ABD'yi öğrenmek
Anlaşmak mümkün mü?
Popüler kültürel etkisi ve gücü nedeniyle birçok insan, Amerika’yı tanıdığını, bildiğini sanıyor ama maalesef yanlış içindeler. ABD ile yoğun bağlantıların kurulacağı bir 10 güne girilirken Amerika’yı anlamaya yardımcı olabilecek bazı bilgileri tekrar verelim dedik
Kuzey Irak’taki fiili durumu planlayıp yaratan Amerika ile konuşup anlaşma yolunda bir umut taşınıyormuş gibi bir hava var. Dışişleri Bakanı Rice geliyor ilk önce. Sonra da Başbakan Erdoğan, Başkan Bush ile görüşmeye gidiyor. Ve gazetelerde beklendiği gibi en kritik günler başlıklı haberler çıktı. Bu görüşmelerden bir büyük sonuç alınması mümkünmüş gibi tavırlar alınıyor.
Amerika’yı tam anlamamaktan kaynaklanıyor bu yanlış tavır. Popüler kültürel etkisi ve gücü nedeniyle birçok insan, Amerika’yı tanıdığını, bildiğini sanıyor ama maalesef yanlış içindeler. ABD ile yoğun bağlantıların kurulacağı bir 10 güne girilirken Amerika’yı anlamaya yardımcı olabilecek bazı bilgileri tekrar verelim dedik.
Amerika’nın iç ve dış politikasını Leo Strauss adlı felsefeciyi anlamadan kavramak mümkün değildir. Chigago Üniversitesi’nde uzun yıllar boyunca felsefe ve siyasat bilimi öğreten Leo Strauss tüm ileri gelen Neo-con’ların fikir babasıdır. Amerikan yönetimini eline geçiren Neo-conservative hareketin en önemli isimlerine ‘öğretmen’ olmuş Leo Strauss aslında klasik felsefe okumuş ve öğretmiştir ve Eflatun ve Aristo’dan kendi felsefesinin ana hatlarını çıkarmıştır (The rebirth of classical political rationalism. An introductipon to the tought of Leo Strauss. Yzn: Leo Strauss). Kitlelerin kontrol altında tutulabilmesi ve yönlendirilmesi için yalan, şok ve manipülasyonların kullanılması gerektiğinin felsefesini yapan Leo Strauss bu teorik çerçevesi ile Paul Wolfowitz ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in en çok yararlandıkları düşünürdür. Straussçu politikacılar, New Orleans’ı vuran fırtına ve Kaliforniya’yı yakan yangın gibi doğal afetlerle, Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılması gibi şok yaratıcı terörist eylemlerin, kitleleri yönlendirme ve konumlandırmada etkili kullanılabileceğini düşünürler ve dediklerini yapabileceklerini de göstermişlerdir.
Amerika’nın dış politikası da Straussçu fikirler doğrultusunda yönetilmektedir. İç politikada da dışarıda da bir dizi şoklar yaratmak Amerikan yönetiminin hedefidir. Çünkü şoklar ABD’ye hedeflediği sonuçları almasını kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla ne Irak savaşında binlerce askerin ölmesi ne de fırtınada New Orleans gibi bir şehrin neredeyse haritadan silinmesi Straussçular açısından çok üzülecek bir olay değildir. Nitekim Leo Strauss ile Chigago Üniversitesi’nin diğer önemli ismi olan Milton Friedman (ki ikisi aynı ekolden sayılabilir) fırtınanın yıkımından sonra şehrin zencilerini kastederek ‘Nihayet şehrin verimsiz ekonomi dışı nüfusunu yeniden konumlandırma fırsatı doğdu’ şeklinde acımasız bir açıklama da yaptı. Irak’ta ölümün ve vahşetin artması Amerikan politikasına uygundur çünkü oralardaki şokun sürmesi hem iç hem de dış politikada kullanılmaktadır.
Bu bakış açısıyla Kuzey Irak’taki duruma bir düzen getirilebileceğine inanmak düpedüz saflıktır. Amerika bölgede herhangi bir düzene karşıdır. Çünkü düzensizlik ona yönetme imkanını vermektedir. Türk ordusunun sınır ötesi operasyonuna şimdilik karşıdırlar çünkü bunun bölgeye düzen getirmesinden çekinmektedirler. TSK’nın bir operasyonunun düzensizliği daha da artıracağını gördükleri an sınır ötesinin en büyük destekçisi onlar olacaktır. Washington’da Neo-conservativeler arasında çok saygı gören ve AKP hükümetine de düşman olan Michael Rubin’in ‘Barzani’nin Öcalan’ın yanına tıkılması’ çağrısını da bu bağlamda görmek gerekir. Böyle bir girişimin Türk-Kürt düşmanlığının patlamasına yol açabileceğini bilmekte ve bu nedenle o önerisini yapmaktadır.
Durum böyleyken Amerika bu tuhaf felsefe ile yönetilirken (Bu konularda detaylı bilgilenmek isteyenler, ‘The Shock Doctrine: The rise of disaster capitalism’ Yzn: Naomi Klein) Ankara’ya gelen heyetin sınırların Amerika tarafından korunması önerisinin düşünmeden reddedilmesi son derece de doğru olmuştur. Çünkü düzensizlik için çalışan bir kafaya sınırın korunmasını teslim etmek bir çılgınlık olabilirdi.
Başbakan Erdoğan, yakında Washington’a gidiyor. Başkan Bush ile göz göze bakıp geleceği konuşacaklar. Bush, Leo Strauss’un bütün felsefesine inanmakta ve onu uygulamaktadır. Felsefe okudu mu bilmiyorum ama yine de ona birileri anlatmış olmalı bunları. Üstüne üstlük Başkan Bush durumunda düzensizlik ve şok tedavisine politika aracı olarak inanmanın yanı sıra dini bir takım tuhaflıklar da eklenmektedir. Bush yakında kıyametin kopmasına inanmaktadır. Temelde sadece buna dayanarak İran’la savaş çıkarmak ve işin içine İsrail’i de katmak istemektedir. Ve çok doğal bir şeymiş gibi durmadan Üçüncü Dünya Savaşı’ndan bahsetmektedir. Üstüne üstlük Bush Türklerin de Yecüc- Mecüc ırkından olduklarını daha da açıkçası şeytan ile bağlantılı olduklarını düşünmektedir. Şaka etmiyorum bunlar gerçekten var. Dünyanın en güçlü, en etkili ülkelerinden bir tanesinin başında bu fikirlere sahip bir insanın olabilmesi gerçekten tuhaftır, dünya için önemli bir şanssızlıktır bu. Başbakan Erdoğan, Bush’a mantıki bir öneriyi anlatabilip kabul ettireceğine inanıyorsa; hata yapıyor bunun imkanı yok. O görüşmede Amerika’dan bir yardımın gelmeyeceği sonucu çıkacaktır bakın göreceksiniz.
Serdar TURGUT