Cevap: İşyeri tuvaletinde kamera
İşçi ile köle arasında ne fark vardır?
İşçi de köle de işverene bağımlı durumdadır.
İşçinin bağımlılığının bir sözleşme ilişkisine dayalı olduğundan söz edebilirsiniz. İyi de köle ana babadan doğmamış bulunan bir kimsenin, köle statüsüne geçmesi, ya savaş esiri olarak fidye ödeyecek durumda olmaması yahut efendi ile yaptığı sözleşme kapsamında değil midir? Ki bu gün hangi işyerinde , işçiye olmadık şartlar dayatmak niyeti olmaksızın iş sözleşmesi akdediliyor ? Kölenin köle olmaktan vazgeçemeyeceğini mi zannediyorsunuz? Tıpkı belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçi gibi köle de tazminatını ödeyip köleliğine son verebilir. Kölelerin hiç bir hakkı yok mudur? Hayır kölelerin haklarının günümüz işçilerinden az olduğunu zannetmeyelim.
Köle ile işçi arasındaki fark nedir peki ? Bana göre tek fark işçilerin sendikal örgütlenme hakkına sahip olmalarıdır. Kanımca işçi ve işveren arasındaki iş ilişkisinin köle efendi ilişkisine dönüşmesinin önündeki yegane engel, bireysel iş hukukunun ayrılmaz unsuru olan toplu iş hukukunun alanına giren sendikal örgütlenme hakkıdır.
Bu gün, toplu iş hukuku konusuna hukuk eğitiminde dahi yeterli önem verilmemektedir. Birey olarak, işveren karşısında kaybetmeye mahkum olan işçilerin köleye dönüşmekten kurtuluş çareleri olan sendikal örgütlenme hakları hakkında bilgi sahibi olmaları dahi mümkün değildir.
İşçiler haklarını örgütlenmek sureti ile koruyamadıklarından, adli makamlardan yardım talep etmekten başka çareleri kalmamıştır. Bu nedenle bu kadar çok sayıda iş davası bulunmaktadır. Ancak iş mahkemelerinin sayısı ve organizasyonu bu kadar çok başvuruya cevap verecek durumda olmadığından, davalar yıllar yıllar boyunca sürmektedir.
Bu nedenle, bu gün, bu ülkede, işverenler efendi, işçiler köledir.
Her yeri kara kara cipler sardı görmüyor musunuz? Üç otuz paraya çalıştırılan işçilerin bildirilmeyen sigorta primleri ile alınmış cipler onlar.
O dandik insanlar, o kara kara ciplere bindikçe ve sen ne yapıyorsun diye soran kimse çıkmadıkça, efendi olduklarına dair inançları da güçleniyor.
Bir adam, efendi olduğuna inanmaya başladığında, artık tuvalete de kamera koyar klozete de. Tuvaletleri gözlemek işverenin kendini efendi sanmayı da aştığının iyileşmeyecek bir hastalığa düştüğünün göstergesidir. Kanımca, ilerleyen yıllarda işverenlerin giderek kronikleşen bu hastalıklı ruh halinin, kendilerini asil sınıf olarak tanımlar hale gelmeleri ile sonuçlanacak bir sürece doğru evrildiğini göreceğiz.
Kendini efendi sanan işverenleri kendine getirmek, adliyenin değil sendikaların işidir, diye düşünüyorum. Aksini kabul ederek sendikaları zayıflatıp, her işi adliyeye havale etme anlayışının sonucu, bu denli çok sayıda ve bitmek bilmeyen davalardır. Bu nedenle, adliyenin işçi işveren ilişkisine müdahalesinin, son çare olarak düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.
Somut olayda, tuvalette kamera var, diye şikayet eden işçinin halini düşünebiliyor musunuz? Yıllarca sürecek davalarda davacı yada müşteki ve ayrıca tanık sıfatı ile harcayacakları efor, masraf, işgücü kaybı ve manevi sıkıntıları bir yana bırakın. Yeni başvurcakları işyeri referans istediğinde ne yapacaklar? Önceki işinizden neden ayrıldınız, dendiğinde ne diyecekler? Bir daha nasıl iş bulacakları da şüpheli değil mi?
Soru sahipleri, sorularını sanki işverenle doğrudan muhatap olmadan nasıl çözeriz sıkıntısı içinde sormuşlar. Ben vereyim cevabı, işverenle yüzleşmeden bu sorunu çözmeniz mümkün değil ne yazık ki. Adli makamlar bunun sizin adınıza yapacak araç gereç, personel ve yasal dayanağa sahip değil. Bu nedenle başvurmanız gereken yer adliye değil sendikalardır diye düşünüyorum. Tabi bu benim şahsi görüşüm.