Özel hastanelerde doktor hakları
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) hastalarına özel hastanelerde de bakılmaya başlanmasıyla birlikte, bayağı karlı bir alan yaratılmış oldu. Ameliyatlar, tahliller başlı başına birer konu olduğundan bir kenara bırakalım. SGK'nın herbiri için özel hastaneye ödemede bulunduğu poliklinik muayeneleri bile tek başına bir ayda bayağı bir yekun ediyor. SGK her uzman doktorun günde 50'ye kadar SGK hastasını muayene etmesine izin vermekte. Bir muayene için hastanın cebinden çıkan para: SGK'nın maaşından kestiği ücret (2 lira) artı özel hastanenin ayrıca talep ettiği ücret (miktarı hitap ettiği sosyal sınıfa göre değişmekte, “zengin semtlerde” daha yüksek, buna karşılık özellikle varoşlarda alınmıyor). Poliklinik muayenelerinden ayrıca ücret almayan hastanelerde her muayene hastaya sadece 2 TL'ye mal olduğundan, özellikle varoşlarda hasta sayısı epey arttı, öyle ki doktorun 50 hastalık limiti daha öğlende dolmakta, belli bir saatten sonra aciller ve özel hastalar dışında hasta alınamamakta; resmi tatillerde SGK sistemi kapalı olduğundan yasal olmamasına rağmen bir gün sonrasına hasta alınıyor.
Tabii bu durumda pastadan pay alma kaygısı bazı doktorların ve hastane sahiplerinin yaratıcılıklarını artırdı. Örneğin (bundan sonrası geniş zamanda anlatılmakla birlikte çalıştığım hastanedeki bire bir gerçektir), müteşebbis bir uzman doktor hastane sahibine bir teklif sunar. Hastanenin falanca bölümüne yeni cihazlar satın alarak bölümün işletmesini üzerine almak karşılığında hastaneye her ay şu kadar ödeyecek ve SGK'dan alınan kazancın gerisi kendisine kalacaktır. Bu anlaşma bu doktorun kardeşine ait bir şirket ile hastane arasında yapılır. Hastanenin ilgili bölümünde çalışmakta olan hastaneyle sözleşmeli bir doktoru zaten vardır ve hastanenin cihazlarıyla çalışmaktadır. İkinci bir poliklinik odası açılır, yeni cihazların bir kısmı gelir, girişimci doktor da burada çalışmaya başlar, fakat tam da o sırada yıllardır ertelediği askerliğini yapması gerekir. Yeterli kar için en az 2 doktorun çalışması gerektiğini hesaplamış olduğundan, yerine yine hastaneyle sözleşmeli yeni bir doktor alınır. Girişimci doktorumuz askerliğini aynı şehirde yapmaktadır, akşamüstleri, cumartesileri gelip bölümün iki yasal doktorunun adına hasta bakar, ameliyat yapar. Böylece bir yandan vatani görevini ifa ederken, bir taraftan da çalışır görünmediği ve asker olduğundan zaten çalışır görünemeyeceği bir hastanede başkalarının adına çalışır. Hasta akışı sürsün diye hastaları gereksin gerekmesin düzenli olarak muayeneye çağırır, sürekli ilaç kullanmak zorunda olan bir hasta popülasyonu yaratır, ameliyat endikasyonlarını koymakta tez canlı davranır. Bölümün iki yasal doktoru ne yasal, ne etik, ne de deontolojiye uyan bu durumdan çok rahatsızdırlar, ancak “ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin” durumlarından dolayı gıklarını çıkaramazlar.
Gel zaman git zaman, askerliğin bitmesine bir ay kalır. Bolümün sözleşmeli doktorlarından biri bu dalın popüler ameliyatlardan birini yapmak suretiyle pastaya ortak olmaktadır, müteşebbis doktorumuz bu meslektaşına kapıyı gösterir, hastane sahibi de buna göz yumar.
Hastanenin “ağzına vur-ekmeğini al” biri olarak görüldüğünden kovulmama lütfuna erişmiş olan diğer sözleşmeli doktoru ise “artık yeter” diyerek oturur, size olup bitenleri yazar.
Ne dersiniz?
Tabii bu durumda pastadan pay alma kaygısı bazı doktorların ve hastane sahiplerinin yaratıcılıklarını artırdı. Örneğin (bundan sonrası geniş zamanda anlatılmakla birlikte çalıştığım hastanedeki bire bir gerçektir), müteşebbis bir uzman doktor hastane sahibine bir teklif sunar. Hastanenin falanca bölümüne yeni cihazlar satın alarak bölümün işletmesini üzerine almak karşılığında hastaneye her ay şu kadar ödeyecek ve SGK'dan alınan kazancın gerisi kendisine kalacaktır. Bu anlaşma bu doktorun kardeşine ait bir şirket ile hastane arasında yapılır. Hastanenin ilgili bölümünde çalışmakta olan hastaneyle sözleşmeli bir doktoru zaten vardır ve hastanenin cihazlarıyla çalışmaktadır. İkinci bir poliklinik odası açılır, yeni cihazların bir kısmı gelir, girişimci doktor da burada çalışmaya başlar, fakat tam da o sırada yıllardır ertelediği askerliğini yapması gerekir. Yeterli kar için en az 2 doktorun çalışması gerektiğini hesaplamış olduğundan, yerine yine hastaneyle sözleşmeli yeni bir doktor alınır. Girişimci doktorumuz askerliğini aynı şehirde yapmaktadır, akşamüstleri, cumartesileri gelip bölümün iki yasal doktorunun adına hasta bakar, ameliyat yapar. Böylece bir yandan vatani görevini ifa ederken, bir taraftan da çalışır görünmediği ve asker olduğundan zaten çalışır görünemeyeceği bir hastanede başkalarının adına çalışır. Hasta akışı sürsün diye hastaları gereksin gerekmesin düzenli olarak muayeneye çağırır, sürekli ilaç kullanmak zorunda olan bir hasta popülasyonu yaratır, ameliyat endikasyonlarını koymakta tez canlı davranır. Bölümün iki yasal doktoru ne yasal, ne etik, ne de deontolojiye uyan bu durumdan çok rahatsızdırlar, ancak “ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin” durumlarından dolayı gıklarını çıkaramazlar.
Gel zaman git zaman, askerliğin bitmesine bir ay kalır. Bolümün sözleşmeli doktorlarından biri bu dalın popüler ameliyatlardan birini yapmak suretiyle pastaya ortak olmaktadır, müteşebbis doktorumuz bu meslektaşına kapıyı gösterir, hastane sahibi de buna göz yumar.
Hastanenin “ağzına vur-ekmeğini al” biri olarak görüldüğünden kovulmama lütfuna erişmiş olan diğer sözleşmeli doktoru ise “artık yeter” diyerek oturur, size olup bitenleri yazar.
Ne dersiniz?