Re: Haksız miras - 30 yıl önce yapılan işlemin geçerliliği var mıdır?
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/14343
K. 2004/3876
T. 29.3.2004
DAVA : Davacılar H. Hüseyin Demir vd. vekili Avukat Hüseyin Yeten tarafından, davalı Pembe Macaroğlu aleyhine 20/5/1999 gününde verilen dilekçe ile muris muvazaası nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 29/11/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacılar, dava konusu olan taşınmazın miras bırakanları tarafından 6/4/1953 tarihinde tapu ile davalıya satıldığını ancak bu satışın danışıklı olduğunu, bu tapu kaydının iptali gerekmekte ise de davalının taşınmazı 24/4/1962 tarihinde üçüncü kişi konumundaki Sami Canlı'ya sattığını belirterek haksız eylem tarihinden itibaren faizle birlikte tazminine hükmedilmesini istemiştir. Davalı süresi içinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Mahkemece davacıların danışıklı işleme dayanmış olmaları nedeniyle zamanaşımının işlemeyeceği gerekçesiyle bu itiraz reddedilerek işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.
Zamanaşımı bir hakkın istenebilirliğini ortadan kaldıran bir def'i olması itibariyle varlığının kabul edilmesi durumunda işin esasına girilmeden davanın bu gerekçe ile reddi gerekmektedir. Bu bakımdan somut olay itibariyle zamanaşımının olup olmadığının incelenmesi gereklidir.
Davacıların iddiası 1953 yılında yapılan devir işleminin danışıklı olduğudur. Davacılar bu işleme karşı ancak miras bırakanlarının 1979'da ölümünden itibaren dava açabilme hakkına sahiptirler. Davacılar böyle bir davayı diğer bir anlatımla tapu iptal davasını devir alan Pembe Macaroğlu'na karşı açma olanağı bulunmakta iken dava dilekçesindeki iddia ve dosyadaki kayıtlar itibariyle taşınmazın 24/4/1962 yılında üçüncü kişiye devredilmiş olması nedeniyle üçüncü kişinin mülkiyet hakkını kabul etmiş durumdadırlar. Böylece ilk devir işleminin danışıklı olduğu iddia edilmişse de daha sonra devrin iyiniyete dayalı olması nedeniyle tapu iptali değil danışıklı işlemi yapana karşı istemlerin tazminata yani taşınmazın bedeline dönüştürmüşlerdir. Böyle bir dava somut olayın niteliği itibariyle haksız eylemden kaynaklanan nedensiz zenginleşmedir. Her ne kadar taşınmaz mülkiyetine ilişkin danışıklı işlemlerde zamanaşımı işlememekte ise de davacılar tarafından da kabul edilen bu mülkiyet hakkının üçüncü kişiye devredilme tarihinde istem alacağa dönüştüğünden bu olayda zamanaşımının varlığı kabul edilmelidir. Bu davada istem taşınmazın aynına değil bedeline yönelik olduğundan olayda zamanaşımı gerçekleşmiştir. Davacıda tüm bu nedenleri gözeterek davasını halen tapu maliki olana karşı değil danışıklı işlem yapan kişiye yöneltmiştir. Bu olgular itibariyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken yazılı biçimde işin esası hakkında hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29/3/2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
HD 01, E: 2003/001351, K: 2003/003465, Tarih: 25.03.2003[*]MUVAZAA[*]ZAMANAŞIMI
Muvazaa iddiasına dayalı davaların zamanaşımına ve hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği yargısal uygulamayla benimsenmiş olup, bilimsel görüşler de bu doğrultudadır.
(818 s. BK. m. 18)
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan eşinin kendisinden mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazlarını davalıya muvazaalı olarak temlik ettiğini ileri sürerek iptal-tescil veya tenkis istemiştir.
Davalı, miras bırakana ölene kadar kendisinin baktığını, hasta olduğu için tedavi giderlerini karşıladığını, bunun karşılığında taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakanın ölüm gününden itibaren 1 yıl 4 aylık süre içinde davanın açılması gerektiği bu süre geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.3.2003 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat Kadir Maden geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vs. vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Zümrüt Eskicindil tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Dava, Borçlar Kanununun 18. maddesine dayalı muris muvazaası hukuksal nedeniyle açılan iptal-tescil veya tenkis isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Muvazaa iddiasına dayalı davaların zamanaşımına ve hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği yargısal uygulamayla benimsenmiş olup, bu husus Hukuk Genel Kurulunun 22.6.1983 gün ve 479/719 sayılı kararında vurgulanmıştır. Bilimsel görüşler de bu doğrultudadır.
O halde, 1.4.1974 gün, 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı uyarınca taraf delillerinin toplanması, hasıl olacak sonuç çerçevesinde işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.´nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 275.000.000 TL. duruşma Avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.3.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1981/1-497
K. 1983/719
T. 22.6.1983
TAPU İPTALİ ( Taşınmazın İntikalini Sağlayan İşlemin Muvazaalı Olması )
ZAMANAŞIMININ SÖZKONUSU OLMAMASI ( Muvazaaya Dayanılmış Olması )
MUVAZAALI İŞLEM ( Hiçbir Hüküm Doğurmaması )
HAKİMİN MUVAZAALI İŞLEMİ RE'SEN GÖZÖNÜNDE TUTMASI ( İşlemin Hiçbir Hüküm Doğurmaması Nedeniyle )
MUVAZAA NEDENİNİN ORTADAN KALKMASI VEYA BİR ZAMANIN GEÇMESİ ( Görünüşteki İşlemin Geçerli Hale Gelmemesi )
818/m.18
1086/m.240,293
ÖZET : Danışıklı ( muvazaalı ) işlem hiçbir hüküm doğurmaz, bu nedenle hâkim danışığı doğrudan doğruya gözönünde tutar. Danışık nedeninin ortadan kalkması veya bir zamanın geçmesiyle görünüşteki işlem geçerli hale gelmez, danışık iddialarında zamanaşımı sözkonusu değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Edirne İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi )'nce davanın reddine dair verilen 6.6.1980 gün ve 561-232 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Hukuk Dairsi'nin 22.9.1980 gün ve 10378-10977 sayılı ilamıyla; ( ..Davacı dava konusu taşınmazın davalıya intikalini sağlayan işlemin muvazayaa dayandığından bahisle iptalini istemiştir.
Mahkemece, 10 yıllık zamanaşımı gerçekleştikten sonra açıldığından davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, açıkca muvazaa hukuksal nedenine dayandığına göre, dava zamanaşımı söz konusu olamaz.
Davanın esası incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı nedenden ötürü reddedilmesi yolsuzdur.. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı ( butlanı ) konusu gerek uygulamada ve gerekse bilimsel görüşlerde oybirliği ile benimsenmiş bulunduğuna; bu nedenle hakimin muvazaayı istek olmaksızın re'sen gözönünde tutması gerektiğine; muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zamanın geçmesi ile görünüşteki işlemin geçerli hale gelmeyeceği kuşkusuz bulunduğuna; muvaazanın gerek def'an ve gerekse dava yoluyla herzaman ileri sürülebileceğine, bir başka ifade ile muvazaa iddialarında zamanaşımı sözkonusu olmadığına göre ( Kenan Tunçomağ - Türk Borçlar Hukuku - İclt: 1, Genel Hükümler, Sayfa: 300 vd., özellikle dipnotile ilgili metin ve bu dipnotta anılan eserler ), ( Becker - Borçlar Kanunu Şerhi - 87 ), Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulu ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğinc ( BOZULMASINA ), istek olursa temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.6.1983 gününhde oybirliği ile karar verildi. (KAZANCI)