Yaşama dair küçük bir kesit
Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa... Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu... Sucuk çok lükstü.
Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi... Bir kez olsun kümesten
yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış,
fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve
havasızlık içinde hamburger keyfine tav olmuş çocuklar ve gençler için
ben ne kadar yaşlıyım böyle…….
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur.
O beyaz örtünün gelişi sürpriz olurdu. Şimdiki gibi üç günlük hava
tahmini, kar yağışı için dakikalı randevu falan yoktu. Krize de girmezdik.
Yakacak bir şeyler olurdu her zaman.
………..Ve kuzine hem ısıtır hem de pişirirdi...
Bize kalan kışın ve karın tadını çıkarmaktı...
Mumumuz, hatta gaz lambamız bile vardı.
Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç…
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler,hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi
kokardı. Çay da kokardı... Domates de... Bütün bu nefasete, küçücük bir
bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, ekonomik kriz mriz yoktu…....
Ne güzel cahildik. Her gün mutluluğun resmini çizdik...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa... Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu... Sucuk çok lükstü.
Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi... Bir kez olsun kümesten
yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış,
fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve
havasızlık içinde hamburger keyfine tav olmuş çocuklar ve gençler için
ben ne kadar yaşlıyım böyle…….
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur.
O beyaz örtünün gelişi sürpriz olurdu. Şimdiki gibi üç günlük hava
tahmini, kar yağışı için dakikalı randevu falan yoktu. Krize de girmezdik.
Yakacak bir şeyler olurdu her zaman.
………..Ve kuzine hem ısıtır hem de pişirirdi...
Bize kalan kışın ve karın tadını çıkarmaktı...
Mumumuz, hatta gaz lambamız bile vardı.
Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç…
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler,hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi
kokardı. Çay da kokardı... Domates de... Bütün bu nefasete, küçücük bir
bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, ekonomik kriz mriz yoktu…....
Ne güzel cahildik. Her gün mutluluğun resmini çizdik...