Cevap: Hukuki Net üye ve misafirleri, bu yaz ilaç yapacağız.
31 Ağustos 2009 da benim külüstürü tamir için sanayi çarşısındayım.Beklerken, başka biri geldi.Sohbet ediyoruz.Söz nereden geldi bilmiyorum, adam dedi ki; "Bende prostat vardı.Bir arkadaş ottan ilaç tavsiye etti.İster yağından bir çay kaşığı, istersen bir çay bardağı çayından iç demişti.Şu anda 64 yaşındayım ve bendeki prostat 15 yaşındaki çocuk kadar.Doktorlara desen, adamı döverler.Kardeşim Almanya'da, geçenlerde "idrar yoları iltihabı sebebiyle" gittiği doktor ona demiş ki;"bol bol cennet elması ye." Aynı ilacı eşim de kullandı.İçinde ne kadar pislik varsa attı.Biraderimin ise; dizi ile kasık arası, iç bölgesindeki tedavi edilemeyen kaşıntısı bu ilaçla geçti.Baldızın yüzündeki "temre" de bu yağla geçti.Sürdüğü yer gençleşip, dirileşince; yüzünün her tarafına sürdü ve şu anda 34 yaşında olmasına rağmen, genç kız cildi vardır, haberin olsun." Bu anlatma işinden az sonra, başka biri daha geldi.İlk gelen "bu, bana ilacı tarif eden arkadaş" deyince; söz ikinci adamın oldu.
Söz ilaçtan devam ettiği için, ikinci gelen anlatmaya başladı:
"Kanser oldum.Tavsiye edilen ilacı içerek kurtuldum.Yanımdaki adam öleli dört yıl oldu.Kanserden ölmemem üzerine; doktorlar birkaç ayda bir, beni çağırıp muayene etmeye başladılar.Bu, birçok defa tekrar etti.Niye beni çağırdıklarını söylemedikleri gibi, ben de sormadım.İki üç gün sonra, yine gideceğim.Bu geliş-gidişler sırasında; benim yattığım odadan birini çıkardıklarını gördüm.Refakatçilerden birine sordum ve adamın kanser olduğunu, birkaç ay ömrü kaldığını öğrenince, o ilacı tavsiye ettim.Hastahaneden 41 kilo olarak çıkan bu adam; şu anda, 74 kilo olarak yaşamakta, falan köydedir, adı da şudur.Görüşmelerimiz devam ediyor.Size de öğreteyim, kullanın, kanser olmayın, kanserseniz de kurtulun." der ve tarifi verir.Tarifi verirken de "Nerede oturduğumu, tavşan gölgeliği otunu tanıyıp tanımadığımı sorar, "evet" cevabını alınca; bizim orada "kızılcık derler" dedi ve yapılışını verdi.Haydaaa ... yaklaşık yirmi yıl önce Ali dayının verdiği tarif.Ama, adamın dediği hastalıkla, Ali dayınınkiler uymadı.Bir tamir sırasında "Kanser ve prostat" ilacı öğrenmiş oldum.Tarif aynı olunca bu sefer inandım ve 6 Eylülde ilacı olgunlaşması için güneşin altına bıraktım.
Bu arada da o ottan toplayıp, günde bir su bardağı çayını içmeye başladım.
İnternette "Tavşan gölgeliği" diye aradım, yok."kızılcık" diye aradım, başka bir bitki çıktı.Eeee, ben bu otun adını nasıl bulmalıyım derken; "kuzuların kulağını yara ettiğini" bildiğimden, bu sefer "kuzu kulak yara" diye aradım.Karşıma "Sarı kantaron" diye bilinen ve çok kullanılan ot çıktı.Ama aradığım değil.Sarı kantaronun adının da "Hypericum perfaratum L." olduğunu da öğrenmiş oldum.Bu otun da "kuzuların kulağında yara" yaptığını...
Sarı kantaronu bu sefer latince adından aradım ve:A.Ü.Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Kürsüsü Prof.Dr. M.Şahin Akman imzalı "Birkaç yerli hyprcium türünün antibateryel etkileri üzerine araştırma" raporunu buldum.(Aynı isimle bulabilirsiniz)
Bu araştırmanın konusu:Van Başkale,Isparta Keçiborlu ve Ankara'nın üç ilçesinden "hayvanların kulağını yara ediyor, niye?" diye gönderilen H.perfaratum, H.cryspum ve H.scarbum ismindeki otlar...
H.perfaratum'u biliyoruz artık.Bizim "tavşan gölgeliği" de yara yaptığına göre, acaba bunların içinde mi?
H.cryspum olarak aradım ve öteki adının Hypericum triquetrifolium turra olduğunu öğrenince, yeni bulduğum adıyla aradım.Aaaaa maltawildplants sitesinde, bizim "tavşan gölgeliği" dediğimiz otun da fotoğrafları!...Bu iyi oldu.
Bu arada, sözünü ettiğim raporda, bu otlarla ilgli yapılan taramalara dayanarak bazı dipnotların verildiğini gördüm.Üçü de yara yapan bu otlarla ilgili olarak:
Jaretzky, R. und Geith, J.K. "...iç ifraz kifayetsizliklerinde kullanıldığı..." demiş.Ne zaman 1944 de!...
Müthiş bir bilgi.Sonradan olma şeker hastalığının sebebi ne? " İnsülin salgısının yetmezliği" Bu durumda; Ali dayının dediği doğru olacak gibi.
Bir başka dip notta:
Winkelmann, W. yazdığı 1951 tarihli kitabında, bu otlarla ilgili şunu yazmakta."...beyin,kalp, akciğer konjeksiyonlarında(şişkinlik), sancı,sidik kesesi tenesmusunda(iltihaplı durumda ağrılı işeme), rahim yanması, vagina iltihabı, kuyruksokumu ağrısında kullanılmıştır.Halk ilacı olarak içerden idrar sökücü,antelmentik, adetkolaylaştırıcı,gastritis'de,karaciğer rahatsızlıklarında,kronik bronşitte, giht ve romatizmada denenmiş, haricen bilhassa yara tedavisinde tavsiye edilmiştir."
Müthiş!...Ali dayının "yarada..." dediği doğru çıkıyor...
----
Aralık 2009 un ortaları...Birader eşiyle bizi ziyarete gelirler.Yemekte sohbet ederken, birader;"kayınpederinin şeker sebebiyle bir bacağının kesildiğini, öbür bacağının da durumunun iyi olmadığını" anlatır.Ben de; Ali dayının dediği, 31 Ağustosta başka birinin de dediği ilacı olması için yaptığımı, gereken sürenin henüz geçmediğini, ilacın üç ayı ancak geçebildiğini, isterseniz verebileceğimi, deneyebileceklerini" söylerim.Alır ve giderler.Gezmelerini bitirip döndüklerinde, ilaç kullanılmaya başlanır.Günde bir çay bardağı çayı, ya da bir çay kaşığı yağı ve iki defa sürmek şeklinde kullanırlar.11 Ocak 2010 da, biraderin eşi eşime telefon eder "Abla, bir lira büyüklüğündeki yara kapandı.Şekeri müthiş dengeye geldi.İlk sürme işini akşam yapmıştık.İkincisi için sabahleyin yaraya baktığımızda yarada değişiklik olduğunu gördük.O kadar hızlı iyileştiriyor ki; gözle takip edilebilir...Sağolun, varolun filân..." Yaranın iyileşmesi onbeş gün bile sürmemiştir.
Bu ne demek? Doku yenileme gücü müthiş.Alman "iç salgı bezi yetersizliklerinde" derken, Ali dayı "uzun süre kullanırsa, şekerden tamamen kurtulur, yanığın çaresidir" derken ikisinde de haklı demek.Biz içmeye devam etmesini söyledik.
Bu; bana "mucize gibi" gelmişti.Ertesi günü Eczacıbaşı İlaç'a mesaj gönderdim:"Böyle, böyle.Numune göndereyim, önce deneyin, sonra dinleyin." diye."Ne diyorsunuz?" bile demediler.Aynı şey daha sonra "Bilim İlaç"ta da oldu...
İnsanlar belli bir yüzdeyi aşan yanıklarda; yaranın iyileşmesine kadar geçen sürede iltihaplandığı, su kaybını önleyemedikleri için ölüyor olmalı.Ali dayının "insanı olduğu gibi kaynar suya atacaklar, yine de kurtulur" demesi doğru galiba...Eğer öyle ise; yazık değil mi "İstanbul'da yanıktan ölen" kıza...
İnternette araştırmalarım devam ederken,galiba E.Ü.Eczacılık Fakültesinin bir araştırmasını buldum:"H. perfaratum L (Sarı kantaron) ile Hypercium triquetrifolium turra(Tavşan gölgeliği, kızılcık otu)nun sahip olduğu kimyasalların aynı olduğu, birbirlerine göre, miktar olarak farklılık gösterdiklerini"
Bu ne demek? Eğer adam HTTdeyle kanserden kurtuldum diyorsa; birileri de kantaron otuyla denemiş mi, sorusunun cevabını aramalı deyip, internette "kantaron kanser" yazıp aradım.Veee buldum!Birisi bir siteye yazmış:"Eşim göğüs kanseri oldu.Tedavi sırasında bir göğsü alındı.Kanser azalacağına, yayıldı.Bir Prf. kantaron otunu kaynatıp iki-üç bardak içmemizi söyledi.Dört ay kadar kullandıktan sonra, kanserden tamamen kurtuldu.İnanmayana Prf.un telefon numarasını veriyorum" deyip 532 li bir telefon yazmış.Yani; - her iki ot da, aynı yapıda olduğuna göre- kanserden kurtuldum diyen adamın da dediği doğru.Üstelik mwp sitesinde otun tıbbi özellikleri yazılırken Antiproliferative denip yapılan açıklamayı Türkçe'ye çevirirsek, orada da öyle olduğu yazılı.
----
Kullanacağımız otun fotoğraflarını görmek için
Hypericum triquetrifolium turra yazıp maltawildplants sitesine, yine (Birkaç sayfa aradıktan, sanırım dördüncü sayfada) discoverlife.org sitesine bakabilirsiniz.Becerebilen biri, bu fotoğrafları ekleyebilse ne iyi olurdu...
İlacı nasıl hazırlayacağız sorusunun cevabına geçmeden önce;"Siz, eylülden beri içiyorsunuz.Ne faydası oldu?"nun cevabını vereyim:
1971 yılından beri ara ara ağrıyan sinüzitim,gastritim ve sağ dizim(artrit) bu kış hiç ağrımadı.Hiç nezle, grip olmadım.Üst çene köpek dişlerimin kökünde meydana gelen iltihaplanma ve buna bağlı şişlik antibiyotikle indirildikten sonra. her ikisinde de mercimek büyüklüğünde iltihap kalmıştı.Artık şimdi yoklar.Hanımın cildi daha parlak, daha gergin ve daha renkli oldu.Benimki mi?Cildimi öldürmek için elimden geleni yaptığımdan(Sigara içtiğimden) benimkinde bir değişiklik olmadı.Artık aklıma; kanser, prostat, şeker, karaciğer yetmezliği, sonu "...İT"le biten farenjit, larenjit, gastrit, artrit v.b gelmiyor.
mwp sitesindeki metni incelediğinizde, kanser konusunda HTTye en yakın etkinin, yine bu otun kardeşi olan H.empetrifolium W. de olduğunu görürsünüz.Yine, sitedeki metinde "VİTİLİGO" hastalığı ile ilgili "başarı bildirildi" cümlesine de dikkat!...
-------
Geçtiğimiz 12 Mart günü külüstürün vizesi için ilçeye giderim."ağır kusur" sebebiyle sanayi çarşısına, 31 Ağustosta gittiğim dükkana giderim.Usta uğraşırken bir adam geldi.Olacak şey değil, ama; oldu:Kanserden kurtulduğunu söyleyen kişi!...Ona "dediği ilacı yaptığımı, otunu içtiğimi ve biraderin kayınpederinin durumunu " anlattım.Adam afalladı kaldı!...Şeker ve şeker yarasını hiç duymamış.O kadar sevindi ki; anlatamam.Mahallesinde böyle bir hasta olduğunu, ona söyleyeceğini belirtti.Bu arada bana da "hoca, o görüşmemizden sonra, mahallemizdeki 17 yaşında bir çocuğun kolundaki, hani Sıvas'ta balıklara yediriyorlar, bir hastalık var (sedef dedim) o oldu.Verdim yağı sürdü ve geçti, bundan da haberin olsun." demez mi?...Bu yağın böyle birşey yapacağına aklım kestiği için, daha önceden bir öğrencimin kocasına,sedefte kullanması için vermiştim ve devam ediyordu.Demek istemem; ciltteki her türlü derde...
Son örnek:Atıldığı için sahiplendiğimiz bir köpeğimiz var:"çakal" Elimdeki yağı sağa sola dağıtmadan önce, burnunun üstünde 50 kuruş büyüklüğünde,1-2mm kalınlığında bir mantar çıktı.Deneyelim bakalım ne olacak diye, birgün saat 15 te sürdüm.Ertesi günü aynı saatte, bir daha...Üçüncü gün; o saatte köpeği bulamadım.Dördüncü gün: köpeği o saatte buldum.Buldum ama; mantar düşmüştü, yoktu...
Hypercium türü otlarla ilgili, bir sitede şunu okudum:" içindeki falan madde, vücuttaki filan maddeyi bloke ettiğinden, tansiyon artışına sebep olabilir..."
Verdiğim sitelerden; toplayacağımız, gidemezsek de, o taraflardaki tanıdıklara toplatıp yaptırtacağımız otu tanıdık mı?Bu ot, bu ülke coğrafyasında; nerede arpa, buğday yetişiyorsa oralarda yetişmekte.O kadar çok yetişmektedir ki; iki kişi bir günde bir kamyon toplayabilir.Temmuz ayı başından itibaren takip ediniz.Biçilmiş ekin tarlalarında, yol kenarlarında, makilik alanda çalı yanlarında...her yerde var.
Ne zaman toplayacağız?
Başlangıçta yeşil olan gövdeleri kahverengi-kırmızı olduktan ve çiçek açıp, ilk tohumları yapmaya başladığında.
Çayı için kurutmak:Zamanı gelen otlar, güneş varken toplanacak.Gölge bir yerde kurutulacak.Kurutulmuş bu otların; elle ovulmasıyla yaprak, çiçek ve tohum kısımları sap kısımlarından ayrılacak ve bir kaba konacak.Hazırdır.
Çayının yapılması:İçilmek istenen miktar kadar su cezveye konulacak.Kaynadıktan sonra indirilip, bir çay bardağı suya, bir çay kaşığı hesabıyla ottan konulacak.10-12 dakika beklendikten sonra süzülüp içilecek.Eziyetli bir iş.
Yağının yapılışı:
İster cam şişe içinde, ister cam kavanozda yapabilirsiniz.Hangisinde yaparsanız yapın, aynısından boş bir yedek hazırlayın.Pazar yerlerinde iki liraya satılan makaslardan biriyle, mevsiminde bitkinin çiçek ve yaprak olan dallarından keserek, kabınızı bastırarak dolduruyorsunuz.Kavanozda yapıyorsanız en son üst kısmına bir otu bütün olarak, yan yerleştiriyorsunuz.Böylece, alttakilerin üstte çıkmasını engelliyorsunuz.Otla doldurduğunuz kaplara "rafine adilmemiş, hakiki zeytinyağı" dolduruyorsunuz.Kapağını, hava giriş çıkışına engel olmayacak şekilde takarak, güneşin altına bırakıyorsunuz.Haftada bir kabınızı kuzey-güney yönünde 180 derece çeviriyorsunuz.Bu arada zeytinyağı seviyesini kontrol edip, eksilme varsa tamamlıyorsunuz.Zeytinyağı daima otların üstünde olmalı.Bir, birbuçuk ay sonra kapağı sıkıyorsunuz.Bu sefer; haftada bir çevirmeye devam ederken, aynı zamanda kabınızı alt-üst çeviriyorsunuz.Üçüncü ayda; yağın içindeki yaprak ve çiçeklerin tamamen eridiğini, yağın floresans parlaklığında, çok hoş bir kırmızılığa sahip olduğunu görüyorsunuz.İsterseniz altı ay sonra tülbentle süzüp, öteki şişeye aktarıyorsunuz.Bizdeki 3,5 ay sonrasında netice verdiğine göre, altı ay beklemiyebilirsiniz.
Saklama kabınız kesinlikle cam olmalı.Sürmek için aktaracağınız kap da cam olmalı.Mesela; cam çay tabağı.İçmek için kullanacağınız çay kaşığı da, asla yağ içinde kalmamalı.
Ne kadar kullanacağız?
Ben şahsen günde bir su bardağı içiyorum,çayından.Çayı eziyetli oluyor.Yağını yapınca; korunma maksatlı, bir çay kaşığı hasta olursam iki çay kaşığı içmeyi düşünüyorum.Dozda, önemli olan tansiyonunuzun durumu.Bizim "Boşnak Mehmet" gibi yapmayın.
O da ne, diyeceksiniz.Ben geçen eylülde bu otları toplayıp getirdiğimde, Boşnak Mehmet gördü ve sordu.Anlattım.O da topladı.Bir hafta geçmeden bıraktı.Sordum, niye? "Ölüyordum yahu." Onun huyudur.Sarımsak faydalı diye duydu mu, günde iki baş sarımsak yer.Bu sefer de öyle yapmış.Günde 4-5 su bardağı içmiş.Tansiyonu delirmiş tabii ki...Topladığı otların kalanını bana getirdi.Gelen otları, eczacının, prostat olan babası kullanıyor.
Doz sizin bileceğiniz iş.Ama kortizonlu ilaç kullanıyorsanız ne çayını ne yağını içmeyiniz.Kortizonu bıraktıktan bir ay sonra başlayınız.İster çayını, ister yağını içiniz; ilk önce bir çay bardağı, ya da bir kaşık içerek, alerjiniz olup olmadığına bakın.Malûm; bazı insanlara çilek bile dokunuyor.
Bildiklerimi, yaşananları ve yaşanmışları aktardım.Bundan sonrası sizin bileceğiniz iş.Ne yapın derim, ne de yapmayın.Ne kullanın derim, ne de kullanmayın.
Bütün bu yazdıklarımdan sonra, mwp sitesindeki ingilizce metinde "antidiyabetik" diye yazmadığını farkettiniz mi?Yani; onlar bile bilmiyor.
SON SÖZ:Yirmi yıl kadar önce, ilk olarak; bana ilacı anlatan Ali dayı,anlattığı ilacın "kanser ilacı da olduğunu" bilemeden, iki-üç yıl önce kanserden "ilaç denizi" içindeyken öldü.
Bütün bu yazdıklarımı okudunuz ve düşünüyorsunuz.Düşünürken sadece "selimina" yazın, internetteki ilk siteden Kazım Koyuncu'nun bu klibini izlerken; bu müthiş melodiyi yapanın, genç yaşta, kanserden öldüğüne bakarak, benim gibi ağlayın...
Sağlıklı günler...