ABD ne istiyor
Son haftalarda İran ve Suriye?ye uyguladığı baskıyı iyice arttıran ABD Türkiye?ye karşı da diplomatik ve psikolojik saldırıya geçmiş durumda. Görünüşte saldırının ekseni ?Amerikan aleyhtarlığı? meselesi. ABD yönetimi Türk kamuoyunda ve medyasında ciddî bir Amerikan aleyhtarlığı olduğu tespitini yapıyor ve AKP hükümetini de bu konuda pasif kalmakla, müttefik ülke ABD?yi savunmak için çaba harcamamakla, hatta biraz da bu gidişata çanak tutmakla itham ediyor. Son dönemde bu tespiti Türk yetkililere veya kamuoyuna (hemen hemen aynı sözlerle) dile getiren önemli isimlerden bazıları şunlar: Condoleezza Rice (Dışişleri Bakanı), Mark Grossman (Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, Eski Ankara Büyükelçisi), Douglas Feith (Savunma Bakan Yardımcısı), Richard Holbrooke (Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı), Mark Parris (Eski Ankara Büyükelçisi). Bu kampanyadaki son darbe de ABD yönetimine yakın ekonomi gazetesi Wall Street Journal?da çıkan, Türkiye?yi ağır ifadelerle suçlayan ve Başbakan Erdoğan?a ?mükemmel bir ikiyüzlü? (a prize hypocrite) diyen yazıyla geldi.
Bütün bu isimlerin aynı zamanda, aynı sözlerle AKP yetkililerini ve dünya kamuoyunu bombardıman etmeleri tesadüf olamaz. New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal?da ABD?nin önem verdiği ülkelerle ilgili önemli makaleler, hele hele bir müttefik ülkeyi suçlayan, o ülkenin başbakanına hakret eden bir makale kesinlikle ABD yönetiminin onayı olmadan yayınlanamaz. Bush yönetiminin bir kampanyasıyla karşı karşıya olduğumuz açık. Kampanyanın esbab-ı mucibesi ve amacı ne? Bunları iyi anlamalıyız; çünkü Suriye?ye sataşmak için Lübnan?da Batı?nın kilit adamlarından Hariri?yi öldürtmeyi göze alan, Türkiye?nin gelmiş geçmiş en ABDsever hükümeti olan, Türkiye?nin Irak ve Kıbrıs gibi hassas konularındaki kırk yılllık ulusal politikalarını ABD sevgisi uğruna yırtıp atabilen bir AKP hükümetini gözden çıkartan bir ABD?den ciddî hamleler beklenebilir.
Kampanyanın sebebi Irak?ı denetleme konusunda istediği başarıyı elde edemeyen, ekonomik dengeleri de son derece kırılgan hale gelmiş olan ABD?nin çok sıkışmış olması. ABD yapısal ekonomik sorunları sebebiyle dünya hegemonyasını kaybedeceğini gördüğü için, önleyici bir vuruş yaparak dünyanın bütün petrol ve doğal gaz kaynaklarını tekeline alıp başta Çin olmak üzere kendisine rakip olabilecek bütün güçleri denetleyebilmek amacıyla Büyük Ortadoğu Projesini tasarlamıştı. Afganistan?ın ve Irak?ın işgali projenin ilk iki adımı olarak gündeme geldi. Irak?ın kısa sürede denetim altına alınıp Irak petrollerinin işletilmesiyle hem savaş masraflarının karşılanacağı, hem de ABD?nin bütçe açığı ve cari açığına pansuman yapılacağı hesaplanmıştı. Ne var ki bu hesap tutmadı; Irak?ta direniş beklenenin üzerinde oldu ve petrol kuyuları ancak kısmen işletilebildi. Bu durumda savaşın bütçeye getirdiği yük de beklenenin çok üstüne çıktı, bütçe açığı ve cari açığın artışı hız kazandı. Bunun sonucunda uluslararası finans piyasalarında euro-dolar paritesi 1.35?e kadar tırmandı. Bizzat Amerikalı ekonomistlere göre 1.35 kritik bir seviye. Doların değer kaybı burada durdurulamadığı takdirde yabancı merkez bankalarının ve özel yatırımcıların ellerindeki dolar cinsi varlıkları boşaltmaya, en azından yenisini almamaya başlayacakları düşünülüyor. Bu takdirde ABD cari açığını finanse edemez, dolar daha da büyük değer kaybına uğrar, Amerika derin bir resesyonla ve kitlesel işsizlikle karşılaşabilir. Bu da neo-con iktidarın ve güçlendirilmiş dünya hegemonyası projelerinin sonu olur.
Paritenin 1.35?e yükselmesi Amerikan yönetimine ciddî bir uyarı oldu. Kısa bir bekleme döneminden sonra ABD?li yetkililer geniş kapsamlı bir sözel müdahaleyle, yani konuşarak ve vaatlerde bulunarak pariteyi aşağı indirmeyi başardılar. Başkan Bush gelecek yıldan itibaren bütçe açıklarının azaltılacağı sözünü vermek zorunda kaldı. Ama bu sözler gerçek icraatla ve ABD?nin ekonomik veya siyasî/askerî başarılarıyla desteklenmediği takdirde bir süre sonra gücünü yitirecekti. Başarılı olursa ABD ekonomisini kurtaracak olan BOP şu anda bu ekonominin mevcut sorunlarını daha da ağırlaştırmaya, ertelemesi beklenen ekonomik çöküşü ateşlemeye başlamıştı. Bu yüzden ABD BOP?un uygulanmasında vites büyütmeye karar verdi.
Vites büyütmenin ilk adımı stratejik konumu, petrol kaynakları ve ABD muhibi peşmerge ağaları sebebiyle ABD?nin bölgedeki temel dayanak noktası olan Irak?ın kuzeyinde bir kukla Kürt devletini ilân etmek. Bu yüzden buna karşı olduğu bilinen ve zaten ABD ile arası iyi olmayan Suriye ve İran?a karşı şiddetli bir kampanya başlatıldı. İlk hedef bu ülkeleri can korkusuna düşürüp ilân edilecek devlete karşı çıkamaz hale getirmek. Tabiî kukla devlete karşı olan bölge güçleri bu iki ülkeden ibaret değil; bir de Türkiye var. Bir zamanlar böyle bir devletin ilânını ?savaş sebebi? sayacağını ilân etmiş olan Türkiye... Tabiî bir NATO ülkesi olan ve İncirlik gibi Amerika için çok önemli üslere sahip Türkiye?ye daha yumuşak yöntemler uygulanıyor, fakat amaç aynı. Bir süre önce ABD Türkiye?nin Irak Türklerini peşmergelerin insafına terk etmesini ve Türkiye?nin askerî havaalanlarından kısıtlı şekilde de olsa yararlanmayı yeterli buluyordu. 2003?te üzerinde çok durduğu Türkiye?nin Irak?ın kuzeyindeki güvenlik güçlerini geri çekmesi talebi kabul edilmeyince dahi fazla ısrarcı olmamıştı. Ama belli ki şimdi durum farklı. ABD yönetimi doların anî değer kaybından sonra artık büyük vitesle gitmesi gerektiğine karar vermiş durumda. O yüzden artık Türkiye?nin Irak politikasında AKP hükümetinin attığı geri adımları yeterli bulmuyor. Bundan sonra Türkiye?den beklenen kukla Kürt devletini tanıması, üstüne üstlük bu derme çatma devlete kol kanat germesi, destek olması. Yoksa ABD yönetiminin ?Yeni Şafak gazetesinde çıkan Irak haberlerini niye tekzip etmedin?? diye Tayyip Erdoğan?a bu kadar yüklenmesi beklenemez. Yürütülen kampanya ?Kukla Kürt devletini tanı!? kampanyası. AKP bu amaca yönelik olarak ABD?nin emirleri önünde en ufak bir manevra alanına sahip olmaksızın tamamen boyun eğmeye ve kukla devlete karşı duracak devlet ve toplum kesimlerine bütün gücüyle saldırmaya zorlanıyor: Ya kırk katır, ya kırk satır! Anlaşılan yoktan var edilerek ABD operasyonuyla devrilen hükümete ilân etttirilen erken seçimle iktidara getirilen, IMF?nin borç ertelemesiyle ve Londra ve New York?tan pompalanan sıcak parayla ayakta tutulan AKP hükümetinin faturayı ödeme günü geldi.
Operasyonun başka bir bacağı da artık klasikleşen milletvekili istifaları. Erkan Mumcu?nun istifa eder etmez HaberTurk televizyonunda söylediği şu sözler istifanın asıl sebebini ortaya koyuyor: ?Irak?ta bağımsız Kürdistan istemiyoruz demek politika değildir.? AKP ABD?nin kendisinden beklediği kamikaze harekâtına girişmekten kaçındıkça meclis grubundan kopmaların süreceğini tahmin edebiliriz.
Tabiî Amerikan kampanyasının başka işlevleri de var. Wall Street Journal?daki yazıda Türkiye?deki ABD yönetiminin işgalci, saldırgan tavrına yönelik olarak gelişen haklı tepki tamamen ırkçı bir Amerikan ve Yahudi karşıtlığı olarak tasvir ediliyor. Amerikan aleyhtarı havanın ?uzaydan dünyaya düşecek 8. gezegen? gibi (şahsen benim daha önce duymadığım) garip komplo teorilerine dayandırıldığı öne sürülüyor. Tabiî ne Kandil Dağındaki PKKlılardan, ne Kerkük?teki peşmerge zorbalıklarından, ne Telafer?den, ne de Süleymaniye?deki çuval rezalatinden bahis var. Amaç açık: Dünya kamuoyuna, özellikle de ABD kamuoyuna Türklerin haksız ve mesnetsiz bir şekilde Amerikan ve Yahudi düşmanlığı yaptıkları mesajını vermek. Zaten yazar bu Amerikan aleyhtarlığının ?eski solcu ve İslâmcı? fikirlerden kaynaklandığını da yazmış. Yani ?Türkler komünist ve El Kaideci oldukları için Amerikalı ve Yahudilerden nefret ediyorlar? deniyor. Böylece Amerikan kamuoyu kötü Türklere karşı girişilebilecek ABD eylemlerine hazırlanıyor. Bu senaryo içinde Wall Street yazarının değindiği birtakım saçma teorilerin veya gerçekten ırkçılığa varan ABD karşıtı söylemlerin bir kısmının bizzat ABD tarafından üretilip ortalığa salındığını bile düşünebiliriz. Bunun hiç hayra alâmet olmadığı ortada.
Kampanyada ilginç bir husus da ABD Dışişleri Bakanı Rice?ın Dışişleri Bakanı Gül?e ?ABD?nin Türkiye?yi yalnız AB konusunda değil, IMF ile ilişkiler konusunda da desteklediğini unutmayın? demesiydi. Belki bazıları 2002?den beri ?IMF programı ekonomideki kırılganlığı sürekli kılıyor; aşırı değerli TL politikasının büyüttüğü cari açık bir ulusal güvenlik tehdidine dönüşebilir? diye bağırıp durmamızın ne anlama geldiğini Rice?ın bu tehdidiyle anlayabilmişlerdir.
Durum ortada. Türkiye?nin Irak politikasındaki ilk Irak savaşından beri adım adım süregelen ve AKP yönetimiyle doruğa çıkan hatalı adımlarının sonunda yol ayrımına geldik: Türkiye ABD-İngiliz-İsrail denetiminde kurulacak ve ilk fırsatta Türkiye?nin güneydoğusuna da el uzatmaya kalkacak bir kukla Kürt devletiyle yaşamaya razı mı, değil mi? Yalnız buna ?Evet? denirse, önce Türkiye'nin ABD hesabına Suriye ve İran'a kabadayılık yapması, belki de bu ülkelerle savaşması, daha sonraki aşamada Türkiye?nin önce federasyona, ardından da yumuşatılmış, modern bir Sevr?e razı olması istenecektir. Bunlara da razıysak mesele yok. Geriye millî mücadelenin kahramanlarını boşu boşuna Türkiye?yi seksen yıl uygar dünyanın dışında tuttukları için lânetleyen ders kitaplarının yazılması ve Atatürk?ün Nutkunun muzır neşriyat sayılarak 18 yaşından küçüklere satışının yasaklanması kalır.
Bütün bu isimlerin aynı zamanda, aynı sözlerle AKP yetkililerini ve dünya kamuoyunu bombardıman etmeleri tesadüf olamaz. New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal?da ABD?nin önem verdiği ülkelerle ilgili önemli makaleler, hele hele bir müttefik ülkeyi suçlayan, o ülkenin başbakanına hakret eden bir makale kesinlikle ABD yönetiminin onayı olmadan yayınlanamaz. Bush yönetiminin bir kampanyasıyla karşı karşıya olduğumuz açık. Kampanyanın esbab-ı mucibesi ve amacı ne? Bunları iyi anlamalıyız; çünkü Suriye?ye sataşmak için Lübnan?da Batı?nın kilit adamlarından Hariri?yi öldürtmeyi göze alan, Türkiye?nin gelmiş geçmiş en ABDsever hükümeti olan, Türkiye?nin Irak ve Kıbrıs gibi hassas konularındaki kırk yılllık ulusal politikalarını ABD sevgisi uğruna yırtıp atabilen bir AKP hükümetini gözden çıkartan bir ABD?den ciddî hamleler beklenebilir.
Kampanyanın sebebi Irak?ı denetleme konusunda istediği başarıyı elde edemeyen, ekonomik dengeleri de son derece kırılgan hale gelmiş olan ABD?nin çok sıkışmış olması. ABD yapısal ekonomik sorunları sebebiyle dünya hegemonyasını kaybedeceğini gördüğü için, önleyici bir vuruş yaparak dünyanın bütün petrol ve doğal gaz kaynaklarını tekeline alıp başta Çin olmak üzere kendisine rakip olabilecek bütün güçleri denetleyebilmek amacıyla Büyük Ortadoğu Projesini tasarlamıştı. Afganistan?ın ve Irak?ın işgali projenin ilk iki adımı olarak gündeme geldi. Irak?ın kısa sürede denetim altına alınıp Irak petrollerinin işletilmesiyle hem savaş masraflarının karşılanacağı, hem de ABD?nin bütçe açığı ve cari açığına pansuman yapılacağı hesaplanmıştı. Ne var ki bu hesap tutmadı; Irak?ta direniş beklenenin üzerinde oldu ve petrol kuyuları ancak kısmen işletilebildi. Bu durumda savaşın bütçeye getirdiği yük de beklenenin çok üstüne çıktı, bütçe açığı ve cari açığın artışı hız kazandı. Bunun sonucunda uluslararası finans piyasalarında euro-dolar paritesi 1.35?e kadar tırmandı. Bizzat Amerikalı ekonomistlere göre 1.35 kritik bir seviye. Doların değer kaybı burada durdurulamadığı takdirde yabancı merkez bankalarının ve özel yatırımcıların ellerindeki dolar cinsi varlıkları boşaltmaya, en azından yenisini almamaya başlayacakları düşünülüyor. Bu takdirde ABD cari açığını finanse edemez, dolar daha da büyük değer kaybına uğrar, Amerika derin bir resesyonla ve kitlesel işsizlikle karşılaşabilir. Bu da neo-con iktidarın ve güçlendirilmiş dünya hegemonyası projelerinin sonu olur.
Paritenin 1.35?e yükselmesi Amerikan yönetimine ciddî bir uyarı oldu. Kısa bir bekleme döneminden sonra ABD?li yetkililer geniş kapsamlı bir sözel müdahaleyle, yani konuşarak ve vaatlerde bulunarak pariteyi aşağı indirmeyi başardılar. Başkan Bush gelecek yıldan itibaren bütçe açıklarının azaltılacağı sözünü vermek zorunda kaldı. Ama bu sözler gerçek icraatla ve ABD?nin ekonomik veya siyasî/askerî başarılarıyla desteklenmediği takdirde bir süre sonra gücünü yitirecekti. Başarılı olursa ABD ekonomisini kurtaracak olan BOP şu anda bu ekonominin mevcut sorunlarını daha da ağırlaştırmaya, ertelemesi beklenen ekonomik çöküşü ateşlemeye başlamıştı. Bu yüzden ABD BOP?un uygulanmasında vites büyütmeye karar verdi.
Vites büyütmenin ilk adımı stratejik konumu, petrol kaynakları ve ABD muhibi peşmerge ağaları sebebiyle ABD?nin bölgedeki temel dayanak noktası olan Irak?ın kuzeyinde bir kukla Kürt devletini ilân etmek. Bu yüzden buna karşı olduğu bilinen ve zaten ABD ile arası iyi olmayan Suriye ve İran?a karşı şiddetli bir kampanya başlatıldı. İlk hedef bu ülkeleri can korkusuna düşürüp ilân edilecek devlete karşı çıkamaz hale getirmek. Tabiî kukla devlete karşı olan bölge güçleri bu iki ülkeden ibaret değil; bir de Türkiye var. Bir zamanlar böyle bir devletin ilânını ?savaş sebebi? sayacağını ilân etmiş olan Türkiye... Tabiî bir NATO ülkesi olan ve İncirlik gibi Amerika için çok önemli üslere sahip Türkiye?ye daha yumuşak yöntemler uygulanıyor, fakat amaç aynı. Bir süre önce ABD Türkiye?nin Irak Türklerini peşmergelerin insafına terk etmesini ve Türkiye?nin askerî havaalanlarından kısıtlı şekilde de olsa yararlanmayı yeterli buluyordu. 2003?te üzerinde çok durduğu Türkiye?nin Irak?ın kuzeyindeki güvenlik güçlerini geri çekmesi talebi kabul edilmeyince dahi fazla ısrarcı olmamıştı. Ama belli ki şimdi durum farklı. ABD yönetimi doların anî değer kaybından sonra artık büyük vitesle gitmesi gerektiğine karar vermiş durumda. O yüzden artık Türkiye?nin Irak politikasında AKP hükümetinin attığı geri adımları yeterli bulmuyor. Bundan sonra Türkiye?den beklenen kukla Kürt devletini tanıması, üstüne üstlük bu derme çatma devlete kol kanat germesi, destek olması. Yoksa ABD yönetiminin ?Yeni Şafak gazetesinde çıkan Irak haberlerini niye tekzip etmedin?? diye Tayyip Erdoğan?a bu kadar yüklenmesi beklenemez. Yürütülen kampanya ?Kukla Kürt devletini tanı!? kampanyası. AKP bu amaca yönelik olarak ABD?nin emirleri önünde en ufak bir manevra alanına sahip olmaksızın tamamen boyun eğmeye ve kukla devlete karşı duracak devlet ve toplum kesimlerine bütün gücüyle saldırmaya zorlanıyor: Ya kırk katır, ya kırk satır! Anlaşılan yoktan var edilerek ABD operasyonuyla devrilen hükümete ilân etttirilen erken seçimle iktidara getirilen, IMF?nin borç ertelemesiyle ve Londra ve New York?tan pompalanan sıcak parayla ayakta tutulan AKP hükümetinin faturayı ödeme günü geldi.
Operasyonun başka bir bacağı da artık klasikleşen milletvekili istifaları. Erkan Mumcu?nun istifa eder etmez HaberTurk televizyonunda söylediği şu sözler istifanın asıl sebebini ortaya koyuyor: ?Irak?ta bağımsız Kürdistan istemiyoruz demek politika değildir.? AKP ABD?nin kendisinden beklediği kamikaze harekâtına girişmekten kaçındıkça meclis grubundan kopmaların süreceğini tahmin edebiliriz.
Tabiî Amerikan kampanyasının başka işlevleri de var. Wall Street Journal?daki yazıda Türkiye?deki ABD yönetiminin işgalci, saldırgan tavrına yönelik olarak gelişen haklı tepki tamamen ırkçı bir Amerikan ve Yahudi karşıtlığı olarak tasvir ediliyor. Amerikan aleyhtarı havanın ?uzaydan dünyaya düşecek 8. gezegen? gibi (şahsen benim daha önce duymadığım) garip komplo teorilerine dayandırıldığı öne sürülüyor. Tabiî ne Kandil Dağındaki PKKlılardan, ne Kerkük?teki peşmerge zorbalıklarından, ne Telafer?den, ne de Süleymaniye?deki çuval rezalatinden bahis var. Amaç açık: Dünya kamuoyuna, özellikle de ABD kamuoyuna Türklerin haksız ve mesnetsiz bir şekilde Amerikan ve Yahudi düşmanlığı yaptıkları mesajını vermek. Zaten yazar bu Amerikan aleyhtarlığının ?eski solcu ve İslâmcı? fikirlerden kaynaklandığını da yazmış. Yani ?Türkler komünist ve El Kaideci oldukları için Amerikalı ve Yahudilerden nefret ediyorlar? deniyor. Böylece Amerikan kamuoyu kötü Türklere karşı girişilebilecek ABD eylemlerine hazırlanıyor. Bu senaryo içinde Wall Street yazarının değindiği birtakım saçma teorilerin veya gerçekten ırkçılığa varan ABD karşıtı söylemlerin bir kısmının bizzat ABD tarafından üretilip ortalığa salındığını bile düşünebiliriz. Bunun hiç hayra alâmet olmadığı ortada.
Kampanyada ilginç bir husus da ABD Dışişleri Bakanı Rice?ın Dışişleri Bakanı Gül?e ?ABD?nin Türkiye?yi yalnız AB konusunda değil, IMF ile ilişkiler konusunda da desteklediğini unutmayın? demesiydi. Belki bazıları 2002?den beri ?IMF programı ekonomideki kırılganlığı sürekli kılıyor; aşırı değerli TL politikasının büyüttüğü cari açık bir ulusal güvenlik tehdidine dönüşebilir? diye bağırıp durmamızın ne anlama geldiğini Rice?ın bu tehdidiyle anlayabilmişlerdir.
Durum ortada. Türkiye?nin Irak politikasındaki ilk Irak savaşından beri adım adım süregelen ve AKP yönetimiyle doruğa çıkan hatalı adımlarının sonunda yol ayrımına geldik: Türkiye ABD-İngiliz-İsrail denetiminde kurulacak ve ilk fırsatta Türkiye?nin güneydoğusuna da el uzatmaya kalkacak bir kukla Kürt devletiyle yaşamaya razı mı, değil mi? Yalnız buna ?Evet? denirse, önce Türkiye'nin ABD hesabına Suriye ve İran'a kabadayılık yapması, belki de bu ülkelerle savaşması, daha sonraki aşamada Türkiye?nin önce federasyona, ardından da yumuşatılmış, modern bir Sevr?e razı olması istenecektir. Bunlara da razıysak mesele yok. Geriye millî mücadelenin kahramanlarını boşu boşuna Türkiye?yi seksen yıl uygar dünyanın dışında tuttukları için lânetleyen ders kitaplarının yazılması ve Atatürk?ün Nutkunun muzır neşriyat sayılarak 18 yaşından küçüklere satışının yasaklanması kalır.