Alıntı:
rihaz rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Önder 71! Emniyet teşkilatı mensubuyum, nöbet görevimi ifa ederken kendisinin 4.sınıf emniyet müdürü olduğunu sonradan öğrendiğim müdürüm sivil bir şekilde nöbet noktamın yanından geçerken kendisine selam vermediğim için beni ikaz etti. Kendisini tanımadığımı ve kendini tanıtmasını istedim fakat kendisini çok iyi tanıdığımı ve işime gelmediği için tanımamazlıktan geldiğimi idda etti. Kendisini tanıtması konusundaki ısrarım üzerine müdür olduğunu söyledi ve bende selamımı verdim. Bu olaydan sonra defalarca aynı yerden geçti ve nizami şekilde selamımı verdim. Yaklaşık 2 ay sonra yine aynı noktada selam vermem için beklerken kendisini fark ettim ve yine selam vardim fakat bu defa yanına çağırarak ismimi ve sicilimi aldı, rapor tutacağını söyledi bende siz bilirsiniz müdürüm dedim. Raporunu tutmuş ve benden savunmamı istediler raporda nöbetimi oturur vaziyette, ayak ayak üzerine atarak ve elimde sigarayla tuttuğumu idda etmiş. Savunmamda bunların doğru olmadığını ilk olaydan kalan kini olduğunu beyan ettim. Olay anında ikimizden başka kimse (şahit) yoktu. Kamera görüntüleri var, görüntülerin izlenmesini talep ettim fakat görüntüler kayıtlardan silinmiş olabilir.Önümüzdeki bir iki hafta içinde dosyam disiplin kurulunda görüşülecek kuvvetli muhtemel ceza alacağım. Mantık şu; tarafların biri emniyet müdürü diğeri memur tabiki müdüre inanılıyor, böyle bir mantık varmı? Ceza alırsam izleyeceğim yol nedir? hangi kanunlara dayanarak kendimi savunmam gerekir? İlginizden dolayı şimdiden çok teşekkür ederim.
Öncelikle sizin tek taraflı anlatımlarınızın doğru kabul edilme gibi bir zorunluluğun bulunmadığının altını çizmek istiyorum. Bir ihtilaf yaşandığında malesef hiç kimse ben böyle haksızım, şöyle hatalıyım demez. Anayasamızında da bu durumun yasal olduğu ve kimsenin kendi aleyhine ifa vermeye zorlanayacağı zaten yazılıdır. Bu hususların, soruştumayı yapanlar ve disiplin kurulu üyeleri tarafından da bilindiği açıktır.
Sizin verdiğiniz bilgilerin bir an doğru olduğunu kabul etsek bile, ortaya ikinci bir handikap ve kısır döngü çıkıyor. Siz de müdününüzü ifadenizde dolaylı olarak sadece kendi görgü ve bilginiz, yorumunuz dairesinde suçlayarak müdürünüzün kininden dolayı böyle davrandığını iddia etmişsiniz. Tabi bu sizin tek taraflı bir iddianız. Şimdi bu durumda idare sizin dediğinizi kabul etmek zorunda mı? Size inanmak zorunda mı? Elbette hayır....
Peki müdürün kullandığını aracın sürücüsü olan memur veya orada hazır bulunan birileri olmadan, sizin suç işlediğinizi iddia eden müdürün iddiasını idare kabul etmek zorunda mı? Bu sorunun cevabıda, elbette hayırdır.
Bu arada, müdürler astlarının suç işleme ihtimallarine karşı tanık ile birlikte gezmek zorunda değildir. Bu nedenle müdürün tek başına iken tesbit ettiği disiplin suçunu bildirmesi ve işlem talep etmesi bir görev niteliğindedir. Bu bildirim sonrasında ceza alınıp alınmaması farklı bir husustur. Ancak bu disiplin soruşturması için rapor tuttu diye müdürü her seferinde haksız ve kusurlu olduğunu savunmada iddia etmekte, savunma tekniği açısından her zaman iyi olmayabilir.
Yargıtay 4.Dairesi kararlarında, sırf tahmin ve benzetmeye dayalı biçim yapılan şikayetlerin haksız olduğunu ifade etmektedir. Tabi ki bu husus müdürün iddiası ve sizin müdür hakkında ki iddianız içinde geçerli....Ayrıca bu haksızlık savunma mahsuniyeti ilke ve kuralları dairesinde değerlendirilmek zorundadır.
Sonuç olarak, şüpheden sanık faydalanır ilkesi, hiçbir somut normda geçmemesine rağmen, İdare Hukukunun temel özelliği olan tedvin edilmemiş olmasından dolayı içtihatlar yolu Disiplin soruşturmalarında dikkat edilmesi gereken bir ilke niteliğindedir.
Bu ilke disiplin Hukukunda da geçerlidir.Danıştay 10.Dairesinin 27.10.1987 tarih ve 1987/2015 esas, 1987/1721 sayılı kararında (D.D. s.70-71, 1988,sh550) “Tutanakların incelenmesinden davacıyı teşhis yönünden oldukça çelişkili ifadeler taşıdıkları, davacının bu kişilerden para talep edip aldığı hususunda kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmaktadır. ………
Bu durumda üstüne atılı disiplin suçunu işlediği hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde kesin olarak ortaya konmadan, çelişkili ifadelere dayanarak davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılması yolunda ki dava konusu işlemde hukuki isabet görülmemiştir.” Gerekçesi ile aksi yönde tesis edilen işlemin iptaline karar verilmiştir.
Benzer şekilde Danıştay 10.Dairesinin 17.12.1985 tarih ve 1985/1991 esas, 1985/2137 sayılı kararında; “………..
soyut iddialarla davacı hakkında tesis edilen meslekten çıkarma yolunda ki işlemde mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.” Şeklinde somut bilgi ve tanık ifadelerine dayanmayan, sadece tarafların tek taraflı beyanlarına dayalı biçimde ceza verilmeyeceği bir anlamda bu içtihatlarda kabul edilmiştir.