Fener Alayı
Önde marş yayını yapan bir araç ardında gençler meşalelerle. Her bayramdaki görüntü. Aynı yerden başlayan aynı güzergahta tamamlanacağı belli bir yürüyüş.
Önce kalabalıktan kaynaklandığını bu nedenle mecburen ayrıldıklarını düşündüm. Öndeki şamatacı, neşeli bayram havasındaki gruptan çok değil, 2-3 metre arkada, ikinci bir grup oluşmuştu. Taşıdıkları "Atatürkçü Düşünce Derneği" pankartı bölüyordu sanki yürüyüş kolunu. Öndeki grup marşlara eşlik ediyordu daha çok. Arkadaki grup "Mustafa Kemal’in askerleriyiz" "Türkiye laiktir, laik kalacak" türünde sloganlar atıyordu. Başlangıçta 20- 30 en çok 50 kişiydiler. Birbirlerini tanıyorlardı. Örgütlü oldukları, sloganlarını önceden kararlaştıkları belliydi. Atatürk'ün aynı resmini birer poster büyüklüğünde çoğaltmışlardı. Buraya kadarı normaldi. Garip olan sonrasıydı.
Yol kenarındaki izleyiciler bu ikinci gruba katılıyorlardı hızla. Çoğunluğu gençti. İnanılmaz hızla artan sayı ADD’li gençleri bile şaşırtmıştı. Ellerindeki posterleri paylaştılar çömertçe. Onlar kadar katılanlarda şaşkındı galiba. Sloganlara katılan seslerine şaşırıyorlardı. Önce hafifçe mırıldanırken kendilerini son güçleriyle bağırıken yakalıyorlardı. Yanlarında yürüyor izliyordum. Yenilerden bazıları dinlenme anında aşka gelip bir slogan atıyor yalnız kalan seslerinin çıplaklığından ürküyor, ancak hemen kalabalık bir grupça tekrarlanmanın şoku ve hazzı içinde de sarhoş oluyorlardı. Ömrümde bu kadar dağınık, bu kadar acemi bir yürüyüş kolu görmedim. Grubun başından sonuna en az dört farklı slogan atılıyor, her biri aynı anda diğerine katılma çabasına girdikçe iyice karışıyordu. Yol kenarına birikenlerin, pencerelerden yükselen alkışların ama daha çok artan kalabalığın çoşkusuyla bu acemi grup, çılgına dönüyordu.
Bir dönemin, kafelere, barlara yönelttiği apolitize gençlik, izledikleri filimlerin etkisiyle olsa gerek yumruğunu havaya sallıyor, aniden yanlış kolunu kaldırdığını düşünüp utanıyordu.
Durdum. Saymak istedim. Çok kalabalıktı. İnanılmaz bir hızla artan, sona doğru iyice başıbozuk bir görüntü veren bir kalabalık. Bitiş noktasına gelindi. Öndeki kutlama grubu dağıldı.
Arkadaki grup durdu. Beklediler. Polis gerildi hafifçe. Herkes şaşkındı. Meydana kadar yürünmesine karar verdi ADD’li gençler. Bir yandan yürüyor, bir yandan arkalarına bakıyor, peşlerine takılan kalabalığa inanamıyorlardı. Meydana gelindiğinde biraz beklediler, kalabalığın dağılmasını onlar mı yoksa mevzilenen polis mi daha çok istiyordu belirsiz. Herkes bekliyordu. Olup biteni şaşkınlıkla izliyordum. Ortada bir acayiplik yoktu da bana mı öyle geliyordu? Ama o an, an emin oldum. ADD’li gruptan biri eline geçirdi megofan’dan yorgun sesiyle bir şey söyledi. “ADDli ve TGB li arkadaşlar buraya” diye seslendi. İlk çağrı pek anlaşılamadı. İkinci tekrarda hep birlikte gençliğe hitabeyi okuyacağız dedi. Solumdaki genç kız, arkadaşına "Gidelim artık, bak bizi çağırmıyorlar diyerek uzaklaşmak istedi. Arkadaşı "saçmalama" diyerek onu yavaşça toplananlara doğru çekti. Daha ilginci tam önümde gerçekleşti. İki gençten birinin diğerine “Ne diyor bu? Ne bu TGB lan!” dediğini işittim. Öteki her bir harfi kendince yorumlayıp, anlam çıkarmaya çalışıyordu. Bulamadı ve dedi ki “ ADD’de diyor bak. Hem fark etmez marş bizim değil mi? (Bu arada sözüm ona örgütlü gruptaki bir diğer genç İstiklal marşına çağrı yapıyordu!)
Şaşkınlıktan ve etrafımı izlemekten İstiklal Marşına iştirak edip edemediğimi hatırlamıyorum. Hatta saygı duruşunda bile durmamış olabilirim.
Ertesi gün heyecanla haberini aradım gazetelerde. Sayının birkaç bini aştığı yönündeki tahminimi doğrulayan birkaç yerel haber dışında bir şey bulamadım.
İşte böyle. Sizin haberiniz olmadı. Bütün parti teşkilatlarının yurdun dört bir yanından kaldırdığı otobüslere rağmen halkın siyasi malzeme yapılmasını protestosunun gölgesinin düştüğü gündüz törenlerinin ardından biz, 18 Martı bu yıl böyle kutladık.
Karşıtlıkla beslendiğini savlayan AKP acaba karşıtını nasılda hızla yeniden yarattığının farkında mı diye tartıştık yakamozları seyrederken sonrasında...
Önce kalabalıktan kaynaklandığını bu nedenle mecburen ayrıldıklarını düşündüm. Öndeki şamatacı, neşeli bayram havasındaki gruptan çok değil, 2-3 metre arkada, ikinci bir grup oluşmuştu. Taşıdıkları "Atatürkçü Düşünce Derneği" pankartı bölüyordu sanki yürüyüş kolunu. Öndeki grup marşlara eşlik ediyordu daha çok. Arkadaki grup "Mustafa Kemal’in askerleriyiz" "Türkiye laiktir, laik kalacak" türünde sloganlar atıyordu. Başlangıçta 20- 30 en çok 50 kişiydiler. Birbirlerini tanıyorlardı. Örgütlü oldukları, sloganlarını önceden kararlaştıkları belliydi. Atatürk'ün aynı resmini birer poster büyüklüğünde çoğaltmışlardı. Buraya kadarı normaldi. Garip olan sonrasıydı.
Yol kenarındaki izleyiciler bu ikinci gruba katılıyorlardı hızla. Çoğunluğu gençti. İnanılmaz hızla artan sayı ADD’li gençleri bile şaşırtmıştı. Ellerindeki posterleri paylaştılar çömertçe. Onlar kadar katılanlarda şaşkındı galiba. Sloganlara katılan seslerine şaşırıyorlardı. Önce hafifçe mırıldanırken kendilerini son güçleriyle bağırıken yakalıyorlardı. Yanlarında yürüyor izliyordum. Yenilerden bazıları dinlenme anında aşka gelip bir slogan atıyor yalnız kalan seslerinin çıplaklığından ürküyor, ancak hemen kalabalık bir grupça tekrarlanmanın şoku ve hazzı içinde de sarhoş oluyorlardı. Ömrümde bu kadar dağınık, bu kadar acemi bir yürüyüş kolu görmedim. Grubun başından sonuna en az dört farklı slogan atılıyor, her biri aynı anda diğerine katılma çabasına girdikçe iyice karışıyordu. Yol kenarına birikenlerin, pencerelerden yükselen alkışların ama daha çok artan kalabalığın çoşkusuyla bu acemi grup, çılgına dönüyordu.
Bir dönemin, kafelere, barlara yönelttiği apolitize gençlik, izledikleri filimlerin etkisiyle olsa gerek yumruğunu havaya sallıyor, aniden yanlış kolunu kaldırdığını düşünüp utanıyordu.
Durdum. Saymak istedim. Çok kalabalıktı. İnanılmaz bir hızla artan, sona doğru iyice başıbozuk bir görüntü veren bir kalabalık. Bitiş noktasına gelindi. Öndeki kutlama grubu dağıldı.
Arkadaki grup durdu. Beklediler. Polis gerildi hafifçe. Herkes şaşkındı. Meydana kadar yürünmesine karar verdi ADD’li gençler. Bir yandan yürüyor, bir yandan arkalarına bakıyor, peşlerine takılan kalabalığa inanamıyorlardı. Meydana gelindiğinde biraz beklediler, kalabalığın dağılmasını onlar mı yoksa mevzilenen polis mi daha çok istiyordu belirsiz. Herkes bekliyordu. Olup biteni şaşkınlıkla izliyordum. Ortada bir acayiplik yoktu da bana mı öyle geliyordu? Ama o an, an emin oldum. ADD’li gruptan biri eline geçirdi megofan’dan yorgun sesiyle bir şey söyledi. “ADDli ve TGB li arkadaşlar buraya” diye seslendi. İlk çağrı pek anlaşılamadı. İkinci tekrarda hep birlikte gençliğe hitabeyi okuyacağız dedi. Solumdaki genç kız, arkadaşına "Gidelim artık, bak bizi çağırmıyorlar diyerek uzaklaşmak istedi. Arkadaşı "saçmalama" diyerek onu yavaşça toplananlara doğru çekti. Daha ilginci tam önümde gerçekleşti. İki gençten birinin diğerine “Ne diyor bu? Ne bu TGB lan!” dediğini işittim. Öteki her bir harfi kendince yorumlayıp, anlam çıkarmaya çalışıyordu. Bulamadı ve dedi ki “ ADD’de diyor bak. Hem fark etmez marş bizim değil mi? (Bu arada sözüm ona örgütlü gruptaki bir diğer genç İstiklal marşına çağrı yapıyordu!)
Şaşkınlıktan ve etrafımı izlemekten İstiklal Marşına iştirak edip edemediğimi hatırlamıyorum. Hatta saygı duruşunda bile durmamış olabilirim.
Ertesi gün heyecanla haberini aradım gazetelerde. Sayının birkaç bini aştığı yönündeki tahminimi doğrulayan birkaç yerel haber dışında bir şey bulamadım.
İşte böyle. Sizin haberiniz olmadı. Bütün parti teşkilatlarının yurdun dört bir yanından kaldırdığı otobüslere rağmen halkın siyasi malzeme yapılmasını protestosunun gölgesinin düştüğü gündüz törenlerinin ardından biz, 18 Martı bu yıl böyle kutladık.
Karşıtlıkla beslendiğini savlayan AKP acaba karşıtını nasılda hızla yeniden yarattığının farkında mı diye tartıştık yakamozları seyrederken sonrasında...