21 Mayıs 1864 - büyük çerkes sürgünü
Değerli meslektaşlarım ve site üyeleri, Türkiye'de oldukça yoğun bir Çerkes nüfusu yaşamakta. Ve bendeniz de bu nüfusun bir ferdiyim. :)
Peki kaçımız Çerkeslerin bu ülkeye nasıl geldiklerinin farkında? Ya da başlarına gelen acı olayların?
Yanyana yaşayıp birbirini tanımamak bu olsa gerek diye düşündüm ve müsaadenizle sizlere bu konuyla ilgili kısa bir bilgi notu geçmek istedim.
Çerkesler Kuzey Kafkasya'nın otokton (yerli) halklarından olup, kökenleri Hatti-Hitit, Kimmer, Meot, Sind ve Kasog kabilelerine dayanır. Tarihleri milattan önce 5000-6000 yıllarına kadar gitmektedir ve hatta yapılan araştırmalar çok daha eskilere dayandığını da kanıtlamaktadır zira Çerkes dili dünyanın bugüne gelebilmiş antik dillerinden birisidir. Çerkeslerin doğdukları ve tarih sahnesine çıktıkları coğrafya, Kuzey Kafkasya'dır. Günümüzde üç ana kolları vardır: Adıge, Abhaz ve Ubıh.
M.S. 1400'lü yıllarda Rus Çarlığının sınır komşusu olmasıyla Çerkesler bir işgalle yüzyüze gelir. Tamı tamına 460 yıl, Ruslarla gerilla savaşı halindedirler. Düzenli bir ordusu olmayan, küçük prenslikler halinde yönetilen Çerkes halkı, Rus Çarlığına 460 yıl direnir. Ta ki, 21 mayıs 1864'e kadar...
Bu tarihte Çerkeslerin son kalesi de düşer ve "Büyük Çerkes Sürgünü" başlar.
İnsanlar Karadeniz Kıyılarından, bugünkü Abhazya'dan ve karayoluyla Gürcistan üzerinden topluca Osmanlı topraklarına sürgün edilir. Hayvan gibi vagonlara doldurulurlar, ölenler denize atılır (ki Çerkesler bugüne kadar bu nedenle balık yememişlerdir), kardeşler birbirlerinden koparılıp kimi anavatanda bırakılırken kimi de Osmanlı'nın uç köşelerine gönderilir...
O günlere dair anlatılan en acı anekdotlardan ikisi, ölmüş annesinin göğsünden süt emmeye çalışırken donarak can veren Adıge bebek ve gemide, kucağında can veren bebeğini cesedini denize atmalarından korktuğu için (ki cesetler denize atılıyordu evet) onlarca gün boyunca cesedi kucağında tutup ona "şiş nani" yani "uyu bebeğim!" diye ninni söyleyen Abhaz annedir...
Tarih der ki, 1864'ten itibaren Kafkasya'dan 2 milyon Çerkes sürgün edildi; ancak 1870 yılına gelindiğinde bunların sadece 500.000'i hayattaydı... Gerisi sürgünde öldü.
Osmanlı topraklarına gelen Çerkesler, iskan politikası gereği üç şekilde yerleştirilirler:
1. Hat: Samsun-Amasya-Afyon-Çorum-Sivas-Kayseri-Kahramanmaraş-Adana-Osmaniye-Hatay hattı, amaç karışık durumdaki doğu ile batı Anadolu arasında tampon bölge oluşturmak...
2. Hat: Bolu, Adapazarı, Düzce, Balıkesir, Çanakkale hattı - amaç İstanbul'un muhafazası...
3. Hat: Balkanlar, Filistin, İsrail gibi karmaşık bölgelere serpilmiş olarak... Amaç denge kurmak...
Büyük Çerkes Sürgünü'nün üzerinden 146 yıl geçti. Ama ne sürgünün ve yaşananların acısı dindi, ne de atavatan özlemi.
Evet, bizim Türkiye'ye geliş hikayemiz de böyle. Bugün anadilimiz diyasporada yok olmanın eşiğinde. Tarihi ve hayatı ikiye bölünmüş bir halkız; dünyanın tam 45 ülkesine dağılmış...
Çerkes diasporasının en yoğun olduğu ülke ise Türkiye.
Biz Türkiye'yi seviyoruz. Dilerim Türkiye de bizi seviyordur. Ve dilerim, anadilimiz "ölümün eşiğinden döner". Tek dileğim bu...
Peki kaçımız Çerkeslerin bu ülkeye nasıl geldiklerinin farkında? Ya da başlarına gelen acı olayların?
Yanyana yaşayıp birbirini tanımamak bu olsa gerek diye düşündüm ve müsaadenizle sizlere bu konuyla ilgili kısa bir bilgi notu geçmek istedim.
Çerkesler Kuzey Kafkasya'nın otokton (yerli) halklarından olup, kökenleri Hatti-Hitit, Kimmer, Meot, Sind ve Kasog kabilelerine dayanır. Tarihleri milattan önce 5000-6000 yıllarına kadar gitmektedir ve hatta yapılan araştırmalar çok daha eskilere dayandığını da kanıtlamaktadır zira Çerkes dili dünyanın bugüne gelebilmiş antik dillerinden birisidir. Çerkeslerin doğdukları ve tarih sahnesine çıktıkları coğrafya, Kuzey Kafkasya'dır. Günümüzde üç ana kolları vardır: Adıge, Abhaz ve Ubıh.
M.S. 1400'lü yıllarda Rus Çarlığının sınır komşusu olmasıyla Çerkesler bir işgalle yüzyüze gelir. Tamı tamına 460 yıl, Ruslarla gerilla savaşı halindedirler. Düzenli bir ordusu olmayan, küçük prenslikler halinde yönetilen Çerkes halkı, Rus Çarlığına 460 yıl direnir. Ta ki, 21 mayıs 1864'e kadar...
Bu tarihte Çerkeslerin son kalesi de düşer ve "Büyük Çerkes Sürgünü" başlar.
İnsanlar Karadeniz Kıyılarından, bugünkü Abhazya'dan ve karayoluyla Gürcistan üzerinden topluca Osmanlı topraklarına sürgün edilir. Hayvan gibi vagonlara doldurulurlar, ölenler denize atılır (ki Çerkesler bugüne kadar bu nedenle balık yememişlerdir), kardeşler birbirlerinden koparılıp kimi anavatanda bırakılırken kimi de Osmanlı'nın uç köşelerine gönderilir...
O günlere dair anlatılan en acı anekdotlardan ikisi, ölmüş annesinin göğsünden süt emmeye çalışırken donarak can veren Adıge bebek ve gemide, kucağında can veren bebeğini cesedini denize atmalarından korktuğu için (ki cesetler denize atılıyordu evet) onlarca gün boyunca cesedi kucağında tutup ona "şiş nani" yani "uyu bebeğim!" diye ninni söyleyen Abhaz annedir...
Tarih der ki, 1864'ten itibaren Kafkasya'dan 2 milyon Çerkes sürgün edildi; ancak 1870 yılına gelindiğinde bunların sadece 500.000'i hayattaydı... Gerisi sürgünde öldü.
Osmanlı topraklarına gelen Çerkesler, iskan politikası gereği üç şekilde yerleştirilirler:
1. Hat: Samsun-Amasya-Afyon-Çorum-Sivas-Kayseri-Kahramanmaraş-Adana-Osmaniye-Hatay hattı, amaç karışık durumdaki doğu ile batı Anadolu arasında tampon bölge oluşturmak...
2. Hat: Bolu, Adapazarı, Düzce, Balıkesir, Çanakkale hattı - amaç İstanbul'un muhafazası...
3. Hat: Balkanlar, Filistin, İsrail gibi karmaşık bölgelere serpilmiş olarak... Amaç denge kurmak...
Büyük Çerkes Sürgünü'nün üzerinden 146 yıl geçti. Ama ne sürgünün ve yaşananların acısı dindi, ne de atavatan özlemi.
Evet, bizim Türkiye'ye geliş hikayemiz de böyle. Bugün anadilimiz diyasporada yok olmanın eşiğinde. Tarihi ve hayatı ikiye bölünmüş bir halkız; dünyanın tam 45 ülkesine dağılmış...
Çerkes diasporasının en yoğun olduğu ülke ise Türkiye.
Biz Türkiye'yi seviyoruz. Dilerim Türkiye de bizi seviyordur. Ve dilerim, anadilimiz "ölümün eşiğinden döner". Tek dileğim bu...