kısa bir tanışma yapmak istediğimi söyledi generale.Bizi büyük bir incelikle masasına buyurdu.Halini hatırını sordum.İyi durumda olduğunu söyledi.O anda onu fazla yormak istemedim.Çarşamba günü için 1 saat röportaj teklifinde bulundum.Bana büyük bir zevkle dedi ve Atina’daki evinin adresini verdi.O gece Selanik e geçtik.Çarşamba günü generalin evine geldik ve bizi büyük bir incelikle kabul etti.Evi çok güzeldi.İçeri girer girmez hol de bir Atatürk resmi dikkatimi çekti.O an o resmi sormadım.Çok heyecanlıydım.
Kısa bir sohbetden ve kahveden sonra sorularıma başladım.Sayın general ne oldu da Ankara ya kadar gelen ordularınız bu savaşı büyük bir hezimetle kaybetti? Dedim.
General “Başta bana sorsana bizim ne işimiz vardı Anadolu da”diye.Biz büyük bir oyuna getirildik.Bunu şimdi daha iyi anlıyorum.Bizim Makedonya da ,Arnavutluk da ,adalarda çıkarlarımız olabilirdi ancak Anadolu büyük bir hataydı.Anadolu harekatına gelince biz mükemmel bir ordu kurmuştuk orada.Savunma hatlarımızı tanrı bile yıkamaz diyorduk kendi kendimize.Ancak kibirli ve Türkleri küçük gören başkomutanlar(Papulyas ve Hacı anesti den bahsediyor) ve kurmay heyetleri bu sonu hazırlamıştı.Ayrıca daha büyük bir tehlikeyi göz ardı etmiştik.Mustafa Kemal ATATÜRK.General Papulasla Çal dağına geldiğimiz vakit artık bu işin bittiğini düşünmüştük.Ancak ordularınız hiç anlam veremediğimiz bir taktikle savaşıyordu.Ankaraya gidecek cephanemiz kalmamıştı.Daha fazla savaşmayı göze alamadık.Çal dağına kadar gelmemiz büyük başarı olsa da düşmanı yendik anlamına gelmiyordu ve ordularımızı Sakarya nın doğusuna çekmek zorunda kaldık.Papulas istifa edip yerine Hacı anesti atandığı zaman 9 ay kadar savaş olmamıştı.Türklerden de hiç ses çıkmıyordu.Hazırlıklarımız çok iyiydi.Ancak Türklerin 26 Ağustos sabahı gerçekleştirdiği taarruz hakkında şunu söyleyebilirdim.Tanrım yer yarılsaydı da içine düşseydim ve bu manzarayı hiç görmeseydim.Türklerle bugüne kadar 3 kez savaşmıştım ve 2-1 mağlup durumdaydım.Türk ordusundaki inancın yüzde 5 i bizim ordumuzda olsaydı bugün tarih kitapları çok farklı şeyler yazmış olacaktı.Ben İzmirden beklediğim yardımı alamadım.Hacı anesti Türkleri çok hafife almıştı.Yalnız Türk tarihçilerin abarttığı gibi savaş anında yakalanıp esir olmadım.İstesem çok rahat Yunanistan a kaçabilirdim.Ancak hangi yüzle gelecektim buraya.Askerlik mesleğinin de bir şerefi olmalı değil mi.Teslim olmaya karar verdim yanımda duran 5000 kadar askerle.Beni teslim almaya gelen komutanı görünce biraz içerledim.Üstü başı rezil durumdaydı.Toz toprak içinde(albay Halid AKMANSU dan bahsediyor).Ancak bana karşı tavrını görünce bu adama 5000 albayımı feda etmeye hazırım dedim.Beni İsmet paşanız teslim aldı Uşak ta.Mustafa Kemal in huzuruna çıktık.Beni dostça karşıladı.Moral vermeye çalıştı.Yunan ordularının başkomutanlığına getirildiğim haberini de O’ndan öğrendim.Sevinç ve hüznü aynı anda yaşıyordum.Mustafa Kemal e hayranlığım burada başladı.1 sene boyunca Kayseri de esir kampında tutuldum.Savaştan sonra esirlerin değiştirilmesi ile ilgili anlaşma yapıldı iki devlet arasında ve böylece Yunanistan a döndüm.Orduda birkaç sene daha görevde bulunduktan sonra emekli oldum.Savaş sonrası idam edilmeyen tek general bendim Yunanistan da.Görevimi en iyi şekilde yapmaya çalıştığımı düşünüyorum.
İşte böyle özetlemişti general yaşadıklarını ..Ve o resim aklıma geldi.Atatürk ün resmi var odanızda dedim.Her sabah kalkıp karşına geçip selam duruyorum dedi.Çok gururlanmıştım.Ancak Türk tarihçilere çok sitemliydi.Hakkında yazılanların doğruyu yansıtmadığını söyledi durdu.Onurlu bir asker gibi teslim olduğunu sık sık dile getiriyordu.
Röportajımız bitmiş ve bizi kendisine yakışır biçimde yolcu etmişti.İşte bu fotoğrafı da hatıra olsun diye çektirmiştim.1959 da vefat ettiği zaman da cenaze törenine gitmiştim.
İşte dedemin aktardıkları bunlardı.Dinlerken bile insanın tüyleri diken diken oluyor.Eğer general de haklıysa tarihçilerimizin de dikkatli olması gerekiyor değil mi?
Oldukça sevecen ,hayatı başarılarla dolu dedemin bir resim albümü gözüme ilişti.Geçmişten günümüze binlerce fotoğraf.Ancak öyle bir fotoğraf vardı ki dikkatimi çeken...Dedem 30 lu yaşlarında ve yanında oldukça yaşlı ,mavi gözlü hafif top sakallı güzel giyinimli biri.
Dede “bu kim? “ dedim.Biraz esprili bir şekilde “sence kim olabilir “ dedi.Bir tahmin yürütemedim.Dede “söyle hadi kim bu” diye ısrar ettim.
Yavrum o “General Trikopisdir “dedi.Şaşırmıştım.Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan Orduları Başkomutanı ile dedemin ne işi olabilirdi ki.
Dede peki bu fotoğrafın hikayesi nedir nerede çekildiniz diye sordum.Gel balkona çıkalım anlatayım sana, sen de bu arada bir kahve koy hem içer hem konuşuruz dedi.Kahveleri hazırladım ve balkona geçtik.Dedem de anlatmaya başladı…
195o li yıllar Türk-Yunan ilişkilerinin en güzel olduğu yıllardı ve 1952 yılında Atina da Türk –Yunan ilişkilerini geliştirmek amacıyla bir gece düzenlenecekti.Türkiye den bir çok milletvekili ,yazarlar ,gazeteciler,diplomatlar bu geceye katılıyordu.Ben de bu kafilenin içindeydim.Gece güzel başlamıştı . Bir yunan meslektaşımla sohbet ederken birden bir adam gözüme ilişiverdi. En ön masada yaşlıca bir adam. Güzel giyinimli,elinde bir sigara,düşünceli ve yalnız başına sessizce oturuyor.Meslektaşıma bu beyefendi kim diye sordum.Yunan meslektaşım biraz şaşkınlıkla “Siz bu adamı tanımıyor musunuz gerçekten “dedi.
“Kusura bakmayın çıkaramadım ünlü biri demek ki “ dedim.
Bu adam “General Trikopis” …Nasıl tanımazsınız bir gazeteci olarak.İnanın şaşkındım.Meslektaşıma” ben trikopis’i tanıyorum ama kendilerini hiç görmemiştim, eğer mümkünse tanıştırabilir misiniz?”dedim ve bu ricamı geri çevirmedi.General in masasına gittik.Başını kaldırıp bize baktığında çok heyecanlanmıştım.Bir tarih duruyordu karşımda.Yunan meslektaşım onunla kısa bir tanışma yapmak istediğimi söyledi generale.Bizi büyük bir incelikle masasına buyurdu.Halini hatırını sordum.İyi durumda olduğunu söyledi.O anda onu fazla yormak istemedim.Çarşamba günü için 1 saat röportaj teklifinde bulundum.Bana büyük bir zevkle dedi ve Atina’daki evinin adresini verdi.O gece Selanik e geçtik.Çarşamba günü generalin evine geldik ve bizi büyük bir incelikle kabul etti.Evi çok güzeldi.İçeri girer girmez hol de bir Atatürk resmi dikkatimi çekti.O an o resmi sormadım.Çok heyecanlıydım.
Kısa bir sohbetden ve kahveden sonra sorularıma başladım.Sayın general ne oldu da Ankara ya kadar gelen ordularınız bu savaşı büyük bir hezimetle kaybetti? Dedim.
General “Başta bana sorsana bizim ne işimiz vardı Anadolu da”diye.Biz büyük bir oyuna getirildik.Bunu şimdi daha iyi anlıyorum.Bizim Makedonya da ,Arnavutluk da ,adalarda çıkarlarımız olabilirdi ancak Anadolu büyük bir hataydı.Anadolu harekatına gelince biz mükemmel bir ordu kurmuştuk orada.Savunma hatlarımızı tanrı bile yıkamaz diyorduk kendi kendimize.Ancak kibirli ve Türkleri küçük gören başkomutanlar(Papulyas ve Hacı anesti den bahsediyor) ve kurmay heyetleri bu sonu hazırlamıştı.Ayrıca daha büyük bir tehlikeyi göz ardı etmiştik.Mustafa Kemal ATATÜRK.General Papulasla Çal dağına geldiğimiz vakit artık bu işin bittiğini düşünmüştük.Ancak ordularınız hiç anlam veremediğimiz bir taktikle savaşıyordu.Ankaraya gidecek cephanemiz kalmamıştı.Daha fazla savaşmayı göze alamadık.Çal dağına kadar gelmemiz büyük başarı olsa da düşmanı yendik anlamına gelmiyordu ve ordularımızı Sakarya nın doğusuna çekmek zorunda kaldık.Papulas istifa edip yerine Hacı anesti atandığı zaman 9 ay kadar savaş olmamıştı.Türklerden de hiç ses çıkmıyordu.Hazırlıklarımız çok iyiydi.Ancak Türklerin 26 Ağustos sabahı gerçekleştirdiği taarruz hakkında şunu söyleyebilirdim.Tanrım yer yarılsaydı da içine düşseydim ve bu manzarayı hiç görmeseydim.Türklerle bugüne kadar 3 kez savaşmıştım ve 2-1 mağlup durumdaydım.Türk ordusundaki inancın yüzde 5 i bizim ordumuzda olsaydı bugün tarih kitapları çok farklı şeyler yazmış olacaktı.Ben İzmirden beklediğim yardımı alamadım.Hacı anesti Türkleri çok hafife almıştı.Yalnız Türk tarihçilerin abarttığı gibi savaş anında yakalanıp esir olmadım.İstesem çok rahat Yunanistan a kaçabilirdim.Ancak hangi yüzle gelecektim buraya.Askerlik mesleğinin de bir şerefi olmalı değil mi.Teslim olmaya karar verdim yanımda duran 5000 kadar askerle.Beni teslim almaya gelen komutanı görünce biraz içerledim.Üstü başı rezil durumdaydı.Toz toprak içinde(albay Halid AKMANSU dan bahsediyor).Ancak bana karşı tavrını görünce bu adama 5000 albayımı feda etmeye hazırım dedim.Beni İsmet paşanız teslim aldı Uşak ta.Mustafa Kemal in huzuruna çıktık.Beni dostça karşıladı.Moral vermeye çalıştı.Yunan ordularının başkomutanlığına getirildiğim haberini de O’ndan öğrendim.Sevinç ve hüznü aynı anda yaşıyordum.Mustafa Kemal e hayranlığım burada başladı.1 sene boyunca Kayseri de esir kampında tutuldum.Savaştan sonra esirlerin değiştirilmesi ile ilgili anlaşma yapıldı iki devlet arasında ve böylece Yunanistan a döndüm.Orduda birkaç sene daha görevde bulunduktan sonra emekli oldum.Savaş sonrası idam edilmeyen tek general bendim Yunanistan da.Görevimi en iyi şekilde yapmaya çalıştığımı düşünüyorum.
İşte böyle özetlemişti general yaşadıklarını ..Ve o resim aklıma geldi.Atatürk ün resmi var odanızda dedim.Her sabah kalkıp karşına geçip selam duruyorum dedi.Çok gururlanmıştım.Ancak Türk tarihçilere çok sitemliydi.Hakkında yazılanların doğruyu yansıtmadığını söyledi durdu.Onurlu bir asker gibi teslim olduğunu sık sık dile getiriyordu.
Röportajımız bitmiş ve bizi kendisine yakışır biçimde yolcu etmişti.İşte bu fotoğrafı da hatıra olsun diye çektirmiştim.1959 da vefat ettiği zaman da cenaze törenine gitmiştim.
İşte dedemin aktardıkları bunlardı.Dinlerken bile insanın tüyleri diken diken oluyor.Eğer general de haklıysa tarihçilerimizin de dikkatli olması gerekiyor değil mi?