Yargının Siyasallaşması mı?
Çok sık işittiğimize göre kerih bir şey imiş, yargının siyasallaşması. Öyle sayılması ise yine işittiğimize göre “hakim ve savcıların hesab-ı kanunî dahilinde” kalmalarına halel getirmesi imiş. Hadi biz bu cümleye “avukatları” da dahil edelim.
Bu teraneyi makbul sayacak isek; “siyaset kanunsuzluklara batmıştır” veya hafifleterek söyleyelim, “siyaset hesab-ı kanunî haricinde davranan adamlara rastlanan bir alandır” demiş oluyoruz. Böylece yargı alanını temize çıkarmış bulunacağız!
Peki, şuna buyurunuz: Siyasetin kanunîleşmesi… Ne o! Almaz mıydınız? İtiraz eden çıkmaz ki buna canım. Kanunların dışına çıkmayan bir siyaseti kim arzu etmeyecekmiş şaşarız herhalde. Çünkü, kanunlarımızla somutlaştırdığımız adaleti siyaset alanına çok görecek değiliz ya. Çünkü, siyaset kendini adalet müessesesinden tezkiye ettirebilse âlâ olmaz mı ya.
Giderek siyaset, adalet dairesinden çıkmadıktan sonra yargının siyasallaşmasına “kerih” yaftasını reva göremeyiz. Ne güzel olurdu değil mi?
Ama vaziyet buna müsaade etmiyor. Neye müsaade etmiyormuş? Yargıçlara siyaset yapmayı ve siyasîlere de adalet yapmayı yasaklıyoruz. Oysa kültürümüzde “adil yönetici”ler arar ve baş tacı ederiz. Burada bir çelişki var. Sadece adil yönetici mi baş tacı edilir; elbette basiret ve feraset sahibi yargıçlar arar ve onları da baş tacı etmekteyizdir. Burada da bir çelişki var.
Hayır, çelişki değil bir tashih ihtiyacı belki. Tashihten sonra cümleler şöyle olurdu galiba: Siyasîler adil davranmamaya müsaadelidir. Yargıçlar siyasî davranmamakta muhayyerdir.
İtiraz etmeyelim. Vaziyet budur. Halk bunu istiyor ve böyle istemesi öğretiliyor, dayatılıyor. Siyasîler bunu istiyor ve böyle istemesi öğretiliyor, dayatılıyor. Yargıçlar bunu istiyor ve böyle istemesi öğretiliyor, dayatılıyor.
E madem taraflar özde muhalif ve muarız değillerdir, bu mugalata nereden çıkıyor? Çünkü mutabık değiller. Eğer siyaset okuması becerisi, siyaset dinlemesi zevki açılarından mutabakat hasıl edilebilirse “çelişki” kalkacak ve mugalataya kimse düşmeyecek. Ama doğrusu lazım olduğu için söylemeliyiz ki, biz, “siyaset yazmak becerisi bakımından” mutabakatı tercih edelim ve tabii ki; adil siyasîleri ve basiretli yargıçları yetiştirelim.
Saygılarımla,
Tahsin
Bu teraneyi makbul sayacak isek; “siyaset kanunsuzluklara batmıştır” veya hafifleterek söyleyelim, “siyaset hesab-ı kanunî haricinde davranan adamlara rastlanan bir alandır” demiş oluyoruz. Böylece yargı alanını temize çıkarmış bulunacağız!
Peki, şuna buyurunuz: Siyasetin kanunîleşmesi… Ne o! Almaz mıydınız? İtiraz eden çıkmaz ki buna canım. Kanunların dışına çıkmayan bir siyaseti kim arzu etmeyecekmiş şaşarız herhalde. Çünkü, kanunlarımızla somutlaştırdığımız adaleti siyaset alanına çok görecek değiliz ya. Çünkü, siyaset kendini adalet müessesesinden tezkiye ettirebilse âlâ olmaz mı ya.
Giderek siyaset, adalet dairesinden çıkmadıktan sonra yargının siyasallaşmasına “kerih” yaftasını reva göremeyiz. Ne güzel olurdu değil mi?
Ama vaziyet buna müsaade etmiyor. Neye müsaade etmiyormuş? Yargıçlara siyaset yapmayı ve siyasîlere de adalet yapmayı yasaklıyoruz. Oysa kültürümüzde “adil yönetici”ler arar ve baş tacı ederiz. Burada bir çelişki var. Sadece adil yönetici mi baş tacı edilir; elbette basiret ve feraset sahibi yargıçlar arar ve onları da baş tacı etmekteyizdir. Burada da bir çelişki var.
Hayır, çelişki değil bir tashih ihtiyacı belki. Tashihten sonra cümleler şöyle olurdu galiba: Siyasîler adil davranmamaya müsaadelidir. Yargıçlar siyasî davranmamakta muhayyerdir.
İtiraz etmeyelim. Vaziyet budur. Halk bunu istiyor ve böyle istemesi öğretiliyor, dayatılıyor. Siyasîler bunu istiyor ve böyle istemesi öğretiliyor, dayatılıyor. Yargıçlar bunu istiyor ve böyle istemesi öğretiliyor, dayatılıyor.
E madem taraflar özde muhalif ve muarız değillerdir, bu mugalata nereden çıkıyor? Çünkü mutabık değiller. Eğer siyaset okuması becerisi, siyaset dinlemesi zevki açılarından mutabakat hasıl edilebilirse “çelişki” kalkacak ve mugalataya kimse düşmeyecek. Ama doğrusu lazım olduğu için söylemeliyiz ki, biz, “siyaset yazmak becerisi bakımından” mutabakatı tercih edelim ve tabii ki; adil siyasîleri ve basiretli yargıçları yetiştirelim.
Saygılarımla,
Tahsin