Alıntı:
Mehtap Deniz rumuzlu üyeden alıntı
Sayın :Ayazoğlu,
Ben artık nöbetteyim sanırım! :) Forumlara bol bol haber eklemek isterim ama onu da yapamıyorum! Bugünkü olumsuz olaylara şahit olup- ki üstelik depremin de etkisiyle biraz zor uyurum ben. :rolleyes:
Geçmişten esintiler:
O anı hiç unutamam!
O gece her zamankinden farklı müthiş bunaltıcı bir sıcak vardı... Saatler ağır ağır ilerliyor, arada bir karşılıklı olarak açık mı değil mi ki diye pencereleri kontrol edip tekrar dönüyordum. Her seferinde o sıcaklık karşısında uykuya yenik düşüyordum. Bir türlü uyuyamamanın etkisiyle ister istemez gözlerim yanı başımdaki saate takılıyor, yelkovan ve akrebin ağır işleyişini izleyerek çıt çıt sesleriyle uykuya inat uyumağa çalışıyordum yine de... O esnada tıpkı çizgi flimlerinde olduğu gibi, canavar sesini andıran bir uğultu... Hızla yaklaştığı anlaşılan bu acaip ses de neyin nesiydi!.. Yaklaştıkça büyüyen o tuhaf ses ve beynimden şimşek hızıyla geçen düşünceler... Önce yakınımızda bulunan hastahaneye 'su tankeri geldi' ( İst. da su sıkıntısı yaşanıyordu!) herhalde diye düşünmüştüm!
Yerimden fırlamış hemen yanıbaşımdaki pencereden hastahaneye baktım fakat tanker de yoktu!.. Büyük bir telaşla zıkzaklar çizerek hızla koşuşan köpek sürüsünü fark ettim. Hatta bir tanesinin önce bir arabanın altına girmeğe çalıştığını, tekrar çıkıp diğerlerini takiben aynı yöne doğru dört nala kaçtıklarına şahit olurken, yine nedenini düşünmekten alamamıştım kendimi... Kediden korkuyor olamazlardı!.. Kovalayan da yoktu!.. Ya bu ses!.. derken, bulunduğumuz bina sallanmaya başlamıştı...
Böyle bir olayı ilk defa canlı canlı yaşıyordum! Kimseyi uyandırmağa da niyetli değildim! Evde benden başka kimler hissetti ki diye, odamdan usulca kapıya yönelmiştim ki; ( sabah olunca depremi anlatacaktım herkese güya... )
Asıl şiddetli olan ikinci büyük sarsıntının başlamasıyla, binadaki duvarların korkutucu çatırdama sesleri evdeki herkesin ayaklanmasına yetmişti.
Gökyüzü; her zamankinden farklı olarak bize yaklaşmış gibi görünen kocaman yıldızlarla dolmuş taşmıştı... Pırıltıları, her an üzerimize yağacakmış gibi kinayeli-keskin bakışları andırıyordu sanki... İnsanlar karanlıktan kurtulmanın çaresini araba farlarını yakmakta bulmuştu...Genel olarak her ne kadar büyük bir korku-panik yaşanmış olsa da, herkes bu depremin nerelerde neye mal olduğundan habersiz birbirlerine yaşadıkları 'o' anı anlatıyorlardı... Araçlardaki radyolar sadece büyük bir depremin olduğunu haber verebiliyordu ki onu da zaten yaşamıştık kendimizce... Nasıl bilebilirdik ki asıl merkezde o kadar büyük can ve mal kaybına sebep olduğunu!.. En azından ben hiç düşünememiş, ta ki yavaş yavaş evlerimize korkarak da olsa girip TV izleyinceye kadar...
İşte o dehşet verici görüntülerin tarifini yapmak mümkün değil... Yaşamış olduğum o korkunç sarsıntı yine enkazlardan kurtarılmağa çalışılan insan manzaralarıyla bütünleşiyordu. Şaşkınlık, korku, telaş içindeki o büyük acı ve yorgunluğun verdiği güçsüzlük hat safhaya varmıştı. Yeme-içmeden kesildiğimi çok zaman sonra fark etmiş, artık geceler benim için kâbus, gündüzleri ailemden uzakta olmak büyük bir işkence olmuştu.
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, kalan bizler için de bir daha böylesi felaketlerin yaşanmaması dileğiyle,
Sağlık ve huzur dolu mutlu günler dilerim.
Tekrar teşekkürler, saygılar bizden.
Sevgili Mehtap Deniz;
Hikayenizi okuyunca ürperdim.
Bence 2000 yıllık bir takvim tarihi biterken tarihe acı bir not düşülmüştür.
hatırlarsanız o yıl dünyanın değişik yerlerinde çok kanlı yersarsıntıları olmuştur.
ancak bu acı bilançoların kentlerin yer seçimlerindeki büyük hatalardan kaynaklandığını artık hepimiz bilmekteyiz.
Ancak genel bir araştırma yapıldığında görülecektir ki!
en verimli toprakların ve yeraltı madenlerinin bulunduğu bölgeler tektonik tir.
Mesela volkanik olduğu tesbit edilmiş dağların eteklerinde yaşayan insanlar bütün tehlikelerine karşın o verimliliği terkedip başka yerlere göç etmemektedirler.
Bu durum göstermektedir ki; insanlar bütün risklerine karşın debremlerin yoğun olan bölgelerde yaşamaktan korkmamaktadırlar.
O zaman, biz insanlara düşen doğanın doğum sancılarına çok kafayı takmadan; doğum esnasındaki ortaya çıkan çırpınışlardan kentlerimizin zarar görmemesi için gereken özeni göstermemiz gerekmektedir.
99 debreminde Kocaeli de yapılan uluslararası bir araştırma sonuçları çok ilginç ve ibret vericidir.
Yer seçimi yapılarak inşa edilmiş (ama debreme dayanıklı yapılmamış) tek bir bina dahi yıkılmamıştır.
Bizim insanımız kaderiyle çok iç içe yaşadığı için bütün kötü olan olaylara kader penceresinden bakar. İşte bu inanç sistemindeki çarpıklıktan birileri faydalanıyorsa yapacak çok fazla bişey olduğunu düşünemiyorum..
İnsanlarımızın debremlerde ölümlerin kader olmadığını anlayıp o bilinçte yöneticileri başa getirinceye kadarda bu böyle sürecek gibi görünüyor.
Bende size bir anımı anlatarak bitireceğim yazımı .
O yıl Marmaris'te tadildeydim.
11 ağıstos günü güneş tutulması vardı. ve türkiye sınırları içinde %80 Tam tutulma izlenebileceği söylenmişti.
saat 14 00 sularında tutulmayı izlemek için sahile indim. Çevrede bir çok insan ellerinde siyah camlarla tutulmanın başlamasını beklerken deniz birden kabardı deniz yaklaşık 5 metreden fazla sahile girmişti.. çok ilgimi çekti .
Tutulmadan daha çok ilgimi çekmişti .
Denizden suyu bu denli bir çekimle etkileyebilen çekim gücü mutlaka dünyanın kabuğu üzerindede etki oluşturmuştur diye düşünmüştüm.
Bunu sonradan yazlıkta arkadaşlarla konuştuk.
İçimizden biri jeologtu.
bunun yer kabuğuna bir etkisi olmıyacağını söylemişti.
Çok tartıştık o gece.
ama altı gün sonra Sakarya debremi gerçekleşti.
Ben kesinlikle güneş ve ay hareketlerinin dünyaya bir etkisi olduğunu düşünenlerdenim.
her nekadar bilim böyle bir ihtimalin çok küçük olduğunu söylesede.......
saygılarımla.
ayazoglum............