Türkiye'nin İşsizlik Değil İşgöremezler Sorunu Vardır
Çünkü Türkiye, tahsisata talip ve onunla yetinen bir pazardır. Dolayısıyla aslında işbaşı yapan istihdam; o tahsis edilmiş pazarın ihtiyacından fazla olduğu için doğan gündemlerde dolaşıp duruyoruz.
Mesela asgarî ücret. Asgarî ücret ölçmecesi-kıyaslamacası, tahsislere hapsolduğumuz için vardır. Yoksa ücret skalası ve geçim hadleri tamamen kıdeme, tecrübeye ve bilgiye, beceriye bağlantılı kalabilirdi. Bu bağlantıdan koptuğu için, istihdam şunu söylerken haksız talepte bulunduğunu hiç aklına bile getirmiyor: Üniversite mezunu isem iş-istihdam hesabında yerim var demektir, beni açıkta bırakamazsınız.
Dün diplomasız hak-etmeyen varken şimdi diplomalı hak-etmeyen ekleniverdi yükün üstüne yük olarak. Ne diyor istihdam potansiyeli; "himaye edilmeye layığım, üstelik asgarî ücrete de razıyım, bir kısmımız yüksek diplomalar edinerek imtiyaz da kazanmışlardır".
Kotayı dolduran ve üstelik sıraları da kapatan kalabalık vasıflılar - vasıfsızlar diye ikiye taksim ediliyor ve sorunun aslında "pazarın ihtiyacına karşılık gelen yüksek niteliklerde iş gücü kazanmak" sorunu olduğu dillendiriliyor son safhada. Bu doğru mu peki?
Aslında kotaya talip kalabalığın vasıflıları ile vasıfsızları arasında onbeş dakikalık bir fark vardır. Şöyle bir onbeş dakikadır o. Hani sinemamıza yapılan bazı filmler vardı, köylü kızı ya da hizmetçi kız, sosyete kursuna devam eder ve zengin-okumuş delikanlıyı cezbeder, böylece zengin-okumuş rakip genç kızları sollar geçerdi ya. İşte, bizim vasıfsız / mavi yakalılarımızla vasıflı / beyaz yakalılarımızın, hatta tulum giyenlerimizle beyaz önlük giyenlerimizin aralarındaki fark da bu kadardır. Onbeş dakika. Mavili veya tulum giyinerek yapılacak iş ile beyazlı veya önlük giynerek yapılacak iş; o işe alındığından itibaren devam edilecek üç aylık kursta "talimat ezberi" ile kotarılacak denli "uluslararası standartlarda" tanımlı işlerdir. Yani, bir banka şubesine müdür veya genel müdürlüğe nakit taksimatçısı olmak için üniversite mezuniyeti gerekmiyor. Yani, ilkoktul mezunu ile üniversite mezununu aynı işyerinde "güvenlik elemanı" hizmetine memur edebilirsiniz.
Ülkenin imalat ve hizmet faaliyetleri, tahsisata talip olanlardan ibaret aktörlere kurdurulmuş işletmelere teslim edilmişse; işte tahsisli pazarların hacmini fersah fersah aşan himaye arayıcılarımız tarafından "iş gücü kotası" doldurulmuş ve sıra da kapatılmış olur. Sonuçta, o ülkede yeni sektörler meydana getirecek ve mevcut sektörleri genişletip derinleştirerek "istihdam içinden istihdam açabilecek" adamlar İŞGÖREMEZ duruma düşer.
Çünkü onlar tahsisatı zorlamak akıllarından bile geçmeyen işverenlerin "uyumsuz" diye yaftaladıkları adamlardır. Çünkü onlar bu tür işverenlerin sallabaşı olmayı ülkelerine ihpanet sayarlar. Çünkü onlar projelerine bırakınız bankaları, akrabalarından bile yardımcı / ortak / kredi bulamazlar. Çünkü onlar, "bu kadar aklın eriyor, bilmediğin şey yok neredeyse ama bir baltaya sap olamadın" hakaretine maruz kalırlar.
General Motor'a veya General Elektrik'e yarı mamul veya yardımcı malzeme üretirken şimdi iptal edilen siparişleri karşısında apışıp kalan işletmenin hem patronu hem mavili-beyazlı çalışanları ne yapıyorlar? İstihdama alan bulan ve hakeden adamlar bunlar mıydı değil miydi belli oldu mu şimdi?!
Türkiye'nin en büyük otomotivcisi, yönetsel fonksiyonlarını artıracak bir sistem önerisine 2006'da "ama bu konu, acentesi olduğumuz marka tarafından şu şirkete angaje edilmiş ve 2009 yılı sonunda bize sağlanacakmış" cevabını verebiliyor idiyse, bugün kapı önüne koyduğu çalışanlarını hiç umursamadığına inanabiliriz. Bu inancımıza çiftçiyi, kobiyi hiç şüphesiz dahil edebiliriz. Tencerelerin diplerini aynı is karaladı çünkü.
Bu ülkenin işgöremezliğe itilen adamlarının şimdi meydan etmeleri lazımdır. Çıktılar çıktılar, çıkmadılar; bir daha adamız diye laf etmesinler vesselam.
Saygılarımla,
Tahsin Yılmaz
Mesela asgarî ücret. Asgarî ücret ölçmecesi-kıyaslamacası, tahsislere hapsolduğumuz için vardır. Yoksa ücret skalası ve geçim hadleri tamamen kıdeme, tecrübeye ve bilgiye, beceriye bağlantılı kalabilirdi. Bu bağlantıdan koptuğu için, istihdam şunu söylerken haksız talepte bulunduğunu hiç aklına bile getirmiyor: Üniversite mezunu isem iş-istihdam hesabında yerim var demektir, beni açıkta bırakamazsınız.
Dün diplomasız hak-etmeyen varken şimdi diplomalı hak-etmeyen ekleniverdi yükün üstüne yük olarak. Ne diyor istihdam potansiyeli; "himaye edilmeye layığım, üstelik asgarî ücrete de razıyım, bir kısmımız yüksek diplomalar edinerek imtiyaz da kazanmışlardır".
Kotayı dolduran ve üstelik sıraları da kapatan kalabalık vasıflılar - vasıfsızlar diye ikiye taksim ediliyor ve sorunun aslında "pazarın ihtiyacına karşılık gelen yüksek niteliklerde iş gücü kazanmak" sorunu olduğu dillendiriliyor son safhada. Bu doğru mu peki?
Aslında kotaya talip kalabalığın vasıflıları ile vasıfsızları arasında onbeş dakikalık bir fark vardır. Şöyle bir onbeş dakikadır o. Hani sinemamıza yapılan bazı filmler vardı, köylü kızı ya da hizmetçi kız, sosyete kursuna devam eder ve zengin-okumuş delikanlıyı cezbeder, böylece zengin-okumuş rakip genç kızları sollar geçerdi ya. İşte, bizim vasıfsız / mavi yakalılarımızla vasıflı / beyaz yakalılarımızın, hatta tulum giyenlerimizle beyaz önlük giyenlerimizin aralarındaki fark da bu kadardır. Onbeş dakika. Mavili veya tulum giyinerek yapılacak iş ile beyazlı veya önlük giynerek yapılacak iş; o işe alındığından itibaren devam edilecek üç aylık kursta "talimat ezberi" ile kotarılacak denli "uluslararası standartlarda" tanımlı işlerdir. Yani, bir banka şubesine müdür veya genel müdürlüğe nakit taksimatçısı olmak için üniversite mezuniyeti gerekmiyor. Yani, ilkoktul mezunu ile üniversite mezununu aynı işyerinde "güvenlik elemanı" hizmetine memur edebilirsiniz.
Ülkenin imalat ve hizmet faaliyetleri, tahsisata talip olanlardan ibaret aktörlere kurdurulmuş işletmelere teslim edilmişse; işte tahsisli pazarların hacmini fersah fersah aşan himaye arayıcılarımız tarafından "iş gücü kotası" doldurulmuş ve sıra da kapatılmış olur. Sonuçta, o ülkede yeni sektörler meydana getirecek ve mevcut sektörleri genişletip derinleştirerek "istihdam içinden istihdam açabilecek" adamlar İŞGÖREMEZ duruma düşer.
Çünkü onlar tahsisatı zorlamak akıllarından bile geçmeyen işverenlerin "uyumsuz" diye yaftaladıkları adamlardır. Çünkü onlar bu tür işverenlerin sallabaşı olmayı ülkelerine ihpanet sayarlar. Çünkü onlar projelerine bırakınız bankaları, akrabalarından bile yardımcı / ortak / kredi bulamazlar. Çünkü onlar, "bu kadar aklın eriyor, bilmediğin şey yok neredeyse ama bir baltaya sap olamadın" hakaretine maruz kalırlar.
General Motor'a veya General Elektrik'e yarı mamul veya yardımcı malzeme üretirken şimdi iptal edilen siparişleri karşısında apışıp kalan işletmenin hem patronu hem mavili-beyazlı çalışanları ne yapıyorlar? İstihdama alan bulan ve hakeden adamlar bunlar mıydı değil miydi belli oldu mu şimdi?!
Türkiye'nin en büyük otomotivcisi, yönetsel fonksiyonlarını artıracak bir sistem önerisine 2006'da "ama bu konu, acentesi olduğumuz marka tarafından şu şirkete angaje edilmiş ve 2009 yılı sonunda bize sağlanacakmış" cevabını verebiliyor idiyse, bugün kapı önüne koyduğu çalışanlarını hiç umursamadığına inanabiliriz. Bu inancımıza çiftçiyi, kobiyi hiç şüphesiz dahil edebiliriz. Tencerelerin diplerini aynı is karaladı çünkü.
Bu ülkenin işgöremezliğe itilen adamlarının şimdi meydan etmeleri lazımdır. Çıktılar çıktılar, çıkmadılar; bir daha adamız diye laf etmesinler vesselam.
Saygılarımla,
Tahsin Yılmaz