Vicdanını satmayan bilge
Vicdan; “insanın bütün duygu ve düşüncelerini, bu duygu ve düşüncelerdeki maksat ve niyetleri adım adım izleyen, hiçbirisini kaçırmayan, hatır, gönül, hoşgörü, merhamet, dostluk, iltimas vb. tanımadan yargılayıp sorumluluğu takdir eden her zaman uyanık bir hakim” olarak tanımlanıyor.
Bu aralar milletçe belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey vicdan. Durup bir düşünmemiz lazım... Eğer bu toplumun gerçekten vicdanı olsaydı ;
Asmayalım da besleyelim mi diyenler, asanlar, işkence edenler toplumda itibar görmeye devam ederler miydi?
Ülkenin aydınları patır patır faili meçhullere kurban giderken, faillerin yakalanacağına şeref sözü verenler, bugün hala şerefli addedilir miydi?
Biçare vatandaşa dışkı yediren üniformalılar, bunları kolundan tutup derhal içeri tıkmak varken, yapmayıp bizi bütün dünyaya rezil edenler cezasız kalır ve çarçabuk unutulur muydu?
Aydınlar, sanatçılar diri diri yakılır, olaylarda sorumluluğu olanlar milletvekili seçilir miydi?
14’ünde kızlara taciz, tecavüz edenler, bir de sözde Dini gerekçelerle bin dereden su getirilerek korunmaya çalışılır mıydı?
İşçileri Taksim’e sokmayacağız diye hastahane bahçelerine gaz bombası atanların amirleri yerlerinde oturmaya devam edebilirler miydi?
Gencecik çocukların şehit olma veya yaralanma haberleri bu derece kanıksanır ve hiçbir şey olmamış gibi son Bodrum haberlerini almak için Televolelere zap yapılır mıydı? Bu çocuklara kurşun sıkanları, pusu kuranları bir türlü terörist olarak kabul etmeyenler insan kabul edilir miydi?
Kadınların dörtte biri okuma yazma bilmez, yine ancak dörtte biri iş hayatına katılabilir, taciz tecavüz mağduru olur, töre cinayetlerine kurban giderlerken, Diyanet sitesinde utanmadan neredeyse kadın evden çıkmasın manasına gelecek yeni sınırlamalar getirenler Din bilgininden sayılır mıydı?
Üç kuruş daha fazla kazanmak uğruna tedbir almayıp, Tuzla’da işçi katliamı yapanların ve bunca zamandır bunlara göz yumanların yakalarına yasalar derhal yapışmaz mıydı?
Ülkenin yarısı açlık sınırında iken, ihtişam içerisinde yaşayan, hortumcu çakma dindarlara itibar edilir miydi?
Tam bağımsız Türkiye diyen ve asılan çocukları , darbeci, Ergenekoncu olarak tanımlamaya cüret eden bir paçavra, bu ülkede gazete kabilinden alıcı bulmaya devam edebilir miydi? O paçavrada çalışmakta olan ve eğer varsa kendisine solcu diyenler orada bir dakika daha kalır mıydı?
Yaz, yaz , bitmez...
Vicdan ne yazık ki ayağa düştü ve satılığa çıktı. “İmam öğretmeni yendi” diyor bir profesör. Oysa Cumhuriyet öğretmenden “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller” istemişti. Cumhuriyetin siyasileri ilk iş Halkevlerini, Köy Enstitülerini kapattılar, ardından fikri hür, irfanı hür öğretmenleri içeri attılar. Fikrin yerini nohut bulgur, irfanın ve vicdanın da yerini hurafeler alınca işte gelinen nokta...
Bu toz dumanda, vicdanını satmayan bilgeler hala varsa ve başarılı olabiliyorlarsa, herşey bitmemiş demektir.
“Bu ödülü tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme adıyorum.”
Sağol Nuri Bilge Ceylan...
Bu aralar milletçe belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey vicdan. Durup bir düşünmemiz lazım... Eğer bu toplumun gerçekten vicdanı olsaydı ;
Asmayalım da besleyelim mi diyenler, asanlar, işkence edenler toplumda itibar görmeye devam ederler miydi?
Ülkenin aydınları patır patır faili meçhullere kurban giderken, faillerin yakalanacağına şeref sözü verenler, bugün hala şerefli addedilir miydi?
Biçare vatandaşa dışkı yediren üniformalılar, bunları kolundan tutup derhal içeri tıkmak varken, yapmayıp bizi bütün dünyaya rezil edenler cezasız kalır ve çarçabuk unutulur muydu?
Aydınlar, sanatçılar diri diri yakılır, olaylarda sorumluluğu olanlar milletvekili seçilir miydi?
14’ünde kızlara taciz, tecavüz edenler, bir de sözde Dini gerekçelerle bin dereden su getirilerek korunmaya çalışılır mıydı?
İşçileri Taksim’e sokmayacağız diye hastahane bahçelerine gaz bombası atanların amirleri yerlerinde oturmaya devam edebilirler miydi?
Gencecik çocukların şehit olma veya yaralanma haberleri bu derece kanıksanır ve hiçbir şey olmamış gibi son Bodrum haberlerini almak için Televolelere zap yapılır mıydı? Bu çocuklara kurşun sıkanları, pusu kuranları bir türlü terörist olarak kabul etmeyenler insan kabul edilir miydi?
Kadınların dörtte biri okuma yazma bilmez, yine ancak dörtte biri iş hayatına katılabilir, taciz tecavüz mağduru olur, töre cinayetlerine kurban giderlerken, Diyanet sitesinde utanmadan neredeyse kadın evden çıkmasın manasına gelecek yeni sınırlamalar getirenler Din bilgininden sayılır mıydı?
Üç kuruş daha fazla kazanmak uğruna tedbir almayıp, Tuzla’da işçi katliamı yapanların ve bunca zamandır bunlara göz yumanların yakalarına yasalar derhal yapışmaz mıydı?
Ülkenin yarısı açlık sınırında iken, ihtişam içerisinde yaşayan, hortumcu çakma dindarlara itibar edilir miydi?
Tam bağımsız Türkiye diyen ve asılan çocukları , darbeci, Ergenekoncu olarak tanımlamaya cüret eden bir paçavra, bu ülkede gazete kabilinden alıcı bulmaya devam edebilir miydi? O paçavrada çalışmakta olan ve eğer varsa kendisine solcu diyenler orada bir dakika daha kalır mıydı?
Yaz, yaz , bitmez...
Vicdan ne yazık ki ayağa düştü ve satılığa çıktı. “İmam öğretmeni yendi” diyor bir profesör. Oysa Cumhuriyet öğretmenden “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller” istemişti. Cumhuriyetin siyasileri ilk iş Halkevlerini, Köy Enstitülerini kapattılar, ardından fikri hür, irfanı hür öğretmenleri içeri attılar. Fikrin yerini nohut bulgur, irfanın ve vicdanın da yerini hurafeler alınca işte gelinen nokta...
Bu toz dumanda, vicdanını satmayan bilgeler hala varsa ve başarılı olabiliyorlarsa, herşey bitmemiş demektir.
“Bu ödülü tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme adıyorum.”
Sağol Nuri Bilge Ceylan...