Ruh sağlığımız da krizde
Ekonomik kriz ruh sağlığımızı tehdit ediyor. Depresyon, kaygı bozuklukları, madde kullanımı, intihar girişimleri artıyor. İnsanlar tedirgin, olabilecekleri düşünmekten ve beklemekten yorgun. İşini kaybetmemek için dişini sıkıyor, hakaretlere kulaklarını tıkıyor, düşürülen ücretlere ve kaybedilen güvencelere ses çıkaramıyorlar...Korkular saldırganlığa da yol açıyor, içe kapanıklığa da. Dr. Ejder Akgün Yıldırım krizle psikoloji arasındaki ilişkiyi, mağdurları ise yaşadıklarını anlatıyor...
CUMHURİYET PAZAR 15.03.2009
ESRA AÇIKGÖZ/ ALİ DENİZ USLU
Başbakanlık Merkez Bina'sı önünde bir elindeki silahı başına, diğerini kalbine dayamış orta yaşın üstünde bir adam duruyor, gözleri objektiflere çevrili. Herkes ağzından çıkacakları bekliyor. "30 yıl devlete hizmet ettim." diyerek başlıyor sözlerine, "emekli polisim. Kriz yüzünden yaptım." Başbakanlığa yazılmış bir dilekçeyi uzatıyor. Emekli maaşıyla geçinemediğini, icra takibine düşen borçları bulunduğunu, borçlarının ödenmesini istediğini belirtiyor... Tarih Mart...Yoksulluktan böylesi bezipişini garantiye almak adına hem kafasına hem kalbine silah dayayan 50 yaşındaki Tuncer A. ikna ediliyor... Bu olaydan üç gün önce, 28 Şubat'ta Ardahan'da, iş bulamadığı için bunalıma giren, üç çocuk babası 45 yaşındaki İdris Yıldız, kendini asarak yaşamına son vermişti. İstanbul'da ise 3 Mart'ta bir İETT şöförü, borçlarını ödeyemediğini belirterek, Boğaz Köprüsü'nden atlamak istemişti. Üç gün sonra, Pendik'te 54 yaşındaki bir işadamı, Kadir Mustafa Yöner, otomobili ile seyir halindeyken başına sıktığı tek kurşunla intihara teşebbüs etti. Direksiyon hakimiyetini yitirdi, otomobiline bir minibüs çarptı, Yönter hayatını kaybetti. Geride kanlanmış bir intihar notu kaldı. "Bu işi saat 04.00 de bitireceğim. Artık dik duramıyorum."
Polis, intihar nedenini araştırırken Yönter'in son zamanlarda ekonomik sıkıntı içinde olduğu ileri sürüldü...Dört gün sonra, 7 Mart'ta, bu sefer İzmir'de 45 yaşındaki işçi Ali Kayabaş sokaktaydı, hem de çırılçıplak. Deri işçisiydi, kriz yüzünden işten çıkarıldı, 4 ay boyunca iş için çalmadık kapı bırakmadı ama bulamadı. Eşi rahatsızdı, ameliyat olmuş çalışamıyordu. İki çocuğunu eğitim masrafı için bankadan iki bin lira kredi çekmiş, ödeyemiyordu. Düşünüyor, düşünüyor, çıkış yolu bulamıyordu. Bir süre Kemeraltı'nda çimenlerin üzerine oturdu. Derken üzerindekileri çıkarmaay başladı; montunu, gömleğini, kot pontolonunu...Ayakkabılarını eline aldı, yollarda çırılçıplak yürürken bir yandan da "Çocuklarım aç. İş istiyorum." diye bağırıyordu, "Ne yapsam olmuyor!" ...Kayabaş ifadesi, alınıp serbest bırakıldı. "Çocuklarımın yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyorum." diyordu, "Onların eğitimi için bir böbreğimi satmak istiyorum. Birçok form doldurdum. Uyuyamıyorum. Hırsızlık, namussuzluk yapan adam yerine konuluyor. Bu memlekette yaşamak, aaykta durmak mucizelere bağlı. İnsan bazen ne yapacağını bilemiyor. Düşün, düşün yumak haline geliyor. Çözemeyince de durum ortada."
Bu görüntü akıllardan çıkmamıştı ki, 8 Mart'ta Kocaeli'nde bir apartman çatısına çıkan Murat K, "Kredi kartı borcumu ödeyemiyorum" diye bağırıp atlamak istedi. Aynı gün Antalya'da işten atılan bir kasap, Şahin Gürmez, 14 bin lira kredi kartı borcu yüzünden kapısına icra memurları dayanınca kendini bir odaya kilitleyip bıçakla intihara kalkıştı. 11 Mart'ta muhasebeci Yeliz Göksu'nun cesedi Beyoğlu'nda kaldığı otelde bulundu.Banyoya iple asılmıştı ve bir peçetede, "Borç baatğından çıkamıyorum. Ölümümden kimse sorumlu değildir" diye yazıyordu.
Ekonomik krizin sonuçları mali çizelgelerden çıkıp, yaşamlarda derin yaralar açmaya başladı. Her bgün onlarca kişi işsiz kalıyor. Daha geçen hafta Voda fone'da 260 kişi işten çıkarıdı, haberi alan çalışanlar fenalaştı, yatıştırıcı verildi, ambulanslarla hastaneye götürüldü.... Toplu işten çıkarmanın ertesi gününde Plaza Eylem Platformu, işten atılanlar için Vodafone Plaza'nın önünde eylem yaptı. Gazetecilerin sayısı eylem yapanlarınkini geçiyordu, çünkü işsizlik gösterilecek birşey değildi. Sokaklarda olmaları, yeni şi başvurularında da sorun çıkarabilirdi.... Sadece onlar mı? İşini kaybetmemek için dişini sıkanların, hakaretlere nkulağını tıkayıp çalışmaya devam edenlerin, düşürülen ücretlere ve kaybedilen güvencelere seslerini çıkaramayanların sayısı da artıyor. Kriz, artık yeni korku mekanizması ve öyle gerçek ki...Üstelik giderek sertleşiyor. Sinirler de her geçen gün daha da geriliyor, öfke artıyor, çaresizlik büyüyor....
Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) de buna dikkat çekmek için bir uyarı raporu hazırladı: "Ekonomik Krizin Ruh Sağlığına Etkileri ve Ççözüm Önerileri".
Kriz, bedenle ilişkili ruhsal bozuklukları, depresyonu, kaygı (anksiyete) bozukluklarınıartırabiliyor. Ruhsal sorunu olmayanlarda ruhsal bozukluğa yol açabiliyor ya da mevcut hastalıkları tetikliyor, belirtileri ağırlaştırıyor. Çünkü refah seviyesi, sağlık ve eğitime ulaşabilme, özgür ve güvenli ortam, alım gücü, nasıl bir evde ne şekilde yaşanılacağı, çalışma yaşamı, sosyal imkanlar....hepsi ekonomiyle bağlantılı...
TPD Koruyucu Psikiyatri Çalışma Birimi Uzman Dr. Ejder Akgün Yıldırım, "Araştırmalar" diyor, "ekonomik değişkenlerin- örneğin iş durumu, yoksulluk, sosyokültürel düzey gibi- ruhsal hasatlıkların oluşumunda ya da iyileşmesinde belirleyici olduğunu gösteriyor."
Risk grubunda ise stres ile baş etme ve uyum sağlama becerileri zayıf olanlar var. "Ekonomik krizler sosyal yaşamda belirsizliğe ve kayıplara neden oluyor ve bireyin o güne kadar hesap etmediği alanlarda da belirsizlik yaratabiliyor." diyor Yıldırım. "Kriz demek temel ihtiyaçlar açısından belirsiz bir ortam demek." Geleceğe güvenin azalması, alım gücünde düşme, iş yaşamının kırılganlaşması vb nedenler sonucunda genel kaygı düzeyi artıyor. Bunlar çaresizlik yetersizlik, karamsarlık gibi yüklü ve baş edilmesi güç duygulara neden oluyor. Böylece kırılgan bir ruhsal durum ortaya çıkıyor."
Bu sorunları yaşayan bireyin çevreside bundan etkileniyor. Yine de kriz döneminde ruhsal tedavi için başvuranların arttığını sanmayın. Tersine, ekonomik yetersizlikler nedeniyle azalıyor. "Ayrıca kişiler sorunları kendi içinde yaşama eğilimi gösterebilirler" diyor Yıldırım, "Sosyal sorunlar o kadar fazla olur ki kişinin kendi sorununu çözmeye vakti kalmayabilir. Bu nedenle başvurular bir zaman sonra artabilir. Şimdilerde 3. sayfa haberlerine yansıyan intihar ya da sosyal yıkımlar oluyor."
Ruhsal hastalığı olanların krizde daha çok etkilendikleri de bir gerçek. İşten çıkarılanlar listesinde ilk onlar yer alıyor, daha zor iş buluyorlar. Peki, krizin yarattığı tahribat düşünülürse, nasıl bir toplum bekliyor bizi? Yanıt Yıldırım'dan:
"Doğada bir canlı temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa ve sağkalım sorunu ile karşı karşıya ise olağan tepkileri verememeye, sadece sınırlı tepkiler vermeye başlar. Dünya genelinde biliyoruz ki bu tür kriz dönemleri siyaasl yapılarda da önemli sarsıntılara neden oldu. 1929 Büyük Buhranı dünyada faşizmin güçlenmesine zemin teşkil etti. Özgürlüklerin sınırlanması, korunma ihtiyacı, sosyal haklardan tavizler ve semayenin korunması gibi olumsuz örnekler de çok. Öğrenilmiş çaresizlik, hep birilerine fayda sağladı. Yine de hakları yitirme durumu bilincini diri tutan toplumlarda hak arama çabasını da tetikleyebilir. Yani gerçeklik ile yüzleşme ve ona adapte olabilen çözümler üretme insanın becerisi dahilinde. Ümit edelim öyle olur."
SOSYAL DESTEK ŞART
Dr. Yıldırım, insanların 2001 krizinde hesaplı hareket etmeyi öğrendiğini düşünüyor. Yine de bu krizden neler çıkacağını hesap etmek zor. Devletin tavrı da krizin etkilerini arttırıyor. Sağlık ve eğitim hakkının metaya dönüştürülmesi, özelleştirmeler, sosyal güvencelerin azaltılması..."Krizlerde sadece sermaye merkezli değil toplum ve emek merkezli önlemler de alınmalı" diyor, "toplumda güven duygusu arttırılmalı. Önlemler mutlaka insanca yaşamın gerekliliklerini kapsamalı. İş ve zorunlu sosyal desteklerin güvencesi çok önemli. Sosyal yardımlardan ziyade sosyal güvenceler daha gerçek. Örneğin çocukların gelecek güvencesini sağlamak, okul giderlerini yasalar çerçevesinde azaltmak ya da karşılamak çok daha yaşamsal. Ayrıca stresle başa çıkmanın yöntemlerinin, çaresizlik, yetersizlik ve karamsarlık duygularının geçici olduğunun bilinmesi ve sosyal dayanışmanın, ilişkilerin artması ruhsal etkilenmeyi azaltacaktır."
Evet, bir kriz var ve Türkiye'yi teğet geçmedi. Üstelik giderek sertleşiyor. Çalışanlar dişlerini sıkıyor, işsizler umutsuz, kaygılar sonsuz... Kriz ne zaman bitecek bilinmez ama bitse de kalıcı yaralar bırakacağı kesin.....
CUMHURİYET PAZAR 15.03.2009
ESRA AÇIKGÖZ/ ALİ DENİZ USLU
Başbakanlık Merkez Bina'sı önünde bir elindeki silahı başına, diğerini kalbine dayamış orta yaşın üstünde bir adam duruyor, gözleri objektiflere çevrili. Herkes ağzından çıkacakları bekliyor. "30 yıl devlete hizmet ettim." diyerek başlıyor sözlerine, "emekli polisim. Kriz yüzünden yaptım." Başbakanlığa yazılmış bir dilekçeyi uzatıyor. Emekli maaşıyla geçinemediğini, icra takibine düşen borçları bulunduğunu, borçlarının ödenmesini istediğini belirtiyor... Tarih Mart...Yoksulluktan böylesi bezipişini garantiye almak adına hem kafasına hem kalbine silah dayayan 50 yaşındaki Tuncer A. ikna ediliyor... Bu olaydan üç gün önce, 28 Şubat'ta Ardahan'da, iş bulamadığı için bunalıma giren, üç çocuk babası 45 yaşındaki İdris Yıldız, kendini asarak yaşamına son vermişti. İstanbul'da ise 3 Mart'ta bir İETT şöförü, borçlarını ödeyemediğini belirterek, Boğaz Köprüsü'nden atlamak istemişti. Üç gün sonra, Pendik'te 54 yaşındaki bir işadamı, Kadir Mustafa Yöner, otomobili ile seyir halindeyken başına sıktığı tek kurşunla intihara teşebbüs etti. Direksiyon hakimiyetini yitirdi, otomobiline bir minibüs çarptı, Yönter hayatını kaybetti. Geride kanlanmış bir intihar notu kaldı. "Bu işi saat 04.00 de bitireceğim. Artık dik duramıyorum."
Polis, intihar nedenini araştırırken Yönter'in son zamanlarda ekonomik sıkıntı içinde olduğu ileri sürüldü...Dört gün sonra, 7 Mart'ta, bu sefer İzmir'de 45 yaşındaki işçi Ali Kayabaş sokaktaydı, hem de çırılçıplak. Deri işçisiydi, kriz yüzünden işten çıkarıldı, 4 ay boyunca iş için çalmadık kapı bırakmadı ama bulamadı. Eşi rahatsızdı, ameliyat olmuş çalışamıyordu. İki çocuğunu eğitim masrafı için bankadan iki bin lira kredi çekmiş, ödeyemiyordu. Düşünüyor, düşünüyor, çıkış yolu bulamıyordu. Bir süre Kemeraltı'nda çimenlerin üzerine oturdu. Derken üzerindekileri çıkarmaay başladı; montunu, gömleğini, kot pontolonunu...Ayakkabılarını eline aldı, yollarda çırılçıplak yürürken bir yandan da "Çocuklarım aç. İş istiyorum." diye bağırıyordu, "Ne yapsam olmuyor!" ...Kayabaş ifadesi, alınıp serbest bırakıldı. "Çocuklarımın yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyorum." diyordu, "Onların eğitimi için bir böbreğimi satmak istiyorum. Birçok form doldurdum. Uyuyamıyorum. Hırsızlık, namussuzluk yapan adam yerine konuluyor. Bu memlekette yaşamak, aaykta durmak mucizelere bağlı. İnsan bazen ne yapacağını bilemiyor. Düşün, düşün yumak haline geliyor. Çözemeyince de durum ortada."
Bu görüntü akıllardan çıkmamıştı ki, 8 Mart'ta Kocaeli'nde bir apartman çatısına çıkan Murat K, "Kredi kartı borcumu ödeyemiyorum" diye bağırıp atlamak istedi. Aynı gün Antalya'da işten atılan bir kasap, Şahin Gürmez, 14 bin lira kredi kartı borcu yüzünden kapısına icra memurları dayanınca kendini bir odaya kilitleyip bıçakla intihara kalkıştı. 11 Mart'ta muhasebeci Yeliz Göksu'nun cesedi Beyoğlu'nda kaldığı otelde bulundu.Banyoya iple asılmıştı ve bir peçetede, "Borç baatğından çıkamıyorum. Ölümümden kimse sorumlu değildir" diye yazıyordu.
Ekonomik krizin sonuçları mali çizelgelerden çıkıp, yaşamlarda derin yaralar açmaya başladı. Her bgün onlarca kişi işsiz kalıyor. Daha geçen hafta Voda fone'da 260 kişi işten çıkarıdı, haberi alan çalışanlar fenalaştı, yatıştırıcı verildi, ambulanslarla hastaneye götürüldü.... Toplu işten çıkarmanın ertesi gününde Plaza Eylem Platformu, işten atılanlar için Vodafone Plaza'nın önünde eylem yaptı. Gazetecilerin sayısı eylem yapanlarınkini geçiyordu, çünkü işsizlik gösterilecek birşey değildi. Sokaklarda olmaları, yeni şi başvurularında da sorun çıkarabilirdi.... Sadece onlar mı? İşini kaybetmemek için dişini sıkanların, hakaretlere nkulağını tıkayıp çalışmaya devam edenlerin, düşürülen ücretlere ve kaybedilen güvencelere seslerini çıkaramayanların sayısı da artıyor. Kriz, artık yeni korku mekanizması ve öyle gerçek ki...Üstelik giderek sertleşiyor. Sinirler de her geçen gün daha da geriliyor, öfke artıyor, çaresizlik büyüyor....
Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) de buna dikkat çekmek için bir uyarı raporu hazırladı: "Ekonomik Krizin Ruh Sağlığına Etkileri ve Ççözüm Önerileri".
Kriz, bedenle ilişkili ruhsal bozuklukları, depresyonu, kaygı (anksiyete) bozukluklarınıartırabiliyor. Ruhsal sorunu olmayanlarda ruhsal bozukluğa yol açabiliyor ya da mevcut hastalıkları tetikliyor, belirtileri ağırlaştırıyor. Çünkü refah seviyesi, sağlık ve eğitime ulaşabilme, özgür ve güvenli ortam, alım gücü, nasıl bir evde ne şekilde yaşanılacağı, çalışma yaşamı, sosyal imkanlar....hepsi ekonomiyle bağlantılı...
TPD Koruyucu Psikiyatri Çalışma Birimi Uzman Dr. Ejder Akgün Yıldırım, "Araştırmalar" diyor, "ekonomik değişkenlerin- örneğin iş durumu, yoksulluk, sosyokültürel düzey gibi- ruhsal hasatlıkların oluşumunda ya da iyileşmesinde belirleyici olduğunu gösteriyor."
Risk grubunda ise stres ile baş etme ve uyum sağlama becerileri zayıf olanlar var. "Ekonomik krizler sosyal yaşamda belirsizliğe ve kayıplara neden oluyor ve bireyin o güne kadar hesap etmediği alanlarda da belirsizlik yaratabiliyor." diyor Yıldırım. "Kriz demek temel ihtiyaçlar açısından belirsiz bir ortam demek." Geleceğe güvenin azalması, alım gücünde düşme, iş yaşamının kırılganlaşması vb nedenler sonucunda genel kaygı düzeyi artıyor. Bunlar çaresizlik yetersizlik, karamsarlık gibi yüklü ve baş edilmesi güç duygulara neden oluyor. Böylece kırılgan bir ruhsal durum ortaya çıkıyor."
Bu sorunları yaşayan bireyin çevreside bundan etkileniyor. Yine de kriz döneminde ruhsal tedavi için başvuranların arttığını sanmayın. Tersine, ekonomik yetersizlikler nedeniyle azalıyor. "Ayrıca kişiler sorunları kendi içinde yaşama eğilimi gösterebilirler" diyor Yıldırım, "Sosyal sorunlar o kadar fazla olur ki kişinin kendi sorununu çözmeye vakti kalmayabilir. Bu nedenle başvurular bir zaman sonra artabilir. Şimdilerde 3. sayfa haberlerine yansıyan intihar ya da sosyal yıkımlar oluyor."
Ruhsal hastalığı olanların krizde daha çok etkilendikleri de bir gerçek. İşten çıkarılanlar listesinde ilk onlar yer alıyor, daha zor iş buluyorlar. Peki, krizin yarattığı tahribat düşünülürse, nasıl bir toplum bekliyor bizi? Yanıt Yıldırım'dan:
"Doğada bir canlı temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa ve sağkalım sorunu ile karşı karşıya ise olağan tepkileri verememeye, sadece sınırlı tepkiler vermeye başlar. Dünya genelinde biliyoruz ki bu tür kriz dönemleri siyaasl yapılarda da önemli sarsıntılara neden oldu. 1929 Büyük Buhranı dünyada faşizmin güçlenmesine zemin teşkil etti. Özgürlüklerin sınırlanması, korunma ihtiyacı, sosyal haklardan tavizler ve semayenin korunması gibi olumsuz örnekler de çok. Öğrenilmiş çaresizlik, hep birilerine fayda sağladı. Yine de hakları yitirme durumu bilincini diri tutan toplumlarda hak arama çabasını da tetikleyebilir. Yani gerçeklik ile yüzleşme ve ona adapte olabilen çözümler üretme insanın becerisi dahilinde. Ümit edelim öyle olur."
SOSYAL DESTEK ŞART
Dr. Yıldırım, insanların 2001 krizinde hesaplı hareket etmeyi öğrendiğini düşünüyor. Yine de bu krizden neler çıkacağını hesap etmek zor. Devletin tavrı da krizin etkilerini arttırıyor. Sağlık ve eğitim hakkının metaya dönüştürülmesi, özelleştirmeler, sosyal güvencelerin azaltılması..."Krizlerde sadece sermaye merkezli değil toplum ve emek merkezli önlemler de alınmalı" diyor, "toplumda güven duygusu arttırılmalı. Önlemler mutlaka insanca yaşamın gerekliliklerini kapsamalı. İş ve zorunlu sosyal desteklerin güvencesi çok önemli. Sosyal yardımlardan ziyade sosyal güvenceler daha gerçek. Örneğin çocukların gelecek güvencesini sağlamak, okul giderlerini yasalar çerçevesinde azaltmak ya da karşılamak çok daha yaşamsal. Ayrıca stresle başa çıkmanın yöntemlerinin, çaresizlik, yetersizlik ve karamsarlık duygularının geçici olduğunun bilinmesi ve sosyal dayanışmanın, ilişkilerin artması ruhsal etkilenmeyi azaltacaktır."
Evet, bir kriz var ve Türkiye'yi teğet geçmedi. Üstelik giderek sertleşiyor. Çalışanlar dişlerini sıkıyor, işsizler umutsuz, kaygılar sonsuz... Kriz ne zaman bitecek bilinmez ama bitse de kalıcı yaralar bırakacağı kesin.....