Bırakınız (aşk) yapsınlar, bırakınız (karşı-devrimci saflara) geçsinler
Özgürlüğü serbestiyetten mütevellit sanan adam, önce bireysel özgürlüğünü?!!! kullanıp, içinde bulunduğu ve sorumluluğunu taşıdığı insanları bir kenara itti ve özgürce terörizmi savunanların safında yer aldı.
Halbuki özgürlük demek eşitlik demekti. Silah olmadan da farklı farklı insanların eşitliği savunulabilirdi. Bu coğrafyada silahı eline alanın, özgürlüğün en temel şartı olan bağsız ve bağlantısız olamayacağını anlayamamıştı adam...
Aynı adam, hem özgürlükçü solu savunduğunu iddia ediyordu, hem de o özgürlüğü; sadece kendilerinin talepleri gündeme geldiği zaman hatırlayan, dogmalardan ve hurafelerden beslenen, tek tip insan yaratmak amacında olup, bu nedenle aklı, mantığı reddedenlerin sağlayacağını düşündüğünden olsa gerek, bunların dizlerinin dibinden ayrılmıyordu.
Halbuki özgürlük, ilim demekti, irfan demekti, çağdaş uygarlık demekti, fikri ve vicdanı hür olmak demekti.
Aynı adam, savunduğu demokratik solun devriminin; demokratik, şeffaf, dürüstçe, kitleleri kazanarak, onların dertlerine çare olarak gerçekleştirilebileceğini bilse de, önüne sürülen, domatesi mercimeğinden kat be kat fazla olan çorbayı, servis edildiği üzere hiç sorgulayıp tatmadan "mercimek çorbası" diye bir dikişte içiverdi. "Bu, daha çok domates çorbasına benziyor" diyenlere de "Ergenekoncu" dedi. Darbelere karşı olmanın sadece anti-militarizm ile sınırlı kalmaması gerektiğini, sivil karşı-devrimcilere de karşı olmak anlamına geldiğini unuttu. "Aşk" ile "aşk yapmayı" birbirine karıştırdı.
Velhasılı aynı adam, "aşka da, devrime de" hiç olmayacak yeni anlamlar yükledi.
Bu düşüncelerle "güneşin ufuktan şimdi doğması" da mümkün değildi. Ancak güneşin doğmasını da engelleyemezsiniz.
Ne diyeyim? Hayırlı olsun...
Halbuki özgürlük demek eşitlik demekti. Silah olmadan da farklı farklı insanların eşitliği savunulabilirdi. Bu coğrafyada silahı eline alanın, özgürlüğün en temel şartı olan bağsız ve bağlantısız olamayacağını anlayamamıştı adam...
Aynı adam, hem özgürlükçü solu savunduğunu iddia ediyordu, hem de o özgürlüğü; sadece kendilerinin talepleri gündeme geldiği zaman hatırlayan, dogmalardan ve hurafelerden beslenen, tek tip insan yaratmak amacında olup, bu nedenle aklı, mantığı reddedenlerin sağlayacağını düşündüğünden olsa gerek, bunların dizlerinin dibinden ayrılmıyordu.
Halbuki özgürlük, ilim demekti, irfan demekti, çağdaş uygarlık demekti, fikri ve vicdanı hür olmak demekti.
Aynı adam, savunduğu demokratik solun devriminin; demokratik, şeffaf, dürüstçe, kitleleri kazanarak, onların dertlerine çare olarak gerçekleştirilebileceğini bilse de, önüne sürülen, domatesi mercimeğinden kat be kat fazla olan çorbayı, servis edildiği üzere hiç sorgulayıp tatmadan "mercimek çorbası" diye bir dikişte içiverdi. "Bu, daha çok domates çorbasına benziyor" diyenlere de "Ergenekoncu" dedi. Darbelere karşı olmanın sadece anti-militarizm ile sınırlı kalmaması gerektiğini, sivil karşı-devrimcilere de karşı olmak anlamına geldiğini unuttu. "Aşk" ile "aşk yapmayı" birbirine karıştırdı.
Velhasılı aynı adam, "aşka da, devrime de" hiç olmayacak yeni anlamlar yükledi.
Bu düşüncelerle "güneşin ufuktan şimdi doğması" da mümkün değildi. Ancak güneşin doğmasını da engelleyemezsiniz.
Ne diyeyim? Hayırlı olsun...