icrâ inkâr tazminatının dâvânın ileri aşamasında istenemeyeceğine dair, görüşümde ısrar etmemin haklı nedeni; öncelikle, - bizzat tâkip etmiş olduğum- dâvâlar neticesinde aldığım muhtelif kararlar ve bunun yanısıra bilimsel öğretide kabul edilmiş (kanun, içtihatlar vb.) hukuki dayanaklarımdır.
bunlara,- ışık tutması bakımından,- kısaca değinmeden önce, -yanlış değerlendirme yapmanız ve bazı olguları karıştırmanız neticesinde,- konu ile ilgili yanlış kanaat sahibi olduğunuzu düşünmekteyim.
şöyle ki; dâvâ harcının alınması hesabında icrâ inkâr tazminatının nazara alınmamış olmasının veya icrâ inkâr tazminatının kanuna konuluş amacının, konumuzla doğrudan bir ilgisi yoktur. öte yandan, kanun koyucunun alacaklıya tanıdığı hakkı borçluya da tanıdığı bir gerçektir. o halde; alacaklı da borçlu da, icrâ inkâr ödencesi tâlebinde bulunma hakkı var ise, süresinde tâlep etmelidir, ki; bilimsel öğretide (kanuna da uygun olarak) bu husus kabul edilmiştir. kaldı ki; gerek dâvâ ve gerekse icrâ tâkiplerinde, işlemiş ve işleyecek faiz de hesaba dâhil edilmemektedir ki; tâlepte unutulan faizin daha sonra ıslâh ile istenmesi mümkündür.
foruma sunmuş olduğunuz yüksek mahkeme kararlarının, emsal teşkil etmesi mümkün değildir. olaya uygulanabilirliği dahi yoktur. zira; hukuk öyle bir uzmanlık dalıdır ki; zaman zaman (yoruma müsait kanun metinlerinin) yargıtay'da tetkik esnasında çeşitli hukuk daireleri arasında farklı farklı yorumlandığı görülebilmektedir. bazen de, bir hukuk dairesi belirli bir görüş benimsediği halde; yıllar sonra aynı dairenin bu kerre görüşünden döndüğü ve tamamen farklı bir görüş ileri sürdüğü de görülmektedir. bu nedenledir ki, zaman zaman , yurtta hukuk birliğinin temini açıısndan , içtihadı birleştirme kararları da çıkarılmaktadır. özetle; olayı doğru değerlendirmek ve ayrıca, benimsenen en son görüşe (doktrin yargıtay kararlarına) bakmakta fayda vardır. gerektiği takdirde, -forumun ruhuna aykırılık teşkil etmeyecekse ve forumun maliyetini arttırmayacaksa- konu ile ilgili en az 5-6 içtihat örneği sunabilirim. ancak şu an için özetle şunu ifâde edebilirim:
hukuk literatüründe benimsenen en son görüşe göre; İCRÂ İNKÂR TAZMİNATI İSTENEBİLMESİNİN ŞARTLARINDAN BİRİ, TÂLEP ŞARTI OLUP; ALACAKLI TARAFINDAN DÂVÂ DİLEKÇESİNDE, BORÇLU TARAFINDAN İSE DÂVÂYA CEVAP DİLEKÇESİNDE TÂLEP EDİLMİŞ OLMASI ŞARTTIR. YARGILAMANIN İLERİ SAFHASINDA İSTENEMEZ." şeklindedir. (Kaynak:Yargıtay 3. hukuk dairesi başkanının yayımlamış olduğu, "uygulamada ve öğretide itirazın iptâli, menfi tespit ve istirdat dâvâları" (ve bu kitaptaki içtihatlar); ayrıca "icrâ iflâs hukuku" (Ders Kitabı, Prof. Dr. Baki Kuru, Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz)
bizzat tâkip etmiş olduğum dâvâlardan ise, olaya uygun en az üç misâl verebilirim ki; yukarıda değindiğim içtihatlara uygun olarak, icrâ inkâr tazinatına hükmedilmemiştir. örnekse: yürütmüş olduğum dâvâlardan birinde, (-ki bu dâvâ, asliye ticâret mahkemesinde görülen, şirket çekinin tahsili tâlebi ile açtığım itirazın iptâli dâvâsı olup-) dâvâm asıl alacak yönünden (kısmen) kabul, işlemiş faiz yönünden red edilmiştir. söz konusu dâvâda, dosya mahkeme heyetine tevdi edilince, borçlu, red miktarı üzerinden -dilekçe ile ve duruşma esnasında - icrâ inkâr tazminatı istemiş olmasına rağmen; borçlunun bu isteği kabul edilmemiştir. sulh hukuk mahkemesinde aleyhte görülen diğer bir alacak dâvâsında, borçlunun haklılığına karar verilmiş, ancak, cevap dilekçesinde yer almadığı gerekçesiyle, istem kabul edilmemiştir.
bu misâllerin, olayı yeterince aydınlattığı görüşündeyim.
sayın vecihibükey'e faydalı olacak ise, bilâhare, konu ile ilgili ayrıntılı olarak bilgi/belge sunmayı düşünmekteyim.
KALDI Kİ; bir dâvâda hüküm verilirken, tarafların dâvâ ve dâvâya cevap lâyihalarındaki tâlepler esas alınmaktadır. ileride sunulan dilekçelerdeki ve duruşmalardaki beyânlar nazara alınmamaktadır. bu husus, H.U.M.K.ilgili hükümlerinin gereğidir. VERİLEN HÜKÜMLER DE, İLK DİLEKÇELERDEKİ İSTEMLERE NAZARAN TESİS EDİLMEKTEDİR.
"in dubio pro reo."