Rüyadan Çıkalım Yola... Nereye varırsak
Ahmet Subaşı Mahallesi Körfeze yüksekten bakardı. Mayıs baharının ılık güneşi,kırmızı çatıları yeni yeni ısıtmaya başlamış. Beyaz badanalı iki katlı cumbalı evler akasya kavak ve meyve ağaçları arasında zor görünür olmuş. Sokaklar cıvıl cıvıl Nüfüsun çoğunluğuda Türk.
Mahallenin geniş sokaklarından birinde yürüyenAli Rıza Fesini püskülüyle birlikte yana yatırmış Kendisine bakanların farkında bile olmadan dalgın dalgın yürüyor. Uzuna yakın boyu, zayıfça ince çatık kaşlı genç bir adam. Düşünüyor tartıyor biçiyor. Kafasında meler yok ki neler ...
İkide bir kendisini azarlayıp duran gümrük müdürü, Ruslara, fransızlara, İngilizlere güvendikleri için taşkınllıkları gittikççe artankomşu mahalledeki rumlar, zırt pırt onu bunu jurnalleyip tutuklattıran padişahın hafiyeleri. Daha doğrusu jurnalcileri. Hoş doğru çıktığıda pek görülmemiştir ama alınanın götürülmeside bir gerçektir. Sonra ekonomik durumunuda düşünmüştür Ali Rıza daha aldığı gün bitenbakkala kasaba bile yetmeyen üç otuz paralık maaşını düşünmştü. Bir de yetmezmiş gibi kendisine nazı geçen kadın erkek komşuların '' Vaktin geldide geçiyor artık evlen A Ali Rıza ..'' demeleri aklına gelmiş gülümsemiştir acı acı. Knedisine bile yetmeyen azıcık memur maaşıyla nasıl evlenecektir ? Buna nasıl cesaret edecektir...
Gündüzün bu dertler yetmiyormuş gibi Ali Rıza ya geceleride bir dert musallat olmuştur. Kafasını yastığa koyar koymaz başlayan bir tuhaf rüya. Bir kez olsa aldırmaz rüyadır der geçerdi de kaç gecedir üst üste tekrarlayıp duran bu rüya artık gerçek gibi olmuştu kendisi için. Mavi gözlü, sarı saçlı bir kız karşısına çıkıyor '' Ben senin kısmetinim benimle evleneceksin Ali Rıza ...'diyordu...
İşte Ali Rıza Hasan Subaşı Mahallesinin geniş sokaklarından birisinde yürürken kafasında bu düşünceler vardı . Bu düşüncelerle sokağın ortasından yürürken arkasından bir çift yağız atın çektiği faytonun bile farkına varamadı Atların nallarının sesini de faytonu sürenin kendisine seslenmesinide duymadı taki faytonu çeken atların horultulu nefesini kulağının dibinde hissettiğinde irkilerek kaldırıma fırlayana kadar.
Atları zorla durduran Faytoncu Hüseyin ağa kendisine '' AA bu ne dalgınlıktır?'' diye sitem etti. Ali Rıza dalgınlığını atamamıştı '' Kusura kalma ağam buyurduğun gibi dalgınlık işte.'' diye geveledi ağzında lafları. Başıyla selam verdi. tam yürüyüp gidecektiki faytonda oturan kızı gördü. Görür görmez de dondu kaldı.....
Faytondaki kızın gözleri maviydi, sarı saçları siyah örtüsünün altından alnına dökülmüştü. Ali Rıza kıza bir kez daha dikkatlice baktı kalbi gümbür gümbür atmaya başladı. Fala büyüye inanmazdı ama bu oydu işte sık sık rüyasına giren kız... Tarih 1871 dir...
Mahallenin geniş sokaklarından birinde yürüyenAli Rıza Fesini püskülüyle birlikte yana yatırmış Kendisine bakanların farkında bile olmadan dalgın dalgın yürüyor. Uzuna yakın boyu, zayıfça ince çatık kaşlı genç bir adam. Düşünüyor tartıyor biçiyor. Kafasında meler yok ki neler ...
İkide bir kendisini azarlayıp duran gümrük müdürü, Ruslara, fransızlara, İngilizlere güvendikleri için taşkınllıkları gittikççe artankomşu mahalledeki rumlar, zırt pırt onu bunu jurnalleyip tutuklattıran padişahın hafiyeleri. Daha doğrusu jurnalcileri. Hoş doğru çıktığıda pek görülmemiştir ama alınanın götürülmeside bir gerçektir. Sonra ekonomik durumunuda düşünmüştür Ali Rıza daha aldığı gün bitenbakkala kasaba bile yetmeyen üç otuz paralık maaşını düşünmştü. Bir de yetmezmiş gibi kendisine nazı geçen kadın erkek komşuların '' Vaktin geldide geçiyor artık evlen A Ali Rıza ..'' demeleri aklına gelmiş gülümsemiştir acı acı. Knedisine bile yetmeyen azıcık memur maaşıyla nasıl evlenecektir ? Buna nasıl cesaret edecektir...
Gündüzün bu dertler yetmiyormuş gibi Ali Rıza ya geceleride bir dert musallat olmuştur. Kafasını yastığa koyar koymaz başlayan bir tuhaf rüya. Bir kez olsa aldırmaz rüyadır der geçerdi de kaç gecedir üst üste tekrarlayıp duran bu rüya artık gerçek gibi olmuştu kendisi için. Mavi gözlü, sarı saçlı bir kız karşısına çıkıyor '' Ben senin kısmetinim benimle evleneceksin Ali Rıza ...'diyordu...
İşte Ali Rıza Hasan Subaşı Mahallesinin geniş sokaklarından birisinde yürürken kafasında bu düşünceler vardı . Bu düşüncelerle sokağın ortasından yürürken arkasından bir çift yağız atın çektiği faytonun bile farkına varamadı Atların nallarının sesini de faytonu sürenin kendisine seslenmesinide duymadı taki faytonu çeken atların horultulu nefesini kulağının dibinde hissettiğinde irkilerek kaldırıma fırlayana kadar.
Atları zorla durduran Faytoncu Hüseyin ağa kendisine '' AA bu ne dalgınlıktır?'' diye sitem etti. Ali Rıza dalgınlığını atamamıştı '' Kusura kalma ağam buyurduğun gibi dalgınlık işte.'' diye geveledi ağzında lafları. Başıyla selam verdi. tam yürüyüp gidecektiki faytonda oturan kızı gördü. Görür görmez de dondu kaldı.....
Faytondaki kızın gözleri maviydi, sarı saçları siyah örtüsünün altından alnına dökülmüştü. Ali Rıza kıza bir kez daha dikkatlice baktı kalbi gümbür gümbür atmaya başladı. Fala büyüye inanmazdı ama bu oydu işte sık sık rüyasına giren kız... Tarih 1871 dir...