15.04.2008 MİLLİYET
Taha AkyolObjektif
t.akyol@milliyet.com.tr
Cumhurbaşkanı ve 301. madde
CEZA Yasası’nda 301. madde değişiyor. Bu değişikliği iki bakımdan olumlu buluyorum. Evvela hukuki bakımdan fikir hürriyetinin sınırları genişleyecek. Bu maddedeki “Türklüğe” ve “cumhuriyete” terimleri yerine, “Türk milletine” ve “Türkiye Cumhuriyeti’ne” terimleri getirilerek hakaret suçunun unsurları daha somutlaştırılacak.
Olumlu bulduğum ikinci yön siyasidir: Dava açılması “ön izne” tabi olacağı için, Türkiye’yi dünyada büyük sıkıntıya sokacak davalar önlenebilecek. Kendimize soralım; Orhan Pamuk ve Hrant Dink hakkında bu suçtan açılan davalar neye yaramıştı?! Maddenin korumak istediği “Türklüğü ve Cumhuriyeti” bu davalar gerçekten korumuş muydu, yoksa siyaseten Türkiye’nin itibar kaybına mı sebep olmuştu?!
“Ön izin” zaten bunları önlemek için getiriliyor. Siyasi sonuçları gözetilmeden dava açılmayacak artık.
Ön izin, siyasidir
Fakat sorun, bu “ön izni” kimin, hangi makamın vereceğidir. Eskiden olduğu gibi adalet bakanı mı? Yoksa şimdi öngörüldüğü gibi cumhurbaşkanı mı?
İktidar, bu yetkinin cumhurbaşkanına verilmesini benimsiyor.
Meclis Başkanı Köksal Toptan ise, bunu yanlış buluyor, yetkinin eskisi gibi adalet bakanına verilmesini istiyor.
Adalet bakanları dünyanın her yerinde partilidir ve siyasi sorumluluğu vardır. Cumhurbaşkanları ise parlamenter sistemde anayasal olarak partisizdir, tarafsızdır, siyaseten sorumsuzdur.
O halde, bir kişi hakkında bu maddeden dava açılmasına “partili” adalet bakanı mı, “tarafsız” cumhurbaşkanı mı izin versin?!
Burada “tarafsız” terimi cazip gözüküyor.
Ben her zaman “ön izin” kurumunun getirilmesini savundum; bu yetkinin bakana veya cumhurbaşkanına verilebileceğini yazdım. Şimdi tartışmalar derinleştikten ve kendim de daha bir araştırdıktan sonra görüyorum ki, Köksal Toptan’ın itirazı haklıdır.
Yetki cumhurbaşkanına değil, adalet bakanına verilmelidir.
Sorumlu adalet bakanı
Burada cumhurbaşkanının “tarafsız”, adalet bakanının ise “partili” olmasının hukuki rolü yoktur. Çünkü “ön izin” için yapılacak inceleme “adli” nitelikte değildir; suç işlenmiş mi, işlenmemiş mi diye bakılmayacaktır. Bu açıdan incelemeyi yargı yapacaktır.
“Ön izin” aşamasında yapılacak inceleme ise “siyasi”dir: Bu davanın açılması siyaseten uygun mudur, kamu yararı var mıdır diye bakılacaktır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi de “ön izin” konusundaki incelemenin adli değil, siyasi nitelikte olmasını gerektirir.
Ve kararı da siyasi sorumluluğu olan makamın, Adalet Bakanlığı’nın vermesi sistemin mantığına daha uygundur. 1930’dan 2004’e kadar bizde böyle idi. “Ön izin” uygulaması bulunan Batı ülkelerinde de böyledir.
Bu yetkinin cumhurbaşkanına verilmesinin Anayasa’ya aykırı olacağı iddiası, ciddidir! Anayasa, cumhurbaşkanının yetkilerini teker teker saymıştır; bunun dışında yetki verilmesini Anayasa Mahkemesi iptal edebilir.
Nitekim Meclis’in yetkileri de Anayasa’da teker teker sayılmıştır; RTÜK üyelerini Meclis’in seçmesini Anayasa Mahkemesi iptal etmiş; sonra Anayasa değiştirilerek bu yetki Meclis’e verilmiştir.
Dahası, cumhurbaşkanının yetkilerinde dengeli bir azalmaya gitmek gerekirken, yeni yetkiler vermek de isabetli olmasa gerek.