Hoş-görü/kültür/yabancılaşma üzerine
HOŞ-GÖRÜ, KÜLTÜR, YABANCILAŞMA ÜZERİNE
.../..
hoş-görü,bir bakış açısı olarak iyi karşılamak beğenilmese de anlamaya çalışmaktır; bir birini anlamamak yabancılaşmayla eş anlamlıdır; tanımak yabancılaşmayı ortadan kaldıran bir bilgi değildir; yalnızca değerlendirme yapmayı sağlar. Tanımaya çalışmak aslında bir yönden karşıdaki ile kendi arasında var olan eğilimleri, duygu ve düşünce kalıplarını öğrenmek ve bunları ilişkinin yönünü tesbit etmeye yönelme düşüncesinden doğar. Özünde karşı-duruşun nasıl olması gerektiği olgusunu taşır. Anlamaya çalışmak ise daha esnek olup, karşıdaki kişiyi önemsemek ile başlar. Böyle bir çabada karşı-duruşu belirleme düşüncesi aslında yoktur. Tam tersine kazanmak, ortak yönelimleri çoğaltarak ?ayrıksınları kendine özgü sayarak- ortak bir yürüyüş alanı belirlemeye yönelik bir çabadır. ?ilkine göre daha zordur- Canlı doğaya baktığımızda hayvan türleri arasında bir hoş-görmekten söz etmek mümkün görülmemektedir. Doğal seçmecilik ve iç-güdüsel var-olma ile türün varlığını sürdürme şeklindeki doğal ve iç yasaların egemen olduğu açıktır. Buradan hemen şu sonuca varmak mümkündür. Hoş-görmek bir kültür olgusudur ve tarihsel içeriği ile devşirilerek/dönüşerek günümüze kadar gelmiştir. Kültür doğaya yabancılaşma ile başlar. Ancak doğayı tahrip etmekle kendini de yok eder. Doğaya geri-dönebilen tüm türlerin yaşama hakkına saygılı bilim-tekniğini ve buna bağlı olarak sanat ve etiğini geliştirdiği ölçeklerde bir değere sahip olabilir; yoksa, hayvan türleri arasında var-olan doğal seleksiyonun insan türünde kültürel seleksiyonu ile karşılaşması kaçınılmazdır. İnsan türünün kendisi arasında geliştirmiş olduğu düşünsel yapısına bağlı olan anlamaya çalışma yargısı hoş-görü kültürünü doğururken ne yazık ki bunun tüm canlı doğaya yönelen bir gelişme izlemediğini üzülerek tesbit etmek mümkündür. Hoş-görünün temelinde insan-düşünce-kültür yattığına göre bu olgunun aslında bir değerler/yargılar içeriğinin olduğu da açıktır. Bireysel özgür insana ilişkin tüm düşünceler ayrım gözetilmeksizin anlaşılmaya değerdir; hoş-görülebilir. Ancak hoş-görünün bir sınır olmalı mıdır? Her şey sonsuz olduğuna göre hoş-görü de sınırsız olmalıdır denebilir mi? Günümüze kadar tüm kültürlerin yoğun çabaları, emekleri, öz-verileri ve mücadeleleri sonucunda edinilen evrensel hak ve özgürlüklere ilişkin kazanımlara yönelen, onları yok etmeyi hedefleyen düşünce akımları salt düşünce bazında hoş-görülebilir ve tartışarak, karşı kanıtlarla içeriksizleştirilebilir ve etkisizleştirilebilirlerse de bu değerlere yönelik şiddetsel eylemin hoş-görü ile karşılanması mümkün değildir. Hoş-görü bir değer yargısıdır ve insana ilişkindir. Tüm canlıya, doğaya olumsuz yönden yaklaşan düşünce açıklamaları hoş-görülseler de bunların yanlış olduğunu açıklamak, tartışmak ve karşı kanıtlarını ortaya koymak şeklindeki düşünce de hoş-görüsüzlük olarak yorumlanamaz.
30 Ağustos 2007
Küçüksu,
.../..
hoş-görü,bir bakış açısı olarak iyi karşılamak beğenilmese de anlamaya çalışmaktır; bir birini anlamamak yabancılaşmayla eş anlamlıdır; tanımak yabancılaşmayı ortadan kaldıran bir bilgi değildir; yalnızca değerlendirme yapmayı sağlar. Tanımaya çalışmak aslında bir yönden karşıdaki ile kendi arasında var olan eğilimleri, duygu ve düşünce kalıplarını öğrenmek ve bunları ilişkinin yönünü tesbit etmeye yönelme düşüncesinden doğar. Özünde karşı-duruşun nasıl olması gerektiği olgusunu taşır. Anlamaya çalışmak ise daha esnek olup, karşıdaki kişiyi önemsemek ile başlar. Böyle bir çabada karşı-duruşu belirleme düşüncesi aslında yoktur. Tam tersine kazanmak, ortak yönelimleri çoğaltarak ?ayrıksınları kendine özgü sayarak- ortak bir yürüyüş alanı belirlemeye yönelik bir çabadır. ?ilkine göre daha zordur- Canlı doğaya baktığımızda hayvan türleri arasında bir hoş-görmekten söz etmek mümkün görülmemektedir. Doğal seçmecilik ve iç-güdüsel var-olma ile türün varlığını sürdürme şeklindeki doğal ve iç yasaların egemen olduğu açıktır. Buradan hemen şu sonuca varmak mümkündür. Hoş-görmek bir kültür olgusudur ve tarihsel içeriği ile devşirilerek/dönüşerek günümüze kadar gelmiştir. Kültür doğaya yabancılaşma ile başlar. Ancak doğayı tahrip etmekle kendini de yok eder. Doğaya geri-dönebilen tüm türlerin yaşama hakkına saygılı bilim-tekniğini ve buna bağlı olarak sanat ve etiğini geliştirdiği ölçeklerde bir değere sahip olabilir; yoksa, hayvan türleri arasında var-olan doğal seleksiyonun insan türünde kültürel seleksiyonu ile karşılaşması kaçınılmazdır. İnsan türünün kendisi arasında geliştirmiş olduğu düşünsel yapısına bağlı olan anlamaya çalışma yargısı hoş-görü kültürünü doğururken ne yazık ki bunun tüm canlı doğaya yönelen bir gelişme izlemediğini üzülerek tesbit etmek mümkündür. Hoş-görünün temelinde insan-düşünce-kültür yattığına göre bu olgunun aslında bir değerler/yargılar içeriğinin olduğu da açıktır. Bireysel özgür insana ilişkin tüm düşünceler ayrım gözetilmeksizin anlaşılmaya değerdir; hoş-görülebilir. Ancak hoş-görünün bir sınır olmalı mıdır? Her şey sonsuz olduğuna göre hoş-görü de sınırsız olmalıdır denebilir mi? Günümüze kadar tüm kültürlerin yoğun çabaları, emekleri, öz-verileri ve mücadeleleri sonucunda edinilen evrensel hak ve özgürlüklere ilişkin kazanımlara yönelen, onları yok etmeyi hedefleyen düşünce akımları salt düşünce bazında hoş-görülebilir ve tartışarak, karşı kanıtlarla içeriksizleştirilebilir ve etkisizleştirilebilirlerse de bu değerlere yönelik şiddetsel eylemin hoş-görü ile karşılanması mümkün değildir. Hoş-görü bir değer yargısıdır ve insana ilişkindir. Tüm canlıya, doğaya olumsuz yönden yaklaşan düşünce açıklamaları hoş-görülseler de bunların yanlış olduğunu açıklamak, tartışmak ve karşı kanıtlarını ortaya koymak şeklindeki düşünce de hoş-görüsüzlük olarak yorumlanamaz.
30 Ağustos 2007
Küçüksu,