Re: Yönetim kurulu üyeleri amme borçlarından hangi oranda sorumludur
Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Vergi Borcundan Sorumluluğu
Geçtiğimiz yazılarda sırasıyla anonim şirketlerin yönetim kurulunu ve üyelik mevkiini aktarmış, sonra da yönetim kurulu üyelerinin ticaret hukukundan doğan sorumluluklarını irdelemiştik. Bu yazımızda ise yönetim kurulu üyelerinin vergi hukukundan doğan sorumluluklarına kısaca bir göz atacağız.
Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinin birinci fıkrasında, tüzel kişilerin mükellef veya vergi sorumlusu olarak üzerlerine düşen görevlerin bunların kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği; aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu ödevlerin yerine getirilmemesi halinde ise mükellef veya vergi sorumlusunun malvarlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların (ceza, gecikme faizi veya zammı, takip gideri vb.) kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü gibi Türk vergi sisteminde kanuni temsilci, temsilcisi olduğu mükellef veya sorumluların vergi ile ilgili ödevlerini zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirmesi konusunda yükümlü kılınmış kişi veya kişilerdir.
Anonim şirketlerde kanuni temsilci kavramı ile işaret edilen, "yönetim kurulu"dur. Zira Ticaret Kanunumuza göre anonim şirketler, yönetim kurulu tarafından temsil ve idare olunur. Anonim şirketlerde yönetim kurulunun, hem temsil, hem de idare konusunda işlevleri vardır. Vergi borcunu ödemek görevi, "temsil" ile değil, "idare" ile ilgilidir. Anonim şirketin iç yapısına göre vergi borcunu ödemekle görevli olan kişi veya kişiler kanuni temsilci olarak sorumlu tutulabilirler .
Şirket yönetim kurulu üyeleri kendi arasında bir iş bölüşümü yapmışlar ve vergi ile işleri bir veya birden fazla üyeye bırakmışlarsa, bu takdirde sorumluluğun onlara ait olması gerekir. Eğer böyle bir iş bölüşümü yoksa veya iş bölüşümünde vergisel sorumlulukların bırakıldığı yönetim kurulu üyelerinden amme alacağı temin edilememişse, bütün yönetim kurulu üyeleri müteselsilen sorumlu olurlar. Yönetim kurulu üyeleri bu sorumluluktan doğa borçları için bütün malvarlıkları ile sorumludur. Vergi hukukunda, özel hukukta olduğu gibi, sınırlı sorumluluk müessesesi yer almamış, kural olarak bütün sorumluluk halleri sınırsız, tüm malvarlığını kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Vergi ve buna bağlı borçlar için kanun temsilciye, yani yönetim kurulu üyelerine müracaat edilebilmesi için, tüzel kişilik hakkında yapılan takibin semeresiz kalması, yani borcu tümü ile karşılamamış olması gerekir. Bunun göstergesi ise şirketin acz içinde olması, yani şirket hakkında "aciz fişi"nin tanzim edilmiş olmasıdır. Ancak bazı hallerde, acz fişi hukuken düzenlemeyecek olsa dahi, şirketin acz halinde bulunduğu açıksa, yine yönetim kurulu üyesi aleyhine takip yapılabilir. Örneğin, asıl borçlu şirketin bulunamaması, tüm malvarlığının haczedilmesine karşılık haczedilen malların değerinin borcu karşılamaya yetmeyecek derecede olduğunun mahkeme kararı veya bilirkişi aracılığı ile tespit edilmiş olması gibi.
Şirketin takibi sırasında, vergi ve buna bağlı borçlar zaten kesinleşmiş olduğundan, yönetim kurulu üyeleri aleyhine yeniden tarh ve tebliğ işlemi yapılmasına gerek yoktur.
Bu arada yönetim kurulunda, kendisi pay sahibi olmamakla birlikte, şirket pay sahiplerini temsilen görev yapan üyelerin durumu özellik arz etmektedir. Kanaatimizce burada, bu şekildeki yönetim kurulu üyesi aleyhine takip yapılamaması gerekir. Burada sorumluluğun, yönetim kurulunda temsilcisini görevlendiren pay sahibi tüzel kişiye ait olması gerekir. Bu nedenle takibin, yönetim kurulunda temsilcisi bulunan tüzel kişiye yönlendirilmesi, onun malvarlığından da vergi alacağının temin edilememesi halinde, yine onun yönetim kuruluna gidilmesi gerekir.
Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu, görev yaptığı süre ile sınırlıdır. Ancak görevden fiilen veya istifa suretiyle ayrılan üyelerin, bu hususun tescil ve ilan ettirilmesi konusunda titizlik göstermelerinde yarar vardır. Zira, idare uygulamada bu konuda tescil ve ilana itibar etmektedir. Yargı kararlarında ise konu "yerleşik içtihat" düzeyinde net değildir. Bazı kararlar fiili duruma itibar ederken, bazı kararlarda ise tescile itibar edildiği görülmektedir.
Görüldüğü gibi, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunda, ticaret ve vergi hukuku "kusur karinesi" bakımından uyum içerisindedir. Her iki hukuk dalı da, alacaklıya yönetim kurulu üyesinin kusurunu ispat yükü yüklememiştir. Ancak fark, ticaret hukukunun yönetim kurulu üyelerine kusursuzluğunu ispat ederek sorumluluktan kurtulma olanağı sağlamış olmasına karşılık, vergi hukukunun böyle bir olanağı sağlamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Vergi hukuku düzenlemesi, bu yönü ile, yani kusursuzluğunu ispat ile sorumluluktan kurtulma olanağını getirmemesi, uygulamada pek çok haksızlığa veya hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açmaktadır .
28.02.2005
Bumin DOĞRUSÖZ
(Dünya Gazetesi)