Dokunulmamasını istediğiniz yargı bu mu?
Türkiyedeki "bürokratik oligarşi" nin özellikle yargı ayağında,askerle işbirliği içinde,demokrasiye karşı,değişime karşı öteden beri güçlü bir direniş vardır.Yargı sanki askerin "Kemalizmi son savunma hattı" gibi konuşlanmıştır sistemin içinde...Bu savunma hattı gücünü bir kez daha Ak parti hükümetinin 2010 yılı mart ayında getirdiği anayasa değişikliği paketine karşı sergilemiş olduğu meydan okumada da kendini belli etmişti.Bizdeki yargı düzeni bir çok bakımdan çarpıktır,Avrupa demokrasilerinden uzaktır.Bu konuda belki de en çarpıcı örnek yargı organlarına üye seçiminde izlenen yöntemdir.Türkiye de yargı organlarına yapılan üye seçimlerinde yasama organıyla bağ tamamen koparılmıştır.Bunu yapan da 1982 anayasası,yani darbenin anayasasıdır.Anayasa mahkemesinin üyelerinin seçiminde Meclis yoktur.Oysa Almanya da Anayasa Mahkemesi üyelerinin tümü parlemento tarafından seçilir.Polonyada da Macaristanda bu böyledir.Ve aklı başında bir kul çıkıp da ,bu seçim modeli yüzünden bu ülkelerde"yargının bağımsız olmadığını" veya "yargının siyasallaştığını" ,yargının hükümetlerce kullanıldığını öne sürmez.Öne sürmez,çünkü yargınınoluşumunda izlenen yöntem konusunda millet iradesi bağını yok etmenin yanlış olduğunu bilir.Yargutay ve Danıştay üyeleri,2010 yılı mart ayı sonunda ,HSYK üyelerini seçiyor.HSYK üyeleri de ,Danıştay ve Yargıtay üyelerini seçiyor.Bu bir kapalı kast sistemidir.Demokrasilerde bu yoktur.Bazı Avrupa demokrasilerinde bizdeki HSYK ya benzer bir organa rastlanmaz.Olanlarda ise atamalar.örneğin İngiltere,İsveç ve Çek Cumhuriyetinde devlet başkanları ya da hükümete,Almanya da ise eyalet yönetimlerine bırakılmışdır.Demokrasi ve hukuk devleti açısından Türkiye de bir başka çarpıklık ,siyasal partilerin kapatılmasına ilişkindir.Bizde bu konuda dava açmaya tek yetkili isim Cumhuriyet Başsavcısıdır.Oysa Avrupa demokrasilerinde bu böyle değildir.Almanya da bir partinin kapatılmasıyla ilgili davanın açılmasına parlemento ya da hükümet izin verir..İspanyada da bu böyledir.Bu iznin verilmesinden sonra dava bu ülkelerin Anayasa Mahkemesi ya da ilgili Yüksek Mahkemesinde görülür,son kararı elbette mahkeme verir.Türkiye de ise bu yetki sadece bir kişinin elindedir ve ulusal iradeyle tamamen bağı koparılmışdır.Bu konularla ilgili olarak AB bünyesinde kurulmuş olan Venedik Komisyonu,Türkiyedeki bu durumu hem esas ,hem usul açısından eleştirir.Yargı bağımsızlığı konusunda şöyle der:"Bir yanda yargı bağımsızlığı ve kendi kendini yönetimle,öte yandan yargı organı içinde korporatizmin olumsuz etkilerinden kaçmak için yargı organının zorunlu hesap verme yükümlülüğü arasında bir denge kurulmalıdır.Bizde ise bu denge kasıtlı olarak,"bürokratik oligarşi" lehine yok edilmiştir 12 Eylül darbe anayasasıyla.Türkiye de oyunu yargı ile asker birlikte oynar.Bu açıdan en çarpıcı örneklerden biri 2007 deki Cumhurbaşkanlığı seçimidir.Anayasa mahkemesince kabul gören bir hukuk ucubesi olan 367(hatta mahkeme üyelerinden biri bu karar sonrası gözyaşı dökerek ilerde torunlarıma ne cevap veririm demiştir) formülüyle askerin 27 nisan muhtırası meclisin seçimini engellemiştir.Bir başka örnek ise asker kişilere sivil yargı yolunu açan anayasal düzenlemenin iptal edilmesi olmuştur.Yine bir örnek,Erzincandaki ergenekon soruşturmasında orgenerale dokunulduğu için Erzurumdaki özel yetkili Cumhuriyet savcılarının HSYK tarafından apar topar görevden uzaklaştırılmalarıdır.Şimdi sorarım size ey her ortam da bas bas yargıma dokunulmasın diye bağıran insanlar.Bu yargıya mı dokunulmasın.Bu mudur demokrasi anlayışınız.