çok uzun olmakdan başka karışık gözüken bir anlatım olduğu açık.
nasıl derler kısa ve öz ifade etmeye çalışacağım.
savcılığı,teminat senedi olabilme durumunu vesaireyi bir kenara bırakıp icra mahkemelerinin 'dar kapsamlı yargılama yapmaya yetkili olması' realitesine göre değerlendirmeye çalışırsak,ortaya çıkan durum şu oluyor.
-siz bir vatandaş olarak,elinizde bir emre muharrer senet(BONO) ile icra takibi yapmak için olduğu gibi takibe uğrama tehditinde iken de(bir çok hususda olduğu gibi bu durumda da)bir avukata ihtiyaç duymak durumunda değilsinizdir.
-burda takip yapan durumunda olduğumuz için bunun üzerinde yazarsak,
yapılması gereken (nöbetçi)icra dairesine gitmek ve durumu açıklamak.
-daire çalışanı seneti eline alıp evirip çevirip şekil şartları adi senet değilde kıymetli evrak vasfında,yani böyle bir durumda elinde tahsil etmek istediği seneti olan herkesin arzu edeceği gibi, BONO vasfında ise iş kolay
-BONO 163 nolu ödeme emri takibi yapılabilen ayrıcalıklı bir evrak oluyor bunun anlamı icra takibinde önünüze kolay kolay bir engel çıkamaz.yani elinizdeki ha bir çek ha bir senet hatta belki çekden bile daha etkili
-ama icra görevlisi işi gereği senedi evirip çevirip BONO şartını ihtiva etmesini engelleyici bir eksiklik veya bir kusur gördüğünde 163 ödeme emri ile takip yaptırmaz.
-bu durumda 49 nolu ödeme emri ile takibe olanak sağlar buda demektirki borçlunun süresinde itirazı ile elinizdeki senedin artık icra yoluyla bir takibinin mümkün olamıyacağı.icra mahkemeleri değilde hukuk mahkemelerinde alacak davası açarak uzun ince bir yola gireceğiniz demektir.
-demekki elinde senet olan için senetin şekil şartlarının eksiksiz ve usule uygun olması çok önemli.peki bu durumda çekler gibi matbu bir evrak olan senetlerinde piyasada satımı yapılırken bu durumun ciddiyeti gereği neden doğru düzgün bir şekle sahip olmadığını nasıl değerlendirmek lazım.
yine burada bir yerde konuyu kesip izninizlebu anlamda bir bilgi yazısını eklemek istiyorum.çünkü bizim davayı yargıtayın bozuş gerekçesi takipteki senedimizin BONO şeklini tam taşımadığı dolayısıyla adi senet sayılacağı gerekçesi ileydi!
BONO (EMRE MUHARRER SENET) (!)
I - - TANIMI
Bono, muayyen şekil şartlarına tâbi ve muayyen bir miktar paranın ödenmesi taahhüdünü havi ve kıymetli evrak vakfını haiz bir borç senedidir.
II — NİTELİĞİ: Bu tanıma göre bono, başlıca şu unsur ve özellikleri arz eder:
1) Bono muayyen şekil şartlarına tâbidir. Bir kısmı ihtiyarî olmakla beraber, genellikle TK. 688'de belirtilen bu şekil şartlaá àrına uyulmadıkça senet bono vasfını iktisap etmez (TK. 689).
2) Bono, muayyen bir miktar paranın ödenmesi taahhüdünü tazammun eden. Bu nedenle bono, borç para senedidir, paradan başka bir konu için bono düzenlenemez. Halbuki kıymetli evraká àtan sayılan diğer bir çok tip senetler, paradan başka hususlara, eşya veya başka haklara ilişkin olabilir. Makbuz senedi, varant,hisse senetleri, konşimento v.s. bu cümledendir.
3) Bono, kıymetli evrak vasfını haizdir. Bu nedenle TK. 557,
İbraz ve teslim edilmeksizin dermeyan ve devir edilemeyeceği, aynı şekilde borçlunun borcunu ancak senedin ibraz ve iadesi karşılığında ödeyebileceği hususları bonolarda da söz konusudur.
4) Bono, bir borç ikrarıdır. Bono düzenlenmesile keşideci lehdara bonoda mezkûr meblâğı borçlu olduğunu ikrar ve itiraf etá àmektedir. Başka bir ifade ile, ödeme taahhüdünün hukukî sebeá àbi, keşidecinin lehdara olan borcudur.
Bononun bu niteliğinin belirtilmesinde yarar vardır. Çünkü TK. 688'in ikinci bendinde zikri geçen kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadinin, başka hukukî münasebet ve sebeplere de müstenit olduğu düşünülebilir. Örneğin, genel anlamı ile bir ödeme vaadi, bir bağışlamaya, bir hususî şirket akdine, bir karz anlaşmasına da dayanabilir.
Bu durum karşısında, bononun borç sebebinden başka hukuá àkî münasebetlere istinat edebilip edemiyeceği hususu ile bunun kabulü halinde, keşideci ile lehdar ve aynı şekilde keşideci ile üçüncü şahıslar arasındaki ilişkilere etki ve sonuçlarını ayrı ayrı İncelemek lâzımdır.
A — Kural olarak ve açıkça bono, lehdarm keşidecide olan bir alacağını içerir ve bu konuda düzenlenebilir. Başka bir ifade ile bono zahiren, yâni senette açıklanmak suretile şirket akdine, bağışlama vaadine veya karz akdine istinat ettirilemez. Poliçeá àlerde olduğu gibi bonolara da, senette ifadesini bulan borcu izah sadedinde, sadece, bedeli malen alınmıştır, bedeli nakten alınmışá àtır gibi veya bunlara eş kayıtlar koyulabilirse de bedeli bağışlaá àmadır, karşılığı ortaklığa iştirak borcudur veya bu bedel müsteá àfide karz olarak verilecektir yahut bunlara eş kayıtlar konamaz.
Çünkü bono alacağının bu son hukukî sebeplere dayanması halinde, bu hukukî sebeplerde gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel tehlikelerle hakkın talep edilemez bir hale girmesi muhtemeldir. Örneğin, bir şahsa, (lehdara) karzen veya şerik sıfatile para verá àmeyi taahhüt eden kimse, lehdarın acze düşmesi sebebile bu taá àahhütlerinden rücu hakkını iktisap eder (BK. 82). Bu halde boá ànodaki meblâğı hâmile ödemekten kaçınabilir ki, bu durum bonoá ànun itibar ve rolünü sarsar. Bağışlama vadeden keşidecînin iflasında da durum buna benzer.
Bu fikre karşı, senet yalnız taraflar arasında illî olduğundan, yukarıda sözü geçen kayıtların sadece, lehdarı bağlayacağı ve iyiniyet sahibi üçüncü şahısları bağlamayacağı ileri sürülebilirse de, üçüncü şahıs hâmiller de senetten anlaşılan defilere maruz ve bononun hukukî sebebi bonoda kayıtlı bulunduğundan, bu itiraz yerinde değildir.
Bu sebeple, bono açıkça, alacak hakkından ve mütekabilen keşideci bakımından bir borcun edası yükümlülüğünden başka bir hukukî sebebe dayandırılamaz.
Bononun şekil şartlarına ilişkin TK. 688'de mevcut kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedel ödemek vaadi sarahati de, bono alaá àcağının kanunda sayılanlar dışında, her türlü kayıttan âri olmaá àsını zorunlu kılmakta ve bononun sadece bir alacak hakkına müstenit olabileceği fikrini desteklemektedir.
B — Açıkça ve kural olarak bonodaki alacak keşidecinin borá àcuna müstenitse de, bono alacağının gerçekte, başka bir münaseá àbete müstenit bulunması, örneğin, keşidecinin hatır bonosu vereá àrek lehdara bir kredi açması, bağışlama vaadinde bulunması da mümkündür. Ancak, bu muamelelerin bonoya yazılması mümá àkün değildir. Başka bir ifade ile, bononun lehdara ait bir alacak hakkına müstenit olmayıp, keşidecinin bir bağışlama vaadine veá àya şirket taahhüdüne yahut karz akdine müstenit olması, bu huá àsuslar bonoda belirtilmedikçe, senetten doğan hakkı etkilemez.
Ancak, buna rağmen söz konusu durum senedin ilk tarafları keşideci ile müstefit arasında başka, keşideci ile senette üçüncü şahıs durumunda olan hâmil arasında başka sonuçlar doğurur. Şöyle ki:
a) Bono, poliçede de olduğu gibi, keşideci ile lehdar arasıná àda, mücerret bir münasebet olmayıp, illî telâkki edildiğinden, boá ànonun, lehdara ait saf bir alacağı değil de, yukarıda sözü geçen münasebetlerden birine veya bunlara benzeyen diğer bir münaá àsebete müstenit bulunması halinde, borçlu (keşideci) bu münaá àsebetten doğan defileri de, diğer şahsî ve senetten anlaşılan defiler yanında lehdara dermeyan edebilir. Ancak, senetten anlaşılan defiler aksine borçlunun bonodaki borcunun lehdara ait alacak hakkına müstenit olmayıp, diğer bir münasebete istinat ettiğini ispat etmesi gerekir. Başka bir ifade ile, bu halde, keşideci ile leh dar arasında düzenlenen bononun saf bir borç ve alacak hakkına müstenit olduğuna dair bir karine mevcuttur. Bunun aksinin isá àpatı iddia edene düşer (MK. 6).
b) Buna karşılık, bono, keşideci ile hüsnüniyet sahibi üçüná àcü şahıs hâmiller arasında mücerret bir nitelik iktisap ve arzettiğinden, bononun lehdara ait saf bir alacak hakkına müstenit bulunduğuna dair bir karine değil, aksi ispat edilemeyen bir vará àsayım vardır. Bu nedenle borçlu (keşideci) borcunun, lehdara ait bir alacak hakkının ifası sadedinde değil de, başka bir münasebeá àte müsteniden söz konusu olduğunu iddia ve ispat edemez.
Sebebi belirtilmemiş âdi alacak hakkının temlikinde bile, BK. 18/2 gereğince câri olan bu prensibin bonolarda uygulanması, kambiyo senetlerinin muhtaç bulunduğu emniyet ve itibar doğá àrultusunda, zorunluluk ve evleviyet icabıdır.
Bu açıklamaya dayanarak sonuç olarak özetleyelim ki, boá ànonun bir borç ikrarı senedi olması kuraldır. Bu kural, keşideci ile lehdar arasında, aksi ispat edilebilen bir karine, keşideci ile iyiniyet sahibi üçüncü şahıs hâmiller arasında ise, aksi ispat ediá àlemeyen bir varsayım teşkil eder.
III - - BONO VE POLİÇELERİN KARŞILAŞTIRILMASI
Bono ve poliçe, her ikisi de kredi senedi olmaları ve kambiá àyo senetlerinden sayılmaları itibarile genellikle, aynı kural ve hüá àkümlere tâbi iseler de, ayrı mütalâa edilecek derecede farklar da arzederler. Kısaca:
1) BK.'nun havale müessesesinden mülhem bulunan poliçeá ànin kural olarak üç taraflı bir hukukî ilişki olmasına karşılık, boá àno, âdi borç ikrarı senetleri gibi, sadece iki taraflı bir hukukî muameledir.
Bonoda, asıl ve nihaî borçlu keşideci olduğu halde, poliçeá ànin asıl ve nihaî borçlusu muhataptır. Poliçede keşidecinin nihaî borçlu konumuna girmesi istisnaî bir durum olup, poliçenin muhatapça kabul edilmemiş bulunmasına ilişkindir. Bu konuda, poá àliçenin, kabul edilmiş olmakla beraber, ödenmemiş olması haliá ànin de kale alınması düşünülebilirse de, kabul edilmiş poliçeyi ödemek zorunda kalan keşidecinin, muhataba rücu hakkı baki olduğundan, nihaî borçlu keşideci değil, poliçeyi kabul eden muá àhataptır.
3) Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, poliçeá ànin mevsuf bir havale olmasına karşılık, bono mevsuf bir borç iká àrarıdır. Bu durum, poliçenin şekil şartlarını sayan TK. 583/2 ile bononun şekil şartlarına dair TK. 688/2'de açıkça belirtilmiştir. Bunun sonucu olarak da, normal poliçe ilişkisinde zorunlu olan kabul müessesesine bonoda ihtiyaç yoktur.
IV -- BONODA ŞEKİL ŞARTLARI
Bir senedin bono sayılabilmesi için normal olarak şu unsurá àları içermesi lâzımdır:
1) Bono kelimesi:
Senet Türkçe ise bono veya emre muharrer senet kelimelerini şayet senet başka bir dilde yazılmışsa, o dilde bonoyu ifade eden kelime veya kelimeleri metninde ihtiva etmelidir.
Mer'i kanunumuzda bu kelimelerin senet metnine yazılması zorunluluğu belirtildiğine göre, söz konusu kelimelerin metne alınmayarak, senedin (metnin) üstüne, yukarısına veya metnin altında imza mahallinin sağına soluna yazılmış olması senede bono niteliği vermez. Bu halde, eğer bononun diğer şartlan mevá àcut veya TK. 689/2 - 3'e müsteniden tâyin edilebilir ve ayrıca seá ànedin emre yazılı olduğu da belirtilmişse, senet emre yazılı ödeá àme vaadi sayılır (TK. 742). Aksi takdirde senet adi bir ispat vesiá àkasından ibaret kalabilir.
Bono veya emre muharrer senet kelimelerinin senedin (metá ànin) altına veya üstüne yazılması yeterli olmadığı gibi, senet metá àninde satır aralarına çıkıntı halinde yazılması da kural olarak senede -bono niteliği vermez. Ancak, alelade senetlerdeki çıkıntı ve silintilerin ayrıca imzalanması şartile geçerli olacağını kabul eden HUK. 298'in, kıyasen bonolara da uygulanması ve satır araá àsına veya metnin kenarına çıkıntı 'halinde yazılacak bono veya / benzeri bir kelimenin hüküm ifade edeceği ve dolayısile senedin bono sayılacağı müdafaa ve kabul olunabilir.
Söz konusu kelimelerin metne alınması zorunluluğu, âdi bir senedin üstüne veya altına, metin dışında bir yerine, hâmil taraá àfından daha sonra bono kelimesinin ilâvesile haksız olarak kamá àbiyo hukukundan yararlanmaya kalkışılmasını önlemek amacına yöneliktir. Bu sebeple, HUK. 298'e uygun olarak geçerli kılman çıkıntı bono veya benzeri kelimeler gibi, senet metninin üstüne veya altına yazılmış ve özel olarak imzalanmış bono ifade eden keá àlimelerin de geçerli olduğu kabul edilmelidir.
2) Kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadi:
Yukarıdaki bahislerde de görüldüğü üzere, bono bir para borá àcu ikrarı senedidir. Bu nedenle bono, muayyen bir miktar paraá ànın ödeneceğine dair olabilir. Muhtevası yönünden, âdi para borá àcu senetlerine benzeyen bono, vadede ödemenin herhangi bir şará àta tâbi tutulamaması bakımından bu senetlerden ayrılır. Bonoá ànun ödenmesi, vâdeden başka diğer bir şarta tâbi tutulamaz.
Bonoda muayyen meblâğ Türk parası olarak belirtilebileceği gibi yabancı bir para olarak da gösterilebilir. Bu son halde TK. 623 uygulanır'.
Bonoda para rakamla veya yazı ile tespit edilebilir. Eğer iki şekilde birden tespit edilmiş ve ifadeler arasında fark varsa, yası İle ifade edilen miktar esas alınır, diğer rakamla ifade edilen mebá àlâğ dikkate alınmaz. (588/1, 690).
Bonodaki alacak yazile veya yalnız rakamla birden fazla deá àfalar yazılmış ve bedeller arasında fark varsa az olanı geçerli kaá àbul edilir (TK. 588/2, 690).
Bono bedelinin tâyin edilebilir olması yeterli olmayıp muayá àyen olması gerekli ise de bu şart bonodan doğan (bonoya bağlı) esas ana borç bakımından olup, faiz, masraf ve komisyon gibi teá àferruata şâmil değildir.
TK. da hususî bir hüküm bulunmamakla beraber, bono bedeá àlinin de, bono kelimesi gibi metne yazılması lâzımdır. Sadece seá ànedin üstüne veya altına yakılarak metinde bu rakamlara, miká àtar zikretmeksizin atıfta bulunulması, örneğin yukarıda yazılı meblâğı ödeyeceğim denmesi yeterli değildir. Aksi takdirde, met ne ithal edilmeyerek, sadece açıkta zikredilmiş meblâğın önüne veya arkasına bir kelime veya bir rakam ilâvesile senet bedelinin tahrifine meydan verilmiş olur. Özellikle yalnız rakamla ifade edilen senetlerde bu tehlike büyük olabilir. Rakamın sağ veya soá àluna diğer bir rakam ilavesile borcun on veya yüz misli artması ve böylece bononun, ispatı çok güç bir sahtekârlık vasıtası haline gelmesi çok muhtemeldir.
Kanaatimizce bono bedelinin metne ithalindeki zorunluluk ve menfaat, TK. 688/1 tarafından kabul edilmiş bulunan bono kelimesinin metne ithali lüzum ve yararından daha büyüktür. Bono kelimesinin metinde zikri isteğe bağlı olduğu ve dolayısile zikredilmediği takdirde, tehlike âdi bir senedin üst kısmına bir ~bono kelimesi İlâvesile, borçlunun rızası aksine âdi senedin bir kambiyo senedine tahvilinden ibarettir. Bu durum borçlunun borcunu artırmaz, sadece, alacaklıya, borcunu vaktinde ödemeyen borçluyu daha çok zorlama İmkânı verir.
3) Vade:
Bononun, ödeme tarihini ifade eden bir vâdeyi de içermesi lâzımdır. Ancak bunun bir zorunluluk olmadığını, vâdesi belirtilá àmemiş senetlerin TK. 689/2 uyarınca, görüldüğünde vadeli sayılá àdığım da eklemek lâzımdır.
Bonoya koyulabilecek vâde, TK. 615'te poliçeler için tâyin ve sınırlandırılmış vâdelerden biri olabilir. Vâdesi başka şekilde tâyin edilen yahut birbirini takip eden vâdeleri (615'teki vâdeler de olsa) içeren senetler bono olarak bâtıldır. (TK. 615, 690).
Vâdelere dair diğer bütün hususlarda poliçe vâdelerine ilişá àkin TK. 616, 619 hükümleri uygulanır. (Ayrıntılı bilgi için TK. 615, 616 şerhine bkz.).
4) Ödeme yeri:
Bononun şekil şartlarından bir diğeri de ödeme yeridir. Ödeá àme yerinin gösterilmesi kural olarak lüzumlu ise de, aksine haá àreketin bonodaki diğer kayıt ve şartlarla telâfisi mümkündür. Şöyle ki, bonoda ödeme yeri açıkça ve Özellikle belirtilmemişse, senedin tanzim edildiği yer, ödeme yeri ve aynı zamanda borçluá ànun ikametgâhı sayılır. Eğer tanzim yeri de belirtilmemişse ve tanzim edenin ad ve soyadı yanında bir mahal ismi bulunmaması sebebile, TK. 689/4'e göre de tâyin edilmiyorsa, ödeme yeri meçá àhul kaldığından senet bono niteliğini kazanamaz.
5) Alacaklının ad ve soyadı:
Bonolar, hâmile düzenlenemediklerinden senette lehtarın ad ve soyadının mutlaka belirtilmesi gerekir.
Ad ve soyadın aranması, meşru hâmilin teşhis ve tâyini ve ödemenin buna yapılmasını temin içindir. Bu nedenle ad ve soá àyadı yahut bunlardan sadece biri noksan bir senet bono telâkki , edilemeyeceği gibi, âdi bir senet olarak da mütalâa edilemez.
Gerçekten, alacaklının ad ve soyadı hiç gösterilmeyen ve saá àdece borçlunun muayyen miktar parayı borçlu olduğu beyanını havi bir kâğıttan yararlanılamaz. Çünkü, böyle bir kâğıda delil olarak dayanacak şahıs kâğıtta 'belli değildir. İsmi yazılı olmayan herhangi bir kimsenin böyle bir belgeye dayanmasını mümkün kılacak bir hüküm de bulunmadığından, böyle bir beyan ve taahhüt muhatapsız ve dolayısile hükümsüz kalmakta, ne kıymetli evrak ve ne de âdi bir senet hüviyeti iktisap edememektedir.
Esasen alacaklının kim olduğunun tâyini âdi senetlerin de sıhhat şartların dandır. Alacaklının ad ve soyadını taşımayan kâá àğıt âdi senet sayılamaz.
Böyle bir kâğıdın âdi bir senet olarak delil kabul edilebilmesi buna dayanan kimsenin borçluda bir alacağı olduğunu ve bu isimsiz senedin de kendi lehine düzenlendiğini, bunun ciddî bir belge olduğunu ispat etmesine ilişkindir ki, bu hususlardan sadeá àce birinciyi ispat edebilen kimsenin esasen böyle bir belgeye ihtiá àyacı kalmaz.
Lehdarı belli olmayan bir senet teşebbüsü, muamele şartlan mevcut olmadığından, delil başlangıcı da sayılamaz.
Ad ve soyaddan sadece birinin bulunması halinde durum aynı şekilde mütalâa edilmeli ise de, bu iki unsurun yazılmasında maksat alacaklıyı teşhis olduğundan, bu rolü ifa eden diğer bir lâkap, bir şöhret de, şüpheye mahal bırakmayacak nitelikte olmak kaydile, kullanılabilmelidir. Türk tebaasından olan gerçek şahısá àlar 'hakkında bu nokta münakaşa edilebilirse de, kanunen soyadı kullanmak zorunluluğunda olmayan yabancı gerçek şahıs lehine düzenlenecek bonolarda soyadı zorunluluğu savunulamaz. Bu şahsın öz adile lâkabının kullanılması, lâkabı yoksa, Soyadı Kanunundan önce Türkiye'de olduğu gibi, öz adla ana baba adıá ànın, doğum yer ve yılının ilâvesi yeterlidir.
Diğer taraftan, lehdarın ad ve soyadının dercedilmesi şará àtında, tüzel kişiler lehine düzenlenecek bonolarda da değişiklik yapmak zorunluluğu vardır.
Gerçekten tüzel kişilerin ad ve soyadları mevcut olmadığıná àdan bunlardan şirketler ticaret ünvanlarile, cemiyetler ise sadece adlarile anılıp teşhis edildiklerinden bono düzenlenmesinde de bu unvan veya ad kullanılacaktır. Adi ortaklıkta ise, ortaklık firmaá àsının kullanılması gerekir.
6) Bononun tanzim yer ve günü:
Senedin tanzim edildiği gün ve yerin de bir şekil şartı olarak bonoda belirtilmesi lâzımdır.
Ancak burada sözü edilen tanzim yeri ile tansım günü şartá àları, her ne kadar aynı bendde sevkedilmişlerse de, sonuçları bakıá àmından ayrı mütalâa edilmelidirler. Şöyle ki:
Senedin tanzim gününün belirtilmesi mutlak ve zorunlu olá àduğu halde2, tanzim yeri alternatif mecburî şartlardandır. Başka bir ifade ile senedin bono kabul edilmesi için tanzim günü olarak muhakkak bir tarihin atılması gerekir. Aksi takdirde senet bono niteliğini alamaz, âdi bir senet hükmündedir. Bununla beraber burada, zorunlu olan tanzim tarihi olarak muayyen bir tarihin belirtilmesi olup, bu tarihin muhakkak gerçeğe uyması zorunlu değildir. Bu nedenle antidate veya postdate bir bono geçerlidir. Buna karşılık tanzim yeri tâyin edilmemişse, senet mutlak suá àrette ve doğrudan doğruya âdi senet sayılmaz. Özel olarak tanzim yeri belirtilmemiş olmakla beraber, eğer, tanzim edenin ismi yaá ànında bir mahal ismi belirtilmişse, burası kanunen tanzim yeri saá àyılır ve senet bono niteliğini kazanır. Şayet, tanzim yeri özel olaá àrak belirtilmemiş bir senette, tanzim edenin ismi yanında bir maá àhal ismi de yazılmamışsa senet âdi bir ispat belgesi niteliğinde olup bono sayılmaz (TK. 689).
TK. 688/6'da anılan bu iki şarttan tanzim gününün belirtilá àmesi şu bakımlardan önemlidir:
A — Görüldüğünde ödenecek poliçelerin, düzenlenme tarihiná àden itibaren bir yıl içinde ödenmek üzere borçluya ibrazı lâzımá àdır. Özellikle keşideci ve cirantaların menfaattar olduğu bu bir yılın hesabedilebilmesi ve kanunun emredici hükmüne riayetle bononun zamanında ibraz edilip edilemediğinin tespiti için düá àzenlenme gününün bilinmesine ihtiyaç vardır.
B — Aynı şekilde görüldüğünde ödenecek senetlerde borçluya karşı üç yıllık zamanaşımı süresi, senet bir yıl içinde ibraz edilá àmemişse, bu bir yılın dolması tarihinden itibaren işleyeceğinden bu bakımdan da düzenlenme gününün tespitine lüzum vardır.
C -- Görüldüğünden muayyen bir süte sonra ödenmek üzeá àre düzenlenen bonoların, düzenlenme tarifimden itibaren bir yıl içinde ibrazı lâzımdır (TK. '605, 617, 690) işte bu gerekliliğe uyuá àlup uyulmadığının tespiti bakımından, da tanzim günü zorunluá àdur.
D — Bonoda düzenlenme tarihi, bu tarihte keşidecinin ehil olup olmadığını tespit yönünden de önemlidir.
Tanzim yerinin belirtilmesi lüzumunda ise, sebepler çeşitlidir:
A — Şayet ödeme yeri gösterilmemişse, senet tanzim yerinde ödenir ve dolayısile ödenmek için borçluya bu yerde ibraz edilmeá àlidir. ödeme yeri gösterilmeyen bonolarda tanzim yeri hem ödeme yeri, hem de borçlunun ikametgâhı sayılır (TK. 689).
Protesto muamelesi, görüldüğünden muayyen bir müddet sonra vadeli bonoların görülmek üzere borçluya ibrazı gibi boá ànoya ilişkin muameleler, senedin tanzim yerinde yapılır (TK. 667, 690).
Borçlunun ikametgâhında açılması mümkün dâva ve takip muameleleri de aynı şekilde borçlunun ikametgâhı sayılan tanzim yerinde yapılabilir.
B - - Tanzim yerinin tâyini Devletler Hususî Hukuku bakıá àmından da önemlidir. Şöyle ki:
a) Bononun şekil şartları, bononun imzalandığı memleket kanunlarına tâbidir (TK. 679, 690).
b) Bonodan doğan «müracaat haklarının kullanılması için uyulması gereken süreler, bütün» bono «borçluları hakkında» boá ànonun «keşlide edildiği yerde câri olan mevzuata göre tâyin oluá ànur» (TK. 681, 690).
c) Bonoda keşidecüıin taahhütleri de tanzim yeri kanunlaá àrına göre tâyin edilir (TK. 682, 690).
d) Karşılığın hâmile geçip geçmeyeceği hususu keza tanzimyeri kanununa göre tâyin olunur (TK. 686, 690).
7) Keşidecinin imzası:
Borçlunun imzası da bonoda bulunması zorunlu en önemli şartlardan biridir. Şeklen bononun bütün diğer şartlarını haiz ve fakat imzasız bir yazı bono olmadığı gibi âdi bir senet hükmünde bile değildir. Çünkü yazılı beyanın, bu arada ifade edilen borcun benimsendiğini temin ve tespit için imza şarttır. Bono şeklinde yazılmış imzasız bir yazı, hukukî kıymeti olmayan, borç ve alacak doğurmayan alelade bir kâğıt parçasıdır. Böyle bir beyana, olsa olsa bir delil başlangıcı vasfı izafe edilebilir ki, bunun için de yaá àzının, borçlu olduğu kâğıtta beyan edilen şahıstan sadır olduğuá ànun anlaşılması lâzımdır.
Gerek BK. 14, 15, gerekse HUK. 297 bakımından herhangi bir borcun doğumu için zorunlu olan imza, bonoda, o derece sıhhat şartlarındandır ki, bunsuz bir senetten sözetmeye, böyle bir beyanın âdi senet mi, kıymetli evrak mı, şeklen tekemmül etmiş mi, etmemiş mi diye, tartışmaya bile gerek yoktur. Bu sebeple eski TK. kambiyo senetlerinde diğer şartları saydığı halde tabiî farzettiği imzanın lüzumundan bahsetmemiş, ve uygulamada da kaá ànundaki bu noksanlıktan hiç bir aksaklık çıkmamıştır. Bedihi ve maruf ve meşhur vak'aların ispatına lüzum olmaması gibi (HUK. 238), hukukçular ve hattâ halk tarafından tabiî kabul edilen imá àza şartının ayrıca tasrih edilmesi o kadar da lüzumlu bir husus değildir.
Poliçelerde olduğu gibi bonoda da imza el yazısı ile atılmalıá àdır, (TK. 668/1). Ticaret Kanununun bu hükmü mutlaktır. Zira aynı maddenin ikinci fıkrası, mihaniki herhangi bir vasıta kullaá ànılamaz demek suretile, gerek BK. 14/2 ve 15, gerekse HUK. 297'de kabul edilen ve imzaların el ile atılması genel kuralına birer istisá àna teşkil eden mühür veya bir alet.... yahut tastık edilmiş ve el ile yapılmış bir işaret yahut imza va'zına muktedir olmayanlar için kabul edilen tastikli ve el ile yapılmış bir alâmet.... yahut resmî bir şahadetname kullanmayı yasaklamıştır.
Bu duruma göre, imza vaz'ına muktedir olmayan kimseler-» kambiyo taahhüdüne giremeyeceklerdir. İmza atamayanların bu imkânsızlığı, keşideci sıfatile hareket ettikleri zaman olduğu gibi, ciranta, avalist veya poliçede kabul eden muhatap sıfatile hareketleri halinde de söz konusudur. Bu nedenle bu gibi kimseler, usulen tasdikli bir alet veya işaret yaá àhut mühür kullanarak genellikle her türlü taahhütte bulunabilá àdikleri halde, kambiyo taahhüdünde bulunmaktan menedilmişlerdir. Böylece, bu gibi kimseler, lehlerine tanzim veya kendilerine ciro edilen bir kambiyo senedini başkasına devretmekten de âciz ve mahrumdurlar. Ancak beyaz ciro ile iktisap edilen bir senedin başkasına devrinde, yeni bir ciro ve dolayısile imza zarurî olmaá àdığından (TK. 596), imza etmek iktidarından mahrum kimseleá àrin 'bu gibi senetlerde tasarruf hakları bundan müstesnadır. Hâá àmile düzenlenmiş bir senedin imza atmaktan mahrum olan bir şahsa devredilmesi halinde de durum böyle olup, bu şahsın yine devir yetkisi vardır. Fakat işaret etmelidir ki gerek beyaz cirolu senedin, gerekse hâmile senedin, devrinde, devreden kimseler TK. 597 ve 598’deki durum aksine devredenler silsilesine girmemekte ve bir sorumluluğu tekabbül etmemektedirler.
Bundan başka imzaya muktedir olmayanların usulen tâyin edilmiş bir mümessil vasıtasile her türlü kambiyo taahhüdünde bulunmaları da mümkündür. Böylece bizzat kambiyo taahhüdüná àde bulunmaktan TK. tarafından menedilen sözkonusu şahıslar, BK. 14/2, 15 ve HUK. 297'de anılan bir tastikli mühür, alet veya evrak yahut resmî şahadetname kullanarak kambiyo taahhütleá àrinde bulunabilecek bir vekil veya mümessil tâyin etmek suretile bu yasaklamayı ortadan kaldırabilmektedirler.
TK. 668, imzaya muktedir olmayanların bizzat kambiyo taá àahhüdüne girmelerini menetmiş olduğu halde, imzaya- muktedir, fakat kör olmaları dolayısile ne gibi bir borç imza ettiklerini kontá àrolden âciz kimseleri kambiyo muamelelerinden mutlak olarak menetmemiş, bunları elyazısı ile imzalarının usulen tastikini şart kakmakla yetinmiştir.
TK. bu bahiste de, BK. 14/3'ten ayrılmış ve daha titiz davraná àmıştır. Şöyle ki, TK. 668 gereğince, âmâların imzalarile bağlaná àmaları için, mutlaka bu imzanın usulen tastık edilmiş olması lâá àzım geldiği halde, BK. 14/3'e göre âmâların imzalarile bağlanmaá àları için ya imzalarının usulen tastik edilmiş yahut imza ettikleri saman muamelenin metnine vakıf olduklarının sabit bulunmuş olması yeterli görülmüştür. Başka bir ifade ile, BK. 14/3'ün ikinci cümlesindeki durumun aksine olarak, TK. 668'de mutlaka tastik aranmakta, âmâların imza attıkları zaman muamelelerin metniá àne vâkıf olduklarının subutu, kambiyo borcunun doğumu için yeá àterli görülmemektedir. (TK. 668 şerhine bkz.).
V- - BONODA ŞEKİL ŞARTLARININ KUVVET VE NİTELİĞİ
Kural olarak bir senedin bono sayılması için, yukarıda görá àdüğümüz şekil şartlarını içermesi gerekir. Ancak bu kural bütün şekil şartları için mutlak değildir.
Gerçekten, bononun şekil şartlarının tespit edildiği TK. 668'i tamamlıyan 689'uncu maddenin incelenmesinden anlaşıldığına göre, bu şartları, zaruret dereceleri bakımından üç guruba ayırá àmak gerekir: 1) Mutlak mecburî şartlar; 2) Alternatif mecburî şartlar; 3) İhtiyarî şartlar.
1) Bonoda mutlak mecburî şartlar:
TK. 688'de sayılan şekil unsurlarından, bono veya emre muá àharrer senet kelimeleri, kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadi, senedin düzenlenme tarihi, lehdar, 'borçlu ve imzaá àsı, bono senedinin sıhhati için mutlak ve zarurî şartlardır. Öyle ki bu şartlardan birini senede koymamak mümkün olmadığı gibi, bunlardan herhangi birinin yokluğunu başka türlü giderme ve tamamlamak da mümkün değildir.
Ancak, tarafların hususî anlaşmasına dayanan beyaz imzaá àlı (TK. 592) bonolar bundan müstesnadır.
2) Alternatif mecburi şartlar:
Senedin düzenlenme yerile borçlunun ikametgâhı ve ödeme yeri, bononun alternatif mecburî şekil unsurlarıdır. Şöyle ki:
TK. 689/3'e göre ödeme yeri ve aynı zamanda tanzim edenin ikametgâhı belirtilmemiş bonolarda Ödeme, senedin düzenlendiği yerde yapılır. Senedin düzenlendiği yer de ayrıca gösterilmemişse aynı maddenin 4. fıkrasına göre tanzim edenin ad ve soyadının yanında yazılı olan yer, tanzim yeri dolayısile ödeme yeri kabul edilir.
Bu nedenle TK. 688/4'te belirtilen ödeme yerinin belirtilmesi şartı mutlak değildir. Bu yer hususî olarak tâyin edilmemişse, ödeme, bononun düzenlendiği yerde yapılır. Bononun düzenlenme yeri de ayrıca belirtilmemişse, keşidecinin ismi yanında bulunan yer düzenleme yeri ve dolayısile bononun ödeme mahalli kabul edilir.
Ödeme yeri tasrih edilmemiş bonoda düzenleme yeri de gösá àterilmemiş ve keşidecinin ismi yanında da bir mahalden bahse-dilmemişse, ödeme yerini, 689/3 - 4'e istinaden tâyin imkânsız bir hal alır ve böyle bir vesika bono kabul edilemez; âdi senet hüká àmündedir.
Ödeme mahallinin tasrih veya tâyini bakımından mevcut ve incelediğimiz bu kademeli durumun, bononun tanzim yerini tâyin bakımından da söz konusu olduğunu, gerek yukarıdaki kısa açıká àlama münasebetile, gerekse TK. 689'un son fıkrasında müşahede etmiş bulunuyoruz.
TK. 689/3 - 4'te anılan bu hükümler doğrultusunda bonoda ödeme yeri ile tanzim yerinin alternatif mecburi şartlardan saá àyılmış olduğu söylenebilir.
3) Bonoda ihtiyarî şekil şartı:
TTK. 615'te tespit edilen vâdelerden birinin bonolara yazılması kural ve mümkünse de şart değildir. Başka bir ifade ile bonoda vâde ihtiyarî bir şekil unsurudur.
Ancak, işaret edelim ki, her ne kadar, vâdenin yazılmaması bononun sıhhatine halel getirmez ve bono görüldüğünde vadeli kabul edilirse de (TK. 689/2), bonoya, kanunda kabul edilen dört nevi vâdeden başka bir vâdenin veya kanunî vâdelerden birden fazlasının derci mümkün değildir. Aksi takdirde senet bono saá àyılmaz (TK. 615/2).
VI — BONODA ŞEKİL ŞARTLARINA AYKIRILIĞIN SONUÇLARI
Kısmen yukarıda da belirtildiği üzere, bonoda muhtelif şekil şartlarından herbirinin yokluğuna ayrı sonuçlar bağlanır. Şöyá àle ki:
1) Bono veya bunun yerini tutacak bir kelimenin bulunmaması:
Bono tanzimi maksadile yazılan bir senette bono kelimesinin yokluğu üç ayrı sonuç doğurabilir:
A - - Türkçe yazılmış bir senette bono veya emre muharrer senet kelimelerinin, yabancı dilde yazılmış bir senette ise, bono karşılığı bir ismin bulunmamasının ilk ve mutlak sonucu senedin bono niteliğini iktisap edememesidir.
B - - Senette bono kelimesi bulunmamakla beraber, diğer şartlar tamam ve senedin emre yazılı olduğuna dair bir açıklık da mevcutsa, muamele bir emre yazılı ödeme vaadi teşkil eder (TK. 742).
C - - Senette hem bono veya buna benzer bir kelime yok, hem de, açıkça emre kaydı bulunmuyorsa, muamele, sadece bir âdi senet teşkil edebilir. Böyle bir muamelenin âdi senet kabul edilebilmesi için, TK. 688'de zikredilen diğer bütün şekil unsurlaá àrını içermesi şart olmayıp, muayyen veya tâyin edilebilir bir mebá àlâğ veya diğer bir kıymetle bir lehdar ve borçluyu ve borçlunun imzasını taşıması gerekli ve yeterlidir.
2) Bonoda imzanın yokluğu:
Bono teşebbüsü bir muamelede imzanın bulunmaması şu iki sonuçtan birini doğurabilir:
A — Kural olarak muamele hiç birşey ifade etmez; veya,
B — Eğer şartları varsa, yâni, muayyen bir kimse lehine her hangi bir taahhüdü havi ve imza bulunmamakla beraber, taahá àhüdün borçludan sadır olduğuna dair başka deliller mevcutsa, muamele bir yazılı delil başlangıcı teşkil eder.
3) Muamelede lehdar veya bir meblâğın bulunmaması:
Bono tanzimi maksadile kaleme alınan bir muamelede, muá àayyen bir veya birden fazla lehdar yahut muayyen veya tâyin ediá àlebilir meblâğ veya diğer herhangi bir kıymet ve hizmet yoksa, imza mevcut olsa dahi yazı bir şey ifade etmez. Ancak, TK. 592 (690) 'da zikredilen beyaz imzalı bonolar bundan müstesnadır.
4) Bonoda vâde ve tanzim tarihinin bulunmaması:
Bono teşebbüsü bir muamelede, TK. 688'de sayılan şartlar ve özellikle muayyen bir lehdar, bir meblâğ veya kıymet ve borçluá ànun imzası mevcut olup, keşide tarihi veya vâde yoksa; muamele bono sayılmazsa da âdi bir taahhüt senedi teşkil eder.
Böyle bir senette vâdenin bulunmamasına TK. 615/2 hükmü değil, BK. 74 ve 312 hükümleri tereddüp eder.
Özet olarak, vâde unsuru hariç bononun şekil şartlarından bir veya bir kaçının bulunmaması halinde muamele, ya,
1) Bir emre yazılı ödeme vaadi veya
2) Adi bir senet, yahut
3) Yazılı bir delil başlangıcı teşkil eder, yahut
4) Bir hüküm ifade etmez,
5) Vâdenin noksan olması halinde ise, senet görüldüğünde
ödenmek üzere vadeli bir bono sayılır.
6) TK. 615'te zikredilen vâdelerden başka bir vâdeyi veya kanunî vâdelerden birden fazlasını içeren bir muamele ise sadeá àce âdi bir senet teşkil edebilir.
VI - - BONONUN ÖDENMESİ VE KEŞİDECÎNİN SORUMLULUĞU
Bonoda keşideci, poliçe ve çek keşidecileri aksine, senedin aslî borçlusudur. Bonoda, poliçe ve çekte olduğu gibi, muayyen bir paranın ödenmesi için bir havale değil, bir vaad, bir taahhüt vardır. Sadece iki taraflı bir münasebet olan bu tip senetlerde üçüncü taraf muhatap söz konusu değildir. Bono alelade borç iká àrarı senetlerinin mevsuf şekil şartlarına ve dolayısile hususî hüá àkümlere tâbi bir nev'inden ibarettir. Bu nedenle bonolarda hakikî ve nihaî olarak borcu ödeyeceğini taahhüt eden keşidecidir. TK.'da bu husus, bir bonoyu tanzim eden kimse tıpkı bir poliçeyi kabul eden gibi sorumludur kuralı ile belirtilmiştir (TK. 191/1). Bu kuá àralın sonucu olarak keşideci bonoyu vâdesinde ödemekle yükümá àlüdür. Aksi takdirde, yâni temerrüt halinde, keşideci ya doğrudan doğruya hâmilin takibile TK. 637'deki bono bedelile, faiz, komisá àyon ve masrafları veya, şayet hâmil bonoyu cirantalardan biriná àden tahsil etmişse, bu cirantanın takibi üzerine, hem 637'de anıá àlan meblâğı hem de TK. 638'deki ek masraf ve komisyon tutarını ödemek zorundadır.
Vâdeden sonra, zamanaşımı sınırı içinde, keşidecinin sorumá àluluğu için cirantalarla bunların yanında yer alan avalistlerde olduğu gibi protesto tanzimi de şart değildir. Keşidecinin sorumluluğu senedin tanzim ve imzasile doğduğundan bu sorumluluğun protesto ile bir ilgisi yoktur. Her ne kadar TK. 690'da açıklık yoksa da, bonodan doğan sorumluluğu zamanaşımı ile ortadan kalkan keşideci, hâmil ve cirantalara karşı hem bononun istinat ettiği esas hukukî münaá àsebet hem de haksız iktisap kurallarına göre de sorumlu kalmaká àta devam eder.
VIII -- POLİÇE HÜKÜMLERİNE ATIFLAR
TK., bonoya mahsus olarak sadece dört madde sevketmiş, bunlardan 688 ve 689'uncu maddelerde bononun şekil şartlarım ve bu şartlara aykırılığın sonuçlarını belirtmiş, 691'inci maddeá àde ise, poliçe ve çektekilerden farklı olan bono keşidecisinin soá àrumluluğunu düzenlemiştir. Bonoya ilişkin diğer dördüncü kuá àralı teşkil eden 690'ıncı maddede ise TK., yukarıda saydığımız bu üç maddedeki hususlar dışında kalan bahisler için poliçe hükümá àlerine atıfta bulunmuş ve bununla yetinmiştir.
Söz konusu ettiğimiz üç maddedeki hususî hükümler dışında, kambiyo senetlerinde bir nevi genel hükümler mesabesinde olan poliçe hükümlerine atıfla yetinen TK., bononun mahiyetinden doá àğan özellikleri ve bu özelliklerin zorunlu kılacağı ayrılmaları da dikkate almış ve poliçeye atıfta bulunurken bononun mahiyetine aykırı düşmedikçe bu atıfların geçerli ve uygulanabilir olacağım belirtmiştir. Bu nedenle, TK. 690'ıncı maddedeki atıflar dolayısile bonoya uygulanacak poliçe hükümleri sayılırken, bunların ne deá àreceye kadar bonolara uygulanabilir olduğunun da incelenmesi ve böylece, bu hükümlerin ne dereceye kadar bononun mahiyetiá àne aykın düşmediğinin belirtilmesi gerekir.
Biz de bu esasa uyarak, TK. 690'daki atıf sırasını takip edeá àrek, poliçe bahsinde incelemiş bulunduğumuz her kuralı ayrı ayrı ele alıp, bononun mahiyetinden doğan bir özelliği varsa bunu beá àlirtecek, yoksa sadece poliçe bahsindeki incelemelerimize havale ile yetineceğiz.
1) Ciro:
690'ıncı madde gereğince bononun cirosu, poliçenin cirosuna dair TK. 593 - 602 hükümlerine tâbidir. Bu nedenle bonolarda da, cironun şekli, nevileri, sonuçları bakımından, aynen poliçenin ciá àrosuna dair hükümler uygulanır.
Poliçenin cirosuna dair hükümlerin bonoya uygulanmasında,
bononun niteliğine aykırı düşen bir husus bulunmamaktadır. Buá ànunla beraber burada her hangi bir yanlışlığa mahal bırakmamak için bir hususa işaret etmek gerekir:
Birincisi, bazı müelliflerin iddiaları veçhile çek ve poliçelerde olduğu gibi, bonoların, emre yazılı değildir yahut buna mümasil bir ibare ilâvesile alacağın temliki hükümlerine tâbi tutulamayaá àcağı, yani çek ve poliçedeki durum aksine, bonoya böyle bir kayıt konamayacağı, konsa bile bu kaydın bonoyu emre muharrer seá ànetlerin devir şekli olan ciro yolu ile devir edilmekten alıkoyamayacağı kanaatinin yerinde olup olmadığıdır.
Bononun niteliğine aykırı düşmekten ziyade, bononun diğer ismi olan emre muharrer senet ibaresile bir karışıklığa meydan vermemek düşüncesine istinat eden bu fikir kabul edildiği takdirá àde bono mutlak surette emre yazılı bir senet tipi karakterini kaá àzanacağından, poliçeye dair TK. 598/2'nin atıf yolu ile bonolara uygulanmasına imkân ve mahal kalmayacaktır. Diğer bir ifade ile, bononun emre değildir veya buna benzer bir kayıt dercile, doá àlanım bakımından nama senetler meyanına ithal edilmesi mümá àkün olmayacaktır.
Bu iddia kabul edilmediği takdirde ise TK. 593/2 aynen boá ànolara uygulanabilir bulunacaktır ki kanaatimizce de yerinde bir görüştür(5).
2) Vâdeler:
Bonolara da, poliçeye dair TK. 615 - 619'da bahsi geçen dört nevi vâdeden biri koyulabilir ve sadece bunlar uygulanabilir.
Vâde bahsinde tek özellik,, görüldüğünden muayyen bir müdá àdet sonra ödenmek üzere tâyin edilen vâdelerin başlaması için boá ànonun, poliçede olduğu gibi, kabul için ibraz edilememesidir. Boá ànoda bu tip vâdeler, senet hâmil tarafından keşideciye ibraz ve keşideci tarafından senede görülmüştür veya buna denk bir şerhá àle tarih koyulmak suretile başlamış olur. Kanunumuzun ifadesile müddet ibraz şerhi tarihinden itibaren başlar. Şayet borçlu ibá àraza rağmen ,şerh vermekten kaçınır veya şerh vermekle beraber tarih atılmamış olursa, durum bir protesto ile tespit edilir ve sü re bu defa ibraz tarihinden itibaren değil, protesto tarihinden itibaren işlemeye başlar (TK. 691).
Bu tip vâdeye bağlı senetlerin, keşide tarihinden itibaren bir yıl içinde veya bu bir yılın keşideci yahut cirantalar tarafından değiştirilmiş şekli olan süreler içinde görülmek ve şerhlenmek üzere kasideciye ibrazı lâzımdır (TK. 605). Senet ibraz edilmiş ve şerh verilmiş fakat tarih atılmamış ve durum protesto ile de tesá àpit edilmemiş veya senet ibraz edilmemiş olduğu hallerde, TK. 617/2'deki kabul eden muhatabın durumuna kıyasen, bono keşidecisi bakımından vâde TK., 605'te anılan sürelerin son gününü takip eden ilk günde işlemeye başlamış kabul edilir.
Buna karşılık, bu hallerde, gerek, TK. 617/2'nin karşıt kavá àramından hareketle, gerekse TK. 607/2'nin son cümlesi açıklıá àğına istinatla, bonoyu görülmek üzere keşideciye ibraz etmemiş veya keşidecinin reddini yahut «görülmüştür» şerhinde noksan olan tarihi protesto ile gidermemiş bulunan hâmil keşideciye kará àşı müracaat hakkını muhafaza ederse de, cirantalara karşı rücu hakkını kaybeder. Başka bir ifade ile bu hallerde, cirantaların sorumlulukları sona erer, cironun teminat fonksiyonu ortadan kalkar.
3) Ödeme:
Bonolarda, ödeme hususunda, poliçeye göre kayda değer bir özellik yoktur. TK. 620-624 m.'lerinin tanzim etmediği hususá àlarda, BK. nünün hükümleri aynen bonoların ödenmesine de uyá àgulanır.
4) Ödemeden kaçınma halinde müracaat haklan:
Hâmilin müracaatına rağmen, bononun vâdede keşideci taá àrafından ödenmemesi halinde, hâmilin cirantalara müracaat haká àlan, poliçeye dair TK. 625 ilâ 639'uncu maddeler ahkâmına göre taayyün eder.
Aynı şekilde, hâmilin vâdeden önce müracaat hakkı da 625/2'ye uygun olarak tahakkuk edebilir. Ancak bu son şık için, bonoda kabul eden muhatap bulunmadığından, sadece bono keşidecisinin iflâsı yahut sadece ödemelerini tatil etmiş veya aleyhiná àdeki herhangi bir icra takibinin sonuçsuz kalmış olması halleri dikkate alınabilir ve yalnız bu haller bonoda vâdeden önce müá àracaat haklarını kullanma imkânı verir.
Müracaat haklarının kullanılması konusunda poliçe hükümá àlerine atıfta bulunan TK. 690, TK. 625 - 639 hükümlerinin tümüá ànü belirtmişse de, 'bu maddeler arasında bulunan ve kısmî kaá àbul hâline mahsus TK. 630'un bonolarda uygulama alanı buluná àmadığından, TK. 690'ın bu atfını TK. 625-629; 631-639, şeká àlinde, yâni TK. 630'u 'bertaraf edecek bir tarzda teşkil etmek geá àrekir. Nitekim TK. 690'da, söz konusu ettiğimiz müracaat haká àlarının kullanılmasına dair atfında, kısmî kabul ile ilgili diğer bir hüküm olan TK. 640'ı haklı olarak atlamış bulunmaktadır.
5) Sebepsiz iktisap:
TK. 690, 'bonolara uygulanacak poliçe hükümlerini sayarken haksız iktisaba dair TK. 644'e atıf yapmamıştır. Böylece TK. haká àsız iktisap kurallarının bonolara uygulanmasına müsaade etmeá àmiş durumdadır.
Fakat kanaatimizce bu hatalı bir görüştür ve kanunumuzun bir noksanıdır. Şöyle ki:
A — Her ne kadar 644'üncü madde, haksız iktisap kurallarıá àna dayanabilmek için aranan şartlardan, senede dayanan haklaá àrın muhafazası için gerekli muamelelerin ihmali... haksız iktisap dolayisile bonolarda tek müracaat edilebilecek şahıs olan keşideciye karşı söz konusu olmazsa da, bonodan doğan hakkını zamaná àaşımı sebebile kaybeden hâmilin haksız iktisap kuralına dayana-maması haksızlık olur.Kaldı ki, hâmilin senedi vâdesinde ödenmek üzere ibraz etá àmemesi veya protesto keşidesini ihmal etmesi sırf bizzat bono keşidecisile muhatap olması halinde bonodan doğan haklarını kaybetmez ve zamanaşımı süresi içinde talep hakkı baki kalır. Buna karşılık, şayet bono hâmili, keşideci tarafından araya girme suretile ödemede bulunmak üzere tâyin edilen (TK. 646, 690) üçüncü şahsa senedi vâdesinde ibraz etmemiş veya ibraz etmekle beraber ödememe halini vaktinde protesto etmemişse, diğer soá àrumlularla birlikte araya girme suretile ödeyecek kimseyi tâyin etmiş olan keşideciye karşı da. talep hakkını kaybeder (TK. 651). Bu hâl ise, TK. 644'te anılan ve hâmile, haksız iktisaba müsteniden keşideci yahut kabul eden muhataba müracaat imkânı veá àren, senetteki hakların muhafazası için zorunlu muameleler araá àsında yer alır. ,
B - - Diğer taraftan, poliçede ikinci derecede sorumlu buluá ànan keşidecinin haksız iktisap kuralına dayanılarak dâva edileá àbilmesi doğrultusunda, bononun aslî borçlusu keşidecinin dâva edilmesi evleviyet icabıdır.
C — Bono keşidecisinin haksız iktisap dâvasına muhatap olá àmasını gerektiren bu sebeplere karşılık, lehdarın bu dâva dan azade kalmasını haklı gösteren veya bono zamanaşımı süresi içinde hakkını resmen aramamış hâmilin haklarını kaybetmesini, bir nevi nakdî - mameleki cezaya maruz kalmasını haklı gösteren bir sebep düşünülememektedir.
Bu sebeplerle bonoda keşideciye karşı haksız iktisap dâvası ikame edilememesi âdil değildir. Bu durum kanunumuzun ve İsá àviçre kanununun teknik bir hata ve noksanıdır. Bu nedenle, TK. 690'daki atıflar arasına 644'ün de alınması lâzımdır.
6) Araya girme suretile ödeme:
Bonoda araya girme, poliçedeki gibidir. Tek özellik, araya girá àmenin poliçede hem ödeme, hem de kabul için söz konusu olmaá àsına karşılık, bonoda sadece ödeme için söz konusu olabilmesidir. Bu özellik ise, TK. 690'daki atıfta, araya girme suretile kabule dair TK. 647, 648, 649 hükümleri atlanmak suretile belirtilmiş bulunmaktadır. Her ne kadar, araya girme suretile ödeme ve kaá àbule dair müşterek bir hüküm olan TK. 646, TK. 690'daki atıflar arasında yer almışsa da, 'bu maddenin sadece araya girme suretile ödemeye dair kısmı bonolara uygulanabilir.
7) Bonoda suretler:
Poliçedeki durum aksine, bonoda birden fazla nüsha çıkarıá àlamaz. Çünkü, birden fazla nüsha çıkarmaya elverişli poliçelerá àde, bunların sadece bir tanesi kabul edilebilir ve borçlu da ancak bu kabul şerhini içeren nüsha karşılığında ödemede bulunabilir. Eğer bütün nüshalar veya bir kaç tanesi kabul edilmiş olursa, kaá àbul edilen nüsha adedince müstakil borç - alacak ihdas edilmiş olur (TK. 656). Bu durum ve tehlikeden, kabul etmek mevkiinde olan poliçe muhatabı, nüshalardan sadece birini kabul ederek korunabilir. Halbuki, bonoda aslî borçlu keşideci olduğundan ve soá àrumluluğu senedin düzenlenmesi ile doğduğundan, muhatabın haiz olduğu korunma vasıtası bono keşidecisi için mevcut değilá àdir.
Buna karşılık, poliçede suretlere dair TK. 658 ve 659 hükümá àleri, bonolarda da uygulanabilir görülmüş, TK. 690'daki atıflar arasında yer almıştır.
8) Senet metninde ortaya çıkacak değişiklikler:
Bu konuda, TK. 660, aynen bonolarda da uygulanabilir olup bir özellik söz konusu değildir. Bu madde gereğince, bononun içerdiği şartlarda bir değişiklik yapılmışsa, değişiklikten önce vaá àzedilen imza sahipleri bu değişikliklere tâbi olmaz, senedin aslî haline göre hak iktisap ve borç iltizam ederler. Buna karşılık deá àğişiklikten sonra imza vazedenlerin hak ve borçları değişmiş duá àruma göre belirlenir.
9) Bonoda zamanaşımı:
Poliçede zamanaşımına dair hükümlerden, zamanaşımının kesilme sebeplerine ilişkin TK. 662 ile kesilmenin hükümlerine dair TK. 663, aynen bonolara da uygulanabilir ise de, zamanaşıá àmı sürelerine dair TK. 661 için bazı hususlara işaret etmek zaá àrureti vardır. Şöyle ki:
A — Poliçenin aslî borçlusu konumunda bulunan kabul eden muhatap yerine, bonoda keşideciyi ikame etmek lâzımdır. Bu neá àdenle poliçede muhataba karşı hak sahiplerinin tümü tarafından açılacak dâvaların tâbi olduğu üç yıllık zamanaşımı süresi, bonoá àda keşideciye karşı açılacak dâvalarda uygulanır.
B — Bu kuralın zorunlu bir sonucu olarak bonoda TK. 661'de sözü geçen poliçe keşidecisi mevkiinde herhangi bir şahıs buluná àmadığından, buna karşı bir dâva ve bu dâvanın tâbi olduğu bir yıllık zamanaşımı süresi de söz konusu olmamaktadır. Bonoda bir yıllık zamanaşımı, sadece, hâmilin cirantalara karşı olan müraá àcaat hakkının kullanılmasında uygulanır.
C - - Aynı şekilde aynı sebeple, yâni bonoda poliçedeki keşiá àdeci anlam ve konumunda bir şahıs bulunmadığından TK. 661/3'de anılan bir cirantanın, kendinden önce gelen cirantalarla keşideá àciye karşı haiz olduğu dâva ve bu dâvanın tâbi olduğu altı aylık zamanaşımı süresi, emre muharrer senette yalnız bir cirantanın diğer cirantalara karşı müracaatlarında uygulama yeri bulmaká àta olup, cirantanın bono keşidecisine karşı dâva hakkı (A) sıkkıná àdaki kurala müsteniden, üç yıllık zamanaşımına tâbidir.
Bonoda zamanaşımı diğer bakımlardan poliçelerdeki gibidir.
10) Bononun ziyaı:
Bononun, hâmilin rızası hilâfına elden çıkması, yâni kaybolá àması, çalınması veya gaspedilmesi gibi hallerde hâmil, haklarını, poliçelerin ziyama uygulanan TK. 669 - 677 hükümleri dairesiná àde emniyet altına aldırabilir ve bu hükümlere uygun taleplerde bulunabilir. Burada, tek özellik, bononun ziyaı üzerine, kendisine müracaat edilen mahkemece TK. 669/2'ye müsteniden verilecek ödeme yasağı kararının, poliçedeki muhatap yerine, bonoda asli borçlu olan keşideciye tebliğ edilmesidir.
11) Tatil günleri ve imza:
Bonoda sürelerin hesabı ve atıfet mehilleri yasağı ve el ile imza zarureti hususlarında da, poliçeye dair TK. 664, 655, 666 ve 668 hükümleri uygulanır. Burada kayda değer herhangi bir özelá àlik yoktur.
12) Bonoya ilişkin muamelelerin yapılacağı yer:
Bu konuda, kural olarak, poliçeye dair TK. 667, bonolara da uygulanır. Ancak şu hususa da dikkat etmek gerekir: Poliçede senedi kabul ve ödeme için ibraz, protesto tanzimi, poliçenin keá àşidesinden sonra birden fazla nüsha talebi gibi muameleler, aslî borçlu konumunda bulunan poliçe muhatabının ticaret yerinde, bu yoksa meskeninde yapıldığı halde, bonoda, esasen söz konusu olmıyan nüsha talebi hariç, bu gibi muameleler bononun aslî borçlusu olan keşidecinin ticaret veya ikamet yerinde yapılmalıá àdır.
13) Bonoda kanunlar ihtilâfı:
Bonoda kanunlar ihtilâfı hususunda poliçeye dair TK. 678 -687 hükümlerine atıf yapılmışsa da, bu maddeler arasında buluá ànan ve poliçede karşılığın hâmile geçmesine dair olan TK. 686'nın, bonoda bir havale ve karşılığı nezdiride tutan bir muhatap söz konusu olmadığından, tatbik kabiliyeti yoktur. Sebepsiz iktisaba dair TK. 685 ise, genellikle bonolara da uyá àgulanabilir olmakla beraber, bizde kabul edilmemiş olduğunu da hatırlatmak gerekir.
14) Adresli ve ikametgâhlı bono:
TK., poliçelerde olduğu gibi borçlarda da adresli ve ikametá àgâhlı senetlerin düzenlenebileceğini kabul etmiş ve bunları poá àliçe hükümlerine tâbi tutmuştur. Ancak işaret edelim ki, TK. 690'ın bonolara tatbikini uygun görerek atıfta bulunduğu TK. 586 ve 609 maddelerden sadece birincisi adresli ve ikametgâhlı boá ànolara uygulanabilir. Diğer ikinci hüküm olan 609'uncu m. adá àresli ve ikametgâhlı poliçelerde kabul esnasında muhatabın hattı hareketini tâyin ve tanzim ettiğinden, bonolarda ise kabul müá àessesesi ve muhatap bulunmadığından ve muhatabın hak ve borçá àlan bonolarda keşideciye tereddüp ettiğinden ve aynı şekilde boá àno keşidecisinin bu hak ve borçlan da TK. 586 gereğince, bonoá ànun düzenlenmesi sırasında ortaya çıktığından, 609'uncu maddeye uygulama alanı kalmamaktadır. Bu nedenle, adresli ve ikametgâhlı bonolara tatbiki için yapılan 690/2'nci m.'deki âtıfın, sadece 586'ncı m.'ye inhisar ettirilmesi lâzımdır.
15) Bonoda faiz şartı:
TK. 690/2'deki atıf sebebile, bonolara da faiz şartı koyulabiá àlir ve bu hususta poliçeye dair TK. 587 hükmü uygulanır. Bu neá àdenle poliçelerde olduğu gibi, 'bonoların da yalnız görüldüğünde veya görüldüğünden muayyen bir müddet sonra ödenmek üzere vâdelendirilmiş nevilerine faiz şartı koyulabilir. Faiz şartile birá àlikte miktarının da ayrıca belirtilmesi gerekir. Gerek oranı açıká àça belirtilmeyen, gerek diğer vadeli bonolara koyulan faiz şartları yazılmamış hükmündedir (TK. 587, 690/2).
16) Boao bedelinin muhtelif şekillerde gösterilmesi:
Bu konuda da, poliçeye dair TK. 588, tatbik kabiliyetini haiz olup, bonolara özgü bir fark yoktur.
17) İmzaların istiklâli prensibi:
Bonoda imzaların istiklâli ve yetkisi olmaksızın bono düzenleyenlerin sorumluluğuna dair hususlarda poliçeye ilişkin TK. 589, 590 uygulanır.
18) Açık bono:
Bu hususta da belirtilmesi gereken bir özellik yoktur ve poá àliçeye ilişkin TK. 592. hükmü aynen uygulanır.
19) Bonoda aval:
Bonolar da, aval vermek suretile teminat altına alınabilir. Yukarıdaki bahislerde olduğu gibi, burada da, poliçeye dair TK. 612 - 614 hükümleri uygulanır. Ancak bu hükümlerin bonolara uygulanmasında şu özellikleri de dikkate almak gerekir:
A - - TK. 612/2'den anlaşılan mânaya göre, poliçede aval, üçüncü bir şahıs yahut poliçede zaten imzası bulunan bir kimse bu arada, henüz poliçeyi kabul etmemiş olan muhatap tarafından da verilebildiği halde, daima aslî borçlu konumunda bulunan boá àno keşidecisinin aval vermesi söz konusu olmaz, daha doğrusu bir fayda sağlamaz.
Bono keşidecisinin aval vermesinde, olsa olsa, TK. 614/2'deki hâl karşısında bir menfaat mülâhaza edilebilir. Gerçekten bu kuá àrala göre aval veren bono kedişecisinin temin ettiği borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı bâtıl olsa dahi aval taá àahhüdü geçerli bulunduğundan, bu halde keşidecinin aval verá àmesinin bu maksat ve hizmeti inkâr edilemez. Bu zayıf istisna haá àricinde, keşidecinin gerek kendi gerekse cirantalar hesabına aval vermesinin bir faydası düşünülemez.
B — TK. 613/4 gereğince, avalin kimin lehine verildiği belirtilmemişse aval, poliçenin aslî borçlusu muhatap hesabına değil, keşideci lehine verilmiş sayılır. Bonoda ise, böyle bir durumda aval, bononun aslî borçlusu keşideci lehine verilmiş kabul edilir (TK. 690/4).
I) Ayrıntı için Poliçelerde ödeme bahsine bkz.
2) TD., 23.1.19®, E. 67/4831, K. 68/427:
<Türk Ticaret Kanununun 688 ve 689'uncu maddelerinde belirtildiği veçá àhile «enedin tanzim edildiği gün bulunmaz ise bu senet bono hükmünde değilá àdir. Senet tedavüle çıkarılırken 688'inci maddenin 6'ncı bendinde yazılı olduğu şekilde senedi tanzim eden tarafından tarihinin yazılması gerekir. Sonradan ciro suretile hâmilin elinde iken, bankaya tahsil için ciro edilirken bu tarihlerin vazedilmesi senede bonoluk vasfını veremez. Açık pob'çeye ilişkin bu kanunun 90'ıncı maddesi delâletile uygulanması gerekli 592'nci maddesinde belirtilen açık poliçe hakkındaki hükümler de buna uygulanamaz.»
Batider, C. V (1969), sayı 2, s. 299.
3)Bununla beraber, tanzim tarihi yazılmamı; ve bunun tâyini ileride ta hakkuk edecek duruma göre senet hâmiline bırakılmışsa, kısmen açık bir kambiyo senedi var demektir ki geçerli olduğu TK. 592 gereğidir. Bu husus irade serbestisinin de bir sonucudur.
4) İmzaya muktedir olmamaktan ne kastedilir? Ne anlaşılmalıdır?
Burada evvelâ yazı bilmeyenler hatıra gelir. Yan yazmasını ve okumaá àsını bilmediği halde sırf bir imza atmasını becerebilenlerin, hakikî mânada imá àzaya iktidarları kabul edilemez. Esasen daima cahil zümreden olan bu gibiá àlerin atacakları imza da, taklidi zor, kendine mahsus hususiyetler taşıyan, , daima aynı görünüşü muhafaza edebilen imzalar olmaktan ziyade, sadece bir isim yazma ve karalamasından ibarettir.
îhata ettikleri muayyen irade beyanının imza sahibinden sâdır olduğunu tespit eden ve taklidi imkânsız denecek kadar zor, her şahısta kendine mahsus karakterler taşıyan ve muhtelif ve müteaddit kullanışlarında aynı görünüşü arzeden imza müessesesine bu el karalamalarını ithal maksada muhalif olur. Esasen ekseriya kitap harflerile sadece bir isim yazmakla iktifa zorunda kaá àlan bu tip imza sahipleri, metni okuyup anlamaktan âciz olduklarından, körá àlerden farksızdırlar.
Metne vukufları bakımından körlere benzemeleri dolayısile, bunların da imzalarının usulen tasdiki ile muamelelerine, taahhütlerinin doğumuna müsaade edilebileceği düşünülebilir.
Fakat, imzalarının çok basit ve taklide fevkalâde müsait olması sebe-bile, bu gibilerin yazı bilmeyenler grubuna ithal edilmesi daha muvafıktır.
5) Bkz. KARAYALÇIN, s. 26, dpn. 50.
(!)Prof.Dr.Hayri Domaniç Kıymetli Evrak Hukuku ve Uygulaması TTK Şerhi IV s.465-490
serbest yorum