Hukuki NET sitesinde paylaşımda bulunmak, soru sormak ve cevap yazmak için üye olun. Üyelik ücretsizdir.

Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

28-04-2005 11:02:21 unforgivable #

Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

Atatürk, ölümünden iki yıl önce şöyle demişti: "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür."
Birçok özdeyişleri var. Ama bu, onlar içinde özel bir yere sahip.
Bir büyük devrim, bundan daha güzel ve özlü bir biçimde anlatılamazdı.

Kemalist Devrim, her şeyden önce bir "kültür devrimi" idi. Çünkü geri kalmış ülke devrimleri her şeyden önce bir kültür devrimi olmak zorundadır.
Bir Fransız Devrimi'nde, toplumun altyapısı çoktan değişmişti. Kapalı tarım ekonomileri geride kalmıştı. Feodal beyler güç yitirirken, sanayi ve ticaretin güç kazandırdıkları öne çıkmıştı.
Kırlar boşalıyor, kentler gelişiyordu... Yeni bir düzen kurulmuştu. Yeni koşulların yarattığı, bir "yeni insan" söz konusu idi.
Fransız Devrimi, temelde, "eskimiş kurum"ları yenilemekten öte bir anlam taşımaz. Yani, o değişen yapıya ayakbağı olmaktan başka bir anlamı kalmamış olan kurumları... Oysa Anadolu devriminde, ne değişen altyapı vardı, ne de yeni altyapının ürünü olan "yeni insan" .. Fransa'da devrimi "yeni insan" gerçekleştirdi. Türkiye'de ise, devrim, "yeni insanı" yarattı. Yeni insan da "yeni altyapı"yı!
Gelişmiş ülkelerin devrimcileri, değişmenin arkasından yürürler. Geri kalmış ülkelerin devrimcileri ise, değişmenin önünden... Birisi katardır, birisi lokomotif.

Kemalizmin erek aldığı "yeni insan", nasıl bir insandı?
"Üreten, hakça paylaşan, özgürce düşünen, kendi kendini yönetebilen" bir insan... "Kul"luktan, "yurttaş"lığa geçmiş olan bir insan!
Atatürk'ün, devrimin temelini oluşturduğunu söylediği "kültür" nasıl bir kültürdü?

Laik, demokratik ve ulusal bir kültür.
Laiklik, sorunlara aklın ve bilimin ışığında çözüm arayabilme yolunu açıyordu... Demokratiklik, - kadın erkek eşitliği dahil - eşitliği ve özgürlüğü içeriyordu... Ulusallığın ise iki yönü vardı.
Bir yandan, kendi tarihsel köklerine ve özkültürüne kadar gitmek... Öte yandan, O "ulusal öğeleri" - Atatürk'ün uygarlık olarak nitelendirdiği - evrensel kültür değerleri ile beslemek.
Ve giderek varsıllaşan ulusal kültür ile uygarlığa katkı yapmak.

Atatürk'ün "kültür devrimi" - bazılarının öne sürdükleri gibi - Anadolu insanını köklerinden koparmadı... Tam tersine, Osmanlı döneminde unutulmuş ya da unutturulmuş olan geçmişi ile buluşturdu. Ve küçümsenmiş, horlanmış olan "halk kültürü" ile tanıştırıldı.
Atatürk şu sorunun yanıtını araştırıyordu:
"Türklerin Anadolu'da bir aşiretten bir devlet kurmaları olanaksız olduğuna göre, bu olayın gerçek yönü nasıl açıklanmalıdır?"
Bir yandan Anadolu'nun tarihi ve geçmiş kültürleri - binlerce yıl öncesine giderek - bir bütün olarak ele alındı ve benimsendi... Bir yandan, Türklerin tarihi Orta Asya'ya kadar uzanarak araştırıldı...
Bir yandan da, Arap ve Fars kültürünün etkisi altında yozlaşmış Osmanlı aydının kültürü değil, özgüllüğünü koruyan halk kültürü öne çıkarıldı.
Tarih devrimi, dil devrimi, harf devrimi, okuma seferberliği, halkevleri, halkodaları, Köy Enstitüleri, folklor araştırmaları, hatta müzik devrimi... Hep - bu ulusallıktan evrenselliğe yönelen - "kendine dönüş"ün köşe taşlarıdır.

Atatürk için batılılaşma bir "amaç" değildi. Sadece bir "araç"tı.
Taklidin her türüne karşıydı. Çünkü, "çağdaşlaşabilmek" için "yaratıcı olmak" gerektiğine inanıyordu.
Atatürk'ün kültür devrimini "batılılaşma" sananlar, Kemalizmi hiç mi hiç anlamamışlardır!





26-10-2008 21:29:44 monica #

Re: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

http://www.add.org.tr/images/stories...er_kislali.jpg

Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI

Ahmet Taner Kışlalı, 1939 yılında Zile'de doğdu. Kabataş Lisesi'nden sonra AÜ SBF'yi bitirdi. Paris Üniversitesi'nde Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi dalında doktora yaptı. 1972 yılında doçent oldu. 1977'de CHP listesinden İzmir milletvekili seçildi. 1978'de Bülent Ecevit hükümetinde Kültür Bakanı olarak yer aldı. 12 Eylül sonrasında üniversiteye dönerek 1988'de profesörlüğe yükseldi. Uzun süre AÜ İletişim Fakültesi'nde Siyaset Bilimi dersleri veren Kışlalı, Cumhuriyet gazetesinin köşe yazarları arasında yer alıyordu.1998 Genel Kurulu'nda Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilen ve bir süre de derneğimizin Genel Başkan Yardımcılığı'nı yürüten Ahmet Taner Kışlalı, 21.10.1999'da bombalı bir suikast sonucu öldürüldü.


Eserleri:
- Forces Politiques dans la Turquie Moderne - Öğrenci Ayaklanmaları
- Siyaset Bilimi
- Siyasal Sistemler-Siyasal Çatışma ve Uzlaşma
- Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği
- Kemalizm Laiklik ve Demokrasi
- Seçimsiz Demokrasi
- Bir Türk'ün Ölümü
- Ben Demokrat Değilim
---------------
Atatürk Devrimlerinin yılmaz savunucusunun hain bir saldırı sonucu kaybedişimizin 9 yılında rahmetle anıyorum.

Halkın her dediği demokrasinin gerekleri olarak kabul edilirse bu çoğunluk diktatörlüğü yaratabilir.
Demokrasinin sınırlarını halk belirlemez,
Demokrasinin temel ilkeleri belirler. Prof.Dr. Ahmet Taner Kışlalı
21-10-2009 22:56:08 monica #

Cevap: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

21.10.1999'da bombalı bir suikast sonucu öldürüldü.
Ölümünün 10 yılında saygıyla anıyoruz.


MUSTAFA KEMAL'E SALDIRMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ


Aziz Nesin yıllar önceki bir konuşmamız sırasında şöyle demişti: Geçmişte Atatürk'ü eleştirmiş olmaktan dolayı şimdi utanıyorum. Her geçen gün gözümde küçüleceğine tersine daha da büyüyor."
Benzer aşamadan geçmiş bir kişi olarak bu değerlendirmeyi gönülden paylaşmam zor değildi. Zaman bizleri değil Mustafa Kemal'i haklı çıkarmıştı.
Lenin'in Mao'nun Enver Hoca'nın Dimitrof'un heykellerinin yerlerde sürüklendiği resimlerinin duvarlardan kaldırıldığı Leningrad isminin St. Petersburg'a dönüştürüldüğü günümüzde bunu görebilmek kuşkusuz daha kolay.

* * *

Eğer Türkiye'de bir din devleti kurmak istiyorsanız Mustafa Kemal'e saldırmanız elbette ki tutarlıdır.

Eğer Türkiye'nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz Mustafa Kemal'e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır.

Ama "çağı yakalama" arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki - her garip şeyi yapanlara olduğu gibi - bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz ama inandırıcı olamazsınız.

Bir bakıyorsunuz; Kültür Bakanı'nı temsilen açık oturuma katılan bir sayın konuşmacı Kemalizmin Batı Avrupa'daki totaliter ideolojilerin etkisi altında kaldığını söylüyor. ( Çekinmese faşistlikle suçlayacak. )

Bir bakıyorsunuz; Marksist soldan ciddi bir düşünür "Halka sorulsaydı dil devrimini kabul eder miydi?" diye soruyor. ( Sanki referandumla devrim yapılabilirmiş gibi... )
Bir bakıyorsunuz; 60'lı yıllarda Atatürk'ün sosyalistliğini kanıtlamak için ter döken bir köşe yazarı şimdi onu küçültmek için tüm kalem kıvraklığını kullanma telaşı içinde.

Bir bakıyorsunuz; "orijinal" olabilme uğruna Atatürk'ü demokrasi karşıtı gösterebilmek için kendi eğilimlerine bilim kılıfı giydirme çabasına girenler var.
Mustafa Kemal'i bilimsel olarak değerlendirebilmenin yöntemi açık: Hangi koşullardaydı? Ne yapmak istiyordu? Ne yaptı? Sonuç ne oldu?

Hangi koşullarda yola çıktığını biliyoruz. Ne yapmak istediğini ise - en kıt zekâlıların bile yanlış anlayamayacağı kadar - açık söylemiş:
"Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk on yaşını doldururken demokrasinin bütün geleneklerini sırası geldikçe yerine koymalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur. Demokrasi maddi refah meselesi değildir. Böyle bir nazariyat vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını unutmayı amaçlar. Bir ulusu oluşturan bireylerin her çeşit özgürlüğü güven altında bulunmalıdır."
Ne yapmış?
Hiçbir şeyin devletin dışında olamadığı faşizmin yükselme döneminde bile Türk Dil ve Tarih Kurumları siyasal iktidarların etkisinden uzak bağımsız bir yapıda oluşturulmuş. Totaliter bir kültürden demokratrik bir kültüre geçiş için büyük çaba sarfetmiş
Dışarıda varolmayan çoğulculuğu tek partinin içinde adeta özendirmiş. "Devletçilik" resmi ideoloji iken özel sektör ve liberalizm savunucuları partinin ve devletin en üst düzeylerine kadar yükselebilmişler; parti içinde ayrı bir kanat oluşturmuşlar.
Chp'ye faşist bir model getirmek isteyenleri terslemiş. Bir muhalefet partisi kurulması deneyini - çok olumsuz koşullarda bile - kendi eliyle başlatmış.

Peki açtığı yol - tüm ihanetlere karşın - nereye varmış?
Eksikleri yanlışları olsa da hiçbir Müslüman ülkede var olmayan bir demokrasiye!..

* * *


Bir cümle hâlâ kulaklarımda: "Cesaretim olsa tıpkı İnce Mehmed'in destanını yazdığım gibi Mustafa Kemal'in de desatanını yazmak isterdim..."

8-MART-1992. AHMET TANER KIŞLALI. CUMHURİYET. G.Z.T
22-10-2009 12:54:39 Av.Dilek Kuzulu Yüksel #

Cevap: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

Saygıyla anıyorum...
22-10-2009 18:02:45 Av.Abbas Bilgili #

Cevap: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

Merhum Ahmet Taner Kışlalı'nın eski bir yazısını aşağıya alıyorum. Yazı kanımca bugün için de güncelliğini ve önemini koruyor. Gerçi bazı "Atatürkçü/ulusalcı" arkadaşların bu yazıdan pek de hoşlanacaklarını zannetmiyorum, ama PKK terörü karşısında Ahmet Taner Kışlalı'nın sunduğu alternatifleri açılıma olumlu ya da olumsuz tavır alanlar açısından okumakta yarar var diyorum.

12 Nisan 1992 tarihli Cumhuriyet

Ahmet Taner Kışlalı

'Ayrılıkçı' düşünce serbest olmalı!

KÜRT kökenli aydınlar da bir yol ayrımında, devlet de... İkisi de çok temel bir seçim yapmak zorundalar. Kürt kökenli aydınlar “Ya terör ya demokrasi” demek yükümlülüğü altındalar. Demokratik yolu seçer gibi gözükürken, terörü görmezden gelme ve PKK’nın cinayetlerine açıktan karşı çıkma yürekliliğini gösterememe ikircikliğine artık yer yok.
Devletin yapması gereken seçim ise biraz daha zordur: Devlet teröre de karşı ayrılıkçılığa da. Ama o da hangisinin daha önemli olduğuna karar vermek zorunda.
İnsanların öldürülmesi, okulların ve iş makinelerinin yakılması, kalkınmaya harcanacak kaynakların şiddeti önlemeye ayrılması dış dünyada sorunların artması mı daha önemli bir sorun, yoksa Türkiye’den kopmak isteyenlerin, bu düşüncelerini serbest bir biçimde savunabilmeleri mi daha tehlikeli?
* * *
İster sevgi ister korku nedeniyle halkın bir kesiminin olsun desteğini sağlamış olan terörle bir arada yaşamanın bedeli ortada.
Ama ayrılıkçı düşüncelerin yasal olarak tartışılabileceği bir ortamın, Güneydoğu’nun kopmasıyla sonuçlanacağı belli değil.
Yasakladığınız düşünce zaten var ve yasaklı olduğu için de savaşmanız çok zor.
Düşünce ve anlatı özgürlüğü üzerindeki tüm kısıtlamaları kaldırsanız. Ayrılıkçı ama barışçı olanlar ayrılsa; baskılara karşı öfkesini diye getirmek için PKK’ya destek verenler (o cepheden) ayrılsa.
Desteği azaldıkça terör, terör azaldıkça da onun neden olduğu baskıcı koşullar azalmayacak mı?
Olaylara daha soğukkanlı yaklaşılabilecek bir ortam doğsa.
Denizden uzak, sanayiden yoksun, güç doğa koşullarıyla baş başa birkaç ili alarak ayrılmak isteyenlerin, bölge halkının çoğunluğundan destek alabileceğine inanıyor musunuz?
......
Hedef küçültme sadece askerlikte değil, tüm toplumsal, ulusal ve uluslararası çatışmalarda geçerli olan bir stratejidir... Terörü yenmek için küçültmek; küçültmek için de iç ve dış desteklerini azaltmak gerekir...
* * *
Terörü en aza indirmenin sadece iki yolu var:
- Demokrasiyi ve insan haklarını rafa kaldırın. Kurunun yanında yaşın da yanmasına aldırış etmeyin. On binlerce insanın gerektiğinde kitlesel olarak ölmesini göze alın. Teröre bağlanmış umutları ve terörün kitle desteğini başka türlü bir terörle azaltabilirsiniz.
- Demokrasinizdeki kısıtlamaların tümünü kaldırın. Her türlü düşünce özgürlüğünü serbest bırakın. İsmail Beşikçi gibi sadece düşüncelerini açıklamış olmaktan başka suçu bulunmayanların cezaevlerinde çürümesinin hiçbir işe yaramadığını kabul edin. İnsanlarda, kendi koşullarını barışçı yollardan değiştirebilecekleri inancını doğurun. Terör umut ya da öfke boşaltma yolu olmaktan çıkar.
Ama “Biraz demokrasi, biraz baskı” derseniz ikisinden de beklediğiniz yararı sağlayamazsınız.
Denize girmeyen ya da tam giren hasta olmaz. Ama yarı beline kadar giren hiçbir zaman titremekten kurtulamaz.
Terör mü daha önemli, ayrılıkçı düşünce mi?
Türkiye gecikmeden tercihini yapmak zorundadır.
07-03-2010 22:19:10 monica #

Cevap: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

UNUTMAYALIM UNUTURMAYALIM.

Ahmet Taner Kışlalı

Mustafa Kemal`e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği

Aziz Nesin, yıllar önceki bir konuşmamız sırasında şöyle demişti:
"- Geçmişte Atatürk'ü eleştirmiş olmaktan dolayı şimdi utanıyorum. Her geçen gün gözümde küçüleceğine, tersine daha da büyüyor."
Benzer aşamadan geçmiş bir kişi olarak, bu değerlendirmeyi gönülden paylaşmam zor değildi. Zaman bizleri değil, Mustafa Kemal'i haklı çıkarmıştı.
Lenin'in, Mao'nun, Enver Hoca'nın, Dimitrof'un heykellerinin yerlerde sürüklendiği, resimlerinin duvarlardan kaldırıldığı, Leningrad isminin St. Petersburg'a dönüştürüldüğü günümüzde, bunu görebilmek kuşkusuz daha kolay.
* * *
Eğer Türkiye'de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal'e saldırmanız elbette ki tutarlıdır.
Eğer Türkiye'nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal'e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır.
Ama "çağı yakalama" arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki - her garip şeyi yapanlara olduğu gibi - bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız.

Bir bakıyorsunuz; Kültür Bakanı'nı temsilen açık oturuma katılan bir sayın konuşmacı, Kemalizmin Batı Avrupa'daki totaliter ideolojilerin etkisi altında kaldığını söylüyor. ( Çekinmese, faşistlikle suçlayacak. )
Bir bakıyorsunuz; Marksist soldan ciddi bir düşünür, "Halka sorulsaydı dil devrimini kabul eder miydi?" diye soruyor. ( Sanki referandumla devrim yapılabilirmiş gibi... )

Bir bakıyorsunuz; 60'lı yıllarda Atatürk'ün sosyalistliğini kanıtlamak için ter döken bir köşe yazarı, şimdi onu küçültmek için tüm kalem kıvraklığını kullanma telaşı içinde.
Bir bakıyorsunuz; "orijinal" olabilme uğruna, Atatürk'ü demokrasi karşıtı gösterebilmek için, kendi eğilimlerine bilim kılıfı giydirme çabasına girenler var.

Mustafa Kemal'i bilimsel olarak değerlendirebilmenin yöntemi açık: Hangi koşullardaydı? Ne yapmak istiyordu? Ne yaptı? Sonuç ne oldu?
Hangi koşullarda yola çıktığını biliyoruz. Ne yapmak istediğini ise - en kıt zekâlıların bile yanlış anlayamayacağı kadar - açık söylemiş:

"Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını doldururken, demokrasinin bütün geleneklerini sırası geldikçe yerine koymalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur. Demokrasi maddi refah meselesi değildir. Böyle bir nazariyat, vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını unutmayı amaçlar. Bir ulusu oluşturan bireylerin her çeşit özgürlüğü güven altında bulunmalıdır."

Ne yapmış?
Hiçbir şeyin devletin dışında olamadığı faşizmin yükselme döneminde bile, Türk Dil ve Tarih Kurumları, siyasal iktidarların etkisinden uzak, bağımsız bir yapıda oluşturulmuş. Totaliter bir kültürden demokratrik bir kültüre geçiş için büyük çaba sarfetmiş
Dışarıda varolmayan çoğulculuğu, tek partinin içinde adeta özendirmiş. "Devletçilik" resmi ideoloji iken, özel sektör ve liberalizm savunucuları partinin ve devletin en üst düzeylerine kadar yükselebilmişler; parti içinde ayrı bir kanat oluşturmuşlar.

Chp'ye faşist bir model getirmek isteyenleri terslemiş. Bir muhalefet partisi kurulması deneyini, - çok olumsuz koşullarda bile - kendi eliyle başlatmış.
Peki açtığı yol - tüm ihanetlere karşın - nereye varmış?
Eksikleri, yanlışları olsa da hiçbir Müslüman ülkede var olmayan bir demokrasiye!..
* * *
Bir cümle hâlâ kulaklarımda: "Cesaretim olsa, tıpkı İnce Mehmed'in destanını yazdığım gibi, Mustafa Kemal'in de desatanını yazmak isterdim..."
Ölümünden yarım yüzyıl sonra - ve tüm ideolojik değerlerin altüst olduğu bir dünyada - eğer bir kişi hâlâ Yaşar Kemal'de ve milyonlarca insanda bu duyguları yaratabiliyorsa, hâlâ güncelse, bunun anlamı açıktır.

Bu ülkede Atatürk'ü yıkarak olumlu bir şeyler yapabileceğini sananların, kendi küçük dünyaları içinde büyük bir yanılgı yaşadıklarına inanıyorum.

Cumhuriyet, 8 Mart 1992
Ahmet Taner Kışlalı
saygıyla anıyorum m.e.sezen
21-10-2010 18:38:15 monica #

Cevap: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

EVET, ATATÜRK SUÇLUDUR!..

Biz, asıl suçluyu bir kenara bırakıp suçsuzlarla uğraşıyoruz!
Evet... Bugünkü ortamın tek suçlusu Atatürk'tür!..

Eğer bugün 60 milyon insanımız, Batı Trakya'daki Türkün durumunda değilse, bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'te, kişi başına düşen ulusal geliri 70 dolar olan bir toplum, şimdi 2700 dolara ulaşmışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1929 - 39 yılları arasında, bütün dünyada sanayi üretimi yüzde 19 artarken, Türkiye'de yüzde 96 artmışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer Türk işçisi, Batı'daki gibi, çocuk yaşta yeraltında günde 14 - 16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa; bir oy hakkı için bile, Fransız işçisi gibi, 59 yıl kanlı bir savaşım vermek zorunda kalmamışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer Türk kadını; yasal olarak erkeğine eşitse; "köle" değilse, seçme ve seçilme hakkını, Fransız kadınından bile önce elde etmişse; kadınlar bugün Türkiye'de vali, bakan, başbakan bile olabiliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'te Darülfünun'daki öğrenci sayısı 2100 olan bir Türkiye'de, bugün yüzbinlerce genç üniversitelerde okuyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer açık havadaki klasik müzik konserlerini onbinlerce genç izliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer şeyhülislamlar "fetva" verip Kuran'ın Türkçe basımını engelleyemiyorsa; ezanlar düşman bayraklarının gölgesinde okunmuyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer bugün, Köy Enstitülü binlerce köylü çocuğu, kültür yaşamımıza damgalarını vurabiliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'lerde Ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığında bir ölçüde yaşayabilmişse; bunun suçlusu elbette ki odur!

* * *

Atatürk'ün suçları saymakla bitmez.


Bir zamanlar kralların, şahların, cumhurbaşkanlarının, başbakanların Ankara'yı ziyaret için kuyruk olmalarının sorumluluğu da Atatürk'e aittir...

Baskı rejimlerinden kaçan yüzbinlerce Batılı bilim adamının bir zamanlar Kemalist Türkiye'yi seçmesinin sorumluluğu da...

Faşit Mussolini'nin bile Türkiye'yi "Avrupalı" saymasının günahı da...

Ama suçlunun suçlarının iyi anlaşılabilmesi için, suçsuzların suçsuzluklarının da unutulmaması gerekir.

Sokaktaki adamın bile "miras hakkı"na dokunulamaz iken... Atatürk'ün vasiyetini çiğneyerek, Türk Dil ve Tarih Kurumlarını devletleştiren, Atatürk'ün miras gelirlerini, devletin aldığı memurlara dağıtan "beş general" suçsuzdur!

"Ben Atatürkçüyüm ve laikim" diyerek, din derslerinin zorunlu olması hükmünü anayasaya koydurtan, Alevi'nin, Hristiyan'ın, Yahudi'nin, "Sünni inancı"nı öğrenmesini zorunlu hale getiren Marmaris'teki emekli adam suçsuzdur!

Köy Enstitülerini kapatırken imam-hatip liseleri açanlar...
Laik liselerde eğitim görenlerin sayısı son 20 yılda 3 kat artarken, imam-hatip okullarını bitirenlerin sayısının 14 kat artmasını sağlayanlar... Menderes'ten, Demirel'e, Özal'dan Yılmaz'a, tüm "Atatürkçü laik" başbakanlar suçsuzdur!

Milli Eğitim Bakanlığı'nı şeriat yanlılarının işgaline terk edenler...
Sağlık ve Tarım Bakanlıklarını şeriatçılara peşkeş çekenler...
İçişleri Bakanlığı'nın yapısını bozup valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin şeriatçı olması için kollarını sıvayanlar...

Hepsi, hepsi suçsuzdur!

Asıl suç, Harp Okulu'nu şeriatçılara açmamakta direnen Kemalistlerdir!..
Sokaktaki adama küfreden suçludur; ama Atatürk'e küfreden suçsuzdur!..

* * *

Erbakanlar, Mezarcılar, Dicleler... Holding solcuları, numaracı cumhuriyetçi liboşlar... Şeriatçı, Kürt ırkçıları...

Hepsi de haklılar!

Onların ayaklarının altına halıları kim döşedi?
1950'den beri bu ülaaai yönetenler değil mi?...


A. Taner KIŞLALI
Cumhuriyet, 2 Mart 1994

mehmet emin sezen saygıyla anıyorum.

Ahmet Taner Kışlalı 21 Ekim 1999 günü saat 09:40'da Cumhuriyet gazetesine yazdığı son yazısını faksladıktan yaklaşık 19 dakika sonra evinden çıktı. 06 GK 377 plakalı aracına yönelen Kışlalı arabasının üstüne silecek ile kaput arasına konulmuş poşete sarılı paketi alıp sol eliyle kapıyı açtığı sırada büyük bir patlama meydana geldi. Sol kolu kopan Kışlalı site bekçisi Arif Emirhan Kılıç tarafından Bayındır Hastanesine götürüldü. Saat 10:02'de kalp koroner atışı durmuş nabzı hızlanmış ve bilinci kapanmış bir şekilde Tıp Fakültesi Hastanesine getirildi. Operatör Dr. Hasan Karakış tarafından yapılan muayene sonrası öldüğü tespit edildi ölüm raporu yine Hasan Karakış tarafından hazırlandı ve Dr. Ersin Kaya tarafından basın açıklamasıyla bildirildi. Mezarı Ankara'nın Ulus semtinde bulunan Devlet Kabristanı'ndadır.
03-04-2011 20:47:25 monica #

Cevap: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

http://img36.imageshack.us/img36/5113/wrl5tay0.png

Tanrı’yı Kim Kullanır? Giordano Bruno ne güzel söylemiş: ’’Kötüler Tanrı’yı, Tanrı ise iyileri kullanır!..’’
Tanrı peygamberleri kullanmış. Bilge kişileri kullanmış. Atatürk ve benzeri devrimcileri kullanmış…
Ya Tanrı’yı kimler kullanmış?
Gerilere gitmeye ne hacet!.. Ne demiş Türkiye’deki Nurcuların önderi Mehmet Kutlular: ’’- 28 Şubat sürecinin planları Gölcük’teki Deniz Kuvvetleri’nde yapıldı. Depremin üssü de orası. Depremin olmasında başörtülü öğrencilerin okullara alınmaması da rol oynadı…’’ Hem de bunları camide, Said-i Nursi için düzenlenen mevlitte söylemiş.

***
Türkiye’deki Nurcuların aslında iki önderi var. Birisi Mehmet Kutlular, ötekisi ise Fethullah Gülen.
Said-i Nursi Atatürk’ü ’’deccal’’ ilan etmiş. Cumhuriyete karşı savaş vermiş.
Ama ilkin Demokrat Parti’yi yönetenlerden, arkasından da Sayın Demirel ’den büyük saygı görmüş. ’’İade-i itibar’’ ı sağlanmış. Derken sahneye Prof. Şerif Mardin gibi, özellikle Amerikalılar nezdinde büyük saygınlığı olan bilim adamları çıkmışlar.
Said-i Nursi’yi peygamberlik düzeyine çıkaran, mucizeler yarattığını öne süren, ’’Anadolu aydınlanmasının öncüsü’’ gibi gösteren, övücü kaynakları alıp karşıt kaynaklara sırt çeviren, çok ’’bilimsel’’ (!) incelemeler döktürmüşler.

Ardından, Sayın Mardin’in Türkiye Bilimler Akademisi’ne üye yapılması için baskılar başlamış. İç ve ’’dış’’ baskılar… Özellikle de basındaki bazı numaracı cumhuriyetçiler tarafından desteklenen ve körüklenen baskılar.

Ve bu arada Fethullah Hoca almış başını gitmiş. Işık evleri.. Öğrenci yurtları.. Özel okullar.. Devletin köşe başlarına kadar uzanan bir imparatorluk.. Devletin okullarına devletçe ’’tavsiye’’ edilen cumhuriyet ve çağ karşıtı kitaplar. Papa ile sağlanan görüşme.. Devletin dış temsilcilerince havaalanlarında karşılanmalar.. Elçiliklerde konuk edilmeler. Niçin? ’’Ilımlı İslam’’ olduğu için. Müslümanları ’’cumhuriyet ile barıştıracağı’’ için!

***
Bir yanda Mehmet Kutlular. 17 yaşındaki kızı dört yıl önce eroinden ölmüş.
Depremi, ’’türban’’ ı vesile edip, Tanrı’yı en ilkel bir şekilde kullanmaya çalışıyor.
Öte yanda Fethullah Gülen. Son yıllarda, kamu önünde ağzından tek bir cumhuriyet karşıtı söz çıkmamış. Devlet büyükleriyle iyi ilişkiler kurmuş.

Ordu dışında hemen tüm önemli kurumlarda önemli ’’mevziler’’ elde etmiş.

ABD’nin ’’etkin’’ desteğini sağlamış. Görünüşte Atatürk’e ve cumhuriyete saygılı. Ama tüm eğitim ağı ile, cumhuriyetin temellerini ağır ağır kemiriyor.
Amacına ürkütmeden, acıtmadan ulaşma yöntemini seçmiş. Kutlular ve Gülen.
İkisi de Nurcu.. İnançları ve amaçları aynı, yöntemleri ayrı. Hangisini seçersiniz?..

Kırk katırı mı, kırk satırı mı? Hakkındaki bilgilerimiz arttıkça, Sayın Gülen beni korkutuyor. Bay Kutlular’a ise gönülden teşekkür etmek istiyorum. En körlerin bile gözünü açmak konusundaki katkıları için! Tanrı’nın kullandıkları ile Tanrı’yı kullananları daha iyi ayırmamızı kolaylaştırdığı için!

20 Ekim 1999 tarihli son yazısı

Nur içinde yatsın.
http://www.facebook.com/pages/Ahmet-...381534&theater
22-10-2011 18:18:38 monica #

Cevap: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

Düşünceleri yüzünden Öldürülen Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı aramızdan ayrılışının 12. yılında saygıyla anıyorum.
24-10-2016 20:41:15 monica #

Cevap: Re: Ahmet Taner KIŞLALI "kültür devrimini anlamak"

Alıntı:

mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
http://www.add.org.tr/images/stories...er_kislali.jpg

Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI

Ahmet Taner Kışlalı, 1939 yılında Zile'de doğdu. Kabataş Lisesi'nden sonra AÜ SBF'yi bitirdi. Paris Üniversitesi'nde Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi dalında doktora yaptı. 1972 yılında doçent oldu. 1977'de CHP listesinden İzmir milletvekili seçildi. 1978'de Bülent Ecevit hükümetinde Kültür Bakanı olarak yer aldı. 12 Eylül sonrasında üniversiteye dönerek 1988'de profesörlüğe yükseldi. Uzun süre AÜ İletişim Fakültesi'nde Siyaset Bilimi dersleri veren Kışlalı, Cumhuriyet gazetesinin köşe yazarları arasında yer alıyordu.1998 Genel Kurulu'nda Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilen ve bir süre de derneğimizin Genel Başkan Yardımcılığı'nı yürüten Ahmet Taner Kışlalı, 21.10.1999'da bombalı bir suikast sonucu öldürüldü.


Eserleri:
- Forces Politiques dans la Turquie Moderne - Öğrenci Ayaklanmaları
- Siyaset Bilimi
- Siyasal Sistemler-Siyasal Çatışma ve Uzlaşma
- Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği
- Kemalizm Laiklik ve Demokrasi
- Seçimsiz Demokrasi
- Bir Türk'ün Ölümü
- Ben Demokrat Değilim
---------------
Atatürk Devrimlerinin yılmaz savunucusunun hain bir saldırı sonucu kaybedişimizin 9 yılında rahmetle anıyorum.

Halkın her dediği demokrasinin gerekleri olarak kabul edilirse bu çoğunluk diktatörlüğü yaratabilir.
Demokrasinin sınırlarını halk belirlemez,
Demokrasinin temel ilkeleri belirler. Prof.Dr. Ahmet Taner Kışlalı

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, bombalı saldırı sonucu ölümünün 17. yılında,Saygıyla anıyorum.

http://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye...QUOOigzCiqi8fQ




™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.

♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.

Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.

Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi vd.

® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir.

‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.

📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.

This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.