Alıntı:
muratbayram1984 rumuzlu üyeden alıntı
Merhaba Sayın denizblk; İzninizle bir konuda fikrinizi almak istiyordum. Boşanma davası açılan tarihten sonra gelişen olaylar veya deliller davaya esas teşkil etmez diye bilgi almıştım. Bu ne derece doğrudur? Fikrinizi alabilirmiyim bu konuda?
Boşanma davası açıldıktan sonra meydana gelen olayların o davada delil olarak değerlendirilemeyeceğine ilişkin ben de aşağıdaki kararları buldum.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1980/2-805
K. 1980/1437
T. 21.3.1980
• BOŞANMA ( Delillerin Takdiri )
• KADININ FENA MUAMELESİ ( Boşanma Davası Açıldıktan Sonra )
743/m.134
ÖZET : Davalı kadının, boşanma davası sırasında kocasının yüzünü tırmalaması hükme esas alınamaz.
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eyüp Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.3.1978 gün ve 819-261 sayılı kararın incelenmesi davalı Sabriye vekili tarafından istenilmesi üzerine,
( Her, dava açıldığı tarihteki şart ve delillere göre çözülür onun için davadan sonra meydana gelmiş olaylara dayanılamaz. Her ne kadar, davalı kocasının yüzünü tırmalamış ise de bu olay boşanma davası sırasında olduğu için hükme esas alınamaz. Bunun dışındaki yönlere gelince:
Dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı MK.134. maddesinde de yer alan çekişmezlik halini ve köklü sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan afaki beyanlar olup bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmaya ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla, davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına dosyadaki kâğıtlara, Özel Daire bozma ilamında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa’ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle ( BOZULMASINA ), karar verildi.
------------------------------------------------------------------------
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/1371
K. 2003/4214
T. 25.3.2003
• BOŞANMA ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Tek Başına Sebep Olan Kocanın Dava Açması )
• DAVA AÇILDIKTAN SONRA GERÇEKLEŞEN OLAYLAR ( Boşanma Davası-Mevcut Davada Verilecek Olan Karara Esas Alınamayacağı )
• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI ( Bütün Kusurun Davacıya Ait Olması-Boşanma Kararı Verilip Verilemeyeceği )
• HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Tek Başına Sebep Olan Kocanın Boşanma Davası Açması )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Boşanma Davasında - Ne Kadarının Maddi Ne Kadarının Manevi Tazminat Olduğunun Açıklattırılması Gereği )
4722/m.1
743/m.134
1086/m.75
ÖZET : 1 ) Boşanma davası açıldıktan sonra gerçekleşen olaylar mevcut boşanma davasında verilecek olan karara esas alınamaz. Medeni Kanuna göre, boşanma davası açabilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, kusur oranı daha yüksek olan tarafın da dava açma hakkı vardır.
2 ) Davalı cevap layihasında on milyar maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunmuştur. Mahkemece Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 75. maddesinden de yararlanılıp ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminat olduğunun açıklattırılması sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının tedbir nafakasına yönelik temyiz itirazları yersizdir.
2-4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.
Her dava açıldığı tarihteki şartlarına tabidir. Davadan sonra gerçekleşen olaylar değerlendirmeye alınamaz. Toplanan delillerden davacının eşini dövdüğü, başka kadınlarla ilişkiye girdiği anlaşılmaktadır. Kadından kaynaklanan boşanmaya esas alınacak maddi bir hadisenin varlığı da isbat edilmemiştir.
Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134. maddesinin eski şeklinde [ifadesinde] şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası, ilke [unsur] olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan ya da, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134. maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine "katı bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti" [3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi] İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134. maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.
Ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tesbiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. ( M.K.134/2 )
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Kabule göre de; davalı cevap layihasında on milyar maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunmuştur. Mahkemece Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 75. maddesinden de yararlanılıp ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminat olduğunun açıklattırılması sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir. Açıklanan husus üzerinde durulmaması da yerinde değildir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün 2.bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, davalının tedbir nafakasına yönelik temyiz itirazının REDDİNE, bozma sebebine göre de tarafların diğer temyizlerinin incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 275.000.000 Tl. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, aşağıda yazılı harcın davacıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davalıya geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.
--------------------------------------------------------------------------
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1996/897
K. 1997/86
T. 19.2.1997
• SÜRE VERİLMESİ ( Noksan Posta Giderinin Tamamlanmasına İlişkin )
• NOKSAN POSTA GİDERİ ( Süre Verilmesi )
• POSTA GİDERİNİN EKSİĞİNİN TAMAMLANMASI İÇİN VERİLEN SÜRE ( Hakim Tarafından Değil Kalem Tarafından Tebliğ Edilmesi )
• KALEM TARAFINDAN YAPILAN TEBLİĞ ( Posta Giderinin Eksiğinin Tamamlanması İçin Süre Verilmesi )
• MAHKEME TARAFINDAN USULÜNE UYGUN TEBLİĞİ OLMAMASI ( Kalem Tarafından Yapılan Tebliğ )
• KARAR DÜZELTME ( Usulüne Uygun Tebliği Yapılmamış Olması Nedeniyle )
• TEMYİZ MASRAFLARININ EKSİK YATIRILMASI ( Giderilmesi İçin Kesin Süre Verilmesi-Sürenin Hakim Tarafından Verilmesi Gereği )
• TEMYİZ İSTEĞİNDEN VAZGEÇMİŞ SAYILMA ( Hakim Tarafından Verilen Kesin Sürede Eksik Yatırılan Temyiz Masraflarının Tamamlanmaması )
• TARAF VEKİLİ ( Tanık Olarak Dinlenebilmesi-Boşanma )
• TANIKLIK ( Taraf Vekilinin Tanık Olarak Dinlenebilmesi-Boşanma )
• BOŞANMA ( Dava Açıldıktan Sonraki Olayların Hükme Dayanak Yapılıp Yapılamayacağı-Taraf Vekilinin Tanık Olarak Dinlenebilmesi )
• DAVA AÇILDIKTAN SONRA GERÇEKLEŞEN OLAYLAR ( Hükme Dayanak Yapılıp Yapılamayacağı-Boşanma )
• TEDBİR NAFAKASI ( Boşanma Davasında Resen Takdir Edilmesi )
• HAKİMİN TALEP EDİLMEYEN KONUDA KARAR VERMESİ ( Boşanma Davasında İstenmediği Halde Tazminatın Reddine Şeklinde Verilen Karar )
1086/m.434
743/m.134
ÖZET : Temyiz masrafının ödenmesini hakim ihtar etmelidir.
Her dava açıldığı sıradaki fiili ve hukuki duruma göre çözümlenir. Dava açıldıktan sonra oluşan olaylar boşanma sebebi olamaz.
Taraf vekilleri de tanık olarak dinlenebilir.
Tedbir nafakasına hakim resen karar vermelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesinden verilen 25.9.1995 gün ve 1995/365-696 sayılı kararın temyiz edilmemiş sayılmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 5.6.1996 gün 1996/2-310 esas, 96/457 karar sayılı ilamın karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı Olcay Ayas vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, Hukuk Genel Kurulunca dilekçe düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.
KARAR : HUMK.nun 434/3. maddesinde "temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren hakim veya mahkeme başkanı tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde mahkeme kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir." hükmü yer almıştır. 24.12.1942 gün ve 9/32 sayılı içtihadı birleştirme kararında temyiz eden tarafın kanunen yükümlü olduğu posta ücretini hakim tarafından tayin edilen süre içinde vermemesi takdirinde temyiz isteğinden vazgeçmiş sayılacağı belirtilmiştir. Sürenin öncelikle hakim tarafından verilmesi lazımdır.
Olayda ise noksan posta giderinin tamamlanmasına ilişkin süre hakim tarafından değil kalem tarafından tayin edilip, davetiye ile davalı vekiline tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkeme hakimi tarafından HUMK.nun 434/3. maddesi hükmüne uygun bir muhtıra davalı vekiline tebliğ edilmediğinin kabulü zorunludur. Bu itibarla davalı vekilinin karar düzeltme istem kabul edilerek davalının temyizinin süresinde olduğu anlaşılmakta işin esasına ilişkin temyiz isteminin incelenmesine karar verildi. Gereği görüşüldü.
Dava, Medeni Kanunun 134/1. maddesi uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine daya boşanma istemine ilişkindir.
Davacı vekili, mahkemenin 17.2.1993 günlü ara kararı gereğince kesin mehil içinde verdiği tanık olarak dinlenilmesini ısrarla istemiştir. Mahkeme davalı tarafın muvafakatı olmadığından davacı vekilinin tanık olarak dinlenmesini reddetmiş davalı tanıklarını dinleyerek ve dava tarihinden sonraki bir olaya ilişkin hazırlık evrakına dayanarak boşanmaya karar vermiştir. Hemen belirtelim ki her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre çözümlenir. ( 28.11.1956 gün ve 15/15 sayılı içtihadı birleştirme kararı ) Oysa mahkemenin boşanmaya esas aldığı olay 5.12.1992 tarihinde meydana gelmiştir. Diğer bir anlatımla dava tarihinden sonra gerçekleşmiştir. Hal böyle olunca bu olay esas alınarak evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü doğru değildir. Öte yandan taraf vekili, üçüncü kişi olup, tanık olarak dinlenmesinde hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Davacı vekili yargılamayı takip eden kişi olarak duruşmalarda hazır olduğu için çağrılması yönünden masraf depo edilmesine de gerek olmadığı çok açıktır. O nedenle tanıkların dinlenmesi için mahkemenin masraf verilmesine ilişkin kesin hükmünün davacı vekili yönünden hukuken bir etkisi bulunmamaktadır. O halde, vekili tanık olarak dinlemeli özellikle dava tarihinden önceki olaylar hakkında bilgi ve görgüsü alınmalı dosyadaki tüm deliller birlikte takdir edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Diğer taraftan MK. 137. maddesi gereğince hakimin davanın devamı süresince gerekli tedbirleri resen alarak davalı kadın yararına dava tarihinden geçerli olmak üzere uygun bir miktar tedbir nafakasına hükmetmesi gerekir. Ayrıca davalı kadının tazminat istemi olmadığı halde kesin hüküm oluşturacak şekilde tazminat isteğinin reddine karar verilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.
Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 5.6.1996 gün 96/2-310 esas 96/457 sayılı kararının kaldırılmasına 5.2.1997 gününde yapılan birinci görüşmede oyçokluğu ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 19.2.1997 gününde yapılan ikinci görüşmede bozmada oybirliğiyle nedeninde oyçokluğuyla karar verildi.
--------------------------------------------------------------------------