Ağla sevgili ülkem
Emin ÇÖLAŞAN
Kimdir bunlar, amaçları nedir?
e-posta
SEVGİLİ okuyucularım, elimde 7 sayfadan oluşan bir rapor var. Öyle sıradan bir rapor değil. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Ekim 2004 Raporu.
Şimdi size bu belgede yer alan bazı bölüm ve cümleleri -özetle- vereceğim. Lütfen dikkatle okuyunuz ve Türkiye#8217;nin nerelere sürüklenmek istendiğini bir kez daha görünüz:
#8216;Türkiye Lozan anlaşmasını gerektiği gibi uygulamıyor. Anlaşmanın 39. maddesi bütün yurttaşlara dilediği dili ticarette, açık ve kapalı toplantılarda, her türlü basın ve yayın araçlarında kullanma hakkı getirmiştir. Bu uygulansa, örneğin Kürtçe yayın konusunun getirdiği sıkıntılı tartışmalar sona erecektir. Bir gün kaçınılmaz olarak herkes her dilde yayın yapacaktır.
Türkiye#8217;de azınlıkları ve dolayısıyla kültürel hakları ilgilendiren mevzuat, ülkedeki azınlık kavramı ve haklarından daha kısıtlayıcı durumdadır. Bunun temel kaynağı Anayasanın 3. maddesidir: #8216;Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.#8217; Devletin bölünmez bütünlüğü tüm dünyada tartışılmazdır. Fakat #8216;milletin bölünmez bütünlüğü#8217; kavramı bizlere doğal gelivermekle birlikte, bir Batılıya son derece terstir. Çünkü bu terimi kullanmak milletin tek parça olduğunu söylemektir ki, milleti oluşturan çeşitli alt kimliklerin inkárı anlamına gelir.
Diğer yandan #8216;devletin dili Türkçedir#8217; ibaresini anlamak hepten imkánsızdır. Çünkü devletin dili olmaz.#8217;
Ben fazla bir yorum yapmıyorum. Türkiye#8217;nin hem de Başbakanlık raporları ile nerelere sürüklenmek istendiğini herhalde görüyorsunuz.
***
Rapor devam ediyor: #8216;Bir millet olarak #8216;Türklerden#8217; söz ederken, #8216;Türk#8217; teriminin aynı zamanda bir etnik grup anlamına geldiği görülmemektedir. Osmanlı İmparatorluğunda üst kimlik #8216;Osmanlılık#8217; iken, Türkiye Cumhuriyetinde #8216;Türklük#8217; olarak ortaya çıkmıştır. (Şu ifadelere bakınız!) Bu durumda alt kimliklerden bir tanesi (yani Türklük) aynı zamanda üst kimlik olarak belirlenmiştir ki, bu durum diğer alt kimlikleri yabancılaştırıcı niteliktedir. Eğer bu üst kimlik #8216;Türkiyelilik#8217; olsaydı, bu durum ortaya çıkmazdı... (Ne garip rastlantı, Recep Tayyip Erdoğan da geçmişte #8216;Türkiyeli#8217; olmaktan söz ediyordu!)
***
Başbakanlık raporu aynen devam ediyor: #8216;Türkiye#8217;nin parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu hususunda bir #8216;Sevr sendromunun (bozukluğu gösteren belirtilerin)#8217; yaşandığı bilinmektedir. Böyle bir havanın bugün de ileri sürülmesi ve bir #8216;paranoya#8217; haline gelmiş olması rahatsız edicidir. (Paranoya: Suçluluk duygularının yoğun olduğu bir ruh hastalığı.) Ayrıca Türkiye#8217;nin AB#8217;ye girebilmek için rıza gösterdiği demokrasiye aykırıdır. Böyle bir paranoya ile demokrasiyi geciktirmek Türkiye#8217;ye hizmet değildir.
Özellikle Kürtçe konusunda getirilmek istenen reformlar söz konusu olduğunda, hemen Türkiye#8217;nin parçalanacağından söz edilmekte, bunun terörü canlandıracağı söylenmekte, her türlü reform böyle bir paranoya havasında engellenmek istenmektedir.
Bu #8216;Sevr paranoyasının#8217; beslediği zihniyet, reformlara şiddetle direnmektedir.
Anayasa ve ilgili yasalar, özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir içerikte yeni baştan yazılmalıdır. (Leyla Zana da Avrupa#8217;da yaptığı son konuşmada aynı şeyi istemişti!)
Sonuçta tek kültürlü ulus-devlet modelinin yerine #8216;Türkiyelilik#8217; üst kimliği altında çok kültürlü yeni bir toplum modeli benimsenecektir.#8217;
***
Bu vecizeleri kaleme alan kim? Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu! 81 üyesi varmış. Bunlar insan hakları uzmanlarından, kamu kurumları ile meslek örgütleri temsilciliklerinden ve sivil toplum örgütlerinden geliyormuş.
İçlerinde büyük olasılıkla diplomatlar, Genelkurmay temsilcileri de vardır!
Bu rapor konusunda yorum yapmak içimden gelmiyor. Midem bulanıyor, kusacak gibi oluyorum.
Belli zamanlarda Abdullah Gül başkanlığında toplanan kurul üyelerinin isimlerini, bu raporun nasıl yazıldığını, nasıl oylandığını, kimlerin oylarıyla kabul edildiğini doğrusu çok merak ediyorum!
İşte size somut belgesi. Türkiye#8217;nin hem de isminin önünde #8216;Başbakanlık#8217; sözcüğü bulunan kurullar, heyetler vesaireler tarafından nereye götürülmek, sürüklenmek istendiğini iyi görünüz.
Yazıklar olsun bunların tümüne.
ceteris paribus
Kimdir bunlar, amaçları nedir?
e-posta
SEVGİLİ okuyucularım, elimde 7 sayfadan oluşan bir rapor var. Öyle sıradan bir rapor değil. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Ekim 2004 Raporu.
Şimdi size bu belgede yer alan bazı bölüm ve cümleleri -özetle- vereceğim. Lütfen dikkatle okuyunuz ve Türkiye#8217;nin nerelere sürüklenmek istendiğini bir kez daha görünüz:
#8216;Türkiye Lozan anlaşmasını gerektiği gibi uygulamıyor. Anlaşmanın 39. maddesi bütün yurttaşlara dilediği dili ticarette, açık ve kapalı toplantılarda, her türlü basın ve yayın araçlarında kullanma hakkı getirmiştir. Bu uygulansa, örneğin Kürtçe yayın konusunun getirdiği sıkıntılı tartışmalar sona erecektir. Bir gün kaçınılmaz olarak herkes her dilde yayın yapacaktır.
Türkiye#8217;de azınlıkları ve dolayısıyla kültürel hakları ilgilendiren mevzuat, ülkedeki azınlık kavramı ve haklarından daha kısıtlayıcı durumdadır. Bunun temel kaynağı Anayasanın 3. maddesidir: #8216;Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.#8217; Devletin bölünmez bütünlüğü tüm dünyada tartışılmazdır. Fakat #8216;milletin bölünmez bütünlüğü#8217; kavramı bizlere doğal gelivermekle birlikte, bir Batılıya son derece terstir. Çünkü bu terimi kullanmak milletin tek parça olduğunu söylemektir ki, milleti oluşturan çeşitli alt kimliklerin inkárı anlamına gelir.
Diğer yandan #8216;devletin dili Türkçedir#8217; ibaresini anlamak hepten imkánsızdır. Çünkü devletin dili olmaz.#8217;
Ben fazla bir yorum yapmıyorum. Türkiye#8217;nin hem de Başbakanlık raporları ile nerelere sürüklenmek istendiğini herhalde görüyorsunuz.
***
Rapor devam ediyor: #8216;Bir millet olarak #8216;Türklerden#8217; söz ederken, #8216;Türk#8217; teriminin aynı zamanda bir etnik grup anlamına geldiği görülmemektedir. Osmanlı İmparatorluğunda üst kimlik #8216;Osmanlılık#8217; iken, Türkiye Cumhuriyetinde #8216;Türklük#8217; olarak ortaya çıkmıştır. (Şu ifadelere bakınız!) Bu durumda alt kimliklerden bir tanesi (yani Türklük) aynı zamanda üst kimlik olarak belirlenmiştir ki, bu durum diğer alt kimlikleri yabancılaştırıcı niteliktedir. Eğer bu üst kimlik #8216;Türkiyelilik#8217; olsaydı, bu durum ortaya çıkmazdı... (Ne garip rastlantı, Recep Tayyip Erdoğan da geçmişte #8216;Türkiyeli#8217; olmaktan söz ediyordu!)
***
Başbakanlık raporu aynen devam ediyor: #8216;Türkiye#8217;nin parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu hususunda bir #8216;Sevr sendromunun (bozukluğu gösteren belirtilerin)#8217; yaşandığı bilinmektedir. Böyle bir havanın bugün de ileri sürülmesi ve bir #8216;paranoya#8217; haline gelmiş olması rahatsız edicidir. (Paranoya: Suçluluk duygularının yoğun olduğu bir ruh hastalığı.) Ayrıca Türkiye#8217;nin AB#8217;ye girebilmek için rıza gösterdiği demokrasiye aykırıdır. Böyle bir paranoya ile demokrasiyi geciktirmek Türkiye#8217;ye hizmet değildir.
Özellikle Kürtçe konusunda getirilmek istenen reformlar söz konusu olduğunda, hemen Türkiye#8217;nin parçalanacağından söz edilmekte, bunun terörü canlandıracağı söylenmekte, her türlü reform böyle bir paranoya havasında engellenmek istenmektedir.
Bu #8216;Sevr paranoyasının#8217; beslediği zihniyet, reformlara şiddetle direnmektedir.
Anayasa ve ilgili yasalar, özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir içerikte yeni baştan yazılmalıdır. (Leyla Zana da Avrupa#8217;da yaptığı son konuşmada aynı şeyi istemişti!)
Sonuçta tek kültürlü ulus-devlet modelinin yerine #8216;Türkiyelilik#8217; üst kimliği altında çok kültürlü yeni bir toplum modeli benimsenecektir.#8217;
***
Bu vecizeleri kaleme alan kim? Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu! 81 üyesi varmış. Bunlar insan hakları uzmanlarından, kamu kurumları ile meslek örgütleri temsilciliklerinden ve sivil toplum örgütlerinden geliyormuş.
İçlerinde büyük olasılıkla diplomatlar, Genelkurmay temsilcileri de vardır!
Bu rapor konusunda yorum yapmak içimden gelmiyor. Midem bulanıyor, kusacak gibi oluyorum.
Belli zamanlarda Abdullah Gül başkanlığında toplanan kurul üyelerinin isimlerini, bu raporun nasıl yazıldığını, nasıl oylandığını, kimlerin oylarıyla kabul edildiğini doğrusu çok merak ediyorum!
İşte size somut belgesi. Türkiye#8217;nin hem de isminin önünde #8216;Başbakanlık#8217; sözcüğü bulunan kurullar, heyetler vesaireler tarafından nereye götürülmek, sürüklenmek istendiğini iyi görünüz.
Yazıklar olsun bunların tümüne.
ceteris paribus