Yerel internet haber sitesi yoluyla hakaret ve tazminat davası
İnternet ortamında yayın yapan yerel bir internet gazetesi sorumlu müdürüyüm.
Bir köşe yazarımızın köşesinde yazdığı yorumundan ötürü hem gazetem hem de yazarımız hakkında tazminat ve hakaret davası açıldı.
(Dava imtiyaz sahibi adına açılmıştır.)
Yazarın yayımlanan yazısı aşadaki gibidir bir suç unsuru oluşturmakta mıdır?
Davacı iddianamesinde
Söz konusu yazıda (***) için:
1. “Ülke yararına olmayan görüşlere itibar eden”
2. “… derin görüşlere selam çakarak…”
3. Başbakanına asker sopası gösterecek kadar ileri gidebilmişti”
4. “Yüce meclisin aldığı kararı eleştirmek ve onu uygulamamak sesin ne haddine”
5. “YÖK başkanının söylediklerine kulak asmayan” şeklinde hakaret içen ve habercilikle ilgisi olmayan ifadeler kullanılmış, müvekkil bu ifadeleler küçük düşürülmüş, hakkında kin ve nefret duyguları yaratılmıştır.
"Basın Kanunu, Medeni Kanun’un 24. ve Borçlar Kanunun 49. maddeleri gereğince, davalılar aleyhine ve müvekkil lehine müştereken ve müteselsilen 10.000 YTL manevi tazminata hükmedilmesi." şeklinde dava açılmıştır.
Kurum ve kişi isinleri (***) ve (x) olarak verilmiştir.
Yardımcı olursanız sevinirim.
Yazarımızın Yazısı
(***) Tavrı; Jakobenlik
Bir dostum bugün bana (xxx) Gazetesi Sahibi ve Başyazarı (xxx) beyin yazısını postalamış. “Türkiye Gerçekleri ve İki Örnek...” başlıklı yazıda Sayın (xxx) büyük bir hassasiyetle (***)’ün icraatlarını mercek altına almış ve YÖK ile çatışmasının (x iline) ve (x kuruma) yarar getirmeyeceğini çok güzel bir şekilde ifade etmiş. Ben de hiç yorumsuz, selamsız ve sabahsız yazıyı gönderen arkadaşıma “siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, yorumunuz nedir” diye cevap yazdım. Ancak cevabını da beklemedim. Öyle ya bunu bana gönderen ya sevdiği ve benim de istifade etmem için ya da sevmediği bu yazıdan benim de haberim olması için göndermiştir. Her iki halde de benim görüşüm değişmeyecekti.
Çünkü Sayın (***) çeşitli vesilelerle görüşünü açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır. Geldiği günden beri ulusalcılarla dans eden ve onların ülke yararına olmayan her görüşüne itibar eden bu zat, ülkenin Başbakanıyla bile çatışmayı göze aldığına göre bağlı bulunduğu bir kuruma da posta koyabilirdi. Sayın (***) “Anadolu’daki bazı kent üniversitelerinin kentleriyle bütünleşmek yerine kentleriyle ayrıştıklarını söyleyebiliriz. Bunlar yaşadıkları vilayetlere yazık ediyor. Yayın alanımızda bulunduğundan (x kurumuyla) ilgili kayıt düşeceğiz.” dedikten sonra Sayın (***) hem YÖK ile hem de hükümetin başı ile ortaya çıkan polemiklerine vurgu yaptıktan sonra Sayın (***) tavrını “Jakoben bir anlayışın demokrasiye direnişi veya azınlığın çoğunluğa tahakkümü olarak yorumluyoruz. Böyle olunca da kayıkçıların kavgasının bedelini nasıl balık bekleyen vatandaş ödüyorsa, Anayasa hükmüne direnen rektörlerin tutumunun bedelini de o iller çekecek gibi...” diyerek eleştiriyor.
Sayın (***) bu tutumu yeni değil daha geldiği günlerde derin güçlere selam çakarak “tarikat ve cemaatlere bu üniversitenin kapısının kapalı olduğu bilinmelidir” görüşünü açıkça deklare ediyordu. Oysa tarikat ve cemaatler dediği vehminden başkası değildi. Sanki başka bir ülkeye gelmiş müstemleke valisi edasıyla şehri ve üniversiteyi gerici güçlerden temizleyecekti. Daha sonra bu şahin kişiliğine yakışır tavır ile ülkenin demokratik yollarla gelmiş Başbakanına asker sopası gösterecek kadar ileri gidebilmişti. Sayın (***) bununla da kalmayarak alacağı personelin bütün vasıflarını sayacak kadar ileri gidebilmiş ve adeta kişiye özel iş ilanları verebilmişti. Şimdi de kalkmış “Dinsel mülahazalarla yola çıkılarak yapılacak düzenlemeler, hukuksal bir nitelik taşımaz ve aynı zamanda hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.” diyebiliyor. Sanki bu mülahazalar ileri sürülerek bir karar alınmış gibi. Hangi mülahaza olursa olsun Yüce Meclisin aldığı bir kararı eleştirmek ve onu uygulamamak senin ne haddine? Ama dayandığı güce o kadar bel bağlamış ki “hasmı kadı olanın yardımcısı Allah olsun” misali kimi kime şikayet edeceksin? Şikayet edilenler “bizler cumhuriyetin rektörleriyiz; cumhuriyetin savcıları bize ne yapacak?” diyorsa bu işi konuşmak ve halletmek daha uzun sürer.
Sayın (xxx), (x illerinin) üniversitelerinin rektörlerinin türban konusunda gösterdiği hassasiyeti takdirle ifade ettikten sonra “İşte o zaman (x ili) halkı bakalım rektörüne ne diyecek? Sen (xxx) Üniversitelerinin rektörlerinden daha mı laiktin?”diye soracağını belirtiyor. “(***) YÖK’le giriştiği kavganın bedelini bize göre (x ili) halkı ve üniversitesi ödeyecek.” diyor. Güzel söze ne denir veya daha nasıl açıkça ifade edilir ki…
Geldiği günden beri halkın değerlerine hiç değer vermeyen, halkın seçtiğine posta koyan, YÖK Başkanın söylediklerine kulak asmayan biri hangi imkanlarla üniversitesini geliştirip zenginleştirecek! Üniversite han, Sayın (xxx) de yolcudur. O gider ama üniversite bize kalacaktır. Kendi kişisel görüş ve düşüncelerini bir kenara koyup üniversite için yapacağı şeyin azamisini yapma gayreti işçinde olmalıdır. Yoksa birileriyle itişip kakışarak bir yere varılamayacağını en iyi rektörün bilmesi gerekir.
Bir köşe yazarımızın köşesinde yazdığı yorumundan ötürü hem gazetem hem de yazarımız hakkında tazminat ve hakaret davası açıldı.
(Dava imtiyaz sahibi adına açılmıştır.)
Yazarın yayımlanan yazısı aşadaki gibidir bir suç unsuru oluşturmakta mıdır?
Davacı iddianamesinde
Söz konusu yazıda (***) için:
1. “Ülke yararına olmayan görüşlere itibar eden”
2. “… derin görüşlere selam çakarak…”
3. Başbakanına asker sopası gösterecek kadar ileri gidebilmişti”
4. “Yüce meclisin aldığı kararı eleştirmek ve onu uygulamamak sesin ne haddine”
5. “YÖK başkanının söylediklerine kulak asmayan” şeklinde hakaret içen ve habercilikle ilgisi olmayan ifadeler kullanılmış, müvekkil bu ifadeleler küçük düşürülmüş, hakkında kin ve nefret duyguları yaratılmıştır.
"Basın Kanunu, Medeni Kanun’un 24. ve Borçlar Kanunun 49. maddeleri gereğince, davalılar aleyhine ve müvekkil lehine müştereken ve müteselsilen 10.000 YTL manevi tazminata hükmedilmesi." şeklinde dava açılmıştır.
Kurum ve kişi isinleri (***) ve (x) olarak verilmiştir.
Yardımcı olursanız sevinirim.
Yazarımızın Yazısı
(***) Tavrı; Jakobenlik
Bir dostum bugün bana (xxx) Gazetesi Sahibi ve Başyazarı (xxx) beyin yazısını postalamış. “Türkiye Gerçekleri ve İki Örnek...” başlıklı yazıda Sayın (xxx) büyük bir hassasiyetle (***)’ün icraatlarını mercek altına almış ve YÖK ile çatışmasının (x iline) ve (x kuruma) yarar getirmeyeceğini çok güzel bir şekilde ifade etmiş. Ben de hiç yorumsuz, selamsız ve sabahsız yazıyı gönderen arkadaşıma “siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, yorumunuz nedir” diye cevap yazdım. Ancak cevabını da beklemedim. Öyle ya bunu bana gönderen ya sevdiği ve benim de istifade etmem için ya da sevmediği bu yazıdan benim de haberim olması için göndermiştir. Her iki halde de benim görüşüm değişmeyecekti.
Çünkü Sayın (***) çeşitli vesilelerle görüşünü açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır. Geldiği günden beri ulusalcılarla dans eden ve onların ülke yararına olmayan her görüşüne itibar eden bu zat, ülkenin Başbakanıyla bile çatışmayı göze aldığına göre bağlı bulunduğu bir kuruma da posta koyabilirdi. Sayın (***) “Anadolu’daki bazı kent üniversitelerinin kentleriyle bütünleşmek yerine kentleriyle ayrıştıklarını söyleyebiliriz. Bunlar yaşadıkları vilayetlere yazık ediyor. Yayın alanımızda bulunduğundan (x kurumuyla) ilgili kayıt düşeceğiz.” dedikten sonra Sayın (***) hem YÖK ile hem de hükümetin başı ile ortaya çıkan polemiklerine vurgu yaptıktan sonra Sayın (***) tavrını “Jakoben bir anlayışın demokrasiye direnişi veya azınlığın çoğunluğa tahakkümü olarak yorumluyoruz. Böyle olunca da kayıkçıların kavgasının bedelini nasıl balık bekleyen vatandaş ödüyorsa, Anayasa hükmüne direnen rektörlerin tutumunun bedelini de o iller çekecek gibi...” diyerek eleştiriyor.
Sayın (***) bu tutumu yeni değil daha geldiği günlerde derin güçlere selam çakarak “tarikat ve cemaatlere bu üniversitenin kapısının kapalı olduğu bilinmelidir” görüşünü açıkça deklare ediyordu. Oysa tarikat ve cemaatler dediği vehminden başkası değildi. Sanki başka bir ülkeye gelmiş müstemleke valisi edasıyla şehri ve üniversiteyi gerici güçlerden temizleyecekti. Daha sonra bu şahin kişiliğine yakışır tavır ile ülkenin demokratik yollarla gelmiş Başbakanına asker sopası gösterecek kadar ileri gidebilmişti. Sayın (***) bununla da kalmayarak alacağı personelin bütün vasıflarını sayacak kadar ileri gidebilmiş ve adeta kişiye özel iş ilanları verebilmişti. Şimdi de kalkmış “Dinsel mülahazalarla yola çıkılarak yapılacak düzenlemeler, hukuksal bir nitelik taşımaz ve aynı zamanda hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.” diyebiliyor. Sanki bu mülahazalar ileri sürülerek bir karar alınmış gibi. Hangi mülahaza olursa olsun Yüce Meclisin aldığı bir kararı eleştirmek ve onu uygulamamak senin ne haddine? Ama dayandığı güce o kadar bel bağlamış ki “hasmı kadı olanın yardımcısı Allah olsun” misali kimi kime şikayet edeceksin? Şikayet edilenler “bizler cumhuriyetin rektörleriyiz; cumhuriyetin savcıları bize ne yapacak?” diyorsa bu işi konuşmak ve halletmek daha uzun sürer.
Sayın (xxx), (x illerinin) üniversitelerinin rektörlerinin türban konusunda gösterdiği hassasiyeti takdirle ifade ettikten sonra “İşte o zaman (x ili) halkı bakalım rektörüne ne diyecek? Sen (xxx) Üniversitelerinin rektörlerinden daha mı laiktin?”diye soracağını belirtiyor. “(***) YÖK’le giriştiği kavganın bedelini bize göre (x ili) halkı ve üniversitesi ödeyecek.” diyor. Güzel söze ne denir veya daha nasıl açıkça ifade edilir ki…
Geldiği günden beri halkın değerlerine hiç değer vermeyen, halkın seçtiğine posta koyan, YÖK Başkanın söylediklerine kulak asmayan biri hangi imkanlarla üniversitesini geliştirip zenginleştirecek! Üniversite han, Sayın (xxx) de yolcudur. O gider ama üniversite bize kalacaktır. Kendi kişisel görüş ve düşüncelerini bir kenara koyup üniversite için yapacağı şeyin azamisini yapma gayreti işçinde olmalıdır. Yoksa birileriyle itişip kakışarak bir yere varılamayacağını en iyi rektörün bilmesi gerekir.