Arap Milleti Çok mu Neciptir?
http://www.yenidenergenekon.com/wp-c...image00129.jpg
Bu garip üzücü ve utandırıcı fotoğrafı gördüğümden beri bu soru içimde iyice dert oldu. Ortada oturan tip ülkesinin nüfusunu bilmeyen, kadınları saymayan, Atatürk ü sevmeyen bir çöl bedevisi kendisine kral diyor. Halkı sürünürken kendisi petrol zengini... Sağındaki ile solundakini ise söylemeye gerek yok... Aslında tam bir utanç belgesi. Ama konumuz bu resim değil. Bu resimle ilgili söyleyeceklerimi daha önce söylemiştim.
Ancak bu fotoğrafın anlatmak istediği protokol anlamı bana iyice düşündürücü geldi. Malumunuz ortada bir sohbet yok. Ortadaki tip kimle konuşmak isterse ona dönecek o saygı ile konuşacak öteki susacak, katılımcı olamayacak. Tek otorite tek söz sahibi ortada oturan, yandakiler konu mankeni.. Hadi teki neysede öteki sözde TC yi temsil ediyor bir arap bedevisini karşısında boynu bükük acz içinde temsil... İşte bu beni düşündürdü her konuda... Nedir bu diye... Aslında yanıtı çok basit gerçek yanıtı baştan vereyim sonra bunu gizlemeye çalıştıkları sözde gerçekçiliğe bakalım.
Gerçek neden direk ÇIKAR ilişkisidir. Para petrol el altından destek şeriatin pompalanmasıdır gerçek neden... Ama nedendir bilinmez tarihin derinliklerinden gelen bir Necip millet safsatası ile kandırılır bu toplum. Ve maalesef döner dolaşır gene dine bağlanır.
Konuya başlarken önce Atatürk ü anmadan geçemeyeceğim. Atatürk 1905-1907 yılları arasında Şamda dır. Yani tam Arapların göbeğinde.... Daha öncede bir forumda anlattım ama bu foruma da başlamak için bu çok güzel birr anı benim içinde çok güzel bir girizgah olur diye burada da o anıyı kopyalıyorum.... Affola..
Mustafa Kemal 5. Ordu'da Arap ırkından olan askerlere özel muamele yapıldığını ve Türk çocuklarından üstün tutulduklarını gördükçe üzülüyordu.
- Osmanlılığın telkin ettiği bu aşağılık duygusundan ne zaman kurtulacağız? diyordu.
Yafa'da Mustafa Kemal'in bölüğünde alaydan yetişmiş, Makedonya Türklerinden yaşlı bir yüzbaşı vardı. Bu yüzbaşı Türk çavuşlara kötü davranıyor, yeni Arap erlere karşı ise gereğinden fazla tolerans gösteriyordu. Onların azarlanmasına, hırpalanmasına gönlü razı olmuyordu.
Mustafa Kemal başından geçen bir olayı şöyle anlattı:
- Bir gün Makedonyalı yüzbaşı, kıt'a çavuşlarından birini bölük komutanı odasına çağırdı. Müfit'le ben de orada idik. Çavuş sağlam yapılı ve yakışıklı bir Türk genci idi. Yüzbaşı, gencin onurunu kıracak şekilde azarlamaya başladı. Delikanlıdan çok mensup olduğu ırka hücum ediyordu:
- Sen, diyordu, nasıl olur da yüce Arap ırkına mensup peygamber efendimizin mübarek soyundan gelen bu çocuklara sert davranır, ağır sözler söylersin? Kendini iyi bil, sen onların ayağına su bile dökemezsin...
Gibi gittikçe manasızlaşan sözlerle hakaret ediyordu. Sesi yükseldikçe yükseliyordu. Çavuşun yüzündeki ifadeye baktım. Önce bir babaya duyulan saygının samimiyeti okunan çizgiler sertleşmeye, içten gelen bir isyanın ateşleri gözlerinden okunmaya başladı, fakat gerçek itaatin sembolü olan Türk askeri gibi iç duygularını gemlemeye çalıştı. Göz pınarlarından tanelenen yaşlar yanaklarından döküldü.
Dayanamadım.
- Yüzbaşı efendi susunuz! diye bağırdım.
Birden şaşırdı, sözlerinin bizden onay görmesini beklediği anlaşılıyordu.
- Yoksa fena bir şey mi söyledim? dedi. Ben de:
- Evet, çok fena hakaret ettiniz, buna hakkınız yok. Bu erlerin bağlı bulunduğu Arap kavmi size göre yüce olabilir, fakat biz Türklerin en büyük ve en asil millet olduğu, asla inkar edilemez bir gerçektir.
Bu garip üzücü ve utandırıcı fotoğrafı gördüğümden beri bu soru içimde iyice dert oldu. Ortada oturan tip ülkesinin nüfusunu bilmeyen, kadınları saymayan, Atatürk ü sevmeyen bir çöl bedevisi kendisine kral diyor. Halkı sürünürken kendisi petrol zengini... Sağındaki ile solundakini ise söylemeye gerek yok... Aslında tam bir utanç belgesi. Ama konumuz bu resim değil. Bu resimle ilgili söyleyeceklerimi daha önce söylemiştim.
Ancak bu fotoğrafın anlatmak istediği protokol anlamı bana iyice düşündürücü geldi. Malumunuz ortada bir sohbet yok. Ortadaki tip kimle konuşmak isterse ona dönecek o saygı ile konuşacak öteki susacak, katılımcı olamayacak. Tek otorite tek söz sahibi ortada oturan, yandakiler konu mankeni.. Hadi teki neysede öteki sözde TC yi temsil ediyor bir arap bedevisini karşısında boynu bükük acz içinde temsil... İşte bu beni düşündürdü her konuda... Nedir bu diye... Aslında yanıtı çok basit gerçek yanıtı baştan vereyim sonra bunu gizlemeye çalıştıkları sözde gerçekçiliğe bakalım.
Gerçek neden direk ÇIKAR ilişkisidir. Para petrol el altından destek şeriatin pompalanmasıdır gerçek neden... Ama nedendir bilinmez tarihin derinliklerinden gelen bir Necip millet safsatası ile kandırılır bu toplum. Ve maalesef döner dolaşır gene dine bağlanır.
Konuya başlarken önce Atatürk ü anmadan geçemeyeceğim. Atatürk 1905-1907 yılları arasında Şamda dır. Yani tam Arapların göbeğinde.... Daha öncede bir forumda anlattım ama bu foruma da başlamak için bu çok güzel birr anı benim içinde çok güzel bir girizgah olur diye burada da o anıyı kopyalıyorum.... Affola..
Alıntı:
Mustafa Kemal 5. Ordu'da Arap ırkından olan askerlere özel muamele yapıldığını ve Türk çocuklarından üstün tutulduklarını gördükçe üzülüyordu.
- Osmanlılığın telkin ettiği bu aşağılık duygusundan ne zaman kurtulacağız? diyordu.
Yafa'da Mustafa Kemal'in bölüğünde alaydan yetişmiş, Makedonya Türklerinden yaşlı bir yüzbaşı vardı. Bu yüzbaşı Türk çavuşlara kötü davranıyor, yeni Arap erlere karşı ise gereğinden fazla tolerans gösteriyordu. Onların azarlanmasına, hırpalanmasına gönlü razı olmuyordu.
Mustafa Kemal başından geçen bir olayı şöyle anlattı:
- Bir gün Makedonyalı yüzbaşı, kıt'a çavuşlarından birini bölük komutanı odasına çağırdı. Müfit'le ben de orada idik. Çavuş sağlam yapılı ve yakışıklı bir Türk genci idi. Yüzbaşı, gencin onurunu kıracak şekilde azarlamaya başladı. Delikanlıdan çok mensup olduğu ırka hücum ediyordu:
- Sen, diyordu, nasıl olur da yüce Arap ırkına mensup peygamber efendimizin mübarek soyundan gelen bu çocuklara sert davranır, ağır sözler söylersin? Kendini iyi bil, sen onların ayağına su bile dökemezsin...
Gibi gittikçe manasızlaşan sözlerle hakaret ediyordu. Sesi yükseldikçe yükseliyordu. Çavuşun yüzündeki ifadeye baktım. Önce bir babaya duyulan saygının samimiyeti okunan çizgiler sertleşmeye, içten gelen bir isyanın ateşleri gözlerinden okunmaya başladı, fakat gerçek itaatin sembolü olan Türk askeri gibi iç duygularını gemlemeye çalıştı. Göz pınarlarından tanelenen yaşlar yanaklarından döküldü.
Dayanamadım.
- Yüzbaşı efendi susunuz! diye bağırdım.
Birden şaşırdı, sözlerinin bizden onay görmesini beklediği anlaşılıyordu.
- Yoksa fena bir şey mi söyledim? dedi. Ben de:
- Evet, çok fena hakaret ettiniz, buna hakkınız yok. Bu erlerin bağlı bulunduğu Arap kavmi size göre yüce olabilir, fakat biz Türklerin en büyük ve en asil millet olduğu, asla inkar edilemez bir gerçektir.