Cevap: Mobbing davası
KAMU GÖREVLİSİ OLAN MOBBİNG ZORBASI ALEYHİNE AÇILACAK DAVALARDA GÖREVLİ MAHKEME SORUNU
Çalışanların kanayan yarası olan ve Ülkemizde yeni yeni hukuki zeminde savaş açılan mobbing yani Türkçe deyimi ile psikolojik taciz olgusunda, mobbingi uygulayan şahsın diğer deyimi ile mobbing zorbasının kamu görevlisi olması halinde, aleyhine açılacak manevi tazminat davalarının, Adli Yargıda mı yoksa İdari Yargıda mı görülmesi gerektiği son günlerde tartışılır bir konu haline gelmiştir.
Bu hukuki sorunu irdeleyebilmek için öncelikle mobbing’in tanımını yapmak gerekecektir.
Mobbing doktirinde; Bir işyerinde hedef seçilen bir çalışana, asıl maksat gizlenerek, yasal işlem yapılıyormuş gibi gösterilerek bir kişi ya da bir grup tarafından insan onuru ile bağdaşmayan eylem ve işlemlerle sürekli ve sistematik olarak belirli bir süre hukuk ve etik dışı yollarla yapılan ve mağdurun psikolojik, ekonomik veya sosyal statüsünde olumsuzluklar meydana getiren uygulamaların bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Mobbing olgusunda üç unsurun varlığından söz edilmektedir. Bir tanesi mobbingi uygulayan kişi buna zorba, diğeri mobbinge maruz kalan kişi buna mağdur ,üçüncüsü ise bu olaylar zinciri izleyen ancak her hangi bir müdahalede bulunmayan sınıf bunlara ise seyirci denilmektedir.
Burada mobbing zorbasının kamu görevlisi olması halinde, kamu görevlileri aleyhine açılacak tazminat davalarının çözüm yerinin İdari Mahkemeler olması hasebiyle, kamu görevlisi aleyhine açılacak mobbing davasının yani manevi tazminat davasının , idari yargıda çözümünün gerektiği kimi meslektaşlarımız tarafından iddia edilmektedir.
Ancak bir hukukçu olarak ben bu görüşe katılmadığımı belirtmek isterim. Zira gerek Anayasa’nın konuya ilişkin 129/5 maddesinde, gerekse Devlet Memurları Kanunu’nun ilgili 13/1 maddesinde, kamu görevlisinin 3. şahsa vermiş olduğu zararlardan dolayı kamu görevlisi aleyhine değil idare aleyhine tazminat davası açılabilmesinin sınırını; kamu görevlisinin kamu yetkilerini kullanır iken, kamu hukukuna tabi görevleri dolayısıyla işlemiş oldukları kusurlardan kaynaklanan zararlar oluşturmaktadır.
Devlet Memurları Kanunu’nun 3/1 fıkrasında;
“…Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar…” denilmektedir.
Anayasa’nın 129/5 fıkrasında;
“…Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir…”denilmektedir.
Şu halde Anayasa’nın 129/5. fıkrası ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1 fıkrasındaki hüküm birlikte değerlendirildiğinde kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar mevcut ise ve bu kusurlar kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili ise bu halde idare aleyhine tazminat davası açılabileceği izahtan varestedir. Ancak kişilerin gördükleri zararlar kamu görevlilerinin yetkileri kapsamında değilse ve kamu hukukuna tabi görevler ile ilgili değilse bu halde yargı yerinin Adli Mahkemeler olacağı şüpheye mahal vermeyecek derecede açıktır.
Kamu görevlisi tarafından yapılan eylem ve işlemin kamu hukuk ile ilgili görevlerden sayabilmek ve kamu görevlisinin yetkileri kapsamında değerlendirebilmek için belirli kriterlerin olması gerekir.
Buna göre kamu görevlisi tarafından yapılan eylem yada işlem;
-Kamu görevlisinin yetkileri kapsamında olmalıdır.
-Kamu hukuku ile ilgi görevlere ilişkin olmalıdır.
-Hizmet kusuru söz konusu olmalıdır.
Bu kriterler ışığında mobbing konusuna bakıldığında;
-Mobbing yapmak kamu görevlisinin yetkileri kapsamında değildir.
-Kamu hukuku ile ilgili göreve ilişkin değildir.
-Yapılmadığı zaman değil yapıldığı zaman kişi bundan zarar görmektedir.
-Hizmet kusuru değil, kişisel kusurdur.
Mobbing kavramını oluşturan eylem ve işlemler bütünü, kamu görevlisinin görevi kapsamında değildir.Ayrıca bu eylem ve işlemler kamu yetkisi kullanarak yapılmamaktadır. Mobbing uygulayan kişi ister kamu görevlisi olsun ister olmasın tümüyle kişisel eylem ve işlemler bütünü olarak, mobbing yapan şahsın kişisel kusurunu oluşturmaktadır.
Öğretide kamu görevlisi yönünden kişisel kusurun tanımı şu biçimde yapılmaktadır; <kamu görevlisinin görevini yerine getirirken, idare fonksiyonu, kamu görevi gerek ve koşullarına aykırı ve yabancı olan, bu sebeple idareye atıf ve isnat olunamayan, doğrudan doğruya kamu görevlisinin şahsına isnat edilen ve kişisel sorumluluğunu gerektiren tutum ve davranış> olarak tanımlanmaktadır. (R.Sarıca-İdari Kaza, İst. 1941 s.389, H. Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku, Ank. 1961-S.142)
Kişisel kusur, kamu görevlisinin görevinden ayrılabilir ve görevine kendisini yabancı kılan kusurdur. Hiç şüphesiz ki mobbing olgusunu oluşturan eylem, işlem, davranış ve sözler tümüyle kişisel sorumluluğunu gerektiren eylem, işlem ve davranışlar bütünüdür ve kesinlikle kamu hizmetine ilişkin değildir. Kamu otoritesinin bir çalışana mobbing uygulaması söz konu olamaz.
Mobbing’i uygulayan direkt kamu görevlisi olan şahıstır. Dolayısıyla bu eylem, işlem, davranış ve sözlere ilişkin kusurun idareye atfedilmesi mümkün değildir. Kamu görevlisinin hizmet kusur ve kişisel kusur ayrımını somutlaştırmak adına bir örnek vermek istiyorum.Örneğin bir doktorun uyguladığı bir tedavide hata yapması halinde bu olay hizmet kusuru olup bu olaya yönelik idare aleyhine idari yargıda dava açmak gerekir iken, aynı doktorun çalıştığı kurumda çalışma arkadaşına hakaret etmesi, küçük düşürmesi ve aşağılaması halinde bu olgu kişisel kusur olup davanın kesinlikle bizzat doktor aleyhine adli yargıda açılması gerekir.
İdari yetkilerin kullanılma alanı idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Özellikle, haksız eylemlerde ki -mobbing’in konusu olayların tamamı haksız eylem kapsamındadır- kamu görevlisinin, Anayasa'nın idare aleyhine dava açılması güvencesinden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.
Ayrıca 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Borçlar Kanunu’nun 417. maddesi ile psikolojik taciz(mobbing) kavramı hukuk düzenimizdeki yerini almış ve psikolojik taciz(mobbing)’e uğrayan çalışanların, uğramış olduğu manevi zararlarını tazmin için yargı yoluna başvurmalarının önü açılmıştır.
Şu halde bir çalışanın kamu görevlisi olmaması halinde kendisine mobbing uygulayan şahıs aleyhine, kişisel sorumluluğa dayanarak ve söz konusu yasal düzenlemeden faydalanarak uğradığı zararın tazmini için yargı yoluna başvurma imkanı tanınmış iken mobbing uygulayanın kamu görevlisi olmaması halinde mağdurun bu yasal düzenlemeden faydalanamayacağının kabulü hakkaniyete ve Anayasamızda yerini bulan eşitlik ilkesine, adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasa'nın 36. maddesinin 1. fıkrasında;
"…Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir…" denilmektedir.
Ayrıca Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında yargılama yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında belirtildiği üzere adil yargılamanın en önemli gereklerinden biri, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından davanın tarafları arasında tam bir eşitlik gözetilmesi (silahların eşitliği), buna bağlı olarak da toplanan deliller hakkında taraflara görüş bildirme olanağı tanınmasıdır.
Mobbing her zaman yazılı işlemler ile yapılmamaktadır. Hatta eylemsizlik şeklinde de gerçekleşmektedir. Örneğin mobbing mağduru ile konuşmamak, mobbing mağduru konuştuğu zaman dinlememek gibi. Şu halde mobbing olgusu çoğu zaman tanık ve yemin delili ile ispat edilmektedir. Mobbing mağduru, mobbing uygulayıcısının kamu görevlisi olmaması halinde, adli mahkemelerde dava açarak manevi tazminat talebinde bulunacak bunun için tanık dinletebilecek iken, mobbing uygulayıcısının kamu görevlisi olması halinde aleyhine adli mahkemelerde dava açamayacak ve idare aleyhine idare mahkemelerinde dava açacak , iddiasının ispatı tanık dinletemeyecek , yemin deliline başvuramayacaktır. Dolayısı ile iddiasını çoğu zaman ispat edemeyecektir. İdari Yargılama’da tanık ve yemin deliline başvurulamayacağına ilişkin Yerleşik Danıştay Kararları mevcuttur. Bu halde kanun önünde eşitlik ilkesinden yahut adil yargılanma hakkından bahsetmek mümkün değildir.Bunun kabulü halinde mobbing davalarına kamu görevlileri yönünden bakıldığında adil bir yargılama yapılamayacağı açık ve net bir şekilde ortadadır.
Ayrıca Yerleşik Yargıtay Kararlarında, kamu görevlisi aleyhine açılacak tazminat davalarında, kamu görevlisinin kişisel kusuruna dayanıldığı halde, kamu görevlisi aleyhine idare mahkemelerinde dava açma imkanı bulunmadığından, görevli mahkemelerin adli mahkemeler olduğuna değinilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, kamu görevlisi olan mobbing zorbasına karşı açılacak manevi tazminat davaların yargılama yerinin adli mahkemeler olduğunu görüşümü yineletmeyim.
Ve şunu da belirtmek isterim bu davalar açılmakta kazanılmakta ve çok ses getirmektedir. Önemli olan, kesinlikle insanlık suçu olarak nitelendirdiğim mobbinge karşı savaşı, doğru kişi ile doğru şekilde ifade ederek vermektir. Mobbing mağdurlarının içinde bulundukları psikolojik durum nedeni ile endişe ve kaygı taşımaları normaldir. Ancak kendilerinin suçlu olmadığını, asıl suçlu olanının mobbingi uygulayan ve çalışma haklarını bir anlamda yaşama haklarını (çünkü yaşamak için çalışmak gerekir) ellerinden almak isteyen mobbing zorbası olduğunu asla akıllarından çıkarmasınlar. Ve tabi yalnız olmadıklarını. Mobbing ile mücadele etmek bir anlamda onur savaşıdır ve diyebilirim ki bu güne kadar görüştüğüm hiçbir mobbing mağdurunun amacı manevi tazminat davası neticesinde para kazanmak değildir. Bu onur mücadelesini kazanmak ve bir müvekkilimin ifadesi ile “aynalara daha güvenli , mutlu ve kendisine saygı duyan bir ifade ile bakabilmektir”
Sevgi GÜVEN ALTIPARMAK
Avukat
- - - Updated - - -
Ben kendimde mobbing mağduruyum, Mobbing ile Mücadele Derneği-MOBBİNGDER'in aktif bir üyesiyim ve halen derneğin gönüllü avukatlığını ve hukuksal danışmanlığını yapmaktayım. bu konuda çok sayıda yazılı ve görsel medyada makale, demeç ve röportajım bulunmaktadır. Yetkili mahkeme konusunda Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin son zamanlarda görüş değiştirmesi neticesinde adli mahkemeler ilk celsede görevsizlik vermek suretiyle davaları reddetmeye başlamışlar, daha önce kazanılmış olunan davalarda temyizden bozulmaya başlamıştır. Artık kamu görevlisi kisvesi altında mobbing zorbası istediği gibi mobbing yapabilir hale getirilmiştir. bilindiği üzere mobbingin en önemli ispat delili şahitliktir, İdari mahkemelerde şahit dinletilmesi mümkün olmadığından bahisle idari mahkemelerde mobbing suçunun ispatı zor hatta imkansız hale getirilmeye başlanılmıştır.